• Sonuç bulunamadı

Sosyalleşme, bir sosyal olgu olarak bireyin doğuştan itibaren toplumun üyeliğini kazanmasında belli aşamalardan geçerek kendinden beklenen uygun rol ve ilgili normlardan haberdar olmasıdır (Erkal, 1998: 25).

Sosyalleşme yaşam boyu süren bir öğrenme sürecidir. İnsan, doğumundan ölümüne kadar sürekli bir sosyalleşme içerisindedir. Kültürün nesilden nesile aktarılarak devam etmesinde sosyalleşmenin rolü büyüktür (Kağıtçıbaşı, 1999: 344). Çünkü insan, aile, okul, akraba ve arkadaş çevresiyle içinde yaşadığı toplumun örf, adet ve geleneklerini öğrenerek o toplumun norm ve değerlerine uygun davranışlar sergilemeye çalışır.

Sosyalleşme, bir öğrenme süreci olarak yaşadığı toplumun istediği şekilde bir toplum üyesi haline gelmesi için, toplumun sosyo-kültürel değerlerinin bireye aktarılması sürecidir (Sayın, 1999: 76).

Bireyin eğitiminde aile, okul, toplumsal çevre çok önemli ve etkili araçlardır. Bunların birisinden bile eksik alınan eğitim, insanın zayıf bir kişilik geliştirmesine neden olabilir. Çünkü eğitim açısından bu üç yapı birbirini tamamlayan fonksiyonlara sahiptir (Elmacıoğlu, 2002: 138). Ayrıca sosyalleşme süreci içerisinde kitle iletişim araçlarının da etkisini görmezden gelemeyiz. Sosyalleşme süreci içerisinde iletişim araçları, özellikle de televizyon, bireye çok farklı kaynaklardan iletiler sunmakta ve bireyin toplumsal kimliğini biçimlendirmesinde etkili bir rol oynamaktadır (Özkan, 1994: 48).

Birey açısından sosyalleşme, bir “öğrenme” ve “öğretme” sürecidir. Sosyalleşme süreci içerisinde birey aile, okul, toplumsal çevre ve kitle iletişim araçları aracılığı ile toplumun kendisinden beklediği rol ve beklentileri öğrenir. Aynı zamanda, öğrendikleri sayesinde ailesini ve toplumsal çevresini sosyalleştirir. Sosyologlar sosyalleşmenin genellikle iki aşamada gerçekleştiğinden söz etmektedir. Birincil sosyalleşme, bebeklik ve çocukluğun ilk döneminde gerçekleşir ve bu sosyalleşme süreci birincil grup olarak adlandırabileceğimiz ailede başlar. İkincil sosyalleşme ise, çocukluktan sonraki dönem ile olgunluk döneminde gerçekleşir. Bu aşamada, sosyalleşmenin ilk aracı olan aileden sorumluluğun bir kısmı alınır ve bunu okullara, toplumsal gruplara ve iletişim araçlarına devreder (Giddens, 2000: 28).

Sosyalleşme, bireyin aile, okul, toplumsal çevre ve kitle iletişim araçlarıyla içinde bulunduğu toplumun kültürünü ve bu kültürün örf, adet, gelenek ve göreneklerini kendiliğinden öğrenme süreci olarak ifade edilebilir (Kağıtçıbaşı, 1990: 64).

Genç, sosyalleşmesini henüz tamamlamamış bir bireydir. Yani genç, çocuk değildir ama henüz olgun ya da yetişkin bir birey de değildir. Bu bakımdan genç, çocukluk ve olgunluk arasında geçiş aşamasında olan kişi olarak kabul edilir. Gençlik dönemi, bireyi sosyal olgunluğa hazırlayan ergenlik ve delikanlılık özelliklerinin bir arada görüldüğü süreçtir. Bu dönemde gençler bir taraftan kendilerini yetişkin sayarak tutum ve davranışlarını çevrelerindeki büyüklere göre ayarlarken diğer taraftan çocukluklarına devam ederler (Çelebi, 1990: 295).

Genç, yaş grupları bakımından 15–25 yaş arasında yer alan ve hızlı bir sosyalleşme dönemi içerisinde olan kişidir (Çelebi, 1990: 391). Her ne kadar sosyalleşme ömür boyu süren bir süreç ise de, bireyin yukarıda belirtilen yaş grupları arasında sosyalleşmesi ile kastedilen; bireyin çocukluktan gençliğe geçiş aşamasında sosyalleşme araçlarıyla birlikte devamlı olarak bedensel ve zihinsel bir olgunluğa erişmeye çalışmasıdır (Özyurt, 2002: 36).

Bireyin çocukluktan gençliğe geçiş sürecinde bir takım değişimler meydana gelmektedir. Çocukluktan gençliğe geçişte bedensel gelişmenin yanında zihinsel olarak duygu, düşünce, davranış ve tutum biçimlerinde de bir değişim görülmektedir. Sosyalleşme süreci içerisinde olan gençler her ne kadar geleneksel değerlere bağlı olsalar da modernleşmenin etkisiyle, sahip oldukları bir takım kültürel öğelerde

değişiklikler gözlenmektedir. Örneğin genç, sosyalleşmenin bir aracı olan kitle iletişim araçları aracılığı ile yurt dışında olup bitenleri, günlük hayatını ilgilendiren trendleri ve modayı rahatlıkla takip edebilmektedir (Tezcan, 2000: 98). Ancak toplumun adet ve göreneklerinden daha çabuk değişen ve taklit yoluyla yayılan moda, günümüzde birbirine benzer tipte kişilerin oluşmasına neden olmaktadır. Bu durum özellikle gençlerin giyim tarzlarında belirgin olarak görülmektedir. Günümüz gençliğinin giyimde kullandığı moda tarzı büyük ölçüde spor giyimdir. Bluejeanler, tshirtler, trikolar, polo gömlekler, lakozlar, konvers ayakkabılar, spor çoraplar, eşofmanlar gençler arasında popüler kültür ürünleri olarak ifade edilen araçlar durumundadırlar. Gençler arasında tercih edilen bu tür spor giyim ürünleri popüler kültür ürünleri olarak kabul edilmektedir (Özyurt, 2002: 103). Bunun yanı sıra kola, hamburger, Adidas, Levi’s gibi popüler kültür ürünleri gençler arasında yaygın olarak kullanılmakta ve giderek gençlerin bir yaşam biçimi haline gelmektedir. Gençler bu lüks tüketim ürünlerini kullanmak suretiyle kendilerini daha iyi hissettiklerini ve daha iyi ifade ettiklerini düşünmektedirler. Böylelikle gençler, Batı’nın yaşama tarzına özenerek içinde yaşadıkları toplumun kültürüne yabancılaşmaktadır. Bu yabancılaşma gençlerin tüketim kaynaklarına daha kolay ulaşmalarından ve daha kolay elde etmelerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca bu durum gençleri olumsuz yönde etkilemekte ve maddi bakımdan doyumsuzluğa sevk etmektedir. Nitekim günümüzde intihar oranlarının ve alkol kullanan kişi sayısının artışı, buna ek olarak uyuşturucuya başlama yaşının gittikçe düşmesi bunun en önemli göstergelerindendir (Tezcan, 2000: 99). Bu durumun ortaya çıkmasında lüks tüketimin ve kitle iletişim araçlarının da etkisini unutmamak gerekir. Çünkü lüks tüketim malları ve kitle iletişim araçları gençleri kötü alışkanlıklara sevk eder ve onları bu ürünleri tüketmeye özendirir. Dolayısıyla günümüzün popüler kültür ürünlerinin, gençlerin sosyalleşmesinde olumsuz etkilere yol açtığı söylenebilir. Ancak bu sorunların ortaya çıkmasında lüks tüketim mallarının ve kitle iletişim araçlarının yanı sıra aile, okul ve toplumsal çevrenin, özellikle de arkadaş çevresinin etkisi de unutulmamalıdır.

Okuma ve araştırma alışkanlığı kazandırılmayan bir çevrede yetişen gençler, gerek televizyonlar ve gerekse internet kafelerde değişik internet siteleri aracılığıyla yabancı kültür unsurları ile karşı karşıya kalmaktadır. Böylelikle yabancı kültür

unsurlarıyla karşı karşıya kalan gençlik, hem kendi kültürüne karşı yabancılaşmakta hem de yabancı kültürleri taklit ederek onları benimsemeye çalışmaktadır (Uygun, 2004: 235).

Sonuç olarak genç, çocukluktan olgunluğa geçiş süreci içerisinde, zihinsel ve bedensel gelişmesinin yanı sıra, içinde yaşadığı toplumun sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel özelliklerinden etkilenerek olgunluk dönemine erişmeye çalışırken sosyalleşme sürecine devam etmektedir (Gökçe, 1996: 146).

Benzer Belgeler