• Sonuç bulunamadı

Popüler kültürün temeli Mısır, Sümer gibi kent devletlerine kadar uzanır. Bu kent devletlerinde, merkezden uzak yerlerde sulama kanallarının, kentleri çevreleyen surların ve hisarların yapılması gibi kamusal işleri gerçekleştirebilmek amacıyla iş gücünün buralarda toplanması gerekiyordu. Bu uzak yerlerde iş gücünü denetlemek ve bu insanların egemen zümrenin çizgisinden dışarıya çıkmasını önlemek için bir ara örgütün kurulması fikri gelişti. Toplanan iş gücünün, etnik köken ve kültür açısından farklılıklar gösteren alt topluluklardan oluşması nedeniyle bu örgüt, yapılacak projeleri denetlemek üzere yöredeki üst düzey kişilerden seçiliyordu. Yerel örgütteki bu üst düzey kişiler, başat kültürü haklı gösteren toplumsallaşma süreçlerinden geçmiş bu nedenle bu kültürü iyi tanıyan kişilerdi; ayrıca, bu kamusal işlerin yerine getirilmesi amacıyla bir araya getirilmiş ve tek örneklik kazanmamış toplulukların uyumsuz davranışlarını hoşgörü ile karşılayabilecek insanlardı. Aynı zamanda bu örgütün iç denetiminin aynı etnik gruptan seçilmiş kişilere ya da marjinal kişilere verilmemesiyle, tekörnekleşmemiş kalabalıkların toplumsal bir muhalefet oluşturması engelleniyordu. Başka bir deyişle, egemen ideoloji içinde yetişen zihinsel emek, gerçek yaşama karşı eleştiri geliştiremeden, sahip olabildiği ve söz geçirebildiği tek dünya olan fantazya dünyasına sığınan bedensel emekten ayrı tutuluyor, böylece bütünleşmeleri engellenmiş oluyordu. Orta Çağ’da popüler kültürün, özellikle Rönesans öncesi toplumsal yaşamda ortaya çıktığı görülür (Aydoğan, 2004: 210-211).

Orta Çağ’da belirli kent merkezlerinin çekiciliği, 19. yüzyılda tüm topluma yayılan sanayi merkezlerinin çekiciliğine dönüşmüştür. Orta Çağ’ın kent yaşamında ve merkezi devletlerin taşra eyaletlerinde görülen popüler kültür düzenlemelerinin yerini, 19. yüzyılda sanayi merkezlerinin oluşmaya başlaması sonucu, kırsal kesimdeki folk kültürü ile seçkinler kültürü arasındaki ilişki almış ve yeni bir kültür yapısına geçişin başlangıcı bu dönemde olmuştur. Folk kültürü, kırsal kesimdeki maddi ve manevi yaşamın değer yargılarını içeren ve ileten kültürdür. Yakın

toplumsal ilişkilerin yaşandığı, ilişkilerin dolaysız ve yüz yüze olduğu, farklı kesimlerden olmalarına karşın aynı geleneklerin ve göreneklerin içinde yaşayan insanların kültürüdür (Oskay, 1982: 175-176).

Modernleşmenin ikinci evresi 1789’ların büyük devrimci dalgasıyla başlar. 19. Yüzyılın toplumu siyasal ve ekonomik alanda büyük dönüşümler yaşamakta, içinde bulunduğu devrimci atmosferi hissetmekte ama aynı zamanda modernleşmenin sancılarını duymaktadır. Modern olmayan dünyalarda yaşamanın ne olduğunu da hatırlamakta veya bilmektedir. 19. Yüzyıl, modernleşmeye karşı bir tepkiyi ve heyecanı birlikte getirirken K. Marx; “içinde yaşadığımız atmosfer her birimizin sırtına kırk bin okkalık bir güçle bastırıyor, ama hissedebiliyor musunuz?” diye soruyordu (Berman, 1992: 45).

Endüstrileşme, bugün moderniteye geçişin koşullarından biri olarak kabul edilmektedir. Aletten makineye geçişle, emek süreci doğrudan üretici insana değil, makineye bağlanmıştır. Tecimsel kapitalizm, feodal toplumun üretkenliği olan esnaf üretimini demode hale getirdikçe, o üretim-tüketim sürecinin ortaya çıkardığı hayat tarzı da demode olmakta, bambaşka ihtiyaçlar kendini hissettirmektedir (Sevil, 1999: 34-35).

Endüstri devriminden bu yana ilkel, geleneksel, çağdaş olsun bütün toplumların ve kültürlerin hızla değiştiği hatta öz varlığını sürdürebilmek için değişmek zorunda kaldığı görülmüştür (Güvenç, 1994: 290). Gerçekten de 19. yüzyılda gündelik hayat, modernleşme sürecinin daha önceki aşamalarına göre oldukça farklı bir biçime kavuşur ve geleneksel toplum yapısı pek çok kurumuyla değişime uğrar.

Bu değişimi şu şekilde açıklayabiliriz: Üretimin temeli, tarımdan sanayiye kayınca, bugün bizim modern dünya olarak bildiğimiz her şey su yüzüne çıkmaya başladı. Buğday yetiştirmek, lahana ekip biçmek gibi tarım faaliyetleri neredeyse otomatikman herhangi bir öğrenmeye ihtiyaç kalmadan kuşaktan kuşağa geçer. Ancak sanayi devrimi ile iletişim her şeyin merkezine gelip oturur. Ortak bir dil büyük önem kazanır ve endüstrileşmeyle sanayi, milli devlet, milli Pazar, basın, kamuoyu ile bugünün elle tutulan veya tutulmaz kurumlarının temeli atılmış olur. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişin başarı dozuna göre, insanların bu ‘okuma’ becerisi mutlaka okunması gerekeni okumaktan, dolaysız yararın dışındaki

bilgiler edinmek (gelen makineyi monte etme kılavuzunun yanı sıra, Abraham Lincoln’ün hayatını okumak gibi) veya eğlenmek için okumaya doğru yöneliş artar (Belge, 2003: 67).

Sanayi devrimi ile aynı zamanda gelişen teknolojinin sağladığı verimliliğin artık yalnızca yeni egemen sınıfın refahı için kullanılmaması, çalışan kesimlerin de bu refahtan yararlanmasının gerekliliği, bunun ise sistemin verimliliğini artırmanın en kolay yolu olduğu keşfedildi. 1830’lu yılların çok çalışıp azla yetinmeyi öğütleyen Protestan ahlakı, 19. Yüzyılın sonundan başlayarak alt sınıfları orta ve üst sınıflara özendirerek, tüketimi de bu sınıflara açarak, yerini tüketimin demokratikleştirilmesine bırakmıştır. Tüketimin demokratikleştirilmesi ise, çalışan kitleleri, bulundukları toplumsal konumda sağlayamadıkları doyumu fantazyalar aracılığıyla elde etmeye götürmüştür (Aydoğan, 2004:211)

Bu doğrultuda, 19. Yüzyılda gelişen sanayi kapitalizmi ile önceden de varolan popüler kültür, yeni ve etkin işlevler ve özellikler kazanarak hegemonik ideolojinin bir yardımcısı rolüne büründürülmüştür. Sanayi kapitalizminin gelişmesi ile fabrikalar çoğalmış, üretim ve tüketim standartlaştırılmış, devletin ekonomideki rolü artmıştır. Bütün bu gelişmeler olurken bireye, sözde nefes aldıracak ve görünürde öznel bir yaşam alanı sağlayacak yeni bir popüler kültürün oluşturulması da ihmal edilmemiştir. Bu kültürün oluşmasının sistem için yararını kavrayan egemen sınıf, bu oluşumu bilinçli bir şekilde desteklemiştir. Kapitalistleşme sürecindeki ülkelerde eğlence sektörünün ürünleri, insanların en asgari ölçüde okuma-yazma bildikleri yörelere kadar gitmiş, popüler kültür, en basit günlük ilgiler çerçevesinde oluşturulmaya başlanmıştır. Radyo, televizyon, basın gibi kitle iletişim araçlarında üretilen ve bu araçlar tarafından dağıtılan bu kültürün en belirgin özelliğinin eğlenceye yönelik olduğu söylenebilir (Oskay, 1982: 178-179). Bu doğrultuda sanayileşme ve teknolojik gelişmelerin hız kazanmasıyla birlikte, yeni dünya düzeni hızla yayılmaya başlar ve henüz ulusal düzeyde kalkınmayı gerçekleştirememiş ülkelerde gelişmiş ülkelerin düzeyine ulaşma istek ve çabaları inanılmaz yoğun bir sosyo-kültürel değişime neden olur.

Popüler kültür, sanayi ve teknolojinin gelişmesi, kent yaşamının genişlemesi ve çeşitlenmesiyle birlikte meta olarak tüketilmeye başlanmıştır. Popüler kültür ürünleri kitle iletişim araçları ve medya sayesinde evrensel bir boyut kazanabildiği gibi,

sıradan insanı da bir idol haline getirebilmektedir (Düzgün, 2004: 149). Modern insan tipinin belki de en önemli özelliği sınırsız bir tüketici olmasında yatmaktadır. Bu özellikten kaynaklanan ve insanın birey olarak düşünülmesini gerektiren modern ideolojinin, insanın toplum içindeki yerini geleneklere, statülere veya ait olunan toplumsal gruba göre belirlendiği bir toplumda varlık bulamayacağı açıktır (Köker, 1990: 25). “Metaların kitlesel üretimi, insan ilişkilerinin de şeyleşmesini getirmektedir. Geleneksel hayat tarzı yıkılırken, imgeler (imajlar) ve nesneler de metalaşmışlar, algılarımızın nesneleri olmuşlar, fantazyalarımızın materyalize olmuş biçimlerine dönüşmüşlerdir. Yani yaşam deneyimlerimiz, algılama ve fantazya düzeyinde de transforme olmuşlardır” (Oskay, 1981: 4).

Böylece sanayi devrimiyle yaşanılan ‘değişim’ şu şekilde açıklanmaktadır: Sıradan insanlar oldukça yorucu geçen bir günün sonunda gündelik hayatlarının acılarını, yorgunluklarını hissetmelerini azaltacak ‘eğlenceler’ arıyorlardı. Bu durumda teknolojiye dayanan eğlence biçimlerine geçilmiş, serbest zaman düzenlemeleri değişmiş, ideoloji düzeyindeki düzenlemeler devletin resmi kültürünün arkaya çekilmesiyle birlikte sivil toplumun çok değişik kesimlerinde işletilmeye başlanmıştır. Popüler kültür de bunlardan biri olarak ortaya çıkmış ve yayılmıştır (Oskay, 1979: 222).

Benzer Belgeler