• Sonuç bulunamadı

Toplumda popüler kültürden en fazla etkilenen grup gençliktir. Gençliğin özellikle kitle iletişim araçlarından daha fazla yararlanması, bu araçlarla yayılan popüler kültürden etkilenmesine yol açar. Gençlik ve popüler kültür arasındaki etkinin incelenmesinden önce gençlik ve özellikleri hakkında genel bir bilginin verilmesi gereklidir. Gençlik tanımından sonra popüler kültür alanında gençliğin nelerden etkilendiği belirlenmeye çalışılır. Bütün bu etkileşim sürecinin izlenmesinde, sosyal psikoloji alanındaki çalışmalardan yararlanılır.

Türkiye’de popüler kültür ve gençlik alanında yapılan çalışmaların 1960’lardan itibaren yapılmaya başlandığı görülür. Özellikle 70’li yıllarda yoğunlaşan bazı çalışmalarda gençliğin siyasete bakışı, değer yargıları, boş zamanlarını geçirme özellikleri ve aileleriyle olan ilişkileri incelenir. 80’lerden sonra yapılan çalışmalarda ise, gelişen sosyo-ekonomik yapının, gençliğin durumu üzerindeki etkileri incelenir. Türkiye’de popüler kültür alanındaki çalışmalar 80’lerden sonra artar. Bu dönem dünyanın önemli sermaye kuruluşlarının ülkeye hızla girmeye başladığı, tüketimin arttığı ve popüler kültür araçlarının kullanımının da hızla yaygınlaştığı bir dönemdir. Özellikle devlet televizyonunun yanında özel televizyon kanallarının ortaya çıkması ve sayılarının hızla artması, reklamcılığın gelişmesi ve tüketimin cazip hale gelmesine neden olur.

Gençlik çoğunlukla ergen bireyle eşanlamlı kullanılmaktadır. Ancak ergen Latince “adolescent” yani büyümek, olgunlaşmak anlamındadır. Bireyin geçirdiği önemli ve belli gelişim dönemlerinden biridir (Varış, 1968: 31). Bu dönemi UNESCO, yaşamın 15-25 yaş arasında kalan bölümü olarak göstermektedir (Köknel, 1979: 28). Buna karşılık temelde biyolojik bir kavram olarak nitelenebilecek “gençlik” tanımı günümüz şartlarında, ekonomik, toplumsal ve kültürel yönden geniş boyutlarda değerlendirilmektedir. Ortak bir gençlik tanımına varılmamış olsa bile, tanımlama ve açıklamaların biyolojik özellikler ve yaş gruplarıyla sınırlı kalmadığı

görülmektedir (Nirun, 1986: 1) Sosyolojik açıdan ise buluğa erme dönemi ile toplumsal yaşamda tam sorumluluk alma dönemi arasında kalan kesimdir. Bu dönemde genç, toplumsal yaşama hazırlanmaktadır (Armağan, 2004: 5). Gençlik döneminde, bireyin aile, okul, iş ve yakın çevresi ile sürdürdüğü faaliyet ve ilişkileri sonucu edineceği davranış, tutum, düşünce ve bilgi birikimi, hem kendisinin hem de toplumun geleceğini biçimlendirecek unsurlar olacaktır (Nirun, 1986: 1).

Gençliğe farklı bir açıdan bakan Isou’ya göre toplumda özgürce ne üretimde bulunabilen ne de tüketilebilen insanlardır. Bu düşünceden hareketle gençler insandan sayılmayan “fazlalık”tır. Seçim özgürlüğüne sahip olmadığından gençler başkalarının malıdır. Toplumda sadece “geyik alemleri”nde vakit harcayan, amaçsız ve düşünmeyi gerektirmeyen faaliyetlerde bulunabilirler. Gençliğin, yaşa bağlı olmayıp toplumsal hiyerarşiyi reddeden herkesi kapsayan bir kavram olduğunu vurgulamaktadır. Mevcut durumu değiştirme gücü ise gene gençlerindir. Çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri olmayan tek gruptur (Aktaran: Marcuse, 1999: 283-284).

Gençlik toplumla en az bütünleşmiş, toplumu en çok eleştiren kesimdir. Sorumluluğu düşük olduğu için toplumun en yaratıcı ve en güçlü parçasıdır (Kongar, 1993: 143). Gençliğin sorunlarını toplumun sorunlarından soyutlamak olanaklı değildir. Toplumdaki sosyo-ekonomik eşitsizlikler gençliği etkilemektedir. Bu eşitsizlikler büyüdükçe gençliğin heterojenliği artmaktadır. Örneğin iş bulma açısından gençlik dönemindeki işsizlik gelecekle ilgili tedirginliğe neden olmaktadır (Armağan, 2004: 11). Bu dönemde gençler paranın her şeyi çözeceğine inandıklarından kısa yoldan para kazanmanın yollarını aramaktadır (Armağan, 2004: 67). Yaşadığı toplumun itici gücü ve devamının kaynağı olan gençlik böylece demokratik potansiyeli beraberinde taşımaktadır (Armağan, 2004: 6).

Erikson’a göre birey, gelişiminin her döneminde psikososyal bunalım yaşamaktadır. Bu durum, gençte kimlik ve benlik kavramının oluşmasında kendini göstermektedir. Benlik, bireyin yalnızca ona özgü tutumları, duyguları, algıları, değerleri ve davranışlarıyla kendine ilişkin görüşüdür (Gander ve Gardiner, 1998: 452). Benliğini oluşturmak için ilk özerklik savaşı anababaya yöneliktir. Gençlerin anababalarıyla oluşan “kuşak çatışması”nda, konuşma, beğeniler, giyim, dünya görüşü ve inançlar arasında anlaşmazlıklar meydana gelmektedir. Genç ailesine karşı “açık” ve “alıcı” durumundan “kapalı” ve “uzaklaşıcı” bir duruma yönelmektedir.

Çatışmada amaç toplumdan kopmak değil bir birey olarak toplumda yer edinmektir (Özgüven, 2001: 268). Gencin en büyük ihtiyacı toplumda saygınlık ve statü kazanmaktır (Arı, 2002: 43). Gencin kimliğinde görülen farklılaşma ve değerlerde odaklaşma çağın hayat tarzına göre oluşmaktadır (Nirun, 1994: 335).

Meslek seçiminde anababa, medya ve cinsiyetin önemli etkileri vardır. Aile doğrudan veya dolaylı olarak meslek seçimini etkilemektedir. Gençlerin meslekleriyle ilgili karar verirken anababaların çoğunluğu kendi meslek yaşamlarını gözden geçirmektedir. Bir bölümü kendi mesleklerinde çalışmalarını istemektedir. Bazı anababalarda ise kendilerinin yapamadıklarını çocuklarının yapmaları beklentisi doğmaktadır. Gençler medyadan meslekler hakkında bilgiler edinmektedir. Ancak medyada verilen meslek bilgilerinin çoğunluğu gerçekçi ve doğru değildir (Gander ve Gardiner, 1998: 460).

Gençliği etkileyen ve toplumsallaşmasında önemli etkiye sahip olan toplumsal kurumlara bakıldığında, ilk olarak aile ön plana çıkmaktadır. Ailenin önemi ve etkisi çok önemlidir. Örneğin arkadaş seçimi, boş zaman değerlendirme gibi alanlarda aile söz sahibidir (Toprakçı, 2002: 218). Ancak ailenin çocukluğun ilk dönemindeki etkisi gençlikte azalmaktadır (Armağan, 2004: 10). Bu dönemde genç bağımsızlığını kazanmaya çalışırken birçok anababa bağımlılığı olabildiğince uzatmaya çalışmaktadır (Gander ve Gardiner, 1998: 441). Özellikle ailenin dışında edinilen arkadaşlar, gençlerin kontrol edilmelerini zorlaştırmaktadır. Kendi davranış değerlerine sahip olmaları da aileyle çatışma ortamına yol açmaktadır (Toprakçı, 2002: 204).

Toplumsal bir kurum olan eğitim, insanlık tarihinin her aşamasında görülür. Eğitimle kazandırılan bilgiler ve beceriler ile beklentiler toplumdan topluma farklılık gösterir. Ancak eğitimin tüm toplumlardaki ortak özelliği mevcut birikimin toplumun devamı için yeni üyelere aktarılmasının gerekliliğidir. Bu görevin bir bölümü aileden resmi bir kurum olan okullara, üniversitelere aktarılmıştır (Toprakçı, 2002: 189). Aile çocukların ilk öğrenme deneyimlerinin gerçekleştiği ortamdır. Okuldan daha fazla bir zamanda etkili olmaktadır. Okulların ise iki temel görevi vardır. Bunlar mesleğe hazırlamak ve toplumda sorumlu bir yurttaş olmalarını sağlamaktır (Gander ve Gardiner, 1998: 456). Değer yargıları toplumun siyasi, sosyal ve ekonomik

şartlarının etkisiyle değişmekte ve eğitime yön vermektedir (Büyükkaragöz, 1987: 216).

Üniversite döneminde gençlerin bir bölümü aile, sosyal çevrelerinin ekonomik olanakları çerçevesinde bilinçlenmektedir. Ancak çoğunluğu kimliğini bulamamış, kendisini ve çevresini tanıyamayanlardır (İnan, 1989: 152). Gençlerin sorunlarını çözmede ebeveynler yetersiz kalmışlardır. Bu nedenle genç sorunuyla yalnız kalmıştır (Çelebi, 1990: 212).

Gencin olumlu veya olumsuz kimlik ve kişilik kazanmasındaki etkenlerden biri de arkadaşlıktır. Arkadaşlık genci işbirliğine, paylaşmaya, yardımlaşmaya yönelik iletişim ve etkileşim kurmasını sağlamaktadır. Zamanla arkadaşlık ebeveyn ve öğretmenlerden daha önemli hale gelmektedir (İnan, 1989: 183). Anababalar ve diğer yetişkinlerden bağımsızlık kazanma aşamasından önceki gelişim dönemi arkadaşlıktır (Gander ve Gardiner, 1998: 448). Aileden uzaklaşma, çevreden etkilenme, arkadaşlık ilişkileriyle başlamaktadır. Gencin, sevgi, düşünce, iletişim ve etkileşim temellerinde kurduğu arkadaşlık ona mutluluk ve güven vermektedir (Köknel, 1979: 171). Ergenlik öncesi dönemde kendi cinsinden arkadaşlık varken gençlik döneminde karşı cinsten arkadaşlıklar kurulmaktadır. Bu dönemde gencin hem kendi cinsinden hem de karşı cinsten arkadaşları olmaktadır. Arkadaş gruplarının genç üzerindeki etkisi yıllarla artmaktadır. Ancak bu durum anababanın etkisinin ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir (Arı, 2002: 43). Ergenliğin başlangıcında arkadaş grubu aile çevresindeyken zamanla sınırları genişlemektedir (Köknel, 1979: 172). Genç, belirli bir arkadaş grubunda kalabilmek için bazen kendi alışkanlıklarından hatta kabul ettiği doğrulardan vazgeçebilir. Bu nedenle arkadaş ilişkilerinin gencin kişiliğinin şekillenmesinde önemi büyüktür (Nirun, 1986: 214). Arkadaş grubu güncel olaylar ve faaliyetlerle ilgili verilen kararlarda başlıca referans grubu olmuştur (Erwin, 2000: 80). Gençlerin boş zamanlarında popüler yerlerde (alışveriş ve eğlence merkezleri v.b.) buluşma noktaları vardır (Erwin, 2000: 86).

Medyanın, egemen sınıfların dünyalarını aktarmada en etkili aracı reklamlardır. Reklamların hedef kitlesi olarak gençler gitgide önem kazanmıştır. Tüketim değerlerinin gençlere iletilmesi çok önemlidir. Çünkü “marka sadakati” denilen bir alışkanlık oluşturulursa artık yaşam boyu sürmesi bekleniyor. Onun için de “marka değer aktarımı” çok küçük yaşları hedefliyor. Küçük yaşlarda reklamlar yoluyla,

aileler eliyle, yaşıtlar ile yerleştirilen marka değerleri, sonraki yaşlarda da pekiştiriliyor (Atabek, 2003: 105). Öğrenciler arasındaki “prestij değerleri”, giysi markalarına bağlanmış durumda. “Marka prestiji” sadece giysilerle sınırlı kalmıyor, fast-food yiyecek kafeleri, gezinti yerleri, birlikte zaman geçirme biçimi, bütünüyle “yaşama, umut etme, sıkıntı duyma biçimi” bir markaya dönüşüyor (Atabek, 2003: 17). Kimlik arayışının olduğu bu dönemde “marka değeri” önemlidir. Bu dönemde “kimlik oluşturan marka”, benimsenen, onsuz olunamayan bir idolün işlevini görmektedir (Atabek, 2003: 106). Gençliğin ilk ve en çok ilgilendikleri alan Hebdige’in de ifade ettiği gibi tüketimdir. Ticari malları kendi amaç ve anlamları doğrultusunda kullanmak için alırlar (Aktaran: Storey, 2000: 143).

Bütün bu görüşler sosyal psikolojik alanda incelendiğinde farklı bir tablo ortaya çıkar. Sosyal Psikoloji alanında tutumların değişimi üzerine yapılan araştırmalarda, çeşitli araçlarla değişmesi için sürekli baskılar yapılmasına rağmen tutumların değişmesinin sanılandan güç olduğu vurgulanır. Tutumların kolay kolay değiştirilememesinin nedeni, her yerde çocuk ve gençlerin homojen bir çevrede büyümeleridir. Ebeveyn ve arkadaşlarıyla benzer görüş, önyargı ve zevklere sahip olarak büyümektedirler. Arkadaşları bile ebeveyn çevresinden belirlenmektedir. Yaklaşık 30 yıl önce yapılan Jennings ve Niemi’nin (1974) araştırmasında ebeveynlerin etkisinin daha çok parti seçimi, din, çeşitli gruplara önyargılar gibi yalın, somut, tekrarlayan konularda olduğu görülmektedir. Öznel ve nadiren karşılaşılan konularda etkilerinin azaldığı belirtilmiştir (Freedman, Sears ve Carlsmith, 1998: 410). Ancak bu konuyla ilgili günümüzde yapılan çalışma bulunmamaktadır. Arkadaşların da ebeveynlerden farklı tutumlar aktarmadıkları vurgulanmıştır. Çünkü benzer sosyo-ekonomik düzeydeki kişilerin arkadaşları aynı düzeyde yer almaktadır (Freedman, Sears ve Carlsmith, 1998: 413). Ayrıca tutumların oluşumunda büyük etkisi olan ebeveyn, belirleyici olan tek kaynak değildir (Freedman, Sears ve Carlsmith, 1998: 421).

19. yüzyıldan itibaren gençlik ekonomi, siyaset, kültürel ve sosyal boyutlarıyla incelenmeye başlanmıştır (Freedman, Sears ve Carlsmith, 1998: 14). Dünyada gençliğin yanı sıra popüler kültür üzerine çalışmalar da bu yıllarda başlamıştır. Ancak Türkiye’de popüler kültür ve gençlik alanında yapılan çalışmalara bakıldığında, popüler kültür, kültür endüstrisi ve popülist politikalar üzerinde yapılan

çalışmaların 1990’lı yıllarda arttığı gözlenmektedir (Kahraman, 2004: 168). Gençlikle ilgili bilimsel ilk çalışma, Abadan (Abadan, 1961: 11) tarafından, üniversite gençliğinin boş zaman etkinliklerine katılımının bireysel ve toplumsal düzeydeki dağılımını incelemek amacıyla yapılmıştır. Türkiye’de yapılan gençlik sosyolojisi araştırmaları daha çok okuyan gençlik ve üniversite gençliği üzerinde yoğunlaşmıştır. Çalışan gençlik, kırsal kesim gençliği ihmal edilmiştir. Araştırmalarda daha çok sorunlar üzerinde durulmuştur. Sosyolojik kuramlarla bağlantılar kurulamamıştır (Tezcan, 1995: 20). Gençlik kültürü hakkındaki çalışmalara bakıldığında özellikle tüketim alışkanlıkları üzerinde daha çok durulduğu görülmektedir (Maclonıs ve Plummer, 1998: 114). 1970’lerden itibaren gençlik ve kültürü üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların çoğunluğu Birmingham Okulunca yapılmıştır. Gençlik kültürünün çeşitli alanlarıyla ilgilenilmiştir. Çalışan sınıfın alt kültüründeki direnç noktalarıyla (punk, rock ve moda vb.) egemen kültürün sembollerini değiştirmeleri üzerinde durmuşlardır. Gençlik çalışmalarında sosyologlar, sosyoloji teorileriyle hegemonya kuramını ve semiolojiyi birleştirmeye çalışmıştır (McGuıgan, 1992: 90).

Türkiye’de yapılan gençlik çalışmaları da Birmingham Okulunun çalışmalarından etkilenir. Yapılan çalışmalardan bazıları tarihsel olarak ele alınır.

Gencin ailesiyle kurduğu ilişkilere yönelik Gökçe’nin 1971 yılında Ankara’daki gecekondu bölgelerinde yaptığı çalışmada, ebeveynlerin gençlerin arkadaşlarına güvenmedikleri ortaya çıkar. Gençlerin sorunlarına yönelik bir diğer çalışma Aysel Ekşi’ye aittir. Bu çalışmada, gençlerin sorunlarının kaynağı olarak ‘özerk ve bağımsız davranma yeteneğinin eksikliği’ vurgulanır. 1972 yılında ise Çiğdem Kağıtçıbaşı gençler üzerine yaptığı ‘Sosyal Değişmenin Psikolojik Boyutu’ çalışmasında gençlerin sosyal değişime yatkınlığını inceler.

Türkiye’de 1980’lerde oluşan toplumsal değişme döneminde, gençliğin adeta kimlik bunalımına girdiği görülür. Bu döneme ilişkin, Armağan’ın yaptığı çalışmadan elde ettiği sonuçlarından bazıları, gelişen medyanın para sayesinde sanal mutluluğa ulaşılabileceği yargısını gençlere iletmesi ve aile yapısındaki gevşemeyle gençlerin aileden uzaklaşmasıdır (Armağan, 2004: 306).

1982 yılında da Birsen Gökçe’nin başkanlığında ortaöğretim gençliğinin beklenti ve sorunlarına yönelik bir çalışma yapılır. 12-24 yaş gençlerinin Sosyo-

Ekonomik sorunları çalışmasından elde edilen bazı sonuçlara göre, köyde yaşayan genç kızlar evinin kadını olmak isterken, şehirde yaşayanlar meslek sahibi olmak isterler. Gençler arasında yerli marka yerine yabancı markayı tercih etme eğiliminin, eğitim seviyesi yükselmesi, gelirin artması ve modayı takip etme eğiliminin artmasıyla ilişkili olduğu bu çalışmayla ortaya koyulur (Nirun, 1986: 214).

1990’ların gençliğinin özelliklerini belirlemek amacıyla yapılan çalışmada gençlerin çoğunluğunun müzik dinlediği, televizyon seyrettiği ve sinemaya gittiği belirtilir. Ayrıca modernlik ve geleneksel yapı arasında sentezi savunurlar (Samur, 1995: 36).

Günümüz Türk gençliğinin toplumsal profilini çıkarmak amacıyla 15-25 yaş grubundaki gençlerin sorunları araştırması, Baytaş ve Demir tarafından 1979-1997 yılları arasında yapılır. Gençliğin toplumsal konumu, sorunları ve değerler sistemindeki değişmelerin incelendiği bu çalışmanın önemli sonuçları şunlardır: 1979 yılında toplumsal açıdan en önemli bulunan olgu sevgiyken, 1997 yılındaki araştırmada para ve zenginliktir. Gençlerin, para ile istediklerini elde edebileceklerine olan inançları artarken eğitime verdikleri önemin azaldığı görülür. Çalışma sonucunda, oransal olarak kızların eğitime erkeklerden daha fazla önem verdikleri, gençlerin geleceklerinden kaygı duydukları ve kimlik arayışı içindeki gençlerin % 44’ünün kendilerini mutsuz hissettikleri görülür (Aktaran: Armağan, 2004: 82). Gençlik üzerine yapılan bir diğer çalışmada gençler, ancak şansları ve torpilleri olduğu takdirde iş bulabilecekleri inancı ve gelecek kaygısı içindedirler (Aktaran: Armağan, 2004: 24).

Gençlerin görüşleri, sorunları, düşünceleri ve önerilerini öğrenmek amacıyla 325 gence uygulanan ‘Gençlik Gözüyle Gençlik Araştırması’ (1997-2004), Türkiye’deki belirli dönemlerde, gençlere ait değer yargılarının farklılık gösterdiğini ortaya koyar. 1970’lerde sevgi ön plandayken, 1990’larda paranın ön plana çıktığı görülür. 2000’li yılların gençliğinin değer yargılarının belirlenmesini amaçlayan bu çalışmada ortaya çıkan sonuç ise, gençlerin kitle iletişim araçlarının etkisiyle “Batı tipi” tüketim modelini benimsemeleridir. Ancak tüketim isteklerinin artmasına karşın bu isteklerini karşılayacak olanaklarının yetersizliği, gençlerde mutsuzluğa iter. Araştırmanın temel bulguları; toplumsal değer olarak paranın en önde gelmesi, Miras, politika ve şans oyunlarının gençler arasında en önemli para kazanma yolu

olarak görülmesi, emek yoluyla paranın kazanılamayacağı düşüncesinin gençler arasında yaygınlaşması ve gençlerin mutluluk düzeylerinde gerileme meydana gelmesidir (Armağan, 2004: 125).

Gençlik üzerine daha önce yapılan çalışmalar incelendiğinde, bu çalışmaların temelde popüler kültürün gençler üzerindeki etkisinin incelenmesine yönelik olmadığı görülür. Ancak yapılan çalışmalar, popüler kültürle elde edilen sonuçlarla değerlendirildiğinde, geçmişten günümüze olan değişim dikkat çekicidir. Bir yandan özellikle popüler kültürün bir değeri olan ‘paraya önem verme’ gençler arasında artarken, diğer yandan gençlerin tükettikleri ürünlerin ön plana çıktığı ve kendilerini bu ürünlerle tanımladıkları görülür.

Benzer Belgeler