• Sonuç bulunamadı

Dış Politika Alanındaki Gelişmeler

2.3 İş ve Düşünce Dergisi’nin İncelenmesi 1 Dergisi’nin Biçimsel Özellikler

2.4.3 Dış Politika Alanındaki Gelişmeler

Türkiye İkinci Dünya Savaşı yıllarında „non-belligerent‟ yani savaşa katılmayan ülkeler içerisinde yer almıştır. Tarafsız ülke konumunu bazı saldırmazlık paktı ve anlaşmalarla sağlamlaştırmıştır (Ortaylı, 2011:89).

Türkiye Birinci Dünya Savaşı‟nda uğradığı ağır kayıpları düşünerek İkinci Dünya Savaşı‟na girmemiş ve Almanya‟ya savaş ilan etmek için son ana kadar beklemiştir. Savaşın sonunda yön tayin etmek istemesinin amacı Batılılara katılmak ve Nazi Almanya‟sına karşı olduğunu gösterme çabası olmuştur. Savaşın sonlarında yani Mayıs 1944‟te hükümet ve cumhurbaşkanı bu siyaseti sergilemekten yana bir tavır sergilemişler ve buna muhalif davranan herkese gerekli yaptırımları uygulamışlardır. Bu politikada asıl amaç Sovyetler‟in Türkiye karşıtı sergiledikleri davranış ve söylemlerin ülkede panik yaratma düşüncesinden dolayı Rusya‟ya karşı alınan önlemdir ( Ortaylı, 2011:90).

1945 yılının sonlarından itibaren uluslar arası politikada beliren yeni güç dengesi Türkiye‟nin yalnızca dış politikasını değil, aynı zamanda iç politikasını da yakından etkilemiştir. Otoriter tek partili rejimlere karşı liberal demokrasinin zaferi gözle görülebilir şekilde ortaya çıkmıştır. Avrupa artık çok partili ve serbest seçim esaslarına dayalı liberal demokratik bir düzen kurmaya başlayacaktır. Sovyetler Birliği‟ ne karşı batı ittifakında yer almak isteyen Türkiye de bu gelişmelerin tamamen dışında yer almak istememektedir (Koçak, 1997:156).

İkinci Dünya Savaşı‟na kadar Türkiye‟nin izlediği dış politika Lozan Antlaşması ile oluşan statükonun devam ettirilmesi yönünde olmuş, Türkiye bir yandan kendisine yöneltilebilecek bir dış müdahalenin olasılığına karşı etrafında ortak bir güvenlik sistemi kurmayı diğer yandan uluslararası ilişkilerde barışçıl bir politika izlemeyi gerekli görmüştür. Genel olarak bakıldığında 1930‟lu yıllarında sonuna doğru Türkiye,

Avrupa devletlerinin gruplaştığı bir savaş öncesi ortamda Batılı devletlere yakınlaşmakta, o nispette Sovyetler ile olan ilişkileri de uzaklaşmaktadır (Koçak, 1997:158).

Koçak (1997) bu durumu şu Doğan Avcıoğlu‟ndan yaptığı alıntı ile şöyle desteklemiştir:

„… Avcıoğlu‟na göre, Türkiye‟nin Atatürk döneminde izlediği (ve övülmesi gereken) dış politika çizgisi, İnönü döneminde temelinden (ve yerilmesi gereken biçimde) değişmiştir. Bu dönemde (ki, „tarihi dönüm noktası‟ olarak 1939 yılı, yani Türkiye‟ nin Batı ile ittifakı kabul edilmektedir) Batı yanlısı ve Sovyetler Birliği‟nden uzak bir politika izlenmiştir…‟

Türkiye‟nin Atatürk dönemindeki dış politikası iyi komşuluk ilişkileri ve bölgesel savunma ittifakları kurulması iken İnönü döneminde temelde Batı temelli bir dış politika izlenmiştir. Tek parti dönemi boyunca dış politikada katı çizgilerle birbirlerinden ayrılmış aşamalar yerine bir bütünsellik ve süreklilik göze çarpmaktadır. İnönü‟nün politikasının hedefi, ülkeyi ne pahasına olursa olsun savaştan uzak tutmak olmuştur. Türkiye yayılma amacı gütmediği için başka topraklarda gözü olamamış ve bu nedenle saldırıya uğramadığı sürece savaşa katılmamayı amaç edinmiştir. İnönü, ülkeyi savaştan uzak tutabilmeyi dengeli bir dış politika izlemekte görmüştür. Bu politikayı sürdürmek Türkiye‟nin jeopolitik konumu nedeniyle kolayca başarılabilinmiştir. İnönü, ülkesini kendi yanında savaşa sokmak isteyen ülkelere karşı askeri bakımdan güçlendirerek diğer ülkelerin desteklerini almak koşuluyla ülkesinin bu konumunu değerlendirmiştir (Koçak, 1997:159).

Türkiye savaşa girmemiştir ama 1944 yılı başlarında Batı ittifakında bir dışlanma sürecine gelmiştir. Savaş sırasında izlenen dış politika ülkeyi savaşın dışında tutmayı başarmış fakat savaş sonrasında oluşan yeni uluslar arası politikada yalnız kalmasına neden olmuştur. Sadece savaş yılları düşünüldüğü zaman Türkiye‟de izlenen dış politika başarılı sayılmakta fakat savaş sonrası dış politikadaki gelişmelerdeki olumsuzluklar bu yılların uzantısı niteliğini taşımaktadır. Aslında bu yönü ile bakıldığında İnönü dönemi dış politikası, temelde Atatürk dönemi dış politikasının bir devamı niteliğindedir (Koçak, 1997:160).

CHP iktidarı süresince izlenen Batı‟ya yakınlaşma politikası DP tarafından da izlenmiş, NATO‟ ya girmek bir başarı sayılmıştır. Ancak DP‟ nin batıcı dış politikası bununla kalmamış ABD‟nin isteği ile Yakın Doğu ve Balkanlarda yeni pakt arayışı içine girilmiş, Arap dünyasında İngiliz ve Fransızlara karşı gösterilen bağımsızlık

hareketleri desteklenmemiş, İran‟ da Musaddık‟ ın petrolü millileştirme yolundaki atılımlarına karşı cephe alınmıştır (Tunçay, 1997:179).

1954-57 döneminin başında, Menderes ekonomik yardım için ABD‟ye gitmiş fakat buradan sağlanan yardım yetmediği için yeni bir ekonomik yardım için Federal Almanya‟ya gitmiştir. Bu hareketle birlikte Türkiye‟nin kalkınmasına ABD ile birlikte Federal Almanya‟nın da yardım edeceği düşünülmüştür. Bununla birlikte Balkanlarda yakın işbirliğine girmek amacıyla Yugoslavya‟ya ziyaretler yapılmış, fakat Yugoslavya‟nın Sovyetler Birliği ile arası düzelince bu işbirliği gerçekleşmemiştir. Orta Doğu‟da ise Balkan Paktı kurulmuş, geri kalan Arap dünyasının kızgınlığına rağmen Irak ve Türkiye bu pakta girmiş, çok geçmeden İngiltere ve Pakistan da pakt içindeki yerini alarak Cento Paktı oluşturulmuştur.1958 yılına gelindiğinde DP, dış politikada soğuk savaşı körükleyerek, Türkiye‟ ye yapılan Batı yardımını çoğaltmayı amaç edinmiştir. 1959 yılı başlarında ise Yunanistan ile Kıbrıs sorunu patlak vermiş, İngiltere‟nin de araya girmesi ile Yunan Hükümeti ile Şubat 1959‟ da Zürih‟te Kıbrıs‟ta yaşayan Türk halkının haklarının güvence altına alındığı bir antlaşma imzalanmıştır ( Tunçay, 1997:180).

1960‟lara doğru Menderes Hükümeti‟nin Sovyet Rusya ile Kurtuluş Savaşı yıllarındaki iyi komşuluk ilişkilerini canlandırma girişimi olmuştur. 1962 yılında Küba ile yaşanan Füzeler Bunalımından sonra ülke genelinde ABD ve NATO aleyhinde gösteriler başlamıştır. Türk Hükümetleri dış politika alanında 1960‟lı ve 1970‟li yılların en büyük iki bunalımını Yunanistan ve Kıbrıs sorunu nedeniyle ABD ile yaşamıştır. Türk Hükümeti‟nin Türklerin adadaki haklarını korumak için garantör devlet sıfatıyla adaya asker göndermek istemesi talebine ABD Başkanı Johnson‟un dönemin Başbakanı İsmet İnönü‟ ye mektup göndererek duruma karşı çıkması Türk dış politikası açısından bir dönüm noktası olmuştur. Bununla birlikte Kıbrıs‟a yapılan müdahale Türkiye‟yi dış politikada bir yalnızlığa itmiş ve Türkiye, 1965‟ten sonra başta Sovyet Rusya olmak üzere bloksuz ülkelere karşı bir dostluk ve işbirliği politikası izlemiştir (Özdemir, 1997:191).

Türkiye 1970 yılından itibaren dış politikada İslam Konferansı Örgütleriyle İslam dünyasına, ekonomik ilişkiler yoluyla Rusya ve 1960 yılından sonra giderek önem kazanmaya başlamış olan AET ye yakın bir yol izlemiştir. Özellikle 2.Dünya

Savaşı‟ndan sonra izlenen ABD yanlısı politikadan vazgeçilmiş ve çok yönlü arayışlara geçilmiştir (Güçlü,2011:35).