• Sonuç bulunamadı

A. Kriz Kavramı

1.2. Ekonomik Kriz Türleri

2.1.2. Politik kökenli hatalar

Çalışmada; ABD’nin krize ortam hazırlayan politik kararlara dayalı hataları; ilki aşırı borçlanma ve finansal risk almanın önünü açan finansal serbestleşmeye yönelik yasalar, ikincisi konut balonu ve kredi kalitesinin bozucu etkilere yol açan Ulusal Konut Sahipliği Stratejisi (National Homeownership Strategy-NHS), üçüncüsü cari açık problemi, konut balonu ve kredi kalitesinin bozulmasını besleyen aşırı gevşek para ve bütçe politikaları ve son olarak da yüksek kaldıraç ve ahlâki tehlikeye yol açan FED nihai kredi mercii kararları olarak dört açıdan ele alınmıştır.

“ABD’de 1934 yılından küresel krizin başladığı 2007 yılına kadar yaklaşık yetmişbeş yıl bankacılık paniği, sistemik bir bankacılık krizi yaşanmamış, “büyük yatışma/büyük sakinlik/sakinlik paradoksu (great moderation)” denilen bu dönem bankacılık paniklerinin adeta geçmişe ait bir görüntü olduğu izlenimi doğurmuştur”

(Tiryaki, 2012:2). Bu izlenimin oluşturduğu güvenle bankacılık sektörüne yönelik düzenlemeler optimal düzeyinin altına doğru esnetilmiştir.

“1980 yılında çıkarılan Tasarruf ve Mevduat Kurumları Deregülasyon ve Parasal Kontrol Yasası ile mevduatlara faiz tavan oranın belirlenmesi piyasa rekabet koşullarının eline bırakılmıştır. 1982’de Reagen döneminde çıkarılan, finansal serbestiyi ve denetimin kaldırılmasını amaçlayan ve krizin sorumlusu olarak görülen St. Germain Yasasıyla klasik mevduat bankacılığı dışındaki finansal kuruluşlar üzerindeki düzenleme ve sınırlamaların kaldırılması ise hane halklarının aşırı borçlanmalarına ve kötü yönetim uygulamalarına ortam hazırlamıştır. 1999 yılında çıkarılan Gramm-Leach-Bliley Yasası ile yatırım ve ticari bankacılık faaliyetleri ayrımının ortadan kaldırılarak ticari bankaların yatırım bankacılığı faaliyetleri yapmasına izin verilmesi türev ürünlerin artışını tetikleyen bir gelişme olmuştur. Nisan 2004’de SEC’in aldığı bir kararla yatırım bankalarının borçlanmalarına imkan verilmesi yüksek kaldıracın yolunu açmıştır” (Yavuzarslan, 2011:44, Doruk, 2014:35, Krugman, Akt. Işık ve Tünen, 2011:12 ) Yıldıran, 2011:282, Blundell ve diğ., Akt., Şahin. 2011:12).

Para ve bütçe politikalarına bakıldığında “finansal serbestleşmenin finansal piyasalara kattığı hız ABD ekonomisinde 2000’li yıllara kadar devam etmiş, ilk yavaşlama 10 Mart 2000’de meydana gelen dot com patlaması ile yaşanmış, 11 Eylül 2001’de gerçekleşen terör saldırılarının etkisiyle ABD’de daha şiddetli hissedilmiştir. Bu durgunluktan kurtulmak için faiz oranlarını indirilmesi uygun bulunmuş, Mayıs 2000 ile Kasım 2001 arasında 11 kez faiz indirimine gidilerek faizler 6,5 seviyesinden 1,75 seviyesine, 2003 Haziran ayında %1’e düşürülmüştür. Küresel likidite bolluğu ve faiz politikaları etkisiyle oluşan ucuz para ortamı hane halkı, firmalar gibi ekonomik birimleri mantık dışı olarak düşük faiz oranlarından yararlanmaya itmiş, kabul edilebilir borçlanma, kabul edilemez ve katlanamaz bir borç haline gelmiştir. Nitekim kredileri normal şartlarda kredi kullanması mümkün olmayan düşük gelir grubuna yönelik olarak genişletmiş; bu suretle hem kredilerin miktarını hem konut balonunu şişirmiş, 2004 yılından itibaren ABD’de enflasyon baskısı yaşanması ve faizlerin yükseltilmesi ise kredi piyasasında daraltıcı bir etki oluşturarak krize ortam hazırlamıştır” (Eğilmez, 2009a:80, Parasız, 2009:46, Demir ve diğ., 2008:3-34, Işık ve Tünen, 2011:13). ABD vatandaşlarının büyük kısmının

faiz oranlarının düşük olduğu dönemde değişken oranlı mortgage kredilerini tercih etmiş olmaları sebebiyle faiz oranlarının yükselmeye başlaması aylık kredi ödemelerini yükseltmiş ve geri dönmeyen mortgage kredileri krize giden yolu açmıştır.

“Öte yandan düşük faiz oranları ve ucuz ithal malları ABD’de enflasyonu maskelemiş, tüketicilerin yüksek tüketim-düşük tasarruf eğilimleri, ABD hükümetlerinin askeri harcamaları, Çin ekonomisinin gelişmesi ile petrol ve diğer hammadde fiyatlarının artması Amerika’nın dış ticaret açığının yükselmesine zemin hazırlamıştır” (Hiç, 2009:58, Işık ve Tünen, 2011:13). ABD hükümetleri reel üretimi Çin’e bırakırken, krizin en önemli nedenleri arasında gösterilen türev ürünlerin giderek artmasına göz yummuştur.

“ABD’de 1994’te Başkan Clinton dönemine geliştirilmeye başlanan Ulusal Konut Sahipliği Stratejisi de 2008 krizini hazırlayan önemli hatalardandır. 2001 sonrasında George W. Bush da ulusal çapta dar gelirli ailelerle azınlıkların konut edinmesini sağlayan sosyal politika anlayışını benimsemiş, 2003 yılında Amerikan Rüyası Peşin Ödeme Fonu Kanununu imzalamıştır. Konut sahibi olmayı kolaylaştıran kamu politikalarının etkisiyle borç verenlerden inşaatçılara, özel kesimden kamuya kadar tüm kesimlerin doğrudan veya dolaylı uygulamaları konut balonunun oluşmasına, mortgage kredilerinin artmasına, düşük gelir gruplarının borçlanmasına, dolayısıyla bu kredi borçlarına dayalı menkul kıymetlerin yaygınlaşmasına yol açmıştır” (Demir ve diğ., 2008:16, Demirbaş, 2013:19).

“ABD mortgage sisteminde devlet destekli Fannie Mae, Freddie Mac, Ginnie Mae gibi kamu kurumlarının kredi sigortası ve finansman güvencesi vermeleri, iflas eden bankaları devralan veya destekleyen Federal Mevduat Sigorta Kuruluşu (FDIC)’ın varlığı finans kurumlarında iflas etmeleri halinde kurtarılacakları beklentisini oluşturmuştur. Bunların yanı sıra finansal sektörün istikrarını sürdürmek için FED’in son kredi mercii olarak rol alacağını düşünmeleri ABD finansal sisteminde suistimalleri, ihtiyatsızlığı teşvik etmiş, risk almalarına, yüksek kaldıraçla çalışmalarına ortam hazırlamış, ahlâki bozulma yaratmıştır” (Yıldıran, 2011:279, Roubini ve Mihm, 2012:63).

Politik hatalara FED’in kriz öncesinde yapılan uyarıları dikkate almadığını ve gerekli düzenlemeleri yapmadığını da eklemek gerekmektedir. “2006 yılında FED

mortgage piyasasında verilen kredilerin kalitesinin bozulduğunu açıklamış ancak sub-prime kredilere sınırlandırma getirilmesi veya refinansman olanaklarının kredi kullananların aleyhine çevrilmesine yönelik düzenlemeler piyasa koşullarına zarar vereceği endişesiyle yapılmamış, piyasanın kendiliğinden dengeye gelmesi beklenmiş, bu beklenti krizle sonuçlanmıştır” (Demir ve diğ., 2008:6).