• Sonuç bulunamadı

Piyasaların likidite koşullarını iyileştirmeye yönelik önlemler

C. Amerika Birleşik Devletleri’nde Alınan Önlemler

3.4. Para Politikası Önlemleri

3.4.2. Piyasaların likidite koşullarını iyileştirmeye yönelik önlemler

2007 baharından itibaren gözlenen likidite sorunu karşısında FED; faiz oranı indirimlerinin yanı sıra finansal dalgalanmanın etkilerinin en aza indirilmesi, makro risklerin giderilmesi ve fiyat ve finansal istikrarın sağlanmasına dönük olarak mevcut uygulamaları değiştirmek ve/veya geliştirmek veya yeni likidite kolaylıkları oluşturmak suretiyle finansal kurumların ve finansal piyasaların koşullarının iyileşmesini teşvik etmeyi amaçlamıştır. Çalışmada likidite desteği sunmak üzere tasarlanan ve uygulanan bu tür para politikası araçları geleneksel ve geleneksel olmayan para politikası araçlarıyla yapılan likidite destekleri ile kamusal müdahaleler olmak üzere üç gruba ayrılmıştır.

Geleneksel araçlar olarak APİ ve iskonto penceresi ile APİ, iskonto penceresi ve swap hatlarının genişletilmesi uygulamalarıdır. Geleneksel olmayan araçlar; FED’in son kredi mercii rolüne bağlı olarak finansal kurumlara TAF, PDCF ve TSLF ile sağladığı kısa vadeli likidite; kredi piyasalarında yer alan önemli yatırımcı ve borçlulara doğrudan likidite sağlanmasını içeren; CPFF, AMLF, MMIFF ve TALF ve miktarsal genişleme (QE1, QE2 ve QE3) ile vade uzatımı (operation twist) programlarından oluşmaktadır” (FED, 2015b ). İflasla karşı karşıya kalan sistemik önemdeki finansal kuruluşların kurtarılması amacıyla yapılan kamusal müdahaleler de likidite koşullarını iyileştirmeye yönelik önlemler arasında ele alınacaktır.

3.4.2.1. Geleneksel para politikası araçlarıyla likidite enjeksiyonu

Bu başlık içerisinde Açık Piyasa İşlemleri (APİ), İskonto (Reeskont) Penceresi ve Swap Hatları ele alınacaktır. APİ ve iskonto penceresi işlemlerini piyasaya likidite sağlayarak finansal sıkıntıları aşmak amacıyla uygulamış; federal fon faiz oranını ve sonuçta fiyatları, hasılayı ve istihdamı da etkileyebilme özelliğine sahip olduklarından dalgalanma sürecinde FED’in ilk olarak öne çıkan temel para poitikası operasyonları olmuştur. “FED, faiz kararları kısmında açıklandığı gibi gösterge faiz oranından önce iskonto faiz oranını düşürme kararını da likidite ihtiyacı duyan kuruluşları iskonto penceresinden kredi almaya teşvik etmek amacıyla almıştır” (Demir ve diğ., 2008:74).

“APİ menkul kıymetlerin doğrudan alım satımı ve repo işlemleri yoluyla; iskonto penceresi ise finansal kuruluşların portföylerinde bulunan herhangi bir teminat karşılığında çok kısa dönem için (genellikle gecelik) verilen krediler ile yürütülmüştür. İlk uygulama; vadeli fonlama oranının 9 Ağustos 2007’de ani yükselişi sonrasında 10 Ağustos 2007’de FED’in; finansal piyasaların düzenli işlemesini kolaylaştırmak için %5-1/4 hedef faiz oranlarına yakın düzeylerden likidite sağlayacağının, iskonto penceresinin de fonlama kaynağı olarak kullanılabileceğinin duyurulmasıyla ve gün içinde üç kez APİ gerçekleştirilmesi ile olmuştur. 17 Ağustos 2007’da piyasa koşullarının kötüleşmesi, kredi koşullarının sıkılaşmasından kaynaklanan aksamaların ekonomiye etkisini azaltmak ve finansal piyasalarda istikrarın temini için iskonto penceresinden 100 baz puan olan birincil

kredi oranı ile FED hedef faiz oranı farkını*

50 baz puana indirmiş ve 30 gün vadeli kredilerin yenilenebilirliğine izin vermiş, 16 Mart 2008’de de 25 baz puana düşürmüş ve vadeyi 90 güne çıkarmıştır” (Kroszner, 2007, Demir ve diğ., 2008:73, Özdemir, 2010:38, Kara, 2012:39-43). “Yapılan değişiklikler sonucu iskonto oranı piyasa faizlerine göre daha avantajlı duruma gelmiş, iskonto oranı penceresinden yararlanabilen kuruluşların bu imkândan yararlanma oranı artış göstermiştir (Özdemir, 2010:41-110). Reeskont penceresinden kredi kullanımına dair en dikkat çeken uygulama, 2007 Temmuz ayında fonlarının yetersiz kaldığı ve iflas durumuna düştüğünü ilan eden Bear Stearns’a yapılan likidite yardımıdır. “FED, JP Morgan aracılığıyla Bear Stearns’e; (Bear Stearns gibi mevduat kuruluşu olmayan bir bankaya FED ancak resesyona girme ihtimali gibi olağanüstü durumlarda ve FOMC’un onayıyla iskonto penceresinden kredi verilebilmektedir) 28 gün vadeli likidite sağlamıştır” (Demir ve diğ., 2008:77). “FED 17 Kasım 2009’da finansal koşullardaki iyileşmeye istinaden iskonto penceresinden birincil kredilere tanınan süreyi 90 günden 28 güne indirmiş, birincil kredi oranı ile FED hedef faiz oranı farkını da 19.02.2010’da tekrar 50 baz puana çıkarmıştır” (FED, 2015c).

APİ’nin; teminat kapsamına alınan menkul kıymet çeşitliliğini artırma ve vade uzatımı yoluyla uygulandığı görülmektedir. “FED; APİ için kabul ettiği teminatların kapsamını devlet destekli kuruluşlara ait menkul kıymetler ve bu kuruluşların garanti ettiği ipoteğe dayalı menkul kıymetler lehine genişletmiş ve kuruluşlar bu varlıkları teminat olarak kullanarak daha çok fon sağlayabilmiştir” (Özdemir, 2010:41-110). Fonlama sıkıntısı yaşayan kuruluşların menkul kıymet yükümlülüklerinin vadesini ertelemelerine yardımcı olmak suretiyle likidite olanaklarını genişletici alım programları uygulamıştır. “Mart 2008’den Aralık 2008’e kadar kuruluşların portföyündeki senetlerin vadesini uzatma programı kapsamında her ay kısa vadeli hazine tahvili satmayı, söz konusu varlıkların satışından elde edilecek gelirle uzun vadeli tahvil almayı hedeflediğini duyurmuştur” (Kara, 2012:42, FED, 2011).

Görüldüğü gibi FED APİ ve iskonto penceresi uygulamalarıyla bankalara sağlanan fonların vadelerini artırmak, kabul edilebilir teminatlar, katılımcılar ve

*Normal şartlarda iskonto faiz oranı FED hedef faiz oranının 100 baz puan üzerindedir. Farkın 50 ve

25 baz puana indirilmesi ile iki faiz oranın birbirine yaklaşması iskonto faiz oranının piyasa faizlerine göre daha avantajlı duruma gelmesini sağlamıştır (Özdemir, 2010:110).

97

menkul kıymet ödünç işlemlerinin kapsamını genişletmek suretiyle bankaların fonlara erişimlerini temin etmeye çalışmıştır. “FED; APİ’ye göre daha fazla varlığın teminat olarak kabul edilmesi ve doğrudan işlem yapılan kurum sayısının daha fazla olması sebebiyle reeskont penceresini APİ’ye tercih etmiştir. Ancak FED’in çabalarına rağmen iskonto penceresi kanalı ile yeterince kredi sağlanamamamış*

, reeskont penceresinden sınırsız kredi verileceğinin açıklanmasına rağmen bu yöntemle sınırlı destek verilebilmiştir” (Demir ve diğ., 2008:75).

APİ ve iskonto penceresi politikalarına başvurulan aynı dönemde bankaların birbirlerine ABD doları üzerinden borç verme işlemlerinde uyguladıkları faiz oranının (LİBOR) da çok yüksek seyretmesi nedeniyle FED, LİBOR faiz oranlarını düşürmek amacıyla diğer ülke merkez bankalarıyla koordineli olarak döviz swap anlaşmaları geliştirmiş, birçok merkez bankasına bu yolla dolar likiditesi sağlamıştır. “İlk etapta Avrupa ve İsviçre merkez bankasıyla yapılan swap anlaşmaları ile sadece dolar aktarılmış, ancak kısa vadeli piyasalarda giderek artan baskılar karşısında 2009 yılında swap anlaşmaları Avro, Yen, Sterli, İsveç Frankı gibi yabancı paraların sağlanacağı swap hatları ve Yeni Zelanda, Brezilya, Meksika, Kore ve Singapur merkez bankalarıyla yapılan anlaşmalarla genişletilmiştir” (Işık ve Tünen, 2011:36, Demirbaş, 2013:69-75, Demir ve diğ., 2008:76). Swap hatları ile gelişmiş ve gelişmekte olan ülke merkez bankalarının kendi piyasalarına aktardıkları bu kaynaklarla ihtiyaç duyulan dolar kredileri açmalarına olanak verilmiş, bankaların uzun dönemli fonlara ulaşması sağlanmış, Libor oranları düşürülmüş ve likidite riski azaltılmıştır.

Açıklanan likidite enjeksiyonlarıyla nakde erişim kolaylaşmış ve daha dramatik bir kriz engellemiş olsa da likidite sorunlarının devam etmesi üzerine finansal kurumların daha fazla bunalıma sürüklenmelerini, sistemik riske yol açmalarını ve deflasyonu önlemek amacıyla FED alternatif likidite desteği yöntemleri bulmaya yönelmiş ve devam eden kısımda açıklanan yeni yöntemler tasarlayarak geleneksel yöntemlerin sınırlılıkları aşılmaya çalışılmıştır.

*İskonto penceresi mevduat kuruluşlarının rezerv hesaplarında beklenmeyen bir açık olduğunda

başvurdukları borçlanma imkânı olduğundan finansal kuruluşun finansal yapısının bozulduğu yönünde tesis ettiği imaj ve iskonto penceresinden kuruluşlara verilen likidite nedeniyle piyasadaki faiz oranının FED’in belirlediği gösterge faiz oranının aşağısında oluşma ihtimalinden dolayı çok fazla kullanılamamıştır (Cecchetti 2008, Akt., Demirbaş, 2013:52, BernankeDemir ve diğ.,2008:75).

98

3.4.2.2. Geleneksel olmayan para politikası araçlarıyla likidite enjeksiyonu

FED’in geleneksel olmayan para politikası araçlarının ilk grubu; son kredi mercii rolüne bağlı olarak banka ve diğer finansal kurumlara üç farklı programla sağladığı kısa vadeli likidite olanaklarıdır. Programlardan biri; Aralık 2007’de uygulamaya başlanan, Mart 2010’da sonlandırılan Vadeli İhale Kolaylığıdır (Term Auction Facility-TAF). “İhalelerle, mevduat kurumlarına vadeli fonlar sağlanmış, iskonto penceresinden birincil kredi almaya uygun mevduat kurumları katılmıştır. İhale tutarları sabit olup, faiz oranı ihale sürecinde belirlenen minimum alt sınıra tabi tutularak 28 ve 84 gün vadeli ihalelerle gerçekleştirilmiştir” (Kara, 2012:46). “TAF ile FED; iskonto penceresinde kullandığı, birinci kalite ve düşük derecelendirilmiş teminat değerlendirmesine göre belirlediği farklılaştırılmış faiz oranı yerine teminatların derecesine bakmaksızın ihalelere katılan tüm kurumlara tek bir faiz oranından işlem yapma olanağı sağlamıştır” (Özdemir, 2010:115). Yapılan değişiklikle TAF ihaleleri daha geniş teminat seçenekleri ile daha geniş katılımcının daha düşük faiz oranı düzeyinden fonlanması mümkün kılmıştır. “Ayrıca Kanada, İngiltere, İsviçre ve Avrupa Merkez Bankaları da swap yoluyla fon sağlayıcı olarak ihalelere katılmış, yöntemin sonuçlarını gözlemledikten sonra kendi ülkelerinde de uygulamıştır” (Kuşgözoğlu, 2010:105).

İkinci yöntem olarak Vadeli Menkul Kıymet Borç Verme Kolaylığı (The Term Securities Lending Facility-TSLF) “haftalık olarak yapılan ihaleler kanalıyla hazine kâğıtları ve diğer teminatların likiditesini arttırmak üzere Mart 2008’de uygulamaya konmuş, son ihale 1 Şubat 2010’da düzenlenmiştir. Bir teminat türünün diğer bir teminat türü ile değiştirilmesine dayanan bu kolaylık sadece piyasa yapıcılarına* sağlanmış, hazine menkul kıymetlerinin ipotekli konut finansman

sistemine dayalı menkul kıymetler dahil sunacakları uygun teminatlarla 28 gün vade ile değiştirebilmelerine izin verilmiştir” (Kara, 2012:46, Demirbaş, 2013:53, Demir

*Piyasa yapıcıların temel hedefi devlet iç borçlanma senetlerinin birincil piyasasında talep yaratmak,

ihracı gerçekleştirilen kıymetlerin ikincil piyasa tarafından absorbe edilmesini sağlamaktır. Amerika Birleşik Devleti’nde merkez bankasının para politikası operasyonları için kullanılan finansal aracılar, devlet iç borçlanma senetleri piyasalarında da piyasayı yapılandıran kuruluşlar olarak kullanılmaktadırlar. A.B.D.’de piyasa yapıcıları, FRBNY (New York FED-Federal Reserve Bank of New York-FRBNY) ile devlet iç borçlanma senetleri işlemleri yapan, menkul kıymet broker - dealer’ları ile bankalardan oluşmaktadır. Piyasa yapıcıları listesi en son 27.7.2009’da güncellenmiş olup 18 piyasa yapıcısı bulunmaktadır (Özdemir, 2010:37, Aydın, 2005:7-46).

99

ve diğ., 2008:74). Bu değişiklikle piyasa yapıcılarının hazine kağıtları gibi daha likit varlıklara ve iyi kalitede teminat araçlarına sahip olma imkânı sağlanmıştır.

“Üçüncü yöntem olan Piyasa Yapıcılığı Kredi Kolaylığı (The Primary Dealer Credit Facility-PDCF)) da piyasa yapıcılarına yönelik olarak geliştirilmiş olup Mart 2008’de duyurulmuş, 1 Şubat 2010’da sona ermiştir. Bu programla piyasa yapıcılarına belirlenmiş teminatlara karşılık iskonto faiz oranından 120 güne kadar fonlama imkânı sağlanmıştır. Piyasa yapıcılarından biri olan Bearn Stearns’ın likidite sıkışıklığı nedeniyle yaşadığı sorun FED’i piyasa yapıcılarına likidite sağlamaya sevk etmiş, bu tecrübeden hareketle PDCF programı yatırım bankalarını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir” (Demir ve diğ., 2008:74-77, Demirbaş, 2013:53- 54, Kara, 2012:46).

Üç yöntemi kıyaslarsak; TAF’dan mevduat bankaları faydalanırken, TSLF ve PDCF’den piyasa yapıcıları faydalanmıştır; TAF’da vade 28 ve 84 gün; TSLF’de 28 gün ile sınırlıyken PDCF’de 120 gün olarak daha uzun tutulmuş; piyasa yapıcılarına yönelik iki programdan biri olan PDCF ile TSLF’den farklı olarak menkul kıymetler hazine bonosu ile değiştirilmemiş günlük likidite desteği sağlanmıştır.

FED’in geleneksel olmayan para politikalarının ikinci grubu kredi piyasalarında yer alan önemli yatırımcı ve borçlulara doğrudan likidite sağlanmasına dönük dört ayrı likidite kolaylığından oluşmaktadır. “Bu gruptaki kolaylıklar FED Kanunu’nun olağan dışı ve acil durumlarda kredi ve avans verilmesini öngören 13(3) nolu maddesine*dayanılarak oluşturulmuştur” (Demirbaş, 2013:54-56).

İlk olarak Varlığa Dayalı Finansman Bonosu Para Piyasası Yatırım Fonu Likidite Kolaylığı (Asset-Backed Commercial Paper Money Market Mutual Fund Liquidity Facility-AMLF), “2008 sonbaharında oluşan baskı ve piyasalardaki potansiyel iflas durumunun durgunluğu sert bir şekilde körükleyeceği yönündeki endişeler üzerine Eylül 2008’de oluşturulmuş ve Şubat 2010’da sonlandırılmıştır” (Demirbaş, 2013:54). “Bu imkân mevduat kurumları ile banka holding şirketlerinin yüksek kalitedeki finansman bonolarını karşılıklı fon şirketlerinden belli koşullarda almalarını finanse etmek amacıyla oluşturulmuştur” ( Kara, 2012:46, Kuşgözoğlu, 2010:107). “Sağlanan kredinin vadesi mevduat kuruluşları için 120 gün, mevduat *FED Kanunu 13(3), ABD merkez bankalarının olağandışı ve acil durumlarda uygun kredi elde etme

durumu olmayan bireyler, ortaklıklar ve şirketlere kredi temin etmesini ve mevduat kuruluşlarına avans vermesini öngörmektedir (Demirbaş, 2013:54).

100

kuruluşları dışındaki kuruluşlar için 270 gün arasında değişen sürelerle uygulanmıştır” (Demirbaş, 2013:54).

İkinci doğrudan likidite kolaylığı Para Piyasası Yatırımcı Fonlama Kolaylığıdır (Money Market Investor Funding Facility-MMIFF). “Amerika’da yerleşik para piyasası yatırımcılarına likidite sağlamak üzere Ekim 2008’de oluşturulmuş ve Ekim 2009’da sonlandırılmıştır” (Kara, 2012:45). “Para piyasası enstrümanlarının satışını kolaylaştırarak ikincil piyasalarda likiditeyi artırmak ve yatırımcıları daha uzun vadeli yatırımlara teşvik etme amacı taşıyan bu kolaylıkla FED; özel sektör tarafından kurulan bir dizi SPV’yi uygun yatırımcılardan para piyasası enstrümanlarını alması için fonlamıştır” (Demirbaş, 2013:55).

Üçüncüsü olan Finansman Bonosu* Fonlama Kolaylığı (The Commercial Paper Funding Facility (CPFF), “finasman bonosu ihraç edenlere likidite sağlamak üzere Ekim 2008’de hayata geçirilmiş, Şubat 2010’da sonlandırılmıştır. Bu imkân güvenilir piyasa yapıcıları ile güvenilir menkul kıymet ihraç edenlerin kredi derecesi yüksek finansman bonolarının alımını finanse etmiştir” (Kara, 2012:46).

Tüketici kredisi piyasasında yaşanan daralmayı aşmak ve varlığa dayalı menkul kıymet piyasasını iyileştirmek amacıyla hazırlanan Varlığa Dayalı Menkul Kıymet Kredi Kolaylığı (The Term Asset-Backed Securities Loan Facility (TALF) ise “Kasım 2008’de oluşturulmuş, Aralık 2009’da süresi dolmuş ancak yeni kredi uzantıları ile önce 30 Haziran 2010’a kadar, daha sonra 2014’e kadar uzatılmış, Kasım 2014’de resmen sonlandırılmıştır. Bu kredi ellerinde varlığa dayalı menkul kıymet (asset-backed securities-ABS) bulunduran tüketiciler ya da küçük işletmeler tarafından bir yıl vadeli olarak kullanılmıştır” (Özdemir, 2010:114, Kuşgözoğlu, 2010:107, Demirbaş, 2013:56, FED, 2015d). Program genişletilerek, izleyen kısımlarda açıklanacak olan TARP programı kapsamında uygulanan PPIP finansmanında da kullanılmıştır.

FED’in likidite desteği amacıyla geliştirdiği diğer geleneksel olmayan araçlar; miktarsal genişleme (QE1, QE2 ve QE3) ve vade uzatımı (operation twist) programları olup banka ve finansal kuruluşların borç sürdürülemezliği sorunlarını iyileştirmeye yönelik olarak uygulanmıştır. Miktarsal genişleme kapsamında FED,

*The Commercial Paper tabirinin Türkçe kaynaklarda Ticari Senet, Tahvil, Finasman Bonosu olarak

çevirildiği görülmüştür. Roubini ve Mihm, 2012:157’de Finansman Bonosu tabiri kullanılmaktadır. Bu çalışmada da Finansman Bonosu tabirinin kullanılması uygun bulunmuştur.

101

her ay önceden belirlenen ve duyurulan tutarlarda ipotekli konut finansman sistemine dayalı menkul kıymet ve devlet tahvili satın almıştır. Bu yöntemle hem bu varlıkları elinde bulunduran kuruluşlara likidite sunulmuş hem de taleplerinin artmasına bağlı olarak fiyatlarının yükselmesini hedeflenmiştir. “FED tarafından uygulanan operation twist (vade uzatımı) ise bir çeşit swap (değiş tokuş) işlemidir. Fed, bu programla elindeki kısa vadeli tahvilleri verip karşılığında uzun vadeli tahvilleri alarak elindeki Hazine kâğıtlarının ortalama vadesini uzatmış olurken piyasaya kısa vadeli tahviller sunarak piyasayı daha likit duruma getirmeyi ayrıca uzun vadeli tahvillere yarattığı taleple fiyatlarını yükselterek faizlerini aşağıya çekmeyi amaçlamıştır” (Eğilmez, 2012) ve ayrıntılar Tablo 10’da görülmektedir.

Tablo.10. Fed ve ECB Tarafından Açıklanan Miktarsal Genişleme Paketleri

Kaynak: Kaya ve Barlas, 2013:3

FED’in kriz sürecindeki zorunlu karşılık uygulamasını da likidite destekleri kapsamında değerlendirmek mümkündür. “ABD finansal sisteminde zorunlu karşılıklar, mevduat kurumlarının belirtilen mevduat yükümlülüklerine* karşılık

serbest olarak kasalarında veya merkez bankalarında tutmak zorunda oldukları fonların miktarıdır. FED zorunlu karşılığa tabi net işlem tutarına göre %3 ve %10 olarak artan oranlı zorunlu karşılık uygulamaktadır” (FED, 2014). Kriz sürecinde mevduat kurumlarına likidite desteği sağlayabilmek amacıyla zorunlu karşılık yükümlülüklerinde azaltmaya gitmiş; uyguladığı istisna tutarlarını artırmış, ancak alt rezerv dilimini düşürmüştür. “21 Aralık 2006’da 45,8 milyon dolar olan alt rezerv dilimi 27 Aralık 2007’de 43,9 milyon dolara düşürülmüş, 21 Aralık 2006’da 8,5 *22 Ocak 2015 tarihi itibariyle FED, Avrupa para birimi yükümlülükler, birey olmayan vadeli

mevduatlar ve net işlem hesapları 14.500.000 dolara kadar 0 (sıfır), net işlem tutarı 14.500.000- 103.600.000 dolar arası için %3, net işlem tutarı 103.600.000 dolardan fazla ise %10 karşılık oranı uygulamaktadır (FED, 2014).

102

milyon dolar olan istisna tutarı da 9,3 milyon dolara çıkarılmıştır. Bu düzeyler 1 Ocak 2009’a kadar sabit tutulmuş, ayrıca Ekim 2008’den itibaren de zorunlu karşılık ve fazla bakiyelerine faiz ödenmeye başlanmıştır. 1 Ocak 2009’dan itibaren alt rezerv dilimleri yükseltilmeye başlanmış yedi ayrı kararla Ocak 2015’e kadar 103,6 milyon dolara çıkarılmıştır. İstisna tutarı uygulamasında ise kriz dönemi politikası takip edilerek altı ayrı kararla Ocak 2015’e kadar 14,5 milyon dolara çıkarılmıştır” (FED, 2014). Alt rezerv limitinin yükseltilmesi; bu limitin altındaki tutarlar için zorunlu karşılık yükümlülüğünün ortadan kalkması anlamına geldiğinden hem istisna tutarı hem de alt limit yönünden mevduat kurumlarına likidite rahatlığı sağlanmasına 1 Ocak 2009’dan itibaren daha fazla önem verilmiş olduğu görülmektedir.

Para politikası kararlarına bakıldığında FED’in krizi olağandışı ve acil bir durum olarak değerlendirdiği ve finansal istikrarı yeniden temin edebilmek adına yasal yetkilerini farklı şekillerde pratiğe dökerek önlem almaya çalıştığı görülmektedir. Bu kapsamda yasal sınırlar çerçevesinde tüm geleneksel para politikası araçları kullanılmış, mevcut kısıtlar altında yetersiz kalması sonucunda olağanüstü olarak nitelendirilebilecek yeni araçlar geliştirilmiştir. Araçlar değerlendirildiğinde; geleneksel para politikası yöntemlerinde vade uzatımına gidildiği ve bununla yetinilmeyerek geleneksel olmayan likidite kolaylıkları ile daha uzun vade tanındığı; geleneksel yöntemler banka ve diğer mevduat kurumları ve diğer finansal kurumlarla sınırlıyken geleneksel olmayan yöntemlerin tüketicilerden piyasa yapıcılarına, mevduat kurumlarından küçük işletmelere kadar çok daha geniş piyasa katılımcısına yönelik olduğu; hem geleneksel hem de geleneksel olmayan yöntemlerde teminat olarak kabul edilen varlıkların genişletildiği; FED Kanunu 13(3) kapsamında sağlanan doğrudan likidite kolaylıklarında faizin temel para politikası aracı olmaktan çıkıp piyasadaki paranın miktarının araç haline dönüşmüş olduğu görülmektedir.

3.4.2.3. Kamusal müdahaleler

Krizin yayılmasındaki en önemli sebeplerden biri sistemik öneme sahip olarak nitelendirilen küresel banka ve diğer finansal kuruluşların çöküşleridir. Kriz sürecinde kamu politikalarını yürüten otoriteler bu kuruluşların batmasını önlemek

ile yapılacak kamusal müdahalelerin ekonomiye getireceği yük arasında kritik bir karar almak zorunda kalmıştır. Ancak olağanüstü koşullar ve ekonomik istikrar ihtiyacının aciliyeti otoritelerin müdahale yönünde karar almalarına neden olmuştur. ABD’de “krizden önceki son yıl olan 2007’de üç bankanın, 2008’de 25 bankanın, 2009’da 140 bankanın battığı,” (FDIC, t.y.) göz önüne alındığında finansal istikrarın sağlanması adına müdahalelerin kaçınılmaz olduğu anlaşılmaktadır.

ABD’de yapılan müdahaleler bir önceki başlık altında açıklanan merkez bankası araçlarıyla sağlanan kredi kolaylıkları ve doğrudan likidite sağlama şeklinde sunulan devlet destekleriyle sınırlı kalmamış; özellikle sistemik öneme sahip kuruluşlara sermaye desteği, aktif ve hisse senedi satın almaları, yükümlülüklerine garanti verme, kamulaştırmalar ve birleşmeler şeklinde de müdahaleler yapılmıştır. “Kriz sürecinde küresel ölçekte katlanılan toplam sermaye desteği maliyetinin %51’i, aktif satın alma ve garantilerin maliyetinin %63,8’i ve yükümlülüklere verilen garantilerin %49,5’i ABD tarafından yapılan banka kurtarma maliyetlerine aittir ve en yüksek kurtarma maliyetine katlanan ülke ABD olmuştur” (Yıldıran, 2011:271). Söz konusu rakamları ABD’nin bankacılık sektörünü ayakta tutmak için finansal destekten kaçınmadığı şeklinde yorumlamak yanlış olmayacaktır.

ABD’de yapılan kamu müdahaleleri yatırım bankacılığı yapan Bearn Stearns’ın Temmuz 2007’de fonlarının yetersiz kaldığı ve iflas durumuna düştüğünün ilan edilmesi sonrasında başlamıştır. “ABD’nin 5. büyük yatırım bankası durumundaki Bearn Stearns’in ipotekli konut kredileri kaynaklı zararları ve özellikle yükümlülüklerini karşılayacak yeterli likiditeye sahip olmaması iflasını hazırlamıştır. Çeşitli karşı taraflarla yaklaşık 150 milyon işlemi bulunan Bearn Srears’ın batmasına