• Sonuç bulunamadı

2.3. Türkiye’de Uygulanan Bölgesel Kalkınma Politikaları

2.3.1. Plansız Dönem

Bu dönemde uygulanan bölgesel kalkınma politikaları bir bütünlük sergileyememiştir. Đlk dönemlerdeki asıl amaç bölgelerin güvenliğinin sağlanması ve ardından kalkınması için girişimlerde bulunulmasıdır. Bu plansız dönemi de 1923- 1953 Devletçilik Dönemi; tarım ve ticaret sermayesine dayalı hammadde teminini dışarıdan karşılayan ve devletin yönetim yapısının oluşturulduğu ilk dönem, ikinci olarak ta 1950-1960’lı yılları kapsayan ekonomide kısmi dışa açılım, ithal ikameciliğe dayalı sanayileşmenin ve devamında da zorunlu olarak kentleşmenin gelişmesini de içerisine alan Liberal Dönem olarak inceleyebiliriz.

2.3.1.1. 1923-1953 Devletçilik Dönemi

Bu süreçte yeni kurulan Cumhuriyet rejimi devamını sağlamak, ülkenin bağımsızlığını pekiştirmek ve varlığını koruyup güçlendirmek istiyordu bu sebeple önceliklerde bu temele dayandırılıyordu. O yüzden ilk dönmedeki hükümetlerin öncelikli hedefi de bu olmuştur. Fakat yatırımların ve nüfusun ülke geneline yayılmasını sağlamak amacı ile de Anadolu’nun birkaç kentinde fabrika kurmuş ve başkenti Ankara olarak belirlemişlerdir. Yine bu dönemde ortaya çıkan sanayileşme çabalarına paralel olarak 17 Şubat 1923 yılında Đzmir Đktisat Kongresi toplanmıştır. Bu kongre ulusal ekonominin özel girişim eli ile geliştirilmesini amaçlamasına karşın bölgesel gelişmişlik farkları ile ilgilenilmemiş genel bir kalkınma çabası gütmeyi hedeflemiştir.

azaltılması konusunda atılan ilk ciddi adım olarak değerlendirilir. Bu karar ile bir yandan Anadolu'nun ortasında modern bir kent kurulmuş öte yandan ise sınaî yatırımların yığıldığı Đstanbul’un aşırı büyümesinin önüne geçmeye çalışılmıştır (Kepenek, 2000: 32-33; Tekeli, 1979: 295-296).

Ankara’nın başkent olarak seçilmesi özellikle Marmara Bölgesine ve Batı Anadolu’ya yönelen nüfus hareketliliğinin önüne kısmi de olsa bir set çekerek bölgesel dengesizliğin daha da artması önlenmiştir. Şöyle ki o dönemde Đstanbul’un nüfusu 1.250.000 binlerde iken Ankara’nın nüfusu 30.000 bin civarındaydı. Ankara yerine Đstanbul başkent olarak kabul edilse idi, sınaî yatırımların yoğunlaştığı bir kalkınma kutbu olan Đstanbul, tüm Türkiye’deki üretim faktörlerini emecek, mevcut nüfusunun da daha üstünde olabilecekti (Dinler, 2001: 192).

1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında Türkiye Cumhuriyetin nüfusunun 13.648.000 kişi olduğu belirlenmiştir. Genel nüfusun % 47,71’ini çiftçiler (4.368.061) % 3,7’sini sanatkârlar (299.000) ve % 2,8’ini de tüccarlar (257.000) teşkil ediyordu. Bu da göstermektedir ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında tarımın ekonomideki yeri oldukça büyüktü (Coşkun, 2003: 72-77).

Bundan dolayı 28 Şubat 1927 yılında Teşviki Sanayi Kanunu kabul edilmiş ve genel sanayi sayımı yapılmıştır. Kanunun ile ülkede özel kesimin sınaî faaliyetlere ilgi göstermesini sağlayacak yönde uygun bir ortam yaratmış olsa da, bu faaliyetler daha fazla üretim faktörüne sahip batı bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Bu kanunda da bölgeler arasındaki farklılıkların giderilmesi ile ilgili bir önleme yer verilmemiştir. Yine bu dönemde, endüstriyel faaliyetlerin kendiliğinden büyüme kutupları meydana getirdiği görülmektedir (Erdoğan, 1992: 89-90).

1929 Dünya Ekonomik Bunalımının kapitalist ekonomilerde meydana getirdiği sorunlar, özel kesime ağırlık veren ekonomi politikalarının geçerliğini yitirmesine neden olmuştur. 1930 yılı, Cumhuriyet dönemi Türk ekonomisinde bir dönüm noktasıdır. 1929 Krizi sonrasında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, Liberal kapitalist ekonomi politikası ile kalkınmanın güçlüğü karşısında, Devletçilik ilkesi benimsenmiş, devletçi, müdahaleci ve korumacı politikalar uygulanmaya

başlanmıştır. 1930 yılından sonra doğan ihtiyaçlara yönelik olarak, Merkez Bankası, Devlet Sanayi Ofisi ve Türkiye Sanayi ve Kredi Bankası kurulmuş ve Türk Parasını Koruma Kanunu kabul edilmiştir. Đthalata kota konulması ve ihracatın denetlenmesi hakkında çıkan kanunla korumacılık uygulamaları başlatılmıştır. Bu yıllarda sanayileşme öne çıkmış ve 22 Nisan 1930’da Ankara Sanayi Kongresi düzenlenmiştir. 1932 yılında iktisadi hayatta devletin denetimini artıran bir dizi kanun çıkarılmıştır. 1933 yılında, Devlet Sanayi Ofisi ile Türkiye Sanayi Kredi Bankası kaldırılarak bunların yerine, sanayi planının uygulanmasını sağlamak üzere Sümerbank kurulmuştur. 1933’de Devlet ilk defa faiz oranlarını belirlemeye başlamıştır (Coşkun, 2003: 72-77).

Bu dönemde, iki sanayi planı hazırlanmış, sanayinin Đstanbul ve Đzmir dışına kaydırılması amaçlanmıştır (Đlkin, 1988: 274-278).

1934 yılından 1939 yılına kadar uygulanan I.Beş Yıllık Sanayi Planı ana hatları ile uygulanmış olsa bile II. Beş Yıllık Sanayi Planı II. Dünya Savaşının çıkması ile geçerliliğini yitirmiş ve kısa süreli planlı dönemin sonu olmuştur. Yalnız bu dönemde yapılan Demir-çelik, şeker, çimento ve tekstil fabrikaları halen faaliyetlerini sürdürmektedir. Sanayi planlarında sınaî kuruluşların ülke alanı içinde hangi kıstaslara göre dağıtılacağı belirtilmemiş, yer seçimi kararlarında iktisadilik dışında farklı etmenlerin de rol oynayabileceği belirtilmiştir. Bu planlarda bölgesel kalkınma ile ilgili ilkelere yer verilmemiş, ancak yatırımların yurt düzeyinde yayılması öngörülmüştür. Yayılma politikası ile kıyı şeridine göre veya Đstanbul ve Đzmir gibi dışsallıktan faydalanılabilecek yerler yerine daha yüksek maliyetli üretim göze alınarak Anadolu’nun iç kısımlarına ve Doğu Anadolu’ya doğru Đktisadi Devlet Teşekküllerine ait fabrikalar kurulmuştur. Özel sektör için kuruluş yeri sınırlandırılması getirilmiş ise de, bu uygulamadan başarı sağlanamamıştır (Öztürk, 1995: 182-186. ).

Kalkınma süreci bu dönemde Ankara örneği dışında, yoğun olmaktan çok yaygın bir nitelik taşımıştır. Öncelik birçok kent ve kasabanın Ankara ve Đstanbul ile bağlantısının kurulmasına yönelikti. Sanayi kuruluşlarının çoğu nüfusu 10 bini aşmayan yerlerde kurulmuştur. Fabrika kurulan yerlerin tamamına demiryolu inşa

edilmiştir veya demiryolu olan yerlerde tercih de etkili olmuştur. Anadolu’nun ortasında gelişme gösteren yerlerin tamamı yeni yatırımların yapıldığı yerler olmakta idi. Bu dönemdeki kalkınma hamlelerinin finansmanında büyük ölçüde vergiler ve iç borçlanma gibi içsel kaynaklar kullanılmıştır. Fakat yine bu dönem içerisinde Rusya’dan 8 milyon dolar (1934), Đngiltere’den de 13 milyon sterlin (1938) dış borç alınmıştır. Dönem içerisinde gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda pek çok alanda yeni fabrikaların açıldığı, ulaştırma alanında ciddi atılımların yapıldığı, tarımda modern ve teknik araçların kullanımına başlandığı ve sanayileşme yolunda ciddi adımların atıldığı devletin temel kurumlarının ve kuruluşlarının yapılanmasının gerçekleştirildiği görülmektedir. Ayrıca bu dönemin sonarına doğru Doğu Anadolu’nun kalkındırılması için özel bir bütçe hazırlanmış ise de “ülkenin doğusu ile batısı arasında ayrım yapılamayacağı” gerekçesi ile uygulamaya konulamamıştır (Tokgöz, 1976: 50-51).

2.3.1.2. 1950-1960 Liberal Dönem

1950’den sonraki dönemde yeni bir ekonomi politikası uygulamaya konmuştur. Bu politikaya “Liberal Ekonomi” adı verilmesine ve başlangıçta devletin rolünün daraltılması hedef alınmasına rağmen kamu harcamalarının GSMH içindeki payında önemli bir azalma olmamış, ancak kamu harcamaları içinde altyapı yatırımlarının payı büyük ölçüde artmıştır. Ancak bu dönemde Uygulanan liberal politikalar sonucu oluşan dış ödeme dar boğazını aşabilmek ve kamu açıklarını kapatabilmek için yıllık bütçelerin orta ve uzun dönemli politika ve dengelere oturtulması ihtiyacını doğurmuştur. Bunun sonucu olarakta 4 Ağustos 1958’de hükümet bir istikrar programı uygulamaya koymak zorunda kalmıştır. Bir başka deyişle, ekonomideki makro kararların uyumu ve koordinasyonu sorunu ortaya çıkmıştır.

Tek parti döneminin devletçiliğine karşı çıkan liberal eğilimli yeni Hükümetin programında, devletçilik döneminde kurulmuş sınaî işletmelerin ve fabrikaların özel girişimcilere satılacağı açıkça belirtilmiş ise de böyle bir satış gerçekleşmediği gibi, geçen zaman içinde fabrikaları da elde tutmuş ve yeni fabrikalar kurmaya yönelmiştir. Siyasal baskıların “her il’e bir fabrika” sloganına dönüşmesi sonucu

fabrikalar en uygun kuruluş yeri yerine kapasitelerinin çok altında birimler halinde çeşitli illere dağıtılmıştır (Dinler, 2001: 196-197).

1956’da yürürlüğe konan Đmar Yasası ve 1958’de kurulan Đmar ve Đskân Bakanlığı’na gelinceye dek ülkede arazi kullanımı ve düzenlemesiyle ilgilenilmemiştir. Plan kavramına ilk kez Beşinci Hükümet Programında yer verilmiştir. Planın yararlılığı ve ihtiyaca yanıt verdiği kabul edilmekle birlikte, sadece kentleşme yönünden fiziki planlamaya ilgi gösterilmiştir. Đlk kez o dönemde ciddi ve planlı olarak Doğu Marmara ve Zonguldak bölge planları hazırlanmış ancak bu bölge planlarını ancak planlı dönemde gerçekleşebilmiştir (Tokgöz, 1976: 52-53).

Türkiye’de 1950-1960 dönemi, liberal ekonominin tanındığı denendiği ve deneyimlerin kazanıldığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde, devletin geri kalmış bölgeleri geliştirmek için bilinçli bir politika izlediği söylenemez. Bununla birlikte, kamu yatırımlarının büyük kısmı büyük yerleşim yerlerinin dışına kaydırılarak genel bir kalkınma amaçlanmıştır (Erkal, 1978: 58).

Sanayi kuruluşlarının özel sektör eliyle gerçekleştirilmeye çalışılması, bölgesel dengesizliği daha da artırmış, Đstanbul ve Đzmir gibi batı bölgelerimiz yığılmalar olmuştur. Türkiye Sınaî Yatırım Bankası bu dönemde dört yüzün üzerinde projeye kredi açmış, bu projeler sonucu kurulan sanayi kuruluşlarının % 75’i Marmara ve Ege Bölgelerinde toplanmıştır. Daha da detaya inecek olur isek bu oran içerisinde Đstanbul’un payı % 51 olarak gerçekleşmiştir (Sevgi, 1994: 61).

1950-1960 arasında liberal döneminde, sanayileşmede ve sınaî yatırımların dağılımında bir ulusal plana yer verilmemiştir. Kamu sınaî yatırımlarının illere ve ilçelere götürülmesinde birinci derecede üretim faktörlerini dikkate almak yerine siyasal tercihleri dikkate almıştır. Dolayısıyla ülkenin hızlı kalkınması veya kaynakların etkin kullanılması açısından kamunun bir faydası olamamıştır. Özel kesimin ağırlık ve öncelik kazandığı bu dönemde firmalar, yer seçiminde dışsal ekonomileri göz önünde bulundurarak Đstanbul ve Đzmir çevresini tercih etmişlerdir. Bu dönemin sonunda, Türkiye’de bölgeler arasındaki fark daha da artmıştır (Tokgöz, 1985: 396.)

Yine Bu dönem, Türkiye’nin dağınık bir şantiye görünümü kazandığı, tarımsal destekleme politikaları ile tarım kesiminin güçlendiği, iç pazarın geliştiği sonuçta piyasa ekonomisinin gelişmesine ve güçlenmesine imkân verdiği bir dönem olmuştur. Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri de yapılan altyapı yatırımlarıdır. Önemli karayolları, su, liman, enerji projeleri bu dönemin ürünleridir. Yapılanları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.

• 1950’de 20 milyon 900 bin olan Türkiye’nin Nüfusu, 1960 yılına gelindiğinde 27 milyon 700 bine ulaşmıştır.

• Ülke’nin Milli Geliri 1950 yılında cari fiyatlarla 10 milyar 384 milyon TL iken, 1960’da 48 milyar 963 milyon TL’ye çıkmıştır.

• Para arzı 1 milyar 3 milyon liradan 4 milyar 586 milyona yükselmiştir. • Đhracat 263 milyon dolardan 321 milyona yükselmiş ithalat ise 286 milyon dolardan 468 milyon dolara çıkmıştır.

• Kamu yatırımları 1950’de 327 milyon lira iken 1960’da 4 milyar 30 milyona yükselmiştir.

• Özel yatırımlar 673 milyon liradan 3 milyar 749 milyon liraya çıkmıştır.

• 1950’de 14 milyon 542 bin hektar olan ekili alan, 1960 yılında 25 milyon hektara yaklaşmıştır.

• Tarımda modernizasyonla birlikte buğday üretimi 4 milyon tondan 8,5 milyon tona, pancar üretimi 850 bin tondan 4,5 milyon tona, pamuk üretimi de 120 tondan 180 tona yükselmiştir.

• 1950 yılında 737 milyon kw saat olan elektrik enerji üretimi, 1960 yılında 2 milyar 815 milyon kw saate yükselmiştir.

• Tekstil sanayinde mevcut tezgâh sayısı 6.316’dan 18.257’ye ulaşmıştır.

• 16 yeni çimento fabrikası ve mevcut 4 fabrikanın kapasitelerinin genişletilmesi sonucu 1950’de 395 bin ton olan çimento üretimi 1960 yılında 2 milyon ton olarak gerçekleştir.

• Mersin, Đskenderun, Haydarpaşa, Salıpazarı, Samsun, Giresun ve Trabzon limanları yapılarak hizmete girmiştir.

• 1950-1960 arası asfalt yollar 17 bin 465 km’den 40 bin 800 km’ye yükselirken, karayolları üzerine de 1.323 köprü yapılmıştır.