• Sonuç bulunamadı

2.1. Bölgesel Kalkınma

2.1.5. Türkiye’de Uygulanan Bölgesel Kalkınma Politikaları

2.1.5.1. Planlı Döneme GeçiĢ Öncesi (1923-1960)

Mikro çaptaki kalkınmıĢlık farklarının azaltılmasına dönük kalkınma politikaları planlı dönemden önce uygulama araçları ve metotları bakımından 1923 ve 1950 yılları arasında devletçi politikalar 1950-1960 yılları arasıysa liberal politikaların uygulandığı dönem baĢlıkları altında ele alınacaktır.

2.1.5.1.1. 1923-1950 Dönemi

Devletçilik politikasının uygulandığı bu dönemde yeni kurulan Cumhuriyet’in devamını sağlamak, ülkenin bağımsızlığını tam manasıyla perçinlemek ve varlığını devam ettirip güçlendirmek isteniyordu. Bundan ötürü en baĢ hedef de bu temel prensibe dayandırılıyordu. Bu sebepten ötürü ilk hükümetlerin en ilk hedefi de bunu gerçekleĢtirmek olmuĢtur. Yalnız yapılan yatırımların ve nüfusun ülkenin geneline dengeli yayılmasını sağlamak amacıyla da Anadoludaki birkaç Ģehre fabrika kurulmuĢ ve baĢkent olarak da Ankara belirlenmiĢtir. Bu dönemde meydana gelen sanayileĢme hamlelerine paralel bir Ģekilde 17 ġubat 1923 yılında Ġzmir Ġktisat Kongresi toplanmıĢ ve önemli kararlar alınmıĢtır. Bu kongreyle ulusal ekonominin özel sektör eliyle geliĢiminin sağlanması amaçlanmıĢ, bölgesel geliĢmiĢlik farklılıklarına önlem alınmayarak genel bir ekonomik kalkınmıĢlık hedeflenmiĢtir.

BaĢkent olarak Ankara’nın belirlenmesi, bölgeler arasındaki dengesizlikleri azaltma konusunda atılan ilk önemli bir adımdır. Alınan bu önemli karar ile Anadolu’da modern yapıya sahip bir Ģehir kurulmuĢ olup sınai yatırımların yoğun olarak yapıldığı Ġstanbul’un çok fazla büyümesinin önüne geçilmeye çalıĢılmıĢtır (Kepenek ve Yentürk, 2000: 32-33).

Dönemin gerçekleĢtirilen planları, günümüzdeki plancılık yaklaĢımından farklı Ģekilde bahse konu sanayi planında yalnızca devlet tarafınca kurulması hedeflenen sanayi iĢletmeleriyle alakalı yatırım projeleri bulunmuĢtur. Bu planlarda, bölgesel kalkınmayla alakalı esaslara yer verilmemiĢ olup yatırımların yurt seviyesine yayılması istenmiĢtir. Yayılma politikası ile bölgelerin aralarındaki geliĢmiĢlik farklılıklarını azaltabilmek maksadıyla Doğu Anadolu’ya kadar uzanacak Ģekilde Ġktisadi Devlet TeĢekkülleri’nin fabrikalarını yaymak maksadı güdülmüĢtür (Bayramoğlu, 2005: 45).

1923-1929 dönemi içerisinde özel giriĢime dayanan bir endüstrileĢme politikası uygulanmıĢ, özel giriĢimin çalıĢmaları neticesinde endüstrileĢmenin sağlanabileceği öngörülmüĢtür. Fakat uygulama neticesinde yönetici kadronun beklentileri karĢılanmamıĢtır. Bu nedenle hükümet, özel giriĢimcilerin gerçekleĢtirdiği endüstrileĢmenin yapısı ve hızından memnun kalmamıĢlardır. 1929 Büyük Dünya Bunalımının da etkisiyle sanayileĢmede devletçiliğe yönelen Türkiye, bu dönem içerisindeki dünyada ilk planlama deneyimlerinden bir tanesi olarak görülen sanayi

planları kapsamında planlı bir sanayileĢme sürecine girmiĢtir (Özçelik ve Tuncer, 2007: 259).

1929 Dünya Ekonomik Buhranının kapitalizmin uygulandığı ekonomilerde ortaya çıkardığı kaçınılmaz problemler, özel sektöre yönelik ekonomik politikaların etkisinin yok olmasına sebep olmuĢtur. Cumhuriyet Dönemi Türk ekonomisi için 1930 yılını bir dönüm noktası olarak sayabiliriz. 1929 Krizinin gerçekleĢmesinden sonra dünya ekonomilerinde olduğu gibi ülkemizde de kapitalist ekonomik stratejiler yerine devletçi ve korumacı politikalar hayata geçirilmiĢtir. 1932 senesinde ekonomik yaĢamda devlet denetimini yükselten birtakım yasalar çıkartılmıĢtır. 1933 senesinde Devlet Sanayi Ofisi’yle Türkiye Sanayi Kredi Bankası kaldırılıp yerlerine Sümerbank açılmıĢtır. 1933 yılında ilk kez devlet faiz oranlarında belirleyici olmuĢtur (CoĢkun, 2003: 75).

1934 yılından baĢlayarak beĢ yıl süreyle uygulamada kalan I. BeĢ Yıllık Sanayi Planı ana hatlarıyla uygulanmıĢ olsa da II. BeĢ Yıllık Sanayi Planı II. Dünya SavaĢı’nın olmasıyla geçerliliğini kaybetmiĢ ve kısa vadeli planlı dönemin sonu olmuĢtur. Ancak bu dönemde yapılmıĢ olan tekstil, demir-çelik, çimento ve Ģeker fabrikaları halen faaliyettedir. Yayılma politikası ile kıyı Ģeridi ve Ġstanbul ve Ġzmir gibi dıĢsallıktan faydalanabilecek yerler harici yüksek maliyet riski göze alınarak Doğu Anadolu’ya kadar uzanacak Ģekilde Ġktisadi Devlet TeĢekküllerine ait fabrikalar kurulumları gerçekleĢtirilmiĢtir. Özel sektöre ait fabrikalar için kuruluĢ yeri için bazı Ģartlar getirilmiĢse de, bu kısıtlamadan baĢarı elde edilememiĢtir (Öztürk ve Aslanoğlu, 1998: 186).

Ekonomik kalkınmada takip edilen devletçi anlayıĢ neticesinde 1929- 1938 döneminde mühim devlet bankaları açılmıĢtır. Bu bankaların genel özellikleri belli bir sektör ya da toplumsal kesimi desteklemek için faaliyet yürütmeleridir. Bu dönem içerisinde kurulmuĢ olan bankalar Ģöyledir: Türk Ticaret Bankası, T.C. Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası, Denizbank, Etibank, Sümerbank, Belediyeler Bankası. Yerel banka döneminin kapanmıĢ olduğu, önemli finansman ve devlet kuruluĢlarının açıldığı bu dönem içerisinde ülkemizde 21’i yerel, 2’si devlet bankası, 9’u ise yabancı banka olarak 32 banka faaliyetini durdurmuĢtur.

2.1.5.1.2. 1950-1960 Dönemi

1950-60 dönemindeki on senelik dönem içerisinde geri kalmıĢ olan yerlerin kalkındırılabilmesi için özel bir uygulama yapılmamıĢtır. Liberal bir politikanın takip edildiği bu dönem içerisinde halka satıĢı yapılacağı belirlenmiĢ olan Ġktisadi Devlet TeĢekkülleri’ne ait fabrikaların satılmasından vazgeçilmiĢ, bunlara ait olan fabrikaların kurulma yerlerinin seçilmesinde sosyal ve ekonomik sebeplerden çok politik menfaatler etkili hale gelmiĢtir. Bu dönemde ortaya atılmıĢ olan “her ile bir fabrika” sloganıyla verimlilik hesabına bakılmadan yurt geneline fabrika yaymak ekonomiye yük getirmiĢtir.

1950-60 döneminde ülkemizin daha önceden tecrübeli olmasına karĢın ulusal ve bölgesel seviyede plan düĢüncesinden uzak kalınmıĢ, ülkedeki geri kalmıĢ olan bölgeleri kalkındırabilmek adına ciddi bir çaba sarf edilmiĢtir. 1960 senesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan Kamu Ġktisadi TeĢekküllerine ait iĢletmeler ülkedeki kamu iĢletmelerinin %10’unu oluĢturmaktayken aynı dönem içerisinde özel sektör de dahil olarak ülkemizdeki bütün iĢletmelerin yalnızca %7,6’sının bu iki bölgede yer aldığı görülmektedir. Diğer taraftan özel sektör dıĢsal ekonomileri Ġzmir ve Ġstanbul’da yoğunlaĢmayı sürdürmüĢtür. Özel sektöre ait olan iĢletmelerin %66,8’lik bölümünün Ege ve Marmara’da toplandığı görülebilmektedir (Dinler, 2010: 56).