• Sonuç bulunamadı

2.1. Bölgesel Kalkınma

2.1.2. Bölgesel Kalkınma Politikalarının Amaçları

DeğiĢen süreçte bölgesel kalkınma çok disiplinli bir kapsamda değerlendirilmektedir. Bu farklılık hem bir soruna farklı disiplinlerin analizleriyle yaklaĢılmasını, hem de her bölgede yapılan uygulamaların o yere has bir durum olduğu anlayıĢının yerleĢmesini sağlamaktadır (Yurtseven, 2007:171).

Günümüz dünyasında, ekonomik ve sosyal açıdan farklı boyutlarda olsa da bölgesel farklılıkların olduğu hemen hemen bütün ülkelerde görülmektedir. Farklılıklar, coğrafi Ģartlar ve bu bağlamda doğal kaynaklar, demografik yapı, bölge halkının yaratıcılığı, sermaye birikimi, bölgenin mallarına olan talep, altyapının niteliği, giriĢimcilik karakterinin geliĢmiĢliği gibi birçok etkene bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu farklılık bölgeler arasında oluĢan ekonomik ve sosyal dengesizlik, ortaya çıkıĢ nedenleri yönünden, uluslararasında görülen ekonomik geliĢmiĢlik farklılıklarıyla paralellik gösterebilmektedir (Dinler, 2005: 97-98).

Bir ülkenin geri kalmıĢ veya az geliĢmiĢ bölgelerinin geliĢmemesinin temel nedenleri; kurumsal yapıdan doğan engeller ve bazı faktörlerin zaman içinde değiĢiklikler göstermesi, doğal kaynakların yetersizliği, coğrafi ortamın getirdiği bazı güçlükler olarak sıralanabilmektedir. Geri kalmıĢ bölgelerde iĢsizlik sorunu baĢta olmak üzere sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerinin yetersizliği, bu bölgelerde yaĢayanların genellikle gelir seviyesinin düĢük olması nedeniyle, geri kalmıĢ bölgelerden geliĢmiĢ bölgeler yönüne bir göç yaĢanabilmektedir. Bu göçler gecekondu sorunu, iĢsizlik ve altyapı gibi birçok sorunları da beraberinde getirmektedir. GeliĢmiĢ veya geliĢmekte olan ülkelerin bir bölümünde, geri kalmıĢ bölgelerin kalkınmaları için çeĢitli çalıĢmalar yapılmaktadır. Bu çalıĢmalar hangi yollarla yapılırsa yapılsın kararlı bir devlet

faaliyetini gerektirmektedir. Devlet bir yandan kamu yatırımlarını aktarırken, özel kesim içinde bölgelere göre farklılık gösteren, teĢvik sistemi, vergi indirimi, yatırım kredisi, kredi garantisi, yer değiĢtirmedeki yardımlar gibi uygulamalarla geri kalmıĢ bölgelerin kalkınmasını sağlamaya çalıĢabilmektedir (Gündüz, 2006: 39).

Ülkemizde bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik makasının açıklığı dikkate alındığında, bölgesel yenilik politika ve stratejilerini uygulama ihtiyacı her zamankinden fazla ortaya çıkmakta ve bu kapsamdaki politikaların seri bir Ģekilde uygulanması gerekmektedir. Bölgelerin rekabet edilebilirliklerinin artırılması açısından bölgesel yenilik sistemlerini oluĢturmak ve uygulamak üzere, belirli bir alt yapıya sahip bölgelerden baĢlanarak, yerel veya merkezi olarak kurulan kalkınma kurumlarının koordinasyonunda, bölgesel yenilik politikalarının seri bir Ģekilde hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir (Kara, 2008: 159-161).

2.1.2.1. Büyüme Amacı

Ekonomik büyüme ve kalkınma, dünyadaki bütün ülkelerin temel maksadıdır. Bu temel maksada ulaĢmadaki hedefi ise, ülkenin elindeki kaynak ve olanaklarını en verimli Ģekilde kullanabilmektir. Birçok ülkede bir merkez çevresinde yoğunluğu artan ekonomik oluĢumlar, bölgelerarasındaki geliĢmiĢlik düzeyi farklılıklarını meydana getirmiĢ ve büyük çapta dengesizliklerin olmasına sebep olmuĢtur. Bu süreç, bölgelerin ekonomik etkilerini, nüfustaki dağılımı, çevrenin ve doğal dokunun doğallığını bozmuĢ, kalkınmanın ekonomik ve sosyal maliyetlerini yükseltmiĢ ve bütün bunlar daha ileri geliĢmeye olanak vermeyen tıkanıklara neden olmaktadır. Bu tıkanıklıkların giderilmesi ise, bölgesel kalkınmanın amaçlarının net bir biçimde belirlenmesini gerektirmektedir (Çarkçı, 2008: 39-40).

Bazı ülkeler için sermaye birikimi süreci oldukça güç olabilmektedir. Genellikle önemli miktarda yabancı sermaye ihtiyacı ortaya çıkabilmektedir. Bazı ülkeler doğal kaynak olarak zengin; kimileri ise değildir. Bu jeolojik dengesizlik sonucu oluĢan yenilenemez doğal kaynaklar sayesinde sermaye birikimi sürecindeki uzun ve yorucu mesafeyi daha hızlı alma gücüne sahip olabilmektedir ve kimi ülkeler ise, doğal zenginliklerini fiziksel ve insan sermayesine yansıtabilmektedir. Örneğin, petrol fiyatlarının göreli olarak yüksek olduğu 1973-1982 yıllar arasında petrol ihracat eden Ortadoğu ülkeleri dıĢında kalan çok az ülke artıĢ gösteren doğal kaynak ihracatını geçici

bir ekonomik büyümeye dönüĢtürme baĢarısını gösterebilmiĢtir (Yurtseven, 2007:153- 154).

Kalkınma sürecindeki, geliĢen bölgenin üretimi artarken, gereksinim duyulan girdilerin bir kısmının da durağan bölgelerden talep edilmesi zorunlu hale gelmektedir. GeliĢmekte olan bölge, durağan bölgelere, satın alma gücü aĢılamakta ve artan miktardaki satın alma gücü sebebiyle meydana gelen ek talebin bir bölümü, o bölgede üretilen mallarla karĢılanmaya baĢlanmakta böylece durağan bölgede öncelikle bölge talebini karĢılayacak tüketim mallarını üretilecek sanayi kurulmaktadır. Böylelikle yeni oluĢan sanayiler sebebiyle bölgede iĢ olanaklarının ortaya çıkmakta, satın alma gücünün geniĢlemesine neden olurken, durağan bölge gittikçe hareketlenmeye baĢlamaktadır. Bünyesinde belirli bir kutup bulunan bölge, hareketlenip büyürken, çevre bölgelerin geliĢmesini engellemektedir. GeliĢen bölgelere çevre bölgelerden çalıĢabilecek personel göçü ve sermaye transferi ile geri kalmıĢ bölgelerdeki geleneksel sanayilerin çöküĢü ve az geliĢmiĢlik kısır döngüsü sayılabilmektedir (Dinler, 2005: 109-112).

GeliĢen bölgelerle durağan bölgeler arasındaki bağıntılı iliĢki, durağan bölgenin aleyhine olarak geleneksel ekonomik faaliyetleri azaltabilmektedir. GeliĢen bölgede büyük ölçekli ve daha yüksek verimlilikle çalıĢan geliĢmiĢ sektörlerin gittikçe artması ve ürünlerini durağan bölgelere satması bölgelerdeki mevcut sanayi faaliyetlerini aksatmaktadır (Küçükoğlu, 2005: 53).

2.1.2.2. Ġstikrar Amacı

Ulusal kalkınmanın sağlanması ve bölgeler arasında dengeli bir kalkınmanın iĢbölümü ile gerçekleĢtirilmesi ve kalkınmanın getirilerinin de kesimler ve bölgelerarasında dengeli dağılımı hükümet programları ve kalkınma politikalarının öncelikli konuları arasında yer almaktadır. Ekonomik rahatlığın tüm kesimler arasında dengeli bir biçimde paylaĢımının sağlanması, günümüz toplumlarında sosyal devlet bilincinin bir gerekliliği olarak ortaya çıkmakta, ekonomik sosyal ve toplumsal istikrarın en baĢtaki elamanları arasında yer almaktadır. GeliĢmiĢ toplumlar kalkınmıĢlığın en baĢ göstergesi olarak, büyüme miktarı ve ortalama gelir düzeyi görülmemektedir. Bu gelirin nasıl bir yapıda, hangi kesimlerin etkisiyle üretildiği ve kesimler arasında ve bölgede içinde nasıl dağıldığı da geliĢmiĢlik göstergeleri arasında değerlendirilmektedir. Büyüme ve geliĢmenin devamlılığını sağlayabilecek bir yönetim

ve üretim yapısının varlığıyla paralellik gösterilmektedir. Dengeli dağılımı önemsemeyen yönetim anlayıĢı ve politikaları sadece sosyal eĢitlikle arasına mesafe koymamakla beraber, aynı zamanda istikrarı sağlamakta zorluk çekmekte ve devam ettirilebilir bir geliĢme performansı yakalayamamaktadır (Göymen, 2005: 7).

Geri kalmıĢ bölgenin sosyo-ekonomik geliĢmesi amaçlanırken, sürdürülebilir kalkınmanın göz ardı edilmemesi, gelecek nesillerin yaĢayabileceği bir çevrenin süreklilik kazanmasına çalıĢılması gerekmektedir. Avrupa Birliğinin, bölgelerarası geliĢmiĢlik farklarını azaltıcı politikanın amaçlarından söz edilirken, çevrenin korunması ile birlikte ekonomik, sosyal ve mekansal bütünleĢme sağlanırken kültürel çeĢitliliğin de korunması gerektiğine değinilmektedir (Dinler, 2005: 279).

GeliĢmekte olan birçok ülke tarafından izlenmekte olan geleneksel kalkınma politikaları, özellikle çevre koĢulları üzerinde yapıcı olmayan amaçlarla ilgilenir. Fakat, kalkınma politikalarının ve kalkınma projelerinin çevresel etkilerine daha fazla ilgi gösterildiği derece, daha etkin kaynak kullanımına, adil gelir dağılımına, istikrarlı bir kalkınmaya yol açabilecektir (Dinler, 2010: 23).

2.1.2.3. Dengeleme ve EĢitleme Amacı

Ekonomik kaynakların bölgeler arasında dengeli bir biçimde eĢit olarak paylaĢtırılması esasına yönelik olması gerekmektedir. Bu Ģekilde bölgelerin kendi arasındaki gelir ve refah farklılıkları azalarak, bölgede sağlıklı bir Ģekilde çalıĢma ve yaĢama için ön Ģartlar oluĢturulması gerekmektedir. Bölgelerin olabildiğince eĢit alt yapı ile donanım düzeylerine ulaĢtırılması gerekmektedir (Ildırar, 2004: 20).