• Sonuç bulunamadı

2. ELEŞTİREL TEORİ 35 

2.2 Peyzaj Mimarlığı ve Eleştirel Teori 43 

Sosyal eşitlik ve adalet kavramlarının sorgulanması ile ilişkilenen ‘Eleştirel Teori’ çerçevesinde kentsel mekana bakmak, peyzaj tasarımının kentsel mekan adaleti için ve çoğulcu bir ortam üretmek için araçları ve içeriklerini ortaya çıkarmak gerekmektedir. Kentsel durumları okumayı ve bu okumalar ile ‘eleştirel’ düşünmeyi, peyzaj mimarlığı içinden disipline ve duruma alternatif bakarak; peyzaj mimarlığı bu sorgulamayı kendi tarihi içerisinde gerçekleştiregelmiştir.

Heynen, ‘Mimarlık ve Modernite’ (Architecture and Modernity) isimli kitabını şöyle özetliyor:

“Benjamin ve Adorno’nun eleştirel teorisine temellenen ve mimarlık ürününün programla, yer, malzeme ve tarihsel sosyal bağlamla kurduğu mimetik ilişkiden ötürü, onu üreten sosyal durumla eleştirel bir ilişki içerisinde olduğuna ilişkin bir görüş şekillenir. Mimarlık ürününün içine doğduğu sosyal duruma ilişkin eleştirel bir duruşa sahip olabilmesinin nedeni çoğu zaman bağlayıcı teknik, işlevsel ve ekonomik zorunluluklardan sıyrılıp bağımsız olabildiği bir özerklik alanına sahip olmasıdır…”, ardından mimarlığın ve benzer şekilde kenti ilgilendiren diğer tasarım disiplinlerinin otonom duruşunun eleştirel mimarlık için yeterli bir gereklilik olmadığını, her bir mimarlık işinde ilişkili sosyal durumların da önemli olduğunu söylüyor ve diğer taraftan da K. Michael Hays’in ‘Critical Architecture: Between Form and Culture’ (Eleştirel Mimarlık: Form ve Kültür Arasında) isimli 1984 tarihli kitabında Mies Van der Rohe mimarlığı okumasıyla mimarlığın otonom duruşunun da eleştirel bir duruş oluşturabileceği durumunu belirtiyor. Diğer taraftan da, modernist hareketlerin en radikallerini oluşturan avangard hareketlerin sanatı gündelik hayattan uzaklaştıran ve ayıran durumun değişimine öncülük ettiği ve doğrudan sosyal durum ile ilişki kurar hale getirdiğine işaret ediyor. Bu durumda iki farklı yaklaşım olduğunu, birinin Amerikan yaklaşımı ile daha elitist ve modernist duruş diğerinin ise daha ‘Avrupalı’ bir duruş ile sanatın gündelik hayattan kopuşunu ortadan kaldıran bir duruş olduğunu ve kendisinin de bu duruma daha yakın olduğunu belirtiyor (Rendell ve diğ., 2007, s. 49).

Bu araştırmada son yirmi sene içerisinde gelişen peyzaj kavramı ve buna paralel olarak peyzaj tasarımlarını gündelik hayat üzerinden, yani Heynen’in kullandığı ‘Eleştirel Teori’ (Critical Theory) çerçevesindeki anlamı ile anlayarak okumaya çalışılacaktır. Ayrıca, peyzaj tasarımının statüko karşısında aldığı tavırlar, sorduğu sorular ve gündelik hayata katılımı tartışmaları yapılacak, diğer taraftan da peyzaj tasarımı tarihsel durum içerisinde konumlandırmaya çalışılacaktır.

Kentsel çalışmalar ile ilişkilenen kente ‘peyzaj’ olarak bakan tasarımların eleştirel olarak okunması ve anlaşılması için, kentsel eleştirel teorinin (critical urban theory) muhalif yapısını anlamak gerekir. Geleneksel kentsel bilgilerin kullanılması yerine kentin mevcut durumlarının anlaşılması ve bu durumların kendi bilgilerinin kullanılması üzerinde düşünmek gerekir (Brenner, 2009). Peyzaj tasarımının, bu bağlamda kente katılımı muhalif duruşlar ve içinde bulunduğu hem kavramsal hem de üretiliş biçimleri ile tartışılması mümkündür.

Son yıllarda, eleştirel yaklaşım ile mimarlık üzerine yapılan çalışmalar arasında mimarlığın eleştirel olması durumu ile ilgili çalışmalar yer alıyor. Pek çok bilimsel ve tasarım disiplini ile ilişkilenen peyzaj tasarımının eleştirel olarak yaklaşıldığı araştırmaları literatür içerisinde seyrek görebiliyoruz, ancak yapısı gereği peyzaj tasarım alanı eleştirel yaklaşımlara doğal olarak çok açık bir ortam oluşturuyor.

Ancak peyzaj mimarlığı kendi tarihsel gelişimi içerisinde varoluş nedeni ve biçimiyle mevcut durumların yorumlanması ve yeni durumlar üretme üzerine odaklandığından kendi üretim sürecinin içerisinde kendiliğinden eleştirel duruşları üretebilmiştir. Peyzaj mimarlığı birinci dünya savaşının ardından kentler için yeni bir tasarım ve kentsel okuma aracı olmuştur. Bu durum da, insanın kentsel durum içerisinde varoluş halinin sorgulanmasına ve yeni bir dil olarak da peyzaj dilinin kente katılmasına olanak vermiştir. Bu süreç o günki durum yorumlamalarıyla, o gün ve durum için daha özgürleştirici pastroral dillerin kente girişine yol açmıştır. Bu yaklaşım ardından düşünsel olarak kentin gelişimi tarihi ile ilişkilenerek sürekli evrilmiştir.

Hill, mimarlığın eleştirel olma durumunu neyin mimarlık ve neyin eleştirel olduğu durumunu mimarın tarih içerisindeki konumunu okuyarak saptıyor; 15.yüzyıla dek mimarın konumu el işçiliği ve birbirinden kopuk müelliflikler ile oldukça düşük bir statüde iken, İtalyan rönesans ile birlikte temel bir algılama farklılaşmasına, çizimlerin aslında üç boyutlu dünyaya bir açılımı ifade etmesi ile değişiyor. Bu açılımla birlikte çizimin sadece iki boyutlu bir ifade durumu olmasından çok mimarın kişisel yaratıcılığının uzantısı anlaşılmaya başlanıyor. Bu şekilde Hill, çizimin birbiriyle ilişkili ancak birbirinden ayrı iki kavram ile ilişkilendiğini belirtiyor; birincisi çizimin binanın materyalist durumundan farklı artistik bir iş olduğu, ikincisi ise çizimin binanın gerçek bir temsiliyetini oluşturduğu1 (Hill, Rendell ve diğ., 2007, s.165).

Yapı yapmanın yanı sıra mimarlık yazarak ve çizerek de yapılır. Mimarlar, düşüncelerini yazı ve çizim üzerinden de aktarıp paylaşırlar. Çizim, yazı ve bina arasındaki ilişkiler çok yönlüdür. Çizim bir binanın yapımına öncü olabilir. Ama yazı, çizime, bina ise hem çizime hem de yazıya öncülük edebilir... İtalyan

1 eleştirel teori (critical theory) ile peyzaj mimarlığına bakabilmek için, peyzaj mimarlığı için bu bakış ile okumalar yapılmadığından, peyzaj mimarlığının genellikle arakesit problemleri ile doğrudan ilişkilendiği mimarlıktan alıntılar ile okuma yapmak yerinde olacaktır.

Rönesans'ından bu yana eğer mimarlık tarihini incelersek, araştırma, deneme ve soru sormanın, çizimler, metinler ve binalar kanalıyla mimarlığın sınırlarını belirlediğini görürüz. Çizimler, kitaplar ve binalar mimarlık olduğuna göre, aynı zamanda, bir arada ya da tek tek eleştirel mimarlığın da potansiyel alanlarıdır (Hill, Rendell ve diğ., 2007, s.165).

Peyzaj mimarlığı ve tasarımına da bu şekilde bakabiliriz. Başka bir noktadan mimarlık ile karşılaştırmasını yaptığımızda; peyzaj mimarlığı müşteri ilişkisi ile mimarlık müşteri ilişkisini karşılaştırdığımızda ise peyzaj tasarımının herhangi bir insanı içine dahil etmesi nedeniyle, peyzaj tasarımının hayatı ve kenti doğrudan etkilemesi nedeniyle peyzaj mimarlığını eleştirel olarak okumak önem kazanmaktadır.

Hill (2007, s.167) tasarımın mimarlar tarafından görüldüğü iki biçiminden söz eder; birincisi fikrin çizilmesi ikincisi ve daha yeni olanı ise donanımın çizilmesi. Ve eleştirel mimarlığın (critical architecture) birincisine uyduğunu anlatır. Profesyonellerden eleştirel olmaları beklenemeyeceğini, profesyoneller bir çok paydaşın çıkarını araştırdığını ve dolayısı ile bir mimarın eleştirel olabilmesi için mesleğe eleştirel yaklaşması gerektiğinin altını çizer.

18. yüzyıldan sonra fikirler mimari tasarımda okunabilir hale gelir. Ancak 18. yüzyıldan bu yana fikirlerin mutlak güzellik ve oranlar üzerine kurulduğu durumlar olmuştur, oysa ki güzellik ve doğrular kişiseldir, değişkendir.

Jonathan Hill (2007, s.168), eleştirel mimarlık çerçevesinde tasarımın ilk anlaşıldığı biçimiyle bazı çöküşleri olduğunu belirtir. Birincisi, tek yönlü bir yaratıcılıktan söz eder ve kullanıcının yaratıcılığını göz ardı eder. İkincisi, fikirler tasarımcıdan kullanıcıya iletilirken eleştirinin de iletildiğini düşünür, üçüncüsü entellektüelliğin mükemmelliğini savunur, malzeme ve deneyimsel olanı kötüler. De Certeau'nun da gündelik hayatta tüketimi de bir üretim biçimi olarak görmesi gibi, Hill de bir mimarlık nesnesinin kullanımını bir yapım olarak görür. Fiziksel bir mekanı kullanarak, yine fiziksel kullanım biçimlerinin oluşması gibi o mimarlık nesnesinin kullanımı ile o nesnenin 'yeni' olarak algılanması ile de bir üretim gerçekleşmiş olur. ‘Eleştirel Teori’ (Critical Theory) araştırmaları sadece birçok disiplinin bir arada olduğu çok disiplinli bir çalışma ortamını değil, karşılıklı soruları çoğaltabilecek, sorular ile yeni soruları türetebilecek, yeni sorular ile mevcut durumu öteleyebilecek

interdisipliner (Rendell, 2007, s.2) bir ortama gereksinim duyar. Peyzaj mimarlığı alanı, melez bir ortamdır ve interdisipliner çalışma gerektirir. Hayatın içerisine doğrudan dahil olan haliyle günümüz kentlerindeki durumu ile çoğunlukla interdisipliner çalışma ortamlarında gerçekleşmekte ve tasarımlarda transdisipliner yaklaşımlar çoğalmaktadır.

Eleştirel teorisyenler, yeni araştırmalarında, seksist ve sömürgeci bakışların etkileri nedeniyle modern tasarım dünyasının eleştirel çerçevede yeniden değerlendirilmesi gerekliliğini savunuyorlar. Özellikle pratik mimarlık dünyasında, her ne kadar kadın popülasyonu daha çok olsa da sözlerin üretildiği erkek egemen bir tablo ortaya çıkıyor. Ancak peyzaj tasarımı tarihine baktığımızda kadınların da sözlerinin ön planda olduğunu, günümüzde de kadın tasarımcıların işlerinin sıklıkla yayınlandığını biliyoruz. Bu çerçevede bakınca peyzaj tasarım ortamının mimari tasarım ortamına göre daha karma ve öteleyici bir ortam olduğunu söyleyebiliriz.

3. DOKSANLI YILLARIN BAŞINDAN GÜNÜMÜZE METROPOL