1. ARAġTIRMANIN KONUSU, YÖNTEMĠ VE KAYNAKLARI
1.1. Beyânî Tefsir‟in DoğuĢu
1.1.1. Tedvin Öncesi Dönemde Beyânî Tefsir Örnekleri
1.1.1.1. Peygamber (s.a.v.)‟in Tefsirinden Örnekler
Peygamber (s.a.v.)‟in, Kur‟ân‟ın ilk müfessiri olduğu bir gerçektir. Kur‟ân ayetlerinin manalarını ve kapalı olan kısımlarını açıklaması ve Sahabenin, Kur‟ân‟ı anlama noktasında düĢtükleri hataları düzelterek onlara doğru manayı takdim etmesi Allah Resulü (s.a.v.)‟in görevidir. O‟na bu görevi bizzat Allah Teâlâ vermiĢ ve tebliğ görevi97 yanında beyân vazifesini98 de yüklemiĢtir.
Hz. Peygamber, kendisine Allah tarafından yüklenen bu görevi layıkıyla yerine getirmiĢtir. Sahabenin bazı âyetleri anlamada düĢtükleri hataları düzeltmiĢ, onlara kapalı (mübhem) gelen manaları açıklamıĢ, Kur‟ân‟ın anlaĢılmasının önündeki zorlukları gidermiĢtir.99
Hz. Peygamber, insanları karanlıklardan nura çıkarıp doğru yola iletmesi için kendisine indirilen Kur‟ân‟ı, Yüce Allah‟ın buyruğuna100 uyarak söz ve fiiliyle açıklamıĢtır.101
96 Hirmâs, a.g.m., s. 33. 97 Maide 5/67.
98 Nahl, 16/44; Nisa, 4/105; Kıyâmet, 75/19.
99 Hâlidî, Salâh Abdulfettâh, Tasvîbât fî Fehmi Ba„di‟l-Âyât, Dâru‟l-Kalem, DımeĢk 1407/1987, s. 33. 100 Nahl, 16/44.
101 Hafnâvî, Muhammed Ġbrahim, Dirâsât fi‟l-Kur‟âni‟l-Kerîm, Dâru‟l-Hadîs, Kahire ts., s. 450.
Hz. Peygamber, “Sana da Zikri / Kur‟ân‟ı indirdik ki insanlara kendileri için
indirileni açıklayasın. Tâ ki düĢünüp öğüt alsınlar”102
âyetiyle kendisine yüklenen Kur‟ân‟ı yorumlama ve açıklama görevini yerine getirmiĢ ve onu ashabına açıklamıĢtır. Peygamber (s.a.v.)‟in tefsirinden bazı örnekler Ģunlardır:
Örnek 1:
Yüce Allah‟ın oruçla ilgili “ ِكٍََْٛ ْ٤ا ِْٜ١َقٌْا َِِٓ َُ٘١ْثَ ْ٤ا ُْٜ١َقٌْا ُُُى ٌَ ََّٓ١َجَزَ٠ َّٝزَؽ اُٛثَوّْاَٚ اٍُُٛوَٚ ِوْغَفٌْا َِِٓ - Ve Ģafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden size göre ayırdoluncaya kadar yiyip
için”103 âyeti indiği vakit Adiyy b. Hâtim (ra): “Bunlarla, Ģu bildiğimiz iki ip mi
kastediliyor?” diye sorunca Allah Resûlü (s.a.v.) kendisine: “Bilakis, onlar gecenin
siyahlığı / karanlığı ve gündüzün beyazlığı / aydınlığıdır” Ģeklinde cevap vermiĢtir.104
Allah Resulü, hakikî manadan mecâza yönelerek beyaz ipi ufukta beliren sabahın aydınlığına; siyah ipi de akĢam vaktinin hafif karanlığına benzetmiĢtir. Âyette her iki vakit, siyah ve beyaz ipe benzetilmiĢtir.105
tefsir ettiğini belirttikten sonra bunları birer örnekle açıklamaktadır: Âmmın tahsisine dair yüce Allah‟ın “ ُُْىٌَِم ءاَهَٚ بَِّ ُُىٌَ ًَِّؽُأَٚ – Bu sayılanların dıĢındakilerin tamamı size helal kılındı” ayetini (Nisa, 4/24) örnek vermektedir. Ayet-i kerime umûmu itibariyle bir önceki ayette zikredilen muherramâtın dıĢındaki kadınlarla olan nikâhı helal kılmaktadır. Ayetin bu helal kapsamına umumu itibariylezahirde kadının (eĢin) halası veya teyzesi de girmektedir. Fakat Peygamber (s.a.v.)‟in “ ٨ بٙزٌبف ٍٝػ ٨ٚ بٙزّػ ٍٝػ حأوٌّا ؼىٕر – Bir kadın, halası ve teyzesi üzerine nikâhlanamaz” (Sahihu Muslim, bab: 4, II, 1028) hadis-i Ģerifi bunu yasaklayarak ayetin umûmu tahsis etmiĢtir. Mutlakın takyidine ise “ ٍْٓ٠َك َْٚأ بَِٙث ُِٟٕٛ٠ ٍخَّ١َِٕٚ ِلْؼَث ِِٓ – (Bütün bunlar, ölenin) yaptığı bir vasiyetten ya da borçtan
sonradır” (Nisa, 4/11) ayetini örnek vermektedir. Hz. Peygamber, Sa„d (r.a.)‟a “ ْأ ،و١ضو شٍضٌاٚ ،شٍضٌا
ًبٌٕا ْٛففىز٠ خٌبػ ُ٘هنر ْأ ِٓ و١ف ءب١ٕغأ هزصهٚ هنر - Üçte bir, üçte bir de çoktur. Mirasçılarını zengin bırakman, onları baĢkalarına el açacak muhtaç bir halde bırakmandan hayırlıdır” (Ġbn Mâce, Muhammed b. Yezîd Ebû Abdillah el-Kazvînî, Sünenu Ġbni Mâce, tah. Muhammed Fuâd Abdulbâkî, Dâru‟l-Fikr, Beyrut ts., bab: 5, II, 903.) buyurarak ayette mutlak olarak zikredilen vasiyeti üçte birlik miktarla sınırlamıĢtır. Mücmelin tafsiliyle ilgili olarak da “ ً٩١ِجٍَ ِْٗ١ٌَِا َعبَطَزٍْا َِِٓ ِذْ١َجٌْا ُّظِؽ ًِبٌَّٕا ٍََٝػ ِ ّ ِلِلَٚ –
Gitmeye yol bulabilenlerin Kâbe‟yi haccetmeleri, Allah‟ın insanlara emridir” (Âlu Ġmrân, 3/97)
ayetini örnek vermektedir. Hz. Peygamber, Kur‟ân‟ın ayrıntılı olarak zikretmeyip mücmel bıraktığı hac menasiklerini açıklamıĢtır. Namaz ve zekâtta da aynı yolu izlemiĢtir. Bkz. Hafnâvî, a.g.e., ss. 450-452.
102 Nahl, 16/44. 103 Bakara, 2/187.
104 Buhârî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ġsmâîl, el-Câmi„u‟s-Sahîh, tah. Mustafa Dîb el-Buğâ, Dâru
Ġbn Kesîr, Beyrut, 1407/1987, II, 677.
Adiyy b. Hâtim‟in “iki ip” karĢısındaki tutumunda büyük bir ders söz konusudur. Adiyy, ayeti zahirî Ģekliyle anlamakla bizi nassları -tahrif etmeden ve eğip bükmeden-harfiyyen uygulayan bir duruĢ sergilemeye davet etmektedir. Onun bu tutumu bilgisizliğinin değil, Allah‟ın emirleri karĢısındaki hassasiyetidir.106
Örnek 2:
Vakıa sûresindeki “ َُْٛثِّنَىُر ُُْىََّٔأ ُُْىَل ْىِه ٍََُْٛؼْغَرَٚ - Rızkınızı yalanlamaktan ibaret mi
kılacaksınız?”107
âyeti indiğinde Hz. Peygamber âyette geçen „rızk‟ı, „Ģükür‟le tefsir etmiĢtir.108
Allah Resulü (s.a.v.) bu tefsiri, Allah‟ın kullarına bahĢettiği bazı nimetleri sıraladığı âyetin siyakından yola çıkarak yapmıĢtır. “Baksanıza Ģu döktüğünüz
meniye. Onu siz mi yaratıyorsunuz..109
ġu ektiğiniz tohuma bakmaz mısınız? Onu siz
mi bitiriyorsunuz..110 Su içtiğiniz suya ne dersiniz? Bulutlardan siz mi onu
indirdiniz..111 Yaktığınız Ģu ateĢe bakmaz mısınız? Onun ağacını siz mi
yarattınız..?112” MüĢrikler, bilip yararlandıkları bu nimetlere karĢı nankör tutumları
sebebiyle Kur‟ân onları “Rızkınızı yalanlamaktan ibaret mi kılacaksınız?” sözüyle azarlamıĢtır. Görüldüğü üzere Peygamber (s.a.v.) rızkı Ģükürle açıklamıĢtır. Burada sebebiyet ve müsebbebiyet113 babından mecâz-ı mürsel söz konusudur.
Örnek 3:
“ َُْٚلَزُِْٙ َُُْ٘ٚ َُِْٓ ْ٤ا ٌَُُُٙ َهِئٌَُٚأ ٍٍُُْظِث َُُْٙٔبَّ٠ِا اَُِٛجٍَْ٠ ٌََُْٚ إََُِٛآ َٓ٠ِنٌَّا - Ġman edip de imanlarına herhangi bir zulüm karıĢtırmayanlar var ya; iĢte güven onlar içindir ve onlar 106 Hâlidî, a.g.e., s. 37. 107 Vâkıa, 56/82. 108
Ġbn Haccâc, Ebû‟l-Huseyn Muslim, Sahîhu Muslim, tah. Muhammed Fuâd Abdilbâkî, Dâru Ġhyai‟t- Turâsi‟l-Arabî, Beyrut, I, 84. 109 Vâkıa,56/58-59. 110 Vâkıa,56/63-64. 111 Vâkıa,56/68-69. 112 Vâkıa,56/71-72. 113
Sebebiyet: Sebebi söyleyip müsebbebi kastetmektir. Araplar “ َش١غٌا ُخ١ّبٌّا ْذػَه - Hayvanlar yağmur
otladı” derken, yağmur ile otlar (nebât)ı kastederler, zira yağmur otların sebebidir. Müsebbebiyet:
Neticeyi söyleyip, bundan sebebi kastetmektir. “بًل ْىِه ِءآٌَََّّا َِِٓ ُُْىٌَ ُيِّيَُٕ٠َٚ – Ve (Allah), sizin için gökten
rızık indiriyor!” (Mü‟min, 40/13) âyetinde geçen rızıktan kasıt, onun sebebi olan yağmurdur. Bkz.
Tavîle, Abdulvehhâb Abdusselâm, Eseru‟l-Luğa fî Ġhtilâfi‟l-Muctehidîn, Dâru‟s-Selâm, Kahire 1420/2000, s. 152.
hidâyete ermiĢlerdir.”114
âyeti indirildiğinde bu durum Müslümanlara ağır gelmiĢ sahabiler: “Hangimiz kendisine zulmetmiyor ki?” deyince Hz. Peygamber onlara “Buradaki zulümden maksat bu değil; Ģirktir. Siz Lokman‟ın, oğluna dediklerini duymadınız mı?: “ ُ١ِظَػ ٍُُْظٌَ َنْوٌِّْا َِّْا ِ َّلِلبِث ْنِوُْْر َ٨ ََُّٟٕث بَ٠ - Yavrucuğum, Allah‟a ortak
koĢma; Ģüphesiz ki Allah‟a ortak koĢmak (Ģirk) bir zulümdür.”115
Zulmün Ģirkle açıklanması116
mecâz yönündendir.117
Sorularının cevabını cevabı doğrudan vahiy kaynağından almaya çalıĢan Sahabe, Kur‟ân‟ı kendilerince yorumlamaktan çekinmiĢlerdir. Kur‟ân‟ın ilk muhatapları olmaları hasebiyle hayatta iken Hz. Peygamber‟e soru sorma avantajına da sahiptiler. Bununla beraber her soruya, Allah ve Resulünden, soru soranın arzusu doğrultusunda bir cevap gelmediğini görmekteyiz. Burada soruyu soranın halis veya art niyetli olması, cevabın Ģeklini de değiĢtirmiĢtir. Örneğin sivrisineğin zikredilmesindeki hikmeti soran kiĢilere Kur‟ân, bu sorunun onların küfrünü ve sapkınlığını gösterdiğini ima etmiĢtir.118