• Sonuç bulunamadı

Beyânî Tefsir Yapacak KiĢinin Ġhtiyaç Duyacağı Hususlar

1. ARAġTIRMANIN KONUSU, YÖNTEMĠ VE KAYNAKLARI

3.2. Beyânî Tefsir Yapacak KiĢinin Ġhtiyaç Duyacağı Hususlar

AraĢtırmacı, murad edilen manayı doğru bir Ģekilde anlayıp kelime, terkip ve anlatımdaki inceliklere vakıf olması için edebî analizlerinde bazı tefsir kaidelerine dayanmalıdır.487 Bu ilkeden hareketle Sâmerrâî, beyânî tefsir yapacak kiĢinin diğer bir ifadeyle beyânî müfessirin ihtiyaç duyacağı hususları on beĢ madde halinde Ģöyle sıralamaktadır:

1- Lügat ilminde derinleĢmek: Müfessir için oldukça önemli olan bu husus,

beyânî müfessir için çok daha önemlidir. O, bu noktada mücerredi, mezidi, ziyadelik amaçlarını, sıygalarda değiĢiklikleri ve bunların delalet ettikleri manaları bilmeli ve iĢtikak ile müĢtak (türemiĢ) kelimelerin halleriyle ilgili geniĢ bir birikime sahip olmalıdır.

2- Sarf ilminde derinleĢmek: Yapısı ve tasrifi bakımından muhtelif mânâlara

delâlet eden müfred lafızlara ârız olan hükümleri bilmektir ki bu da sarf ilmiyle ilgilidir.

3- Nahiv ilminde derinleĢmek: Mânânın aslına delâleti bakımından terkip

itibariyle lafızlara ârız olan i„rab hükümlerini bilmektir ki bu da Nahiv Ġlmiyle ilgilidir.

485 Sâmerrâî, Alâ Tarîki‟t-Tefsîri‟l-Beyânî, I, 9.

486 es-Sâmerrâî, Fâdıl Sâlih, Alâ Tarîki‟t-Tefsîri‟l-Beyânî, I, 6. Sâmerrâi burada ZerkeĢî‟nin tefsir

tanımına yer vermektedir. Bkz. ZerkeĢî, el-Burhân, I, 13.

487 Zerzûr, Adnân Muhammed, Medhal ilâ Tefsîri‟l-Kur‟ân ve Ulûmihi, Dâru‟l-Kalem, DımeĢk 1998,

4- Belâgat ilimlerinde derinleĢmek: Belâğat ilimleri açısından da durum

böyledir. Bu da fesahat, sözle ifade edilen durumlar, fasl-vasl, takdîm-te‟hîr, hakikat- mecaz ve belâğat ilmiyle ilgili diğer konuların bilinmesi için en gerekli hususlardandır. Bir beyânî müfessir –kısaca- Arapça‟nın bütün ilimlerine vakıf olmalıdır. Tefsir âlimlerinin kararlaĢtırdıkları gibi488

bu hususta yüzeysel bilgiye sahip olmak yeterli değildir. Bilakis bu iĢe giriĢecek olan kiĢi, dilin inceliklerine ve mana farklılıklarına neden olan muhtelif yaklaĢımları bilmelidir.

5- Kıraatler: Kıraatlerde bazı vecihler birbirine tercih edilir.489 Ġki kıraat ya

da kıraatler, belâğatın kemaline ve bütünlüğüne iĢaret edebilir. Buna örnek olarak “ ِٓ٠ ِّلٌا َِ ْٛ َ٠ ِه ٌِب َِ – O, din gününün sahibidir”490 ve “ ِٓ٠ ِّلٌا َِ ْٛ َ٠ ِه َِ ٍِ” kıraatlerini verebiliriz. Bu iki kıraatte mülk ve hüküm yüce Allah‟ta toplanmıĢtır. Zira “ َِ ِه Mâlik”, “sahip ٌِب olma”yı; “ َِ ٍِ ِه Melik” ise en yüksek hâkimi yani mutlak hâkimi ifade eder. Dolayısıyla Yüce Allah, bu iki vasfı kendi Zatında toplamıĢtır.491

Bunu tek bir kıraatle gerçekleĢtirmek mümkün değildir. Dolayısıyla âyet “ ِٓ٠ ِّلٌا َِ ْٛ َ٠ ِه ٌِب َِ” ve “ َِ ْٛ َ٠ ِه َِ ٍِ

ِّلٌا

ِٓ٠ ” olmak üzere iki kıraati ve iki manayı bir arada toplayacak Ģekilde nazil olmuĢtur.492

Bunun benzerini yüce Allah‟ın “ َٓ١ٌِِّبَؼٍْ ٌِ ٍدبَ٠ َ٢ َهٌَِم ِٟف َِّْا – Bilenler için bunda

nice ibretler / iĢaretler vardır”493

sözünde de görüyoruz. Âyetin sonundaki “ٓ١ٌّبؼٌٍ” lafzı, hem esreli lam ile “ َػٌُِب Âlim”in çoğulu “ َٓ١ ٌِِّب َؼ ٌِ ٍْ – Âlimler (için)”; hem de fethalı

lam ile “ ٌَُب Âlem”in çoğulu “ َػ َٓ١ ٌَِّب َؼ ٌِ ٍْ Âlemler (için)” Ģeklinde okunmak sûretiyle iki

kırâatı bir arada toplamıĢtır. Kur‟ân‟da bunun örnekleri çoktur.

Bu bağlamda kıraat farklılıklarını bir i‟câz vechi olarak görebiliriz. Çünkü Allah, inkârcılara Kur‟ân‟la meydan okumuĢ ve onları aciz bırakmıĢtır. Onların, gelen her yeni kıraat karĢısında aciz kalmaları, Allah‟ın kudretinin mükemmelliğine ve insanoğlunun bu kudret karĢısındaki acziyetine iĢaret etmektedir. Yüce Allah‟ın

488

ZerkeĢî, el-Burhân, II, 165.

489

Suyutî, el-Ġtkân, II, 181; Ebû Hayyân el-Endelûsî, el-Bahru‟l-Muhît, I, 7.

490

Fâtiha, 1/3.

491

Sâmerrâî, Alâ Tarîki‟t-Tefsîri‟l-Beyânî, I, 8.

492 Sâmerrâî, Alâ Tarîki‟t-Tefsîri‟l-Beyânî, I, 9. 493 Rûm, 30/22.

“ ُِِٗٔٚك ِِٓ َٓ٠ِنٌَّا َكٍََف اَمبَِ ُِٟٔٚهَؤَف ِاللّ ُكٍَْف اَنَ٘” “Bu, Allah‟ın yaratmasıdır. Hadi siz de bana

baĢkasının ne yarattığını gösterin”494

sözü, Allah‟ın kudretinin kemalini ve beĢerin acizliğini ortaya koymaktadır.

Bunun örneği –en yüce örnekler Allah‟ındır- bir ressamın, eĢsiz incelik ve güzellikte bir tablo yapması ve onunla diğer ressamlara meydan okumasıdır. Ressamlar gördükleri bu tablonun bir Ģaheser olduğunu, fakat ressamın yapacağı en ufak bir değiĢiklikte bozulacağını söylerler. Ressam tabloda bir değiĢiklik yapınca hayranlıkları daha da artmıĢ bir halde “Bu değiĢiklik, tabloya zarar vermemiĢ bilakis onun güzelliğine güzellik katmıĢ. Bu gerçekten ĢaĢılacak bir durumdur!” diyeceklerdir… Her defasında artan hayranlıkları kuĢkusuz ressamın kudretinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır.495

en-NeĢr‟de Ģöyle geçmektedir: “Kıraatlerin farklılık ve çeĢitliğinin, ümmete kolaylık, hafiflik ve geniĢlik sağlamasından baĢka faydaları da bulunmaktadır. Bunlar arasında belâğat geniĢliği, i„câz mükemmeliği, ihtisâr vecizliği ve îcâz güzelliği sayılabilir. Öyleki her kıraat, bir ayet kadar önem arz etmektedir. Çünkü lafzın farklı ve çeĢitli olması, birçok ayetin yerine geçebilecek bir sözcükle olmaktadır. Eğer her ayetin sözcüklerin delaleti sadece kendi içinde değerlendirilecek olursa (sözün delaletinde) ne kadar uzun ve geniĢ manaların çıkacağı göz ardı edilmemelidir. Kıraat farlılıklarının bir diğer faydası da ihtiva ettikleri kesin delil ve açık manadır. Öyle ki bu ihtilafların çok ve çeĢitli olmasına rağmen ona (Kur‟ân‟a) hiçbir Ģekilde zıtlık, çeliĢki ve tamamen farklı mana dâhil olmamıĢtır. Bilakis tümü, aynı tarz ve yöntem ile birbirini doğrulayıcı, açıklayıcı ve kanıtlayıcı bir özelliğe sahiptir. Bütün bu hususta Hz. Peygamber‟in getirdiği Ģeyin (Kur‟ân‟ın) doğru ve ĢaĢmaz olduğuna dair büyük bir delil ve kesin bir kanıt vardır.”496

6- Nüzul Sebepleri: Nüzul sebepleri mananın anlaĢılmasına yardım eden

önemli hususlardandır. Onunla veya onsuz anlaĢılması zor olan hususların birçoğu

494

Lokman, 31/11.

495 Sâmerrâî, Alâ Tarîki‟t-Tefsîri‟l-Beyânî, I, 9.

açıklığa kavuĢur. Sahabe ve selef de tefsirde nüzûl sebeplerine baĢvurmuĢlardır. Urve b. Zübeyr (ö. 94/713), Allah Teâlâ‟nın “بَِِّٙث َفََّّٛطَ٠ َْأ ِْٗ١ٍََػ َػبَُٕع َ٩َف - Bu ikisi (Safâ

ile Merve) arasında gidip gelmesi/sa„y yapmasında bir günah yoktur”497

sözünü, sa‟yin bir rükün olmadığı Ģeklinde anlamıĢ, bunun üzerine Hz. ÂiĢe (r.a.), ona Ģu cevabı vermiĢtir: Eğer senin dediğin gibi olsaydı, o zaman “بَِِّٙث َفََّّٛطَ٠ َّ٨َأ ِْٗ١ٍََػ َػبَُٕع َ٩َف - Bu ikisi arasında sa‟y yapmamasında bir günah yoktur” demesi gerekirdi. Âyetin bu bu ifade tarzıyla inmesinin sebebi, daha önce Safâ ve Merve arasında putlar(ın rızasını kazanmak) için sa„yeden bazı kimselerin, Ġslam gelince endiĢeye kapılıp geçmiĢte onunla Ģirk iĢledikleri bu eylemi yapmaktan imtina etmeleridir. Allah, onlardan bu endiĢeyi gidermiĢ ve onlara Safâ ve Merve arasında sa„yetmelerini emretmek suretiyle onları rahatlatmıĢtır.498.499

Bu hususta zikredeğimiz bir diğer örnek de Allah Teâlâ‟nın “ ُُْىِربَ١َزَف اُِٛ٘وْىُر َ٨َٚ بًَُّٕٖؾَر َْْكَهَأ ِْْا ءبَغِجٌْا ٍََٝػ – Câriyelerinizi, (hele bir de ) iffetli kalmak istiyorlarsa kötü

yola/fuhĢa zorlamayın”500 Bazılarının, ayetteki nehyin, cariyelerin iffetli kalma

Ģartına bağlı olduğunu; aksi halde iffetli kalmak istemediklerinde fuhĢa zorlanabilecekleri hükmünü çıkarmaları doğru değildir. Ayetin nüzul sebebine bakıldığında mana netleĢmektedir.501

Ayet, Abdullah b. Übeyy‟in Müseyke ve Ümeyme adında iki cariyesi hakkında nazil olmuĢtur. Abdullah b. Ubeyy onları zina yapmaya zorlayınca Resulullah (s.a.v.)‟e gidip onu Ģikâyet ettiler. Bunun üzerine Allah: “ءبَغِجٌْا ٍََٝػ ُُْىِربَ١َزَف اُِٛ٘وْىُر َ٨َٚ - Cariyelerinizi fuhĢa zorlamayın” âyetini indirdi.502

Görüldüğü gibi Kur‟ân Arapça olmasına rağmen, kendi siyak ve mana sistemi, çoğu kez Arap dilinin seyrini aĢmıĢ ve ona baskın çıkmıĢtır. Bilhassa nüzul sebepleri gibi Kur‟ân‟ın kendi orijinal birtakım müesseseleri, onu doğru anlamada çok önemli rol oynamıĢtır.503

497

Bakara, 2/158.

498

Müslim, Sâhîh, bab: 43, hadis no: 1277, II, 928.

499

Sâmerrâî, Alâ Tarîki‟t-Tefsîri‟l-Beyânî, I, 10.

500

Nûr, 24/33.

501

ġevkânî, Fethu‟l-Kadîr, Matbaatu Mustafa Bâbi‟l-Halebî, Mısır, 1349 h., IV, 28.

502 Suyûtî, Lubâbu‟n-Nukûl fî Esbâbi‟n-Nuzûl, 162.

7- Siyak (Bağlam) Bilgisi: Siyak (bağlam) bilgisi, genelde müfessirin,

özelde ise beyânî müfessirin en çok ihtiyaç duyduğu hususlardandır. Siyak yardımıyla bir lafzın diğer bir lafza ya da bir ifadenin diğer bir ifadeye tercih edilmesi, takdîm-te‟hîr ve zikir-hazif gibi birçok hususun sebebi ve müĢterek lafızların manaları açıklık kazanacaktır.

ZerkeĢî el-Burhân‟da Kur‟ân yorumunda bağlam bilgisinin sağladığı katkıları, belirsizliği (mücmeli) belirginleĢtirme (tebyîn), murad edilmeyen bir takım ihtimalleri ortadan kaldırarak ihtimallerin sayısını azaltma, genel (âmm) lafızların anlamını daraltma (tahsîs), mutlak ifadeleri sınırlama (takyîd) ve çokanlamlı lafızların anlamını tespit etme Ģeklinde sıralamaktadır. ZerkeĢî siyakın, mütekellimin muradına delalet eden en önemli karinelerden biri olduğunu; ihmal edildiği vakit yorumlarda hataya düĢüleceğini belirtmektedir. Yüce Allah‟ın “ ُُ٠ِوَىٌْا ُي٠ِيَؼٌْا َذَٔأ َهَِّٔا ْقُم -

Tat bakalım, sen ki çok Ģerefliydin, çok güçlüydün!”504

âyetindeki “azîz ve kerîm” Ģeklinde anılan muhatabın, aslında “alçak ve değersiz (zelîl ve hakîr)” biri olduğunu âyetin siyakından anladığımızı ifade etmektedir505

.506

8- Beyânî tefsir yapacak kiĢi kastedilen manaya ulaĢmak için beyân edilecek

„anlatım vecihleri‟nin yer aldığı Kur‟ân âyetlerine baĢvurmalıdır.

9- Murad edilen manaya ulaĢmak için tefsir edilecek „kelime‟nin mana ve

kullanımlarının yer aldığı Kur‟ân âyetlerine baĢvurmalıdır.

10- Rüzgâr anlamına gelen “ؼ٠ِّوٌا” kelimesinin kötülük, “ػبَ٠ِّوٌا” kelimesinin

ise iyilik; yağmur anlamındaki “شْ١َغٌا” kelimesinin rahmet, “وَطٌَّْا” kelimesinin ise azap; oruç anlamındaki “ٌََّْٖٛا” kelimesinin susmak, “َبَ١ٌِّٖا” kelimesinin ise oruç ibadeti için kullanılması gibi çeĢitli „Kur‟ânî kullanımlar‟ın özelliklerini bilmelidir.

504

Duhân, 44/49.

505 ZerkeĢî, el-Burhân, II, 200-201.

11- Kur‟ân ilimlerinden biri olan „vakf ve ibtidâ507‟ı ve bunun, mananın

geniĢlik ve takyîdi üzerindeki etkisini bilmelidir.

12- „Kelime ve ibaredeki her değiĢim‟i göz önünde bulundurmalı; önemsiz

gördüğü bir değiĢikliğin önemli olabileceğini unutmamalıdır. Bu bağlamda “وََّّٙطَ٠”, “وََّٙطَزَ٠”, “وَّوَّنَ٠” ve “وَّوَنَزَ٠” gibi kelimelerdeki ibdâl (kelimelerdeki harf değiĢimlerin)i; “ َْٚ ُو َّو َن َر” ve “ َْٚ ُو َّو َن َر َز”, “ ُغ ِط َز َْ َ٠” ve “ ُغ َط َْ َ٠”, “اٛ ُل َّو َز َف َر َ٨” ve “اٛ ُل َّو َف َر َ٨” gibi ifadelerdeki zikir ve hazfi; “ ْا َو ْف ُغ ح َو ِف ْغ َِ”, “ ْا َٚ ْل ُػ - ح َٚا َل َػ” ve “ ً١ ِق َٔ- ً ْق َٔ” gibi sıyga değiĢimlerini; “ ِٓ

َ٠ ْو َر

ّل ” ve “ك ِل َر ْو َ٠ ْٓ َِ”, “ ّقب ” ve “ َْ ُ٠ ك ِلب َْ ُ٠” gibi ibarelerdeki idğam ve fekk (Ģedde ile birleĢmiĢ olan harflerin ayrı ayrı yazılması) durumlarını bilmelidir.508

13- Ġnsanın önünde bazı sırları açma ve onu yeni manalara ulaĢtırma

noktasında büyük önem arzeden bir Ģeyi çok yönlü ve derinlemesine düĢünmeyi ifade eden „teemmül ve tedebbür‟ü sürdürmelidir. el-Burhân‟da da Kur‟ân‟ın mana derinliklerine nüfuz edebilmenin ancak tedebbür ve tefekkürle mümkün olacağı belirtilmektedir.509 Bundan dolayı yüce Allah, Kitabında tedebbürü emrederek Ģöyle buyurmuĢtur: “بٌَُٙبَفْلَأ ٍةٍُُٛل ٍََٝػ ََْأ َْآْوُمٌْا َُْٚوَّثَلَزَ٠ َ٩َفَأ - Kur‟ân üzerinde iyice düĢünerek

gereğini yerine getirmiyorlar mı?! Yoksa kalpler(in)de kilitler mi asılı?!”510

BaĢka bir âyette de “ ِِٗربَ٠آ اُٚوَّثَّلَ١ٌِّ نَهبَجُِ َهْ١ٌَِا ُٖبٌََْٕئَأ ةبَزِو - Bu, insanlar âyetlerini düĢünüp gereğini

yerine getirsinler diye sana indirdiğimiz bilgi yüklü (mubârek) bir Kitap‟tır”511

buyurmuĢtur.

14- Kendisinden önceki meĢhur müfessirlerin kitaplarının yanı sıra Kur‟ân

ilimleri, i„câz, müteĢâbih, âyet ve sûre uygunluğu (tenâsüb) gibi yüksek beyânî ve edebî sırları içine alan „Kur‟ân‟ın anlatım incelikleri‟ hakkında yazılmıĢ eserleri incelemelidir.

507 el-Vakf ve‟l-ibtidâ‟: Kur‟an okurken lafız ve mânayı gözeterek durmak ve ardından okumaya

baĢlamak anlamında terim, bu konuya ait bilim dalı. Bkz. Çetin, Abdurrahman, “Vakf ve Ġbtidâ”, DĠA, Ġstanbul 2012, XLII, 461.

508

Sâmerrâî, Alâ Tarîki‟t-Tefsîri‟l-Beyânî, I, 12.

509

ZerkeĢî, el-Burhân, II, 180.

510 Muhammed, 47/24. 511 Sâd, 38/29.

15- Saydığımız bu hususların tümü „mevhibe‟ye / kabiliyete dayanmaktadır.

Mevhibe, her ilmin, sanatın ve mesleğin temelidir. KiĢinin ilim ve sanattaki konumu mevhibesi ölçüsündedir. Bununla birlikte kiĢi sadece mevhibeye dayanmamalı; onu, yoğun bir okuma, araĢtırma, analiz ve düĢünme faaliyetiyle geliĢtirmelidir.512

Samerrâî‟ye göre bunların tümü hakkında geniĢ bilgisi olmayan kiĢinin eline kalem alıp Allah‟ın kelamını tefsir etmesi caiz değildir.

3.3. SÂMERRÂÎ‟NĠN ALÂ TARÎKĠ‟T-TEFSÎRĠ‟L-BEYÂNÎ ADLI