• Sonuç bulunamadı

2. İslamiyet Sonrası Türk Kara Kuvvetleri

1.6. Modernizasyon ve Yeniden Yapılanma(1990-2000)

1.6.4. Personelde Azaltma ve Seferberlik Sisteminde Yenilenme

Buraya kadar değişiklik ve yenilikler; teşkilat, eğitim, idari ve lojistik hususlar başlıkları altında incelenmeye çalışılmıştır. Bunların yanında; asker sayısının azaltılmasına yönelik bazı çalışmalar ile seferberlik sisteminin yenilenmesi çalışmalarından büyük bölümü sonuçlandırılmıştır. Asker sayısının azaltılması kapsamındaki çalışmalardan biri, askerlik süresinin kısaltılmasıdır. 1992 yılında askerlik süresi kanunla 18 aydan 15 aya indirilmiştir. TSK.’lerinde devamlılık arz eden, teknik ve kritik görevlerde yetişmiş ve uzmanlaşmış personel ihtiyacını karşılamak, profesyonel bir ordu oluşturmak yönünde ilk adımları atmak maksadıyla 1986 yılında Uzman Erbaşlık Kanununu çıkarılmıştır. 8 Kasım 1991’de hükümetçe çıkarılan bir KHK ile bu kanuna ilave imkânlar getirilmiş ve “Uzman Erbaş” kadroları arttırılmıştır. 1992 yılında belirlenen uzman erbaş kadrosu 117.437’dir. Bu kadrolara karşılık aynı yıl ve devamında 20–23 bin uzman erbaş alınmış, daha sonraki yıllarda bu sayının 60 bine ulaşması planlanmıştır364.

Uzman Erbaşlık Sistemi ile; kritik, önemli ve devamlılık arz eden erbaş ve er kadrolarının uzman erbaşlarla doldurularak, erbaşlar sayısında ve dolayısıyla askerlik süresinde zamana yayılmış bir azaltmaya gidilmesi, bazı astsubay kadrolarının da uzman erbaşa dönüştürmek suretiyle, astsubay miktarında da azaltmaya gitmek amaçlanmıştır. Benzer bir çalışma ise, bazı subay ve astsubay kadrolarının sivile dönüştürülmesi suretiyle

yapılmıştır365. 2003 yılından itibaren genç rütbedeki subay ihtiyacını karşılamak maksadıyla sözleşmeli subaylık sistemi getirildi. Bunlarla bağlantılı olarak Harp Okulu öğrenci sayılarının azaltılması yoluna gidildi.

1 Ocak 1992 tarihinde seferberlik sisteminde yeniliklere gidildi ve yeni yapıda tehdidi karşılayacak ve seferber edilecek birliklerin süratle teşkiline zaman kazandıracak hazır kuvvetlerin yanında, daha modern bir sistemle kısa zamanda seferber edilebilecek modern birliklerin teşkil edilmesi amaçlanmıştır. Bu konuda bahsedilebilecek diğer yenilik ve gelişmeler olarak da aşağıdaki hususları başlıklar halinde belirtmenin yeterli olacağı düşünülmektedir366.

- Terfide baraj sisteminin uygulanması,

- Bazı rütbelerdeki subayların kıta hizmetlerinin yeniden düzenlenmesi, - Erbaş ve erlerin fazla olanlarının kamu kurumlarında çalıştırılması,

- Erbaşlıktan astsubaylığa, astsubaylıktan subaylığa geçiş olanağının temin ve teşvik edilmesi,

- Mevcut askeri yasa, önerge, plan ve emirlerin gözden geçirilerek güncellenmelerinin sağlanması.

Son yıllarda, TSK.’lerinin bütün kurum, fabrika, hastane ve birliklerinde yürütülen faaliyetlerin ve verilen hizmetlerin toplam kalitesinin yükseltilmesi, eğitim atış, spor, bakım, erlerin kolaylık tesislerinde verilen hizmetler, vb. gibi süreçler sorgulanmakta ve bu süreçleri daha iyiye götürecek çabalar sürdürülmektedir.

NATO:Ülkemiz güvenliği ile TSK.’lerinin yapısı, görevi, modernizasyonu ile yakından ilgili olan günümüzdeki ve gelecekteki NATO’nun yapısı ve işlevi hakkında özet bilgi vermenin, ülkemiz güvenliğini sağlama yönünden yapılacak faaliyetlere ışık tutacak nitelikte olacağı değerlendirilmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan ortamda, Rusya’nın hür dünya ülkelerini tehdit eden nitelikteki fikri ve fiili yöndeki teşebbüsleri; 1950’lili yıllarda, tamamen askeri nitelikte ve savunma amaçlı bir örgüt olan NATO’nun kurulmasını zorunlu kılmıştır. Türkiye İkinci Dünya Savaşına girmeme başarısını, uyguladığı akıllı politikalarla sağlamış olmasına rağmen, her yönden savaşa girecekmiş gibi hazırlık yapıldığından, ekonomik olarak savaştan yeterince etkilenmiştir. Savaş

365 Diker, s. 164 366 Diker, s. 166

sonunda Rus tehdidi karşısında kendini yalnız hissetmiş, bedel ödeyerek (Kore’de savaşa katılarak ve NATO için güney kanadında güçlü bir ordu bulundurarak) NATO’ya 1952 yılında üye olabilmiş ve NATO üyeliğinin kendisine yüklediği yükümlülükleri fazlasıyla yerine getirmiştir. NATO’nun üye ülkelere sağladığı güvenlik şemsiyesinden arada bazı karşılıklı güveni zedeleyecek ara dönemler yaşanmasına rağmen, istifade etmiştir.

NATO, dünya güvenlik sisteminde bir çığır açmıştır. Rus yayılmacılığı ve tehdidi oluşturulmuş, soğuk savaş döneminde kriz dönemleri yaşanmasına rağmen hür uluslar güvenlik içinde gelişmelerine devam edebilmişlerdir. NATO üyeliği Türkiye içinde bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Güvenlik sistemi NATO’ya endekslenmiş, ordusunu NATO ülkeleri seviyesine ve standartlarına getirmek için yoğun çaba harcamıştır. 1990’larda karşı blok Rusya’nın çözülmeye başlaması, NATO’nun varoluş sebebinin ortadan kalması anlamına gelmiş ve NATO’nun varlığı ve yapısı sorgulanır hale gelmiştir. Fakat Sovyetlerin dağılmasından sonra çıkabilecek çatışmaları önlemek ve barışı korumak vazifesinin büyük ölçüde NATO’ya düştüğü görülmüştür. Bunlardan ilki; Kuveyt’in Irak tarafından işgali sonucu 2 Ağustos 1990’da patlak veren Körfez Krizi’nin NATO üyesi ülkelerce oluşturulan uluslar arası güç tarafından çözüme kavuşturulmasıdır. Körfez Krizinden ekonomik olarak en çok zarar gören ülke Türkiye olmuştur. Çıkan savaş nedeniyle, hem ticareti aksamış hem de büyük oranda göç kabul etmek zorunda kalmış ve ülkemizde terör olayları artmış ve krizin devam ettiği on üç yıl boyunca toplam kaybı 100 milyar doları bulmuştur. Türkiye’ye bu zarara karşılık vaat edilen yardım yapılmamıştır. NATO’nun müdahale ettiği diğer olaylar; Somali, Bosna krizlerine müdahale ile günümüzde Afganistan’daki istikrarın sağlanması harekâtıdır. Bu gelişmelerden sonra NATO’nun yeni misyonu, Barışın Korunması olmuştur367.

Bu çerçevede NATO yeniden yapılanmaya gitmiştir. 5-6 Temmuz 1990’da Londra’da toplanan NATO ülkelerinin liderleri dağılan Varşova Paktı ülkelerine çağrıda bulunarak bu iki paktın birbirlerini düşman görmediklerine dair müşterek bir deklarasyon yayınlamaya karar vermişler, bu zirveden 5 ay sonra 12-21 Kasım 1990’da Paris’te bir araya gelen 16 NATO ve 6 Varşova Paktı ülkesinin devlet ve hükümet başkanları başlamakta olan yeni Avrupa döneminde birbirlerine hasım olmadıklarını, yeni bir dostluk ve işbirliği devresine girdiklerini ilan etmişlerdir. Ayrıca aralarında, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA) ile Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF)

sözleşmesini imzaladılar. 7-8 Kasım 1991 NATO Roma Zirvesi’nde, NATO’nun yeni strateji konsepti tespit edildi. Barış ve işbirliği deklarasyonu yayımlanarak, Sovyetler Birliği, Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Romanya ve Bulgaristan ile Üç Baltık Cumhuriyeti (Litvanya, Estonya, Letonya) 20 Aralık 1991’de Brüksel’de yapılacak NATO toplantısına davet edildi. Toplantıda, bu ülkeler ile NATO üyesi ülkeler arasında Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi (KAİK) kuruldu368.

10–11 Ocak 1994’te Brüksel’de yapılan başka bir NATO zirvesinde, KAİK ile Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK)’ne üye ülkeler ve diğer NATO üyesi ülkeler, Barış İçin Ortaklık (BİO) programına katılmaya davet edildi. Ayrıca Avrupa ülkelerinin kendi güvenliklerini sağlamada daha fazla yükümlülük almaları, ittifakın Avrupa ayağı niteliğindeki AGSK’nin güçlendirilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, üye ülkelerin ilgi sahalarında ortaya çıkan kriz durumlarında barışın korunması için Birleşik Müşterek Görev Kuvvetleri (BMGK) konseptinin geliştirilmesi kararlaştırıldı369

NATO üyesi ülkelerin liderleri 8–9 Temmuz 1997’de Madrid Zirvesinde NATO’nun genişlemesi kararını aldılar370. İlk etapta Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan’ın 1999 yılında üyelikleri kabul edildi. İttifakın üyelik koşullarına sahip ülkelere de kapılarının açık olduğunu bildirdi. Bunun üzerine başta Azerbaycan olmak üzere kardeş yeni 5 Türk Cumhuriyeti NATO’ya üyelik için müracaat ettiler. Fakat bu ülkelere şartların oluşmasına kadar beklemeleri tavsiye edildi. NATO ve Rusya Federasyonu arasında Karşılıklı İşbirliği ve Güvenlik Ana Kuruluşu Sözleşmesi ile NATO ve Ukrayna arasında Özel Ortaklık Şartı Antlaşması imzalandı. Kasım 2002’de yapılan Arap Zirvesi’nde; 7 yeni üyenin (Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya) daha NATO’ya katılması kararlaştırıldı. Böylece, NATO’ya üye ülke sayısı 26’ya, buna 20 BİO ülkesini de dâhil ettiğimizde, NATO ilkeleri etrafında birleşmiş ülke sayısı 46’ya yükselmiştir. BİO faaliyetleri, 2010’lu yıllarda daha da gelişerek, Hava Savunması, İletişim, Kriz Yönetimi, Askeri Eğitim ve Tatbikatlar, Barışı Koruma Operasyonları ve Lojistik gibi çeşitli alanlarda yaygınlaşabilecektir. Türkiye, BİO Örgütü'nü; Balkan, Kafkas ve Orta Asya ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmede uluslar arası bir ortam olarak gördüğünden, desteklemekte ve aktif olarak bu faaliyetlere iştirak

368 Saray, s. 169

369 Komisyon, bugünkü NATO, K.K. Karar Destek Bülteni, No: 129, G.P.P. Başkanlığı Kara Destek Şubesi yayınları, 31

Ekim 2000, Saray, ss. 169-170

370 Sertif Demir, NATO’nun Genişlemesi Üzerine Genel değerlendirme, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Yıl:119, Sayı:359,

etmektedir. Bu ortamdan istifade ederek Türkiye; daha önce bahsedildiği gibi Ankara’da BİO Eğitim Merkezi açmış ve Güney Doğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü girişimlerine öncülük etmiştir. Türkiye’nin öncülük ettiği diğer bir önemli projede Karadeniz İşbirliği Görev Grubu (Black Sea For)’dur. Karadeniz’de barış ve istikrarın temini, BİO çerçevesinde bölgesel işbirliği faaliyetlerinin arttırılması, iyi komşuluk ilişkilerinin ve şeffaflığın geliştirilmesine yönelik olarak oluşturulan çok uluslu bir barış gücünün gelecekte daha etkin ve verimli olması beklenmektedir371.

Türkiye genişlemeyle ilgili NATO konseyinin aldığı kararlara olumlu oy kullanmıştır. NATO’nun genişlemesiyle Türkiye, eskiden olduğu gibi Avrupanın güvenliğine daha fazla katkı sağlayacak, genişlemeyle NATO’dan alacağı yardımlar azalabilecektir372. Böylece maddi yükümlülükleri artacaktır. Bu nedenle ,dolaylı ilgisinin bulunmasından dolayı, Türkiye’nin AB’ne üye olmaması, üyeliğimizin geciktirilmesi tezat teşkil etmektedir. Konumuzla bu hususun dolaylı ilgisinin bulunması nedeniyle,, daha ayrıntılı bilgiye burada yer verilmemiştir. Bu gelişmeler ışığında, Avrupa Güvenlik Sisteminden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan Türkiye’nin, AB sisteminden de ayrı düşülemeyeceğinin eninde sonunda anlaşılacağı değerlendirilmektedir.

Bir başka açıdan baktığımızda, NATO’nun geçirdiği süreçleri özet olarak şöyle ifade etmek mümkündür. NATO; 1949–1950 yıllarında, “Kuzey Atlantik Sahasının Savunması için Stratejik Konsept” çerçevesinde iki kutuplu dünya düzeninin temellerini atmıştır. 1950–1967 döneminde benimsenen “Kitlesel Misilleme” stratejisi ile çatışma durumunda kitle imha silahlarının ilk olarak kullanılması engellenmişti. 1991–1999 döneminde, Doğu Blok’unun bir daha geri gelmeyecek şekilde bertaraf edilmesine yönelik olarak, eski Varşova Paktı ve eski Sovyet Cumhuriyetleriyle işbirliği stratejisi uygulanmıştır. 1999’dan günümüze kadar olan dönemde ise NATO, geleneksel savunma anlayışını terk ederek, “Geniş Kapsamlı Güvenlik” anlayışını benimsemiştir373. 27–28 Mayıs 2004 tarihinde yapılan bir uluslar arası sempozyumda, zamanın Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ konuya bir başka açıdan şöyle vurgu yapmıştır.”Türkiye uluslar arası politikalarını hırs ve ihtiras yerine dostluk, kardeşlik ve dayanışma sacayağına

371 Harun Demirtaş, NATO’nun Transformasyonu ve Bu Transformasyonun TSK.’nın Yapılanması ile Harp

Akademilerinin Konu Kapsamları Üzerine etkileri, Harp Akademileri Dergisi, Yıl:5, sayı:13, Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 51; Gamze Güngörmüş, KONA, Uluslar arası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, İstanbul, 2005, s. 159

372 Saray, s. 171; Demir, ss. 20–22

373 Ali Bilgin Varlık, Geleceğin Güvenlik Ortamında NATO’nun Konumu Nasıl Şekillenecektir?, Silahlı Kuvvetler

oturtmaya özel ve büyük önem vermektedir. XX. Yüzyılın sonuna yaklaşırken ve XXI. Yüzyılın hemen başında, dünya iki büyük olay yaşadı. Bu olaylar, uluslar arası ilişkileri, ittifakları, stratejik düşünceleri, tehdit ve buna bağlı olarak güvenlik gibi kavramları temelden sarstı ve büyük oranda değişime zorladı. Bu iki olaydan biri Berlin Duvarının yıkılışı, diğeri 11 Eylüldür. 11 Eylül 2001’de ABD’de yaşanan ve bütün dünya ülkeleri tarafından lanetlenen trajik olay ise, en güçlü devletlerin bile terörün hedefi olabileceğini gösterdi. Bu iki olay günümüz için;

- Büyük güçler arasında büyük zayiat ve tahriplere neden olabilecek savaş ihtimalinin

ortadan kalmasına,

- Bölgesel ve etnik kökenli savaşların hala önemini korumasına,

- En önemlisi, öldürücü terörist saldırıların, kitle imha silahlarını da kullanarak, dünyanın

herhangi bir yerinde, herhangi bir zamanda ortaya çıkabilecek olmasına vesile olmuştur374

demek mümkündür.

NATO, 12 Eylül 2001’de 52 yıllık tarihinde ilk kez Washington ve New York’taki saldırılara tepki olarak ABD’nin uluslararası terörizme karşı mücadelesini tam olarak destekleyerek, bildirgesindeki 5.nci maddeye başvurdu. 5.nci madde malum olduğu üzere müttefiklerden birine saldırının, müttefiklerin tümüne saldırı olduğunu ifade etmektedir.

Sonsuz Özgürlük Harekatı adı verilen NATO liderliğindeki bu harekât, askeri bir harekat olmamasına rağmen İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Türkiye dâhil pek çok ülke bu harekatı destekledi.ABD NATO daimi temsilcisi Nicholas BURNS, 12 Kasım 2001’de Berlin’deki bir toplantıda, huzurlu bir uluslararası güvenlik ortamını devam ettirmek için şu anda hiç olmadığı kadar fazla ittifaka ihtiyaç duyulduğunu söylemiştir. Alman NATO uzmanı Karl Heinz KAMP da ittifakın iki ana nedenden dolayı önemini koruduğunu vurguladı. KAMP,“Eğer terörizm gelecekteki tek güvenlik tehdidi ise, o

zaman NATO’ya bir bütün olarak çarpıcı biçiminde yeniden yapılandırmalıyız. Fakat ben, durumun bu olduğunu sanmıyorum. Dışarılarda bir yerlerde hala güvenliğe yönelik tehditler bulunmakta ve NATO bunlara uygun şekilde karşı koyabilir” demiştir375.

374 Türkiye NATO ve ABD Perspektifinden Kriz Bölgelerinin İncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri Konulu

Uluslar arası Sempozyum (27–28 2004), Silahlı Kuvvetler Dergisi Yıl: 123, Sayı: 381, Genkur ATASE Yayınları, Ankara, 2004, s.9

375 Komisyon, NATO’nun Geleceği Tartışılıyor, K.K. Karar Destek Bülteni, No: 147, K.K. G.P.P. Başkanlığı Karar

Zengin ve fakir ülkeler arasındaki eşitsizlik giderek büyümektedir. Dünya nüfusunun yüzde 10’ununun dünya servetinin yüzde 90’ına sahip olduğu gerçeğini biliyoruz. Bununla birlikte, fakirlerin nüfus artış hızı nedeniyle durumlarının giderek kötüleştiği de açıktır376. Gelişen teknoloji, iletişim ve ticari ilişkiler dünyanın, çağ ötesi, çağdaş ve ilkel olarak bir arada yaşayan üç ayrı grubun oluşmasına sebep olmuştur. Bu durum doğal olarak çatışmaların ve savaşların devam etmesi, kuvvet kullanımının uluslar arası siyasete bir unsur olarak kalmasının devam etmesi demektir.

Savaşın doğasının değiştiğini söylemek mümkündür. Savaşlarda, artık ülkeler arası temel çatışmalar değil, giderek artan bir şekilde ülke içi çatışmalar, devletlerle devlet dışı organizasyonlar arası çatışmalar söz konusu olmaya başlamıştır. Gelecekte muhtemelen, uluslararası hukuk kurallarına çok az saygı duyan veya hiç duymayan, şiddet ve kuvvet kullanımında artışı gerektirecek bir durum ortaya çıkacaktır. NATO ve NATO ülkeleri, asimetrik savaş tipleri için nasıl bir strateji, eğitim ve teçhizat gerektiği konusunda kafa yormalı ve terörizmle mücadele konseptini sürekli olarak gözden geçirmelidirler377.

Bu durum, özellikle Türkiye için büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, silahlı kuvvetler yapısını devamlı sorgulamakta ve sorgulamaya da devam etmektedir. NATO, ABD ve Avrupalıları birbirine bağlayan tek çerçevedir. NATO’da, bahsedilen değişen tehdit durumlarına göre kendini yenilemeli ve yeni bir vizyon ortaya koymalıdır. Atılacak ilk ve zorunlu adım, politik ve askeri transformasyona ışık tutacak bir konsept geliştirmek ve kabul etmektir. NATO’nun gelecekteki alacağı roller için 6 adet görevi olacağını ifade etmek mümkündür. NATO krizleri ve silahlı çatışmaları önleyebilmeli ve önleyici bir ittifaka dönüşmelidir, gayretlerini global ölçüde bir terörizm ile mücadeleye odaklamalıdır, üye ülkelerin kritik tesislerini korumalıdır, kitle imha silahlarına karşı savunma sistemi geliştirmelidir ve kriz sonrasının yönetimine hazırlıklı olmalı, istikrar ve güvenlik sağlama harekâtını icra edebilmeli, enerji güvenliğini sağlayabilmelidir378. Bu kapsamda, NATO’nun gücünün korunması ve yeni stratejik çerçeveye uyumlu hale getirilmesi, hem Avrupa, hem Amerika ve hem de bütün dünya için hayati önem taşımaktadır ve bu durum diğer NATO üyesi ülkelere olduğu kadar Türkiye’ye de yeni yükümlülükler getirmektedir.

376 Yılmaz Oğuz, Sürekli Değişim İçinde Bir İttifak; NATO Silahlı Kuvvetler Dergisi, Yıl: 125, Sayı: 338, Genkur

ATASE Yayınları, Ankara, 2000, s. 60

377 Oğuz, ss. 60–61 378 Oğuz, ss. 62–65

Ayrıca hem Avrupa ve hem NATO, korkunç milliyetçilik ruhunun Avrupa’yı yeniden sarmasına engel olmak maksadıyla kapılarının yeni üyelere açık tutmalıdır379.