• Sonuç bulunamadı

5. Eserin Konusunu Oluşturan Siyasetname ve Türk Siyasetname Geleneği

1.2. İKTİDAR FELSEFESİ BAĞLAMINDA SÖYLEM ÇÖZÜMLEMESİ

1.2.3. Umurü’l-Umera Üzerine İktidar Felsefesi Bağlamında Söylem Çözümlemesi

1.2.3.6. Pastoral İktidar Kurgusu

Bilindiği ve daha önce de belirtildiği gibi Foucault, iktidarı salt devlet mekanizması ve üretim/sermaye ilişkileri üzerinden değerlendirmez. Foucault’nun iktidar anlayışı, üretken ve devletle sınırlı olmayan, toplumun ve yaşamın tüm katmanlarına yayılmış bir yapı gösterir. Bu doğrultuda insanlık tarihi boyunca, iktidarın işleyişi bağlamında pastoral iktidar tanımlaması ortaya çıkmaktadır. Foucault’ya göre pastoral iktidar, rolü istisnasız herkesin yaşamını güvence altına alan, devamlılığını ve düzeyinin yükselmesini sağlamayı (Foucault, 2014b: 36-37) amaç edinen bir iktidar kurgusunu içermektedir. Bu noktada Foucault, “hukuksal özneler üzerine uygulanan siyasi iktidar ile yaşayan bireyler üzerinde kullanılan pastoral iktidar arasındaki yapay uyum”un (Foucault, 2014b: 36) olduğunu vurgulamaktadır. İktidarın günlük ve doğal yaşam içerisindeki uygulanışını içerimleyen pastoral iktidar kavramsallaştırmasındaki en önemli figür olarak çoban-sürü eğretilemesi göze çarpmaktadır. Nitelikleri ve içerikleri kimi değişimler gösterse de iktidar uygulayıcıları olarak çoban, iktidar alanı olarak ise sürü kavramı varlığı koruyan ögeler durumunda olmuştur.

Antik Yunan ve Roma’da pastoral iktidar bağlamında bir çoban-sürü eğretilemesinin bulunmadığını belirten Foucault; bu eğretilemeye Doğu Akdeniz, Mısır, Mezopotamya ve Asur’da rastlandığına (Foucault, 2014b: 28) dikkat çeker. Foucault, pastoral iktidarın bütün Ortaçağ boyunca bütün bir feodal toplumla sıkı ve güç ilişkiler içinde geliştiğini, on altıncı yüzyılda yoğunlaştığını belirtir. Bu iktidar biçiminin Fransız Devrimi’nin öncesine kadar dinsel veya siyasi tipteki bir iktidar gibi, bütün grup üyelerinin öznelliğini ortaya çıkaracağından ve onların selametini sağlayacağından (Foucault, 2011: 209) söz eder. Foucault’nun çerçevesini çizdiği pastoral iktidar anlayışında, baskı değil üretim söz konusudur. Burada çoban, bir toprak parçası üzerinde değil de dağınık bireylerden oluşan bir sürünün üzerinde otorite sahibi olur ve bu çoban, sürüsünü sürekli gözetlemek ve sürüsündeki bireylerin iyiliğini gözetmek suretiyle, emanetine verilen sürüyü selamete yönlendirmekle (Bernauer, 2005: 284) sorumludur. Foucault, çoban-sürü eğretilemesinin dayanağı olarak Firavun’a gönderme yapar:

“Firavun Mısırlı bir çobandı. Aslında taç giyme gününde ritüel olarak çobanın değneğini alırdı; ‘insanların çobanı’ terimi Babil monarkının unvanlarından da birisiydi. Ancak Tanrı da insanları otlayacakları çayıra götürme ve onlara yiyecek sağlama bakımından bir çobandı.” (Foucault, 2014b: 29).

Aydemir, bu metaforun salt Hristiyanlığa ya da Yahudiliğe dayandırılamayacağını, Hz. Muhamed’in de çobanlık yapması ve İslamlık öncesi Türk kültüründeki Şaman ve Kamların da benzer özelliklere sahip olması gibi özellikleri dolayısıyla evrensel bir nitelik taşıdığını (Aydemir, 2008: 553) dile getirmektedir. Foucault’nun daha çok Antik Yunan, İbrani ve nihayet Hristiyan metinleri üzerinden çözümlemeye çalıştığı çoban-sürü eğretilemesine, hükümdar ve tebaa ilişkileri bağlamında Doğu siyasetnamelerinde de rastlanmaktadır (Bk. Türk, 2012: 143-174). Bu bağlamda metnimizde de pastoral iktidar kurgusuna örnek oluşturabilecek bölümler yer almaktadır. İskender-i Zülkarneyn’le ilgili bilgilerin aktarımı sırasında İskender’in sırrının (iki karınlı olması) açığa çıkmasıyla ilgili anlatılan hikâyede geçen çoban kurgusu pastoral iktidar kavramı çerçevesinde değerlendirilebilir. Öncelikle belirtilen sözceyi aktarmak ve daha sonra sözcede yer alan pastoral iktidar kurgusuna yönelik kimi kısımları yorumlamak yararlı olacaktır:

sen sen ol dime rāzuñı iy yār ki śaķın kim yirüñ ķulaġı var

ĥikāye-i ġarįbe ĥikmeti gör ĥikāyeye ķulaġ ur ki baǾd zamān ol ķādir perverd- gār ķudretin yine ižhār idüp bir mūcib ķur’ān-ı mecįd

ol nefs-i nefįsden bį-miŝāl yirden iki çatal bir ķamış bitürdi bir şūre yirden nebāt ķadar tįn žuhūra getürdi meger baǾde’l-eyyām bir rāǾį-yi aġnām ol cāya sevķ ehli birle ķoyun yaya gelüp ol ķamışı gördi hemān ķatǾ idüp ufardı lehü eyżan

kesüp rāǾį düdük eyler ol nāyı oķur Ǿārif olup medĥ ü ŝenāyı işit bu ķavli añla ol ķuldan o rāǾį-yi nemed-pūşı ķovaldan li-müǿellifihi

çūn anı aġza aldı çaldı çoban hemānā dil virüp söyletdi süĥān o kim ħalķ eyleye ŧopraķdan ādem nūr ol çū ya dil vir dise ol dem aña kim ol diye ol olur anı bunı ķo ādemsiñ añla anı

lābüdd ol nāydan nuŧķ-ı ādemį žāhir olur śadāsı śādır

olur ħalķ-ı Ǿālem ve çoķ benį ādem anuñ nuŧķına ĥayrān ķalur meŝnevį

ķıyāmet ķopdı śandı cümle ādem cemįǾ ħalķ-ı Ǿālem oldı dirhem çalındı śanırsın sūr-ı isrāfįl ķıyāmetden Ǿalāmetdür didi il yayıldı Ǿāleme ķavli ķavaluñ işidildi śadāsı ol maķālüñ düdük dilden dile düşdi çalındı melik iskenderüñ ĥāli bilindi

çūn bu ĥādiŝeden emįr ħabįr oldı ħaylį maĥzūn ve dil-gįr oldı hemān kātibe Ǿitāba gelüp söyletmedin ĥabse gönderdi baǾde çobanı buldurup getürdi ġażabdan gāh ŧurdı gāh oturdı pes bu ķađıya ġayr-ı marżiyyeden sūǿāl eyledi

çūn çoban baǾde’l-istįmān ĥaķįķat ĥāli veyā śıdķ-ı maķāli Ǿarż ve Ǿilām idüp kemā-yenbaġį ħiŧāb ķılup ħiŧāb iy beglerüñ begi gör biz erenlerüñ yegi yārincek allah yār yardımcıñ her gāh ol melik bį-iştibāh olsun ķoyunlaruñ yaǾnį ķoy çoķ olsun istemeyenler yoķ olsun ķuzılaruñ yazılara yayılsun ķoyunuñ ķurd almasun ķurduñ gündüz ulısun arslanlaruñ ķaplanlaruñ añırsın yurduñ yol olsun Ǿālem saña ķul olsun ben ŧoġrın ŧoġrı söylerin eger yalan dirsem ķılıcuñ boynuma uġrasun günlerde bir gün bir uzaķ ovada ķoyun gördüm ķavalcuġum yoġıdı türkicügüm ĥayķırup ŧolayu gezerdüm ger çevgānuma ŧayanup oħtın oħtın ımızġanurdum ķoyunları arslan baśana ķurd ķovana ķuzı güdene inanurdum ol arada ŧos ŧolu ķoyunlara baķarken bir yirde iki çatal bir ķamış bitmiş gözüm ŧuş oldı gördüm nāmlum ile kesdüm alup aġıla getürdüm bir güzel düdük eyledüm hemān çalduġum gibi ķulaġuma bir ün çalındı ādem sözini sizüp yengi bu diyü tekrār çalınca didügin didi söyledügin söyledi işidenler ŧañaldı diyücek ol melik-i kerįm-i ĥakįm-i ĥalįm aǾnį şāh-ı kişver melik iskender çobana luŧf ile nažar eyleyüp laŧįfe-kiyān söyleyüp Ǿacabā ol düdügi yine ele alsañ utanmayup çalsañ girü ol didügin dir mi ola yā utanur mı ola hele çala görelüm ne söyler bilelüm aña göre Ǿamel ķılalum diyü emr itdükde çoban

çalınca śadāsı peydā olduķda ol emįr-i cihān-gįr

eflāŧūn-tedbįr meclis-i ĥükemā-yı celisinde ĥāżır olan erkān-ı devlet dįvān-ı sāǾadetden utanup vādį-yi Ǿibrete düşüp baĥr-i fikrete ŧalup ġavvāś-vār śadef-i ķaǾr-ı baĥr ĥükminden bulanı bį-miŝālį ki her biri bir dürr-i şāh-vār ve bir

cevher-i şeb-çirāġ-ı şuǾle-dārdur ki çıķarup eger ħayr

bunuñ ibrāz ve izhārında olmasa benüm bu sırrum āşikār olmaz idi ve bu mizmārdan Ǿālem pür-ŧanįn olup pertev-i mihr-i rāzum dünyāya yayılmaz idi

diyü nefs-i Ǿazįzine gūyā ki diyüp çobanı ķoyup kātibi

getürüp müsvedde-i evrāķ ĥasb-ı ĥālin ve tesvįd-i defter-i derd-i sırrın ħarįŧa-i beyāna geçürüp cerįde-i beyāża çıķarup varaķ varaķ taĥrįr itdürüp ĥarf-i taĥrįf sebük sebük oķıdup içinde sehv ve ġalat vāķiǾ olmış ĥurūf-ı Ǿilletden bir ĥarf-i taĥrįf ve bir kem olmış kim ķavl-i muśĥāf bulmayup ķavlinde śaĥįĥ fiǾlinde sālim bulup mıśrāǾ yazıcı kendü dir yavuz śanmaz bu ķażiyyenüñ bu maķūle-i netįce ile žuhūr bulduġın ve bu śadā-yı Ǿibret-nümā Ǿāleme bu gūne şāyiǾ olduġın cānib-i ĥaķķdan bulup cebr-gįr idüp her birine şānına lāyıķ ve ĥāline münāsib riǾāyete başlayup çobanı rāǾį iken merǾį ķılup kātibi kirām-ı kātibįn defterine ķayd itdürüp važįfesin mużāǾaf eyledi min-baǾd bilmeyen bilsün işitmeyen işitsün didi ve-lehü gün gibi şimdi žāhir oldı baña dillü düdük didükleri il aña ĥaķįķatü’l-ĥāl bu düdigüñ didügi maķall śaĥįĥdür gecesüz

gündüz olmaz ķavl ķaval ķavlidür nitekim bu maǾnįde şāǾir eydür (018a/01- 17, 018b/01-17, 019a/01-17, 019b/01-15)

Aktarılan sözce her ne kadar İskender’le çoban arasında geçse de, İskender’in sırrının açığa çıkarılması bağlamında bir koyun çobanının seçilmesi, çobanın kitleler üzerindeki etkisinin gösterilmesi bağlamında okunabilir. Koyun çobanının, sürüsünü gütme sırasında bir kamış görmesi ve bu kamıştan bir kaval yapması, çobanın sürüsü üzerindeki egemenliğinin ve yönlendiriciliğinin kurulması çerçevesinde değerlendirilebilir. Sözü edilen durum “rāǾį-yi aġnām ol cāya sevķ ehli birle ķoyun yaya gelüp ol ķamışı gördi hemān ķatǾ idüp ufardı lehü eyżan kesüp rāǾį düdük eyler ol nāyı / oķur Ǿārif olup medĥ ü ŝenāyı / işit bu ķavli añla ol kuldan / o rāǾį-yi nemed-pūşı ķovaldan” ifadeleriyle somutlaştırılmıştır. Çobanın İskender’in sırrını bir kaval (düdük) aracılığıyla açığa çıkarması ve insanların bu bilgiye erişmeleri, çobanın bilgi aktarımındaki rolü ve bilgi aktarım araçlarını kullanmadaki becerisini göstermektedir. Çobanın koyun sürülerini yönlendirme konusundaki bilgi ve becerisi, insanları yönlendirme ve onlara bilgiyi yayma üzerinden koşutluk ilişkisi içerisinde ele alınmıştır.

Çobanın iktidar aracı oluşturmadaki rolü, İskender’e hitaben dile getirdiği “ol arada ŧos ŧolu ķoyunlara baķarken bir yirde iki çatal bir ķamış bitmiş gözüm ŧuş oldı gördüm nāmlum ile kesdüm alup aġıla getürdüm bir güzel düdük eyledüm hemān çalduġum gibi ķulaġuma bir ün çalındı ādem sözini sizüp yengi bu diyü tekrār çalınca didügin didi söyledügin söyledi” ifadeleriyle varlık bulmuştur.

Aktarılan metnin genel kurgusuna baktığımızda İskender’le muhatap olan kişinin bir çoban oluşu, çobanın bir iktidar uygulayıcısı olma özelliğinden kaynaklanmaktadır. Çobanın İskender’e olan hitabında kullandığı “iy beglerüñ begi gör biz erenlerüñ yegi” ifadesi dahi bir iktidar sahibi olarak çobanın İskender’le rahatlıkla konuşmasını sağlamakta, kendisiyle aynı düzeyde olmasa dahi, yakın bir yerde konumlandırdığını göstermektedir. Ayrıca “ben ŧoġrın ŧoġrı söylerin eger yalan dirsem ķılıcuñ boynuma uġrasun” biçimindeki keskin ifadesi de, çobanın hakikatin temsilcisi olarak simgeleştirildiğini imlemektedir. Bu imleme, iktidar ve hakikat/doğruluk arasındaki ilişkinin kavramsal düzeyini göstermesi bakımından kayda değer görülmektedir.

Umūrü’l-Ümerā’da pastoral iktidar kurgusunun ortaya çıktığı yerlerden birisi de köydür. Asıl olarak han unvanının açıklandığı kısımda geçen dih-ķān/kūy ketħüdāsı kavramlarının köken bilgisel açıklamalarının yanında içeriklerine ilişkin de kimi bilgilerin aktarıldığı görülmektedir.

źikr-i ħan aśl tatar beglerine dirler baǾde ġalebe-i istiǾmāl ile sāyir milküñ melikine daħı ħan didiler gāh müfred istiǾmāl olunur gāh mürekkeb ħan ki mürekkeb istiǾmāl olunur tatar ħan gibi tatar ħan aślında ħan tatar idi fārisįde ķāǾide budur ki ķaçan bir şey mürekkeb vasfından Ǿalemine naķl oluna evveli ŝānį ŝānį evvel istiǾmāl iderler ibn-i kemāl paşa baǾż resāyilinde ħanuñ maǾnāsı beyanında ziyāde taĥķįķ idüp dih-ķān reǿsü’l-ķarye maǾnāsınadur dir (025b/10- 17)

ve fįh-i kelām āgāh ol ki dih-ķān ki beyne’n-nās maǾrūf ve meşhurdur dih-ħanuñ muǾarrebidür bu dih-ħan mürekkebdür tatar ħan gibi ħan ile dihden ħanuñ maǾnāsı mesmūǾuñ oldı dihüñ dirseñ bi-kesrü’l-dāl maǾnāsı ķarye dimekdür (026a/01-04)

aśl dih-ħan gibi ki evvel ħan-ı dih idi kūy ketħüdāsı olur ki reǿįsü’l-ķarye anuñ maǾnā-yı lāzımįsidür maǾnā-yı ĥaķiķįsi kūy begidür kūyde ise beg olmaz yaǾnį maǾnā-yı emānet anda manśūr degüldür laġva cümel itmenüñ daħı aślı yoķ lā- büdd reǿįsü’l-ķarye maǾnāsını iltizām eylediler reǿs uluya dir reǿsü’l-ķavm reǿsü’l-sevķ ve reǿsü’l-Ǿulemā dirler ululuġı mutażammın olduġıçun (026b/01- 06)

Köy kethüdasının anlam alanının sorgulandığı son kısımda, pastoral yaşamın sürüldüğü toplum yapısında gerçek anlamda bir iktidar yapısının olmadığı ancak bir iktidar yapısına da gerek duyulduğu (iltizam edildiği) için köy kethüdasına reǿįsü’l-ķarye denildiği dile getirilmiştir. Böylelikle köy kethüdası ya da dihkan da bir tür iktidar uygulayıcısı olarak sunulmuştur. Nitekim 052a numaralı sayfada, siyasetin bölümleri aktarılırken siyāsetü’l-ķarye (köy siyaseti) de anılmış, böylelikle Foucault’nun da belirttiği, iktidar uygulama pratiklerini gösteren siyasetin yaşamın her alanına yayıldığı (ednādan aǾlāya) Umūrü’l-Ümerā’nın içeriğinden tanıklanmıştır:

der-taķsįm-i siyaset ĥükemā-yı Ǿuķalā ve Ǿuķalā-yı ĥükemā ki siyāseti beyan eylemişlerdür evķāt-ı ħamse ĥesābınca beş ķısma münķasım ķılmışlardur bu tertįb üzre kim źikr olunur siyāsetü’l-menzil siyāsetü’l-ķarye siyāsetü’l-medįne siyāsetü’l-ceyş siyāsetü’l-milk ādābda böyle beyān olunmışdur yaǾnį ednādan aǾlāya terfį ŧarįķıyla menzilde siyāseti eyü olanuñ ķaryede ķaryede eyü olanuñ medįnede medįnede eyü olanuñ Ǿaskerde Ǿaskerde eyü olanuñ milkde siyāseti eyü olur dimişler (052a/08-16)

Umūrü’l-Ümerā’nın söylemi içerisinde yer alan çoban eğretilemesi ile kırsal yaşamda ortaya çıkan iktidar yapısını, Foucault tarafından kavramsallaştırılan pastoral

iktidar kurgusu içerisinde değerlendirebiliriz. Çobanın, aşkın söylem aracı olan kaval metaforu üzerinden somutlaştırılan ve uysallaştıran, baskılamayan, zor kullanmayan yönlendirici iktidar araçlarına sahip olması, çobanın belirli bir toprak parçasına sahip olmayışı, arazileri sürüsünün varlık alanı için ve adaletle kullanması; köy yaşamının sürüldüğü yerlerde de bir iktidar mekanizmasının işleyişi, pastoral iktidar yapısının göstergelerindendir. Belirtilen bu kurgu, mutlak iktidarın tek gölgesinin padişah ve ona bağlı yönetim birimleri olmadığını, doğal yaşamın sürüldüğü yerlerde de bir iktidar kurgusunun olduğunu, bunların da aynı zamanda devlet yönetimindeki iktidar yapısının özelliklerini taşıyabilmekte olduğunu (Aydemir, 2010: 97) göstermektedir.