• Sonuç bulunamadı

Parasal durumla enflasyon arasındaki ilişki endirekt olmasına rağmen (Bu konuda işsizlik ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki de aynıdır) önemli bir zaman gecikmesi ile birlikte etki kendini göstermektedir. Bu yüzden güncel enflasyon oranına karşılık yapılan cari enstrüman değişiklikleri çok geç yapılmış olabilir. Aslında bu andan önce yeni ayarlamalar etkisini göstermeye başlayacaktır. Enflasyon oranı değişmiş olabilir ve yeni enstrüman ayarları yanlış yöne doğru yönlendiriliyor olabilir. Bu nedenle merkez bankaları genellikle ara hedefleri kullanmaktadırlar. Bu enstrüman ayarına çok daha doğrudan ve hızlı tepki veren bir değişkendir. Fakat nihai hedeflerle öngörülebilir bir ilişkiye sahiptir. Böylece ara hedefin takip edilmesine devam edilmesi durumunda, nihai hedefin en azından yaklaşık olarak elde edilebileceğinin iyi bir göstergesi olabilir (Howells and Bain, 2000:160).

1970’li ve 1980’li yıllarda birçok ülkenin ara hedefi bazı ölçülere göre para arzındaki genişleme oranı olmuştur. Politika enstrümanları da bazı hedef aralıklarında bunu korumak için ayarlanmıştır. Buna rağmen 1980’lerde para miktarı, harcamalardaki büyüme ve enflasyon oranı arasındaki bağlantı bozulmuştur. 1986 yılından 1992 yılına kadar aralarında Birleşik Krallık’ın da bulunduğu birçok ülke döviz kuru üzerinde odaklanmıştır (Howells and Bain, 2000:160).

3.1.1. Para Politikalarının Fiyat Düzeyine Etkileri

Para politikalarının enflasyon üzerindeki etkilerine ilişkin olarak farklı ekonomistlerce değişik açıklamalar yapılmıştır. Bu açıklamalar Klasiklerden itibaren çağdaş ekonomik yaklaşımlar olan Arz-yönlü İktisat ve Rasyonel Beklentiler Okuluna kadar geniş bir kuşağı kapsamaktadır (Akdiş, 2011: 338-370):

Klasik Ekonomi Yaklaşımı: Para miktarı ile fiyatlar arasında doğrusal ilişkinin bulunduğu parasal miktar teorisi ile açıklamışlardır. Para arzı artışı diğer faktörlerde etki yapmaksızın fiyatlar üzerinde doğrudan bir etki meydana

getirmektedir. Paraya yapılan müdahalenin istikrarsızlığa yol açacağı düşünülerek devletin müdahalesinin gereksiz olduğu açıklanmaya çalışılmıştır.

Keynesyen Yaklaşım: Keynes ekonominin tam istihdamdaki durumunda para arzı artışlarının tümüyle enflasyonist sonuçlar doğuracağını kabul ederek tam istihdam noktasında klasik miktar teorisinin doğru olduğunu belirtmiştir. Keynesyen iktisatçıların çoğu yaklaşık 1970 yılına kadar, ekonomi tam istihdama ulaşmadan önce para arzında meydana gelen değişmelerin üretim düzeyi ve enflasyon oranı üzerinde etkisinin olmayacağı inancını taşımışlardır.

Monetarist Yaklaşım: M. Friedman’a göre, para arzının mal arzından bağımsız olarak arttırılması enflasyon sorununa neden olur ve enflasyon parasal bir olgudur. Harcanabilir mal ve hizmet miktarının para miktarına eşit hızda artması durumunda fiyatlar sabit kalacaktır. Ancak para miktarındaki artışın daha fazla olması durumunda enflasyon söz konusu olacaktır. Birim mala düşen para miktarı arttıkça enflasyon da artar.

Yapısal Enflasyon Yaklaşımı: Enflasyonun nedeni daha çok ekonominin temelindeki bozukluklarda ve dengesizliklerde gizlidir. Gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun önlenememesi; toplam arzdaki tıkanıklar, toplam talep yapısı, dış ekonomik ilişkilerin yapısı, devlet gelirlerinin esnekliği ve bütçe açıkları gibi bazı kronik problemlerden kaynaklanmaktadır.

Rasyonel Beklentiler Okulu: Geniş manada monetarist düşünce akımı içerisinde sayılabilen bu görüşün enflasyona ilişkin monetarist düşünceden ayrıldığı noktalar fertler ve piyasalara ilişkin görüşleridir. Fertlerin geleceğe ilişkin beklentileri rasyoneldir. Piyasalarda da tam rekabet söz konusu olduğundan ekonomi her zaman dengededir. Para arzı ve maliye politikaları ile üretim üzerinde etkide bulunabilmek, faiz oranını belirli seviyede tutabilmek için sistematik politikalar uygulamak teoriye göre mümkün değildir. Böyle bir politika enflasyonist veya deflasyonist olabileceği gibi fiyatlar genel seviyesi dengesinin oluşumunu da olumsuz etkileyebilecektir.

Arz Yönlü İktisat: Birçok ekonomik sorunun çözümünde arzı artırmaya dönük tedbirlerin daha başarılı sonuçlar vereceğini savunan bu görüşte verimlilik artışı veya arzın büyümesi için en büyük rol vergi teşviklerine verilmiştir. Para arzının

gerçek üretim artışından fazla artması istikrarsızlığın temel nedenidir. Devletin piyasaya müdahalesi nispi fiyat yapısını ve böylece kaynak dağılımını bozmaktadır.

3.1.2. Para Politikalarının Büyümeye Etkileri

Günümüzde para politikasının uzun dönemde yansız olduğunun geniş bir mutabakatla kabul edilmesi nedeniyle para politikasının büyüme üzerinde doğrudan etkili olamayacağı söylenebilir. Ancak para politikasının enflasyon sorununa en güçlü araç olarak kabul edildiğinden ayrıca günümüzde dolaylı etkileri nedeniyle fiyat istikrarının büyüme üzerinde olumlu etkilerinden sıkça söz edildiğinden, para politikası ve büyüme arasında bu manada dolaylı bir ilişki söz konusudur. Konu uygulama düzeyinde ele alındığında günümüzde para politikasının büyüme üzerinde kısa vadede etkili ancak uzun vadede etkisiz olduğu görüşü (Ampirik çalışmaların çelişen bulgular ortaya koyduğunu da belirtmek gerekir) çok büyük destek görmektedir (Paya, 2013: 169).

3.1.3. Para Politikalarının İstihdama Etkileri

Keynesyen iktisatçılar Philips ilişkisinden hareketle para politikasının belirli bir enflasyonist maliyet karşısında, işsizliğe olumlu katkı sağlayacağını savunmaktadır. Paracı iktisatçılar bugünkü bilgi düzeyinin, uygulamanın başarılı olabilmesi için yeterli olmadığından hareket ederek işsizliği azaltan para politikalarının faydalarını küçümsemektedirler. Yeni Klasik iktisatçılar ise bu hususta daha kötümserdir. Günümüzde merkez bankaları istihdama ilişkin taahhütte bulunmamaktadırlar. Ancak fiyat istikrarının istihdam açısından da en iyi politika olduğuna işaret etmektedirler (Paya, 2013: 170).

3.1.4. Para Politikaları ve Döviz Kuru – Faiz Oranı İlişkisi

Monetarist bakış açısı çerçevesiyle, para miktarının artışı, fiyatları yükseltecek buna ilaveten bekleyişlerin değişmesiyle döviz kuru yükselecektir. Neticede yerli paranın değeri düşecektir. Döviz kurunun yükselmesi sonucu ithalat da pahalı hale gelecek ithal malların yükselen iç fiyatları enflasyonu artıracaktır. Sonuç olarak sürecin devamında fiyatlar-döviz kuru-fiyatlar kısır döngüsüyle ekonomideki istikrarsızlık kronik hale gelecektir. Ancak döviz talep ve arzını iç fiyatlar ve bekleyişlerle birlikte; faiz oranları, diğer finansal aktiflerin getirileri, kısa dönemli

sermaye hareketleri gibi etmenlerin de etkilemesi nedeniyle örneğin daraltıcı para politikası uygulansa bile bu etmenlerin beklenen etkiyi göstermemesi durumunda döviz kurlarında istikrar söz konusu olmayacaktır (Akdiş, 2011: 384).

Beklenen ve gerçekleşen enflasyon oranının farklı çıkması durumunda mali aracılar aşırı kar veya zararlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu nedenle merkez bankaları faiz iniş ve çıkışlarına çok duyarlıdır. 1970’li yıllara göre günümüzde faiz iniş ve çıkışlarına karşı duyarlılığın azaldığını söylemek mümkündür. Bunun başlıca sebebi ise günümüzde kısa vadede olumlu etkiler yapabileceği kabul edilen para politikalarının, para miktarından ziyade faize dayalı olarak kurgulanmasıdır (Paya, 2013: 170-171).

Para otoritelerinin çok kısa dönemde ekonomideki faiz oranlarını etkileyebilme gücü merkez bankalarının ticari bankacılık sistemine son borç veren mercii olmasından kaynaklanmaktadır. Merkez bankalarının bu yolu kullanma ihtiyacı, bankacılık sisteminin kesirli rezerv yapısından kaynaklanmaktadır (Howells and Bain, 2000: 236).

3.1.5. Para Politikaları-Ödemeler Dengesi İlişkisi

Para miktarı doğrudan veya dolaylı olarak ödemeler dengesi üzerinde mutlaka etkili olmaktadır. Bunun nedeni ise düşen faizlerin sermaye hareketlerini doğrudan etkilemesidir. Günümüzde tek hedefini fiyat istikrarı olarak belirleyen bir merkez bankası faizleri dışarıya göre yükselterek milli paranın aşırı değerlenmesine yol açmasının yanında çeşitli kanallardan enflasyonu hafifletici dinamikleri devreye sokabilmektedir: Düşük kur, ithal mal fiyatını düşürmekte, ithalattaki artış ise arzı arttırmakta ve yerli üreticiyi disipline etmektedir. Enflasyonun bu şekilde kontrol edilmesi, dış ticaret hadlerinin bozulmasına, ülkenin rekabet gücünün bozulması cari açık, artan borç yükü, artan işsizlik vb. bir dizi soruna yol açmaktadır (Paya, 2013: 172).

3.2. Geleneksel Olmayan Para Politikaları ve Aktarım Mekanizmaları