• Sonuç bulunamadı

Geleneksel Olmayan Para Politikaları ve Aktarım Mekanizmaları

ekonomiler üzerindeki tahrip edici etkilerinin giderilebilmesi ve ekonomik faaliyetleri canlandırma noktasında dünyanın dört bir yanındaki ülkeler büyük çaba sarf etmişler, bu anlamda gerek mali gerekse de para politikaları uygulamalarına sıklıkla başvurmuşlardır. Para politikası perspektifi dikkate alındığında, merkez bankaları

başlangıçta yeniden finansman faiz oranlarını düşürmek için standart politika ölçütlerine başvurmuşlardır. Bununla birlikte, finansal krizin yoğunluğu ve büyük çaptaki likidite ihtiyacı, faiz oranlarını daha da azaltma yolundaki temel para politikası seçeneğini kısa sürede tüketmiştir. 2009'un başından bu yana geçen sürede, birçok gelişmiş ekonomide sıfır alt sınır (Zero lower bond) faiz oranları gibi çeşitli alternatif parasal önlemlere başvurulmuştur (Damjanović and Masten, 2016: 280).

Avrupa Merkez Bankası Ekim 2008'de, geleneksel politika faiz oranını daha önce görülmemiş düşük seviyelere düşürerek ve yeniden finansman için sabit oranlı ihale seçeneğini sunarak, Avrupa bankacılık sisteminin acil sorunlarıyla başa çıkmaya çalışmış ve bu noktada somut adımlar atmıştır. Para politikasının aktarımını ve böylece orta vadede fiyat istikrarına yönelik para politikasının etkin davranışı engelleyen piyasanın belirli alanlarındaki aksaklıkları onarmak üzere konvansiyonel olmayan para politikası önlemlerine başvurmuştur. Bu aksaklıkların gözlendiği alanlardan birisi ise devlet borç piyasası olmuştur. Bazı Avrupa ülkelerinin artan fonlama maliyetleriyle karşı karşıya kalması, büyümenin azalması ve hükümet açıklarının artmasıyla, devlet borçlarının sürdürülebilirliğine ilişkin sorunlar ortaya çıkmış, bu da temerrüde düşme ve para birimlerinin yeniden kalibre edilmesi (redenomination)1 gibi süreçlere yol açmıştır (Berti, 2014: 7).

Küresel finans kriziyle birlikte, önemli ölçüde değer kaybeden piyasalar ve artan karşı taraf kredi sorunları nedeniyle, bankalararası kredilendirme hızlı bir şekilde düşerken likidite talebi keskin bir şekilde artmıştır. Avrupa Merkez Bankası (ECB), Euro Bölgesinde makroekonomik ve finansal istikrarı yeniden tesis etmek için büyük ölçekli geleneksel olmayan para politikası önlemleri (özellikle bilançodaki varlıklarını kullanarak) almıştır (Elbourne vd, 2018: 2; Hajek and Horvath: 2017-2).

2009 yılında mevcut önlemlere ilave olarak “Geliştirilmiş Kredi Desteği (Enhanced Credit Support-ECS) ve Teminatlı Bono Alım Programı (Covered Bond Purchase Programme-CBPPI) adında yeni bir program benimsemiştir. Bu programların amacı, Euro Bölgesinde, bankaların yeniden finanse edilmesinde önemli bir kaynak olan Euro tahvil piyasasının işleyişini yeniden gündeme getirmekti. ECB

1 Redenomination, bir ülke para biriminin; yüksek oranlarda enflasyon ve parasal devalüasyon

olduğunda, bir para birimi oluşturulduğunda ve parasal birlik bozulduğunda gerçekleştirilen bir süreçtir (De Santis, 2015: 4).

Mayıs 2010'da, işlevsiz olan piyasa segmentlerinde derinlik ve likidite sağlamak amacıyla Euro Bölgesi devlet tahvillerinin ikincil piyasalarda alımlarını sağlayan Menkul Kıymet Piyasaları Programını (SMP) geliştirmiştir. 2012 yılında ise Doğrudan Parasal İşlemler (OMT) programı devreye sokulmuştur. Bu programın amacı da dönüşüm (redenomination) riskinden kaynaklanabilecek Euro Bölgesinin parasal ve finansal yönden parçalanmasının üstesinden gelmektir. Haziran 2014'te ECB, reel ekonomiye borç vermeyi destekleyerek para politikası aktarım mekanizmasının işleyişini artıracak “Kredi Hızlandırma” paketi olarak adlandırılan önlemleri açıkladı. Euro Bölgesi için finansal olmayan özel sektöre banka kredilerinin iyileştirilmesini amaçlayan bir dizi uzun vadeli yeniden finansman faaliyetlerinin (TLTRO) gerçekleştirilmesine karar verilmiştir. Ekim 2014'te Varlık Destekli Menkul Kıymetler (ABSPP) alımları ile yeni bir teminat tahvil programı da faaliyete geçirilmiştir (Falagiarda vd., 2015: 9-10).

ECB başkanı Drahgi 2014 Ağustos ayında Euro Bölgesinde geleneksel olmayan para politikasının yeni bir aşamasına geçildiğini ifade etmiştir. Bu yeni aşama, zayıf büyüme beklentilerini ve uzun süreli düşük enflasyon riskini ele almak için başlatılmıştır. Varlık alım programları dahil olmak üzere yeni tedbirlerin, özel sektöre kredi arzını artırması, ekonomik faaliyetleri canlandırması ve para politikasının çeşitli (sinyalizasyon, kredi / banka kredileri ve portföy dengeleme) aktarım kanalları yoluyla enflasyon beklentilerini desteklemesi beklenmektedir (Varghese and Zhang, 2018: 4). Euro Bölgesindeki enflasyonun çok düşük olması nedeniyle, Avrupa Merkez Bankası, Ocak 2015'te, ikincil piyasalarda yatırım amaçlı 60 milyar avro (mevcut satın alma programları ile birlikte) değerindeki menkul kıymetlerin alımlarını kapsayan, Genişletilmiş Varlık Alım Programını (EAAP) uygulamaya koydu (Hálová, 2015: 7). Geleneksel olmayan para politikasının uygulama alanlarından bir tanesi de “Miktarsal Genişleme”dir. Miktarsal Genişleme, geleneksel politika faiz oranları ile elde edilenden daha uzun vadelerde faiz oranlarını düşürmeyi amaçlayarak merkez bankası bilançosunun aktifinde bir artış yapmayı içerir (Jouvanceau, 2016: 1).

Merkez Bankası, miktarsal genişleme (Quantitative Easing-QE) yoluyla özel sektör tarafından tutulan varlıkları satın alarak satın alınan varlıkların nispi arzını değiştirir ve böylece varlıkların nispi getirilerinde dengeleyici değişimlere neden olur. Baz para ihraç edildiğinden ve miktarsal genişleme yoluyla satın alınan varlıklar tam

ikame olmadığından; finansal varlıkların satıcıları, satılan varlıklara benzer özelliklere sahip diğer varlıkları satın alarak portföylerini yeniden dengeleyebilir. Bu nedenle, bu süreç, miktarsal genişleme altında satın alınan varlıkların fiyatlarını ve yakın ikame ürünlerinin fiyatlarını daha da yukarı itmekte ve ilgili vade primlerini ve getirilerini aşağı çekmektedir (Hausken and Ncube, 2013: 5).

Bu durum, uzun vadeli varlıkların fiyatındaki artış ve finansal aracılar tarafından tutulan tahvillerin de etkisiyle getiri eğrisi boyunca şok yaratma eğilimindedir. Ayrıca, uzun vadeli menkul kıymet veya tahvil alımları, borçlanma maliyetlerini düşürerek finansal koşulları etkilemektedir. Her iki etki de ekonomiyi daha fazla teşvik etmek için karşılıklı olarak güçlendirilmiştir (Jouvanceau, 2016: 1).

Geleneksel olmayan para politikasının aktarım mekanizmaları; sinyalizasyon, likidite kanalı ve portföy dengeleme kanalı olmak üzere 3 başlık altında toplanabilir. Sinyalizasyon kanalı ile ECB’nin uzun yıllar boyunca para politikası duruşuna uyum sağlamaya yönelik taahhüdünü “sinyallemesi” suretiyle toplam talebi teşvik etmesi ifade edilmektedir (Varghese and Zhang, 2018: 5). Yeni Keynesyen çerçevede, merkez bankasının bilançosunun bileşimi, yalnızca geleceğe yönelik politika faizine ilişkin sinyal verme etkisi ile parasal duruşu ve parasal aktarımı etkileyebilmektedir. İkincisi, bankalara likidite sağlanması, bankalararası para piyasasında likidite etkileri yoluyla çok kısa vadeli faiz oranlarının seviyesini etkileyebilir. Piyasada fazla merkez bankası parası birikmesine yol açan bu önlemler, temel politika faiz oranı (MRO) ile gecelik piyasa faiz oranı (EONIA) arasında bir yayılmaya neden olabilir. Ayrıca, LIBOR ve EURIBOR gibi önemli piyasa faiz oranları üzerindeki ek faiz özel harcamaları teşvik edecek şekilde düşebilir (Pattipeilohy vd., 2013: 19).

Portföy yeniden dengeleme kanalı, piyasa talebi ve devlet tahvillerinin arzıyla; yani, ECB’nin çok kısa vadeli ve yüksek likiditeye sahip merkez bankası varlıkları için daha uzun vadeli ve nispeten daha az likit varlıklar yoluyla çalışır. Bu uzun vadeli devlet tahvili getirileri, riskli varlık fiyatlarını yükseltir ve piyasaya fazla likidite pompalar. Bu da bilanço koşullarını güçlendirir, borçlanma kısıtlamalarını rahatlatır ve firmalar için kredi kullanılabilirliğini kolaylaştırır (Varghese and Zhang, 2018: 5). Bunun sonucunda ayrıca uzun dönemli faiz oranlarındaki gerileme ve merkez bankasının bu politikalara devam edeceği şeklinde beklenti oluşur (Şahin ve Kalaycı, 2015: 114).

Burada ayrıca varlık fiyatlarındaki hareketlerin servet etkisi sebebiyle yatırım ve tüketim kararları değişebilmektedir. Örneğin, varlık fiyatları arttıkça, hanehalkının mali refahı artar ve hanehalkları tüketimlerini arttırmayı tercih edebilirler (Beyer vd., 2017: 15).