• Sonuç bulunamadı

Oyun, insanın doğduğu andan itibaren başlayan, yaşamı boyunca devam eden, bazen kurallı bazen de kuralsız şekilde gerçekleştirilebilen, kendine özgü yapıya sahip, sosyal uyumu, duygusal olgunluğu, sosyal becerileri geliştiren, dil gelişimini, psiko-motor becerileri, fiziksel gelişimi ve bilişsel gelişimi destekleyen, duygu ve düşüncelerin rahatça ifade edilebildiği, sınırlandırılmış mekân ve zaman içerisinde gerçekleştirilen, yetenek, zekâ, dikkat, beceri ve rastlantıya dayanan gönüllü katılım yoluyla toplumsal grup oluşturulan, katılanları ve izleyenleri de tümüyle etkisi altında tutan, sonuçta maddi çıkar sağlamayan, evrensel, ulusal ve kültürel sınırları olmayan, yaş gruplarına ve ırklara ayrıcalık tanımayan, kültür aktarımının temel ögesi, öğretici ve eğlendiren etkinliklerdir (Öncü ve Özbay, 2007; Öztürk, 2010; Işılak ve Durmuş, 2004; Çoban ve Nacar, 2008; Dağbaşı, 2007; Frost ve Sunderlin, 1985).

Oyun, insanlığın varoluşu kadar eski evrensel bir insan işlevidir. Huizinga; oyunlu yarışmaların ruhunun, kültürün kendisinden daha eski olduğunu, şiirlerin

oyunla beslendiğini, törenlerin kutsal oyunlardan olduğunu, müzik ve dansın ise tamamen oyun olarak kabul edildiğini söylemiştir. Her çağda, çocuklar bulundukları yere ve zamana göre oyunlar oynamıştır. En eski oyun aracı taştır. British Museumda M.Ö. 800 yılına ait pişmiş bir heykel üzerinde aşıkla oynayan iki kız; Eski Mısır’da Ak-hor mezarında el vuruşma oyunu oynayan iki mısırlı kızın duvar resmi; M.Ö. yaklaşık 2600 yılında Ur ve Kalde kentlerindeki krallık mezarlarındaki bir Sümer oyun tahtası; Meksika Tula’da yaklaşık M.S. 1000 yılından bir top oyun alanının kalıntıları; Homeros, Aşil ile Ajax’ın Troya savaşlarında (M.Ö. 550) oynadıkları oyunları gösteren kanıtlar oyunun geçmişten beri hep var olduğunu ve bugünkü kültürün şekillenmesinde de önemli rol aldığını göstermektedir (And, 2007). Mısır’da, İran’da, Eski Girit Uygarlığı’nın kalıntılarında, Anadolu topraklarında çeşitli oyuncaklar bulunmuştur. Tahtadan yapılmış bebekler, tahtadan veya taştan yapılmış topaçlar, kepek doldurulmuş toplar, arabalar, çıngıraklar en eski oyun araçları olarak bulunmuştur (Aral vd., 2000a; Güven, 2006; Çoban ve Nacar, 2008; May, 2013).

Kültürden kültüre, ulustan ulusa bazı değişiklikler gösterse bile çocuk oyunlarının ortak özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

 Oyun, güdülenmiş bir davranıştır. Çocuğun oyunda bulunması için herhangi bir zorunluluk yoktur; oyun, çocuğun özgür seçimidir.  Oyun, çocuğun çevresindeki belirsizliği gidermesi ve hoşça vakit

geçirmesidir.

 Oyun, çocuğun aktif katılımını gerektirir.

 Oyunun önceden belirlenmiş kuralları ve zaman sınırlaması vardır.  Oyunun nasıl ilerleyeceği veya nasıl sonuçlanacağı önceden belli

değildir.

 Kuralları olan bir oyunda yeni bir şey üretilmez.

 Gerçek yaşamdaki kurallar oyunda geçerli değildir, yalnızca oyun kuralları geçerlidir.

Çocuk, oyunlarında taklide yer verir. Oyunda gerçek yaşamdan farklı bir konumda bulunma durumu vardır. Oyun çocuğun hayallerinin yansımasıdır (Rubin

vd., 1983; Aral vd., 2001; Pellegrini, 2009). Kimi yetişkinler tarafından boşa geçen zaman olarak görülen oyun; çocuğun zihinsel yetilerine göre kendini, duygularını, dünyayı algılayışını ifade edebildiği, yeteneklerini geliştirebildiği, yaratıcı potansiyelini kullandığı, yaşadığı, deneyimlediği ya da gördüğü nesneleri ve olayları ilişkilendirerek yorumladığı, dil, zihin, sosyal, duygusal ve motor becerilerini geliştirebildiği en önemli fırsat ve çocuk için en doğal ve en aktif öğrenme ortamıdır (Mangır ve Aktaş, 1993; Westby, 2000; Egemen vd., 2004).

Başal (2007), çocuğu tanımak ve onu oyun yoluyla eğiterek kendini geliştirebilmesine izin vermek için kullanılabilecek en elverişli aracın çocuğun oynadığı oyunlar olduğundan bahsetmektedir. Çoban ve Nacar (2006b) da çocukların oynadığı oyunların okul öncesi dönemdeki önemine vurgu yaparak, çocukların yaşamları için gerekli davranış, bilgi ve becerileri oyun içinde kendiliğinden öğrendiklerini ve oyunların, çocukların bedensel ve ruhsal açıdan gelişimlerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmeleri için beslenme ve uyku kadar hayati öneme sahip bir ihtiyaç olduğundan bahsetmektedirler. Okul öncesi dönemde çocuğun hem gelişiminde hem de eğitiminde oyunun önemli bir yeri bulunmaktadır; çünkü oyun, çocukların dünyayı anlamalarını sağlar; sosyal ve kültürel anlayışlarını geliştirir, çocukların duygu ve düşüncelerini ortaya çıkarmalarını sağlar, farklı ve esnek düşünceler konusunda onları cesaretlendirir, gerçek problemlerle karşılaşmaları ve çözmeleri için fırsatlar sağlar, okuma, yazma ve konuşma becerileri ile ilgili kavramları geliştirir. Oyun çocuğa öğrenme zemini hazırlarken oyun etkinlikleri sayesinde objeleri tutma ve kullanma, bedenini kontrol etme, nesnelerin işleyiş tarzlarını kavrama yeteneği kazandırarak iletişim becerilerini de geliştirir (Isenberg ve Jalongo, 2001; Jones, 2000).

Sevinç (2004), Aksoy ve Çiftçi (2014) oyunun; çocuğun mutluluk ve heyecanını, taklit yeteneğini, hayal gücünü, gerçek yaşama alışma becerisini, olaylara aktif katılımını, karar verme ve bunun sonuçlarına katlanma yetisini, becerilerini test edip kullanabilme gücünü, yaratıcılığını, öz güvenini, başka kişilerle iletişimini, empati kurmasını, kendini tanıma kabiliyetini, kendilik değerlerini oluşturmasını, kendini ifade etmesini, hoşgörü, paylaşma, kabullenme duygularını benimsemesini,

doğaçlama hareket etmesini, kurallara uyma, problemlerine çözüm getirme, belli bir disiplin içinde düşünme yeteneği kazanmasını, cinsiyetiyle özdeşim kurmasını, çeşitli toplumsal rolleri benimsemesini, araştırmacı, uzlaşmacı ve sorumluluk sahibi olmasını, risk almasını, bildiklerini organize etmesini, taklit ve uyum yoluyla dış dünyaya uyum sağlamasını, şahsi yeteneklerini keşfetmesini, neden-sonuç ilişkisini öğrenmesini, disiplin kazanmasını, fiziksel enerjisinin fazlasını harcaması dolayısıyla ruhsal gerilim ve kaygılarının azalması gibi zihinsel ve fiziksel çeşitli becerilerini birçok yönden geliştirdiğini ifade eder. Oyunun çocukluk dönemindeki önemini iyi görebilen eğitimcilerin başında gelen Fröbel, çocuğa herşeyin oyunla öğretilebileceğini ve çocuğun tensel-tinsel gelişimini oyun yoluyla sağlayabileceğini ve aktif katılımlı ortamlarda oyun oynayarak edindiği bilgilerin çocukta daha kalıcı olduğunu vurgulamaktadır (Yalçınkaya, 1997).

Çocuk, yaşantısı için gerekli olan bilgi ve becerileri oyun içinde kendiliğinden öğrenmektedir. Oyun; öğrenme, tecrübe kazanma, nesneleri kullanma, nesnelerin işleyiş tarzlarını kavrama, iletişim kurma, bedenini kontrol etme, duyguları ifade etme, sıkıntılardan kurtulma, çocuğu mutlu etme, geliştirme, ilerletme, eğlendirme ve tüm gelişim alanlarını destekleme sürecindeki etkinliklerin tümüdür. Oyunla eğitime etkin öğrenme ya da yaşayarak aktif öğrenme de denilmektedir; çocukların her an oyun oynadıkları düşünüldüğünde, oyun aracılığı ile eğitimin çok kolay gerçekleştirilebileceği aşikâr bir gerçektir. Çocuk bir şeyleri başarmanın verdiği hazla duygusal bir tatmin yaşarken daha büyük başarılara ulaşmak için kendine olan güveni ve azim duygusu artar. Oyun oynarken hedefine ulaşamayan çocuğun ise duyguları kamçılanır, bir sonraki oyunu kazanmak için daha çok çabalar. Böylece başarmak için çalışmanın önemini ve gerekliliğini benimser. Oyunların türü, özellikleri, oyun araç ve gereçleri, nesilden nesile, kültürden kültüre zaman içerisinde değişse bile çocuğun bulunduğu her yerde oyunun ve oyuncakların bulunduğu ve evrensel bir özellik taşıdığı görülmektedir; çünkü eğlence, öğrenme ve gelişim kaynağı olan oyun bir çocuk için çok ciddi bir uğraştır. Bu açıdan, ebeveynlerin ve okul öncesi öğretmenlerinin çocuğun her alana aktif katılımını sağlayabilmeleri amacıyla öğrenme aracı olan oyunu her alanda etkin bir şekilde kullanmaları gerekir (Fernie, 1988;

Melendez vd., 2000; Poyraz, 2003; Aral vd., 2000b; Aral vd., 2001; Çoban ve Nacar, 2006b).