• Sonuç bulunamadı

Osmanlı’nın Avrupa’daki İzdüşümleri

2. ERASMUS’UN TEOLOJİK GÖRÜŞÜ

1.1. Osmanlı’nın Avrupa’daki İzdüşümleri

Avrupa’nın zihnini işgal eden İslam’ın Araplarla başladığı söylenebilir.

Özellikle XIII. ve XIV. yüzyıllarda bu daha fazla artmıştır çünkü Araplar fiziksel olarak da varoluşlarını ortaya koymuşlardır. Çevrelerinde korku uyandıran bir kudrete sahip olmakla nitelendirilen Araplar, hem filozof hem de şövalye efsanelerinin cesur ve cömert düşmanları olarak tanınmıştır. Üstelik doğanın sırlarını bilen, Hristiyanların elinden Kudüs’ü alan korkunç düşman olarak tanınmak daha fazla bir şeyi gerektirmemiştir.281 Yine aynı dönemlerde Haçlılar da ilgilerini Kuzey Avrupalı paganlar, Catharlar, İtalya’daki Ghibellinocular ve Papalığın siyasi düşmanlarına yöneltmişken artık onlar için Araplar Akdeniz sahnesinden çekilmiş ama yeni bir Müslüman düşman ortaya çıkmıştır. Hristiyanlar için Doğu’dan gelen bu yeni düşman dalgası Müslümanlığı benimsemiş Selçuklu Türkleriydi. Fakat onlar için Haçlı seferlerinin görünüşünü ve amacını değiştiren asıl Türk tehdidi Osmanlılarla başlamıştır. Türklerin Akdeniz’in Kuzeydoğusuna hızla yayılması, Avrupa’yı hiç beklemedikleri sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Bununla birlikte Anadolu’da tehlike olarak gördükleri durumun ciddiyetinin de farkındaydılar. Tehlike olarak algılan Osmanlı ordusu Tuna’ya kadar vardığında Avrupa, ansızın çok geç olduğunu anlamış ve yeni Haçlı seferleri için umut tohumları ekmeye başlamıştır. Bu seferler hemen hemen tüm Avrupa’nın açgözlülükle nitelendirilen hırsını gözler önüne seren seferler olmuştur.282 Avrupa’nın düşman gördüğü, Haç’ın karşısında kullandıkları bu figüre verilen isimler ‘Türk’, ‘Kafir’ ya da ‘Sarazen’283 olmuştur. Nitekim Erasmus’da birçok konuşmasında Türk’ü ya da Müslüman’ı ifade ederken Sarazen, Kafir ya da Tanrısız isimlerini zikretmiştir.

Avrupa’da Türk korkusunu körükleyen en önemli unsur Osmanlı’nın hızlı yükseliş ve Batı’ya doğru ilerleyişi olmuştur. XIV. yüzyıldaki çatışmalar Bizans’ın

281 Franco Cardini, Avrupa ve İslam, Avrupa’yı Kurmak Dizisi, çev. Gürol Koca, Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 123-124.

282 Cardini, a.g.e., s. 129-131.

283 Sarazen: Bizans kaynaklı olan ‘Sarrazen’ sözcüğü daha sonra ‘Sarazen’ olarak değiştirilmiş ve kaba bir şekliyle “Sara’nın oğulları” olarak tercüme edilmiştir. Bu terimin yanlış olduğu kabul edilir, çünkü ilk zamanlar Arabia felix kökenli olduğu iddia edilen bir halkı işaret etmekte kullanılıyordu; bu halk Tekvin’de anlatıldığı şekliyle İbrahim’in meşru karısı Sara yerine Mısırlı köle Hacer’le birlikteliğinden meydana gelen soyla ilişkilendiriliyordu. Uzun süre varlığını korumuş olan bir inanışa göre, bu çöl halkı Peygamber ile Köle’nin soyundandır. Onlar için daha uygun ve genel kabul gören isimse Haceriler’dir. Sarazen sözcüğünün Sarah’dan türetilmesi muhtemelen a posteriori sahte-etimolojinin bir ürünüdür. Buna rağmen Ortaçağ Avrupası bu ismi önce Araplar daha sonra tüm Müslümanlar için kullanmışlardır. (Bkz. Cardini, a.g.e., s. 8-9.)

yaşam için son hamleleri olduğu gibi Osmanlıların Katolik krallarla asırlar boyu çatışma halinde olacağı bir dönemin başlangıcıdır aynı zamanda. İşte bu dönemde Doğu Roma İmparatorluğunun kalan izleri de silinmeye yüz tutmuştur. 1453’te II. Mehmed (Fatih Sultan Mehmed) İstanbul’u fethetmiş ve başkent yapma kararı almıştır. II. Murad’ın Mora seferleri sonucunda önce Osmanlı egemenliği tanınmış daha sonra Mora kesin olarak fethedilmiştir. 1456’da Karadeniz kıyılarındaki son Rum devleti Trabzon İmparatorluğu fethedilmiştir. Doğu Hristiyan Dünyası’na karşı kazanılan zaferlerle Batı Hristiyan Dünyası’na karşı çarpışmaların tekasüf etmesi yakın zamanlarda meydana gelmiştir. XVI. yüzyıl Osmanlı Sultanlarının Orta ve Doğu Avrupa’da önemli zaferler elde ettiği bir dönem olmuştur. 1521’de Belgrad’ın düşmesi, 1526’da Budin’in (bugünkü Budapeşte’nin Buda bölgesine Osmanlılar tarafından verilen isim) alınması, Kanuni Sultan Süleyman’ın Viyana’yı kuşatması, Macaristan krallığının büyük kısmına boyun eğdirilmesi şeklinde seyretmiş ve aynı kader Transilvanya’yı (günümüzde Romanya’nın Kuzeybatısında bulunan bir bölge) da beklemiştir. Suriye ve Mısır’ın fethiyle Osmanlı, uzun bir deniz cephesi elde etmiş ve bu cephe Kuzey Afrika’daki bazı bölgelerle tamamlanmıştır. İtalya, kendini Mağrib’den Balkanlara varan ve gitgide daralan bir çemberin içinde bulmuştur. Batılı devletleri kritik bir rekabet içine sokan şey ise deniz ve üzerindeki büyük ulaşım yollarının kontrolü olmuştur. İşte Avrupa’daki Türk korkusunu besleyen sebepler Osmanlı’nın büyük kabul edilen bu başarılarıdır.

Osmanlı’nın bu ilerleyişi iki Hristiyan alemi arasında koruyucu bir bağ geliştirmesine neden olurken, Kilise’lerin birleşmesi hususunda çalışmak üzere bir araya gelen dini konsillerin de arkaplanını ortaya koyar.284 Ancak Avrupa XVI. yüzyılda başta mezhep çatışmaları olmak üzere sosyal ve siyasi sorunlarla boğuşurken Türk tehdidi, kargaşanın daha da yayılmasına sebep olmuştur.

Avrupa Hristiyan Dünyası’nı asıl tedirgin eden şey; İslam ile anılan Türklerin Avrupa’ya doğru ilerleyişiyle Hristiyanlığın yok olacağı korkusu olmuştur. Nitekim Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethettiğinde Papa II. Pius (1405-1464) Katolik hükümdarları ortak hareket etmeye çağırırken şunları söylemiştir: “Ruhumu istila eden tüm kaygılar arasında, Hristiyanları Türklere karşı harekete geçirmekten ve Türklere karşı savaşmaktan daha büyüğü olmamıştır.” II. Pius kardinallere yaptığı bir konuşmasında ise; “Türklerle savaş kapıda ve eğer silahlarımızı kuşanıp düşmanı

284 Geraud Poumarede, Haçlı Seferi’ne Son Çağrı Yeniçağ Avrupası’nda Osmanlı İmgesi, çev. İsmet Birkan, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s. 26-29.

karşılamaya koşmazsak, dinimiz elden gitti demektir.” diye haykırdığı nakledilmektedir.285 Aynı şekilde İstanbul’un fethiyle Avrupa’da yaşanan şokun II.

Pius’a şunları söylettiği bilinmektedir: “Geçmişte biz (…) yabancı ülkelerde yenilgi alırdık. Şimdi ise bizi Avrupa’da kendi vatanımızda, kendi evimizde vuruyorlar.”286 Aynı dönemde Saksonya Katolik Dükünün vatandaşlarına, korkunç şeytan olarak görülen Türklerin eline düşürmemesi ve onlardan koruması için Tanrı’dan yardım dilemeyi hatırlatan günlük Türk çanları çalınmasını emrettiği bilinmektedir. Avrupalı otoriteler açık bir şekilde Türklerden ve Avrupa’da potansiyel mezhep ayrılıklarını provoke etmesinden korktuklarını dile getirmişlerdir.287 Papa IV. Eugenius (1383-1447) da bir genelge yayımlayarak bütün yüksek rahiplerden gelirlerinin yüzde onunu Türklere karşı yapılacak savaş için bağışlamalarını talep etmiştir. Papa’nın kendisi de bir kara ordusuyla bir donanmayı tam zırh takımıyla donatmak için mülkünün beşte birini teberru ettiğini bildirmiştir.288 Avrupa’da yaşanan sosyal, siyasi sorunlar ile Hristiyanlığın yok olacağı korkusuna bir de kıyamet kehanetleri eklenmiştir. Çünkü Kilise’nin Hristiyanlığın ilk zamanlarındaki saflığına dönüş umudu taşıyanların yapmış olduğu propagandalar ile din adına yapılan toplumsal devinimler bu kehanetleri beslemiş görünmektedir. Hristiyan Avrupası’nda, dünyanın sonu ve günahların bağışlanması polemiklerinin hareket kazandırdığı yeni bir coşkunun sarmasıyla Türklere karşı Haçlı seferlerinin süresini bir kez daha uzatmak bir fırsat olarak değerlendirilmiştir.289

İslam dini Türk akınlarıyla Avrupa’nın iç bölgelerine kadar kök salmış ve birçok yerde yönetim Türklerin eline geçmiştir. Bazı modernist tarihçilerin, Haçlı seferleriyle Türklere karşı yürütülen savaşı tanımlarken ‘Haçlı seferi’ yerine ‘Kutsal savaş’ ifadesini kullanarak hedef değiştirmeye çalıştıkları öne sürülmektedir. Buradaki amaç; sultanlarla yapılan savaşın şahsına münhasır niteliklerini göz önüne koymaktır. Yani bu tarihçilere göre Kutsal yerleri ve Kudüs’ü geri alma düşüncesi olmayıp, yalnızca Tanrı adına ve Hristiyanlığı koruma amaçlı bir mücadele söz konusudur. Bu bahsin önem ve ağırlığı Müslüman topraklarına yönelik saldırıcı bir Haçlı seferinden, düşmanın taarruzuna

285 Poumarede, a.g.e., s. 40-41.

286 Leyla Coşan, 16. yüzyılda Almanların Türklerden Korunmak İçin Yazdığı Dualar: Tanrım Bizi Türklerden Koru, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2012, s. 15.

287 Gary K. Waite, “Menno and Muhammed: Anabaptist and Mennonites Reconsider Islam, 1525-1657”, Vol.41, No.4, 2010, s. 1000.

288 Cardini, a.g.e., s. 139.

289 Cardini, a.g.e., s. 132-133.

uğramış Hristiyan dünyasını himayeyi gaye edinen savunmacı bir kutsal savaş anlayışına doğru kaydığını ön plana çıkarmaktadır. Öne çıkarılan faraziye her ne olursa

‘Türk savaşı’ dini bir temele oturtularak kutsallaştırılma gayesi güttüğü öne çıkmaktadır. Bu aynı zamanda Batılı hükümdarlarla sultanları karşılaştıran savaşların radikalliğini belirtmek ve bir uygarlıklar savaşı düşüncesine inandırmayı sağlamak anlamına gelmektedir. XVI. yüzyılda Avrupa’nın Katolikler ve Protestanlar olarak iki kutba ayrılarak Hristiyanlığın temellerinin sarstığı düşüncesinin sorgulandığı bir dönemde kutsal savaş ya da Haçlı seferi kavramları paradoksal görünmektedir.290 Hristiyanlığı koruma ve Hristiyanlık adına Türklere karşı yürütülen seferlerle İslam’ın, Batı’da Haçlılar tarafından tanıtıldığı ancak yanlış tanıtıldığı için Avrupa’nın gözünde İslam’ın, yarattığı mitten çok daha önemsiz algılandığı nakledilmektedir. Direkt bir temasın ya da bilgi sahibi olunacak sahih kaynaklara ulaşımın engellenmeye çalışılması, Avrupa’da İslam ve İslam peygamberine yönelik sahte ya da taraflı bir tarih yazımının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunun ise İslam’ın Batı düşüncesinde korkutucu bir düşman olarak yer edinmesine sebep olduğu görünmektedir. Kur’an’ın üçlü Tanrı inancını reddederek Tevhide çağırması, İsa’nın Tanrı’nın elçisi olarak tanrısallıktan arındırılması ve ruhbanlık ile Kilise otoritesi olmaksızın dini bir cemaatin varlığına imkan tanıması gibi özelliklerine karşın; Haçlıların Avrupa’ya İslam’ın dinsiz ve putperest bir inanç olduğu fikrini yayan bir imaj ile dönmüş oldukları nakledilen bilgiler arasındadır.291 Batı’ya doğru ilerleyen Osmanlı ile Müslüman dalgasını tahayyül etmek neredeyse tüm Hristiyanlarda şiddetli korku ve dehşete sebebiyet verdiği öne sürülmektedir. Ancak İslam ve korkunç Türk imajı tüm Avrupa’da öcü olarak tanıtılmasına rağmen292 Osmanlı sultanlarının yönetimin başına geçtiği yerlerde Müslümanlara bir sempati ve hayranlığın söz konusu olduğu bilinen bir olgudur. Belki de Hristiyan Avrupa’yı bu kadar tedirgin eden ve Avrupa-merkezci bir tarih yazımına sebep olan unsurlardan birinin İslam ile tanışabilme fırsatı olan Avrupa halklarının bu hayranlıkla din değiştirme korkusuna sebep olduğu söylenebilir.

290 Poumarede, a.g.e., s. 11-13.

291 İbrahim Kalın, “Batı’daki İslam Algısının Tarihine Giriş”, Divan İlmi Araştırmalar, S.15, Yıl.

2003/2, s. 6-7.

292 Arnold Toynbee v.d., Osmanlı ve Dünya, haz. Kemal Karpat, Da Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 57.

1.2. Ortaçağ Avrupası Düşüncesinde Türk-İslam İmajını Oluşturan