• Sonuç bulunamadı

4. ESKİ TÜRK DEVLETLERİNDE YÖNETİCİ YETİŞTİRME

4.2. Osmanlı Devletinde Enderun Mektebi (Enderûn-i Hümayûn)

4.2.3. Osmanlı Devletinde Kayırma

Osmanlı Devleti “Altın Çağ’ını yaşadıktan sonra 16. Yüzyılın ikinci yarısından bunalımlı bir döneme girmiştir. Değişim ve dönüşümün onları bir buhrana soktuğunu kendilerinin ifadeleriyle “nizam-ı âleme ihtilal ve reaya ve berayaya infial” geldiğini gördüler. Bu sıkıntıların sebebini asker, tüccar, ulema ve reayadan oluşan sınıfları inceleyerek anlamaya çalıştılar (Aydın, 2012).

Osmanlı Devleti’nde padişaha yazılı olarak sunulan ilk rapor Koçi Bey’in hazırladığı risaledir. III. Murat döneminden sonra baş gösteren çöküş durumunu incelemiştir. Bu risalelerde padişahlar korkusuzca eleştirilmiştir. Koçi Bey Risaleleri’nde devletin aksayan yönlerini belirtmiş ve çözüm için alınması gerekli olan tedbirleri izah etmiştir (Gökçe, 2010).

Koçi Bey Sultan IV. Murad ve Sultan İbrahim’e risale sunmuştur. Koçi Bey ilk risalesini 1631 tarihinde Sultan IV. Murat’a sunmuştur. İki kısımda ele alınacak risalede birinci kısımda devletin işleyişindeki aksaklıklar ve padişahın art niyetli insanlar tarafından nasıl yanlış yönlendirildiği anlatılmıştır. İkinci kısımda ise devlet işleyişinin düzeltilmesi için nelerin yapılması gerektiği anlatılmıştır. İkinci Risale ise Sultan İbrahim’e sunulmuştur. İyi bir eğitime sahip olmayan, padişahlığından önce ölüm korkusu ile kafeste yaşayan Sultan İbrahim’e sunulan risale başkalarına tercüme ettirilmesin diye sade ve açık dille yazılmıştır. Koçi Bey risalesinin kimseye gösterilmemesini ve okunduktan sonra yakılmasını "… bu kâğıdı pareleyüp, ateşe yaktırasın mahza hemen karihanızdan zuhur eyliye" bu düşüncelerin Sultan İbrahim’e ait olduğunun herkes inandırılması gerektiğini belirtmiştir (Aydın, 2012).

Koçi Bey devlet yönetimindeki kayırmacılığı ve yozlaşmış yapıyı anlatmış liyakatli kimselerin iş başına getirilmesinin gerekliliğini ifade etmiştir. Osmanlı devletindeki kayırmacı yapı ve devlet yönetimindeki ciddiyetsizlik, işlerin ehil kimselere verilmemesi dev imparatorluğun sonunu hazırlayan sebeplerden olmuştur (Aktan, 2012).

Koçi Bey liyakatin önemini aşağıdaki gibi ifade etmektedir (Koçi Bey Risalesi, s. 22-23):

İlmiyeye ait yüksek makamların şunun bunun aracılığı ile verilmesi doğru değildir. En bilgilisi hangisi ise ona verilmek gerektir. Kadılık yolunda vasıta bilgidir. Yaş, sene, soy, sop önemli değildir… Bir cahilin, sırf eskidir diye bir bilginin önüne geçirilmesi haksızlıktır. Bilgi ve diyaneti olunca, genç de olsa zarar vermez. Yaşlı ile genç, bilgi ve marifette eşit olunca yaşlının önüne geçmesi daha doğrudur. Amma bilgi ve marifetten hissesiz olunca 1000 yaşında da olsa halka faydası olmaz. Ve hakkı, yanlıştan ayıramaz. Amma herkesin başlangıcı mülazımlıktır. Eğer yüksek dereceli bilginler, mülazımlığı satmazlar, her birisi mülazımlığı istihkak sahiplerine verirlerse, ilim yolu kısa zamanda yoluna girer ve ehliyetli olan ehliyetsize üstün gelir.”

Koçi Bey liyakatin önemini, yönetime kimin gelmesini, kriterlerin neler olduğunu ifade etmiştir. Koçi Bey’in bu ifadeleri meritokrasi ilkesi ile bağdaşmaktadır. Meritokraside ırk, dil, din, cinsiyetin önemli olmadığı, işin sadece ehline verilmesi gerektiği, yükselmenin yolunun bilgi ve başarıda olduğu belirtilir.

Koçi Bey risalesinde yeniçeri taifesinin bozulmasını da şöyle anlatır (Koçi Bey Risalesi, 1997, s. 30).

Saadetlü, haşmetlü, dinin dayanağı padişah hazretlerinin nüktedan anlayan mübarek tabiatlarına gizli olmaya ki, yeniçeri Ocağı’na yabancı girmesi 909 (M.1503) tarihinden beri olmuştur. Sebebi bu olmuştur ki;

909 senesinde çok ulu ataları Sultan Mehmet Han hazretlerinin düğünleri olup, iki ay kadar gece ve gündüz devam edip, etraftan hadsiz ve hesapsız halk toplanmıştı. Halkın kalabalığı o derce arttı ki, birçok adamlar öldü mani olmaya çare olmadı. Beziryağı ile yağlanmış tulumlar peyda edip halkı sıkışıklıktan men etmek için o tulumlarla halka hücum ettikçe halk bir miktar aralandı. Padişahın düğünü tamamlandığı vakit, halkı eğlendiren taifeye ihsanda bulunmak lazım gelince hepsi yeniçerilik isteyip, başka bir şey istemediler. Padişah tarafından isteklerine müsaade buyurulup, o tarihte yeniçeri ağası olan Ferhat Ağa’ya emir olundu. Adı geçen ağa dahi ocak ağaları ile konuşup, hepsi de “ Böyle olursa ocağımıza yabancı ve tanınmamış kimseler girer. Ocakta yürürlükte olan kanun ve kaide elden gider. Devlet-i Aliyye’ye bunun zararı olur” diye razı olmadılar. Sonra sonunu düşünmeyen bir kısım nedimler, yakınlar, alemin sığınağı padişah hazretlerine rica ve ısrar ettiler. Bunun üzerine padişah tarafından tekrar emrolundu. Adı geçen Ferhat Ağa, yine kabul etmeyip, azlolunmayı kabul etti. Yerine ağa olan Yusuf Ağa “ağa çırağı” adı ile o taifeyi ocağa sokup, bir bidat meydan getirdi.

Sonra Aksaraylı Mehmet Efendi adlı Yeniçeri Katibi (sipahi oğlu) adı ile bir bid’at de meydana çıkardı. 1030 (M.1620) tarihinde Yeniçeri Ağası olan Mustafa Paşa (Becayiş) adı ile bir bid’at daha icat edip, bu yol ile Yeniçeri Ocağı’na su koydular. Ocağın parlaklık ve güzelliği gitti. İçlerinde yürürlükte olan kanun battı. Karmakarışık oldu. İhtiyar ve işten ve güçten kalmış olandan başkası oturak olmak kanuna aykırı iken, şimdi taze ve vücudu kuvvetli olanlardan on binden fazla korucu ve oturak meydan çıktı. Müslüman Beytü’l-Malı bu suretle telef oldu.

Koçi Bey, her işe hatır karıştığını, yanlış işlere göz yumarak hak sahibi olmayanların yüksek mevkilere geldiğini, kanunların bozulduğunu, haksız yere yüksek

mevkilere gelen açgözlü kişilerin memuriyetleri rüşvet ile liyakatsiz insanlara verdiğini risalelerinde belirtmiştir (Koçi Bey Risalesi, 1997, s. 21).

Osmanlı Devletinde Defterdar Sarı Mehmet Paşa’da “Devlet Adamına Öğütler” kitabı ile devletin çöküşünde büyük etkisi olan memurların ahlaki eksikliklerini yetersizliklerini dile getirmiş ve memurda olması gereken nitelikleri bu kitapta anlatmıştır (Defterdar Sarı Mehmet Paşa, 1969, s. XII).

Defterdar Sarı Mehmet Paşa, liyakatsiz insanların hakkı olmayan makamlara bazı yakınlarının kayırması veya kendisine sadakat gösterecek beklentisi ile göreve tayin edilmesini dile getirmiştir (Defterdar Sarı Mehmet Paşa, 1969, s. 50).

Defterdar Sarı Mehmet Paşa “Hiç kimse yeterli olduğu rütbe için istekte bulunmak külfetine ve zahmete ve mal, hediye ve rüşvet vermeye muhtaç değildir” (Defterdar Sarı Mehmet Paşa, 1969, s. 44). Sözleriyle meritokrasi ilkesi olan “hak edenin o göreve gelmesi” düşüncesi ile bağdaşmaktadır.

BEŞİNCİ BÖLÜM

5. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI EĞİTİM KURUMLARI YÖNETİCİLERİNİN