• Sonuç bulunamadı

5. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI EĞİTİM KURUMLARI YÖNETİCİLERİNİN

5.3. Milli Eğitim Şuralarında Eğitim Yönetimi, Eğitim Yöneticiliği ve

5.3.1. III Milli Eğitim Şurası

2-10 Aralık 1946 yılında toplanan III. Milli Eğitim Şurası’nda çalışma programı aşağıdaki gibidir:

1) Ticaret ortaokulları ve liseleri program ve yönetmeliği

2) Erkek sanat ortaokulları ve enstitüleri program ve yönetmeliği 3) Kız enstitüleri program ve yönetmeliği

4) Orta ve bu derecedeki teknik öğretim okulları öğretmen ve öğreticileriyle

ilgili mevzuatın bugünkü ihtiyaçlara uyarlanması

5) Aile ve okul arasında işbirliği sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması.

Gündemi oluşturan bu başlıklar altında eğitimi yönetimimizi ilgilendiren görüşler ve teklifler sunulmuştur.

Öğretmenlerin terfi hususlarının diğer kamu görevlilerinden farklı olarak değerlendirilmesi teklif edilmiştir. Öğretmenin görev ve sorumluluklarını göz önüne alarak terfi sisteminin oluşturulması için çalışmaların yapılması istenmiştir. Oluşturulacak terfi sisteminde niteliklerin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için objektif kriterlerin getirilmesi gerekliliği ifade edilmiştir. III. Milli Eğitim Şura’da öğretmen yetiştiren fakülteler gibi yönetici yetiştiren akademi veya enstitülerin kurulmasının eğitim yönetimimize katkı sağlayacağı görüşü vardır.

Kız Teknik Öğretim Müdürü Nurettin BOYMAN konuşmasında “öğretmenler terfi hususlarında, bu gün diğer devlet memurlarının terfileri hakkındaki hükümlere bağlıdırlar ki bunun da yanlış olduğunu sanırım. Çünkü bir memurun terfi ye esas olacak başarısının bir veya iki cephesi vardır. Hâlbuki öğretim ve eğitim gibi bizatihi birçok cepheleri olan bir işte başarının da birçok cepheleri, birçok şekilleri olması tabidir. Bir iki cephesi ve bir iki şartı olan bir işteki başarıyı ölçmek ve değerlendirmek için kullanılan basit bir ölçüyü, daha çok ve çeşitli cephe ve şartları bulunan, tamamen başka karakterde ki bir işin başarısını ölçmek ve değerlendirmekte kullanmak, yanlış ve haksız neticeler verebileceği gibi, karar verme mevkiinde bulunanları da yanlış ve isabetsiz hükümlere götürebilir. Bu sebeplerle, öğretmenler hakkındaki terfi ölçü ve hükümlerini memurlarınkinden ayrı hükümlere ve ölçülere bağlamak lazımdır.

Bugünkü mevzuatımıza göre kıdemle birlikte ehliyet, terfi için her ne kadar ölçü ise de, bu tatbikatta yalnız kıdemden ibarettir, denilebilir. Hâlbuki ölçünün, kıdemden başka öğretmenin sadece öğrencileri değil, bizzat kendisini de merhale, merhale yetiştirmekte olması, yalnız okula değil, muhitine de faydalar sağlaması, eser

yazması, zaman, zaman yapılacak denemelerde başarı göstermesi gibi tarafları olmak da lazımdır. Kıdem, ancak bu çeşitli başarılar ve haller yanında bir mana ve tali bir ölçü kıymetini haizdir. Binaenaleyh terfiye esas olacak ölçülerde öğretim ve eğitim mesleğinin icaplarına göre bir çeşitlendirmeye ve genişletmeye ihtiyaç ve zaruret vardır, sanırım.

Fikrimce, yeniden tedvin edilecek bir kanun tasarısının da bu çeşitli başarıların da dikkate alınması, çeşitli mükâfatlandırma ve değerlendirme hükümlerinin düşünülmesi lazımdır. Mesela; maaş derecesi ve tekaütlük müddetine müessir olacak şekilde kıdeme ilave, para mükâfatı, büyük başarı gösterenlere “Uzman Öğretmen” unvanı vermek Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürlüğü, Bakanlık Müfettişliği gibi vazifelere namzet sayılmak, yabancı memleketlerde tetkik ve tetebbua göndermek, Bakanlık neşriyatını parasız vermek, öğretmenin çocuğunu parasız yatılı okutmak, tatillerde öğretmeni ailesi ve çocukları ile birlikte, Bakanlığın, sayfiye sayılan yerlerdeki tesislerinden faydalandırmak; hatta bunların gidiş geliş yol paralarını da vermek gibi birçok değerlendirici ölçü ve hükümler, öğretmenleri teşvik ve terfih edecek esaslar olabilir ki, ben komisyon raporunda bunlara temas eden taraflara rastlamadım. Şüphesiz ki terfi, mükâfatlandırma, değerlendirme hüküm ve ölçülerinin, orta ve teknik öğretimin çeşitli şubeleri için; bunların hususi durumlarına ve ihtiyaçlarına göre, ayrı ayrı olması da bir zarurettir (MEB, III. Milli Eğitim Şûrası, 1991, s. 184-185) .

Öğretmen yetiştirici kaynaklardan başka, Milli Eğitim Bakanlığının bir de idareci yetiştiren kaynağı olmalıdır. Bu, bir –Yönetken Enstitüsü veya Akademisi- olabilir. Her dereceden okullarda birkaç yıl başarı ile çalışmış ve idarecilik kabiliyeti belirmiş öğretmenler bu enstitü ve akademiye alınmalı, iki yıllık bir yetiştirme devresi içinde, bunlara intisap edecekleri idari işler için gerekli belgeler verilmelidir. Bu enstitüye devam edecek öğretmenlerin, okudukları müddetçe, maaşlarını almaları, meslekteki kazanılmış haklarını muhafaza etmeleri ve ayrıca bir tazminat almaları uygun olacaktır. Bunların öğrenimleri esnasında lise müdürleri, müfettişler yanında olmak üzere veya Başkanlığın muhtelif idarelerinde yılda üçer ay staj görmeleri de lazımdır.

789 sayılı milli eğitim teşkilatına dair kanunda yazılı “milli eğitim hizmetlerinde asıl olan öğretmenliktir” kaydı çok geniş bir mana ve mahiyet taşıdığından okul idarelerinde vazife alan arkadaşların istikrarlı bir durumda kalabilmelerini mümkün kılmamaktadır. Bu sebeple bu kanuni hükmü yeni baştan ele alınmak ve manası

hudutlandırılmak suretiyle idare elemanlarının vazifeden alınmalarının kanuni müeyyidelere bağlanması zaruri görülmüştür (MEB, III. Milli Eğitim Şûrası, 1991, s. 105-106).

III. Milli Eğitim Şurası’nda (2-10 Aralık 1946) öğretmen yetiştiren kaynaklardan başka Milli Eğitim Bakanlığının idareci yetiştiren kaynağının olması gerekliliği belirtilmiştir. Bunun için “Yönetken Enstitüsü veya Akademisi” adıyla bir yönetici okulu kurulması raporun önerileri arasında olmuştur (Dinç, 2008).

Şurada alınan kararlarında etkisiyle, yönetici yetiştirmek için Yönetici Enstitüsü ve Akademisi kurulması 1980’li yıllardan itibaren Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bölümlerinin açılmasıyla uygulamaya başlamıştır. Gazi Üniversitesi’ne bağlı Eğitim Yöneticiliği bölümünün açılmasıyla bu alanda geç de olsa bir uygulama başlatılmıştır.

III. Milli Eğitim Şurası’nda yapılan görüşmelerde yöneticilik kabiliyeti görülen öğretmenlerin yönetici namzedi olarak alınması ve bunların yetiştirilmesi öngörülmüştür.

III. Milli Eğitim Şurası’nda, teklif edilen Milli Eğitim Akademisi’nin kurulması, yönetici kabiliyeti olan öğretmen adaylarının yetiştirilmesi, kıdemin hangi manada anlam kazanacağı, kamudaki terfi esaslarının öğretmenlik mesleğine uygun olmaması görüşü eğitim yönetimi ile ilgili çok isabetli fikir ve önerilerin olduğunu göstermektedir. Günümüzde bile bunların eğitim yönetiminde gündem maddesi olduğu görülmektedir.

1946 yılında toplanan III. Milli Eğitim Şurası’nda günümüze kadar geçen sürede Milli Eğitim Akademisi’nin kurulmaması, hala yönetici EK-2 Formunun nesnel ölçütlere göre düzenlenmemiş olması, yönetici adayının belirlenmesinde sadece çoktan seçmeli sınavın uygulanması, yönetici yetiştirme programının olmaması, aradan 66 yıl geçmesine rağmen eğitim yönetimimize ihtimam göstermediğimize kanıt niteliğindendir.

Günümüzde yönetici atamada ölçüt olarak belirlenen Ek-2 Yönetici Değerlendirme Formu, III. Milli Eğitim Şurası’nda sanki görülmüş, kıdemle beraber, başarının, kendini geliştirmenin, eser yazmanın, erdemli olmanın yönetici seçiminde anlamlı olması gerektiği belirtilmiştir. Meritokratik yönetimde yükselmenin yolları bellidir. Örgüt içinde belirtilen esasların sağlanması karar vericilerinde isabetli hükümler vermesini sağlayacaktır.