• Sonuç bulunamadı

2.3. Türkiye’de İlköğretim

2.3.2. Osmanlı Devleti’nden Günümüze İlköğretimin Gelişimi ve Sorunları

Osmanlı döneminde uzun yıllar ihmal edilen ilkokullar 19. Yüzyılın başlarından itibaren önem kazanmıştır. İlk kez II. Mahmut döneminde ilkokulların parasız ve zorunlu olması 1826 yılında yayınlanan bir ferman ile duyurulmuştur. Bu dönemde çocuklara okutulacak derslerin Kuran, sonra her çocuğun yeteneğine göre Tecvit, İlmihal ve Risaleler, İslam’ın Şartları ve Din dersleri olduğunu görülmektedir. Yapılan tüm çalışmalara rağmen cumhuriyetin ilanına kadar ilkokulların ülke çapında yaygınlaştırılması sağlanamamıştır (Akyüz, 2009, s. 151-152). II. Mahmut öncesindeki ıslahatçı padişahlar, hızla ilerleyen batı karşısında önlemler almaya çalışmışlarsa da, karşılarına çıkan zorluklar nedeniyle, gerekli ve yeterli değişiklikleri yapamamışlardır. II. Mahmut ilk defa ilkokulu zorunlu hale getirmesine rağmen bu ilkokul daha sonraki Avrupa tarzında açılan ilkokullardan olmayıp medrese eğitiminin ilk kısmını oluşturmaktadır (Üstün, 2000, s. 87).

Bu uygulamanın ardından İlköğretimde birçok yeniliğe imza atılan Tanzimat Dönemi uygulamaları gelmektedir (1839-1876). Bunlardan ilki 1847 talimatıdır. Talimat, Sıbyan Mekteplerinin süresini 4 yıl olarak belirlemiş; ondan sonra çocukların 2 yıl süreli olan ve yeni açılmakta olana Rüştiye (ortaokul) mekteplerine girmesini de zorunlu tutmuştur. Böylece; Türk Eğitim Sistemine ilk kez 6 yıllık bir zorunlu ilköğretim şartı getirilmiştir. Bu Talimatla; Kur’an derslerinin yanı sıra eğitim programına; Ahlak, Türkçe Lügat, yazı dersleri girmiş; araç gereç kullanmaya başlamıştır. Talimatname ayrıca, öğretmenleri denetlemek ve rehberlik etmek üzere müfettişlerin görevlendirileceğini de hükme bağlamıştır.

Türk Eğitim Sistemi’ni bir bütün olarak düzenleyen bugünkü Millî Eğitim Temel Kanunu’na benzer ilk düzenleme, 1869 yılında çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi (Genel Eğitim Tüzüğü) ile yapılmıştır. Bu Tüzükle, İlköğretim zorunlu kılınmış ve süresi 4 yıl olarak belirlenmiştir. Bu nizamname ile kızların 6-10, erkeklerin 7-11 yaşları arasında mektebe devam etmeleri zorunlu kılınmıştır. 1869’dan itibaren geleneksel Sıbyan Mekteplerinin yanında “İptidai Mektep, Usul-i Cedide” mektebi adıyla yeni okulların kurulmaya ve yeni öğretim yöntemlerinin yerleşmeye başladığı görülmüştür. Bu tarihten itibaren Sıbyan Mekteplerine Tarih, Coğrafya, Hesap gibi derslerin girmesinden sonra öğrenci sırası, kara tahta, tebeşir, harita, yerküresi, öğretmen kürsüsü gibi araç gereçlerin kullanımı da başlamıştır (Gülcan, Türkeli, Parabakan, Şölen ve Albayrak , 2003, s.5-7).

II. Meşrutiyet Dönemi’nde1913’te ilköğretim geçici kanunu çıkarılmış (Tedrisat-ı İptidaiye Kanunu Muvakkati) ilköğretimin parasız olduğu ilk kez bu kanunla kabul edilmiştir. Aynı zamanda ilköğretimin zorunlu olduğu belirtilmiştir. Bu kanunun geçici başlığına rağmen cumhuriyet yıllarında dahi bazı maddeleri yürürlükte kalmıştır. Kanunla o zamana kadar

“İptidai” ve “Rüşti” adlı okullar birleştirilmiş “Mekatib-i İptidaiye Umumiye” adı verilmiştir (Akyüz, 2009, s. 268).

Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın okuryazarlık oranının oldukça düşük olduğu bilinmektedir. Bu yüzden ülkede okullaşma oranı da oldukça azdır. Ülkenin bu vahim durumu düşünülerek daha Sakarya Meydan Savaşı bitmeden Ankara’da Maarif Kongresi düzenlenerek yapılması gerekenler görüşülmüştür. Bu görüşmede eğitimin önüne “milli” ibaresi getirilmiştir (Kaştan, 2007, s. 147).

1924 tarihli “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde okul kuruluş sistemi ile ilgili çok ciddi ve kökten değişiklikler olmuştur. Bu kanunla öğretim birleştirilerek laik, demokratik, birlik okulunun temeli atılmıştır (Cicioglu, 1985, s.19). 3 Mart 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu bir yüzyıldan beri devam eden yeni okul ile medresenin kavgasını kaldırmış ve eğitimi bir çatıda birleştirmiştir. Eğitimdeki ikililik, kendi başına yenilmez güçleri olan ve büyük sorunları bulunan, yenilik karşıtı medrese sistemi tarihe karışmıştır( Başaran, 1983, s. 22).

22 Mart 1926 tarihinde kabul edilen 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun Cumhuriyet Dönemi eğitim sisteminin yönetsel yapısını düzenleyen ilk yasal düzenleme olması açısından önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın mevcut yapısı içerisinde çok önemli bir yere ve işleve sahip olan Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, “Talim ve Terbiye Dairesi” adıyla ilk kez bu yasada yer almıştır (MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2011, s. 28).

Cumhuriyet’in ilk on yılı, Osmanlı’dan kalan eğitim sorunlarının temizlenmesi, yenileşmeler için hazırlanma ile geçmiştir. Bu on yıl içindeki devrimler eğitime millilik niteliği kazandırmıştır. Bundan böyle milli eğitim “Milli Eğitim Bakanlığı” adını almıştır (Başaran, 1983, s. 22). Ülkeyi Arap kültüründen kurtararak batı kültürüne yaklaştırma amaçlı 1928 yılında Arap harflerinin yetersizlikleri belirtilerek Latin alfabesine geçilmiştir. Böylece okuma yazma oranının artması hedeflenmiştir. 1931 yılında Türk Dilini Tetkik Cemiyeti’nin kurulması ile Mustafa Kemal’in çabalarıyla ülkenin okullaşmasında önemli gelişmeler olmuştur (Kaştan, 2007, s. 147).

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Osmanlı Devleti’nden kalan okullarda eğitim-öğretime devam edilmiştir. Eğitimde yeni yapılanmalara gidildiği için rüştiye ve idadi okullar kapatılmış ve yeniden yapılanma sürecinde bazı yerlerde tekrar açılabilmiştir. Ancak bütün ülkede yeterince okullaşmaya gidilemediğinden genel nüfus sayıları verilerinde istenilen düzeye ulaşılamamıştır. 1927 yılında yapılan nüfus sayımlarında genel bilgiler, bölge verileri ve bazı illerin verileri yer almıştır. İllerdeki öğretmeni öğrenci, okul sayıları belirlenememiştir. Bunun nedeni ise yerel yönetimlerin de eğitim görevini üstlenmeleri ve çok farklı okul türlerinin yer almaya devam etmesidir. Örneğin 1927-28 eğitim öğretim yılından ülkede 14 adet ilk yatılı, ilk erkek mektepleri 6060, ilk muallim erkek mektebi 15, ilk kız muallim mektebi 8, musiki muallim mektebi 1, muhtelit ana mektepleri 55 olmak üzere toplam 6153 okul bulunmaktaydı. Bu okullarda 9991 erkek ve 3241 bayan toplam 13239 öğretmen görev yapmakta ve 426206 öğrenci eğitim öğretim görmekteydi (Aydemir, 1988, s. 53).

DİE’nin 1927 verilerine göre, Türkiye Cumhuriyeti’nde harf inkılabından sonra okuma yazma seferberliği başlatılmış ve 1935 yılında yapılan nüfus sayımında ülkede okuma yazma bilen kişi sayısı erkeklerde %10 ve kadınlarda %3 olmak üzere genelde %13’tür (Kaştan, 2007, s. 152).

17 Nisan 1940 tarihinde çıkarılan 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu ile özgün bir eğitim kurumu (öğretmen yetiştirme modeli) oluşturulmuştur. Pragmatik eğitim felsefesi anlayışına dayanan bu kurumların kuruluş amacı o dönemde ülke nüfusunun büyük bölümünü oluşturan kırsal kesimde yaşayan insanlara temel eğitim vermenin yanı sıra, hem kendilerinin hem de ülkenin refah düzeyini yükseltecek üretimle ilgili temel bilgi ve becerilerin kazandırılması idi.

İlk aşamada 1940 yılında 14 adet kurulan bu enstitülerin sayısı zamanla 21’e yükselmiştir. Bu özgün kurumların programları 1947 yılında kısmen değiştirilmiş, Şubat 1954’te yayınlanan 6234 sayılı Kanunla da bu okullar İlköğretmen Okulları’yla birleştirilmiştir (MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2011, s. 28).

Köy enstitüleri sayesinde köylerde okur-yazar ve ilkokullaşma oranı oldukça ilerlerken daha ileri öğrenim almak isteyen öğrencilerin önü açılmış ve ülkedeki pek çok önemli şahsiyetin de yetişmesine vesile olmuştur. Köylerdeki toprak, ağalık, şeyhlik, şıhlık gibi konularda bu sayede ilerleme kaydedilmiştir. Köy enstitüleri ülkenin her yerine eşit şekilde dağılmıştır ve her bölgenin aydınlanmasını sağlamıştır. Eğitim ile ulusallaşmaya gidilmeye çalışılarak bölgesellikten ve coğrafi farklılıktan uzaklaşılarak üniter devlet bilincine ulaşmaya çalışılmıştır (Boratav, 1997, s. 305).

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman, ilk önce ele alınan konu eğitim olmuştur (Üstün, 2000, s. 87). Cumhuriyetin ilanından sonra ilkokulların zorunlu ve parasız olması konusu yeniden gündeme gelmiş ve ilköğretimin 7–14 yaş çocukları için parasız ve zorunlu olduğu ifadesi 1924 Anayasasının 87. Maddesinde yer almıştır. Bu ilkeye 1961 ve 1982 Anayasalarında da yer verilmiştir.

1960’lı yılların başında, planlı kalkınma politikalarıyla yeni bir döneme giren Türkiye, 1961 yılında kabul ettiği Anayasa ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile ilköğretimin zorunlu ve devlet okullarında parasız olması hükmüne yer vermiş ve zorunlu eğitim süresini 5 yıl olarak belirlemiştir.

1973’de çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, Türk Eğitim Sistemini bir bütünlük içinde düzenlemekte ve ilköğretimi de kapsamaktadır. Yasaya göre, ilköğretimin süresi 7-14 yaşları arasındaki çocuklar için 8 yıl olarak düzenlenmiştir. Türkiye’de 8 yıllık Temel Eğitim ilk kez bu yasada yer almıştır. Ancak, bu hükmün uygulanması Yasanın geçici 2. maddesiyle ortaokulların yurt sathına yaygınlaşması koşuluna bağlanmıştır (MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2011, s. 91).

Hemen her ülkede ilköğretim eğitim sisteminin temelidir. Bu nedenle ilköğretimi düzenlemek ve ilköğretim olanaklarını insanlara açmak, tüm nüfusa ilköğretimi zorunlu kılmak, devletlerin görevi arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, son yıllara kadar Türkiye’de Zorunlu Eğitim denildiğinde akla ilköğretim gelmektedir (Başaran, 1993, s. 75). Zorunlu eğitim, örgün eğitimin en fazla önem verilen bölümünü ifade etmektedir. Zorunlu Eğitim, bireyin belli bir çağda belli bir sürede eğitim almasını anlatmaktadır. Yani Zorunlu Eğitim; bir yurttaşın belirtilen bir yaşa gelinceye kadar gösterilen eğitim kurumlarında belirtilen sürede bir öğrenim görmesini zorunlu kılmaktadır (MEB, 2000, s. 41).

Birbiriyle bu kadar iç içe girmiş olan ilköğretim ve zorunlu eğitim kavramları sık sık karıştırılmaktadır. İlköğretim, eğitim sisteminin ilk, orta ve yüksek gibi basamaklara ayrıldığı ülkelerde kullanılan ve ilk basamağı ifade eden bir söylemdir (Ayhan, 1993, s. 85).

222 ve 1739 sayılı yasaların 1983 yılında 2917 sayılı ve 2842 sayılı yasa ile değiştirilmesi sonucunda Zorunlu Eğitim çağının başlangıcı 6 yaşına çekilmiştir. 1997 yılında çıkarılan 4306 sayılı Yasa ile Zorunlu Eğitim 8 yıla çıkarılmış ve uygulama başlatılmıştır. Bu Yasa ile aynı zamanda, iki kademeli olan ilköğretim (ilkokul ve ortaokul) 8 yıllık bütünlük içinde ele alınmıştır (MEB, Türk Eğitim Sisteminin Örgütlenmesi, 2011).

O döneme kadar uygulanan 5 yıllık zorunlu eğitimle; çocukların istenen düzeyde yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirilmeleri; ilgi ve yeteneklerini geliştirerek hayata ve bir mesleğe hazırlanmaları olanaklı görülmemektedir. Zorunlu eğitim süresinin artırılması ile ilgili ilk çalışmalar 1946 yılında yapılan Üçüncü Milli Eğitim Şurasında görüşülerek, şehir okullarının 8 yıla çıkarılması Şura tarafından önerilmiştir (MEB, 1996, s. 50). İlköğretimin Türkiye’nin tüm bölgelerinde, Eğitim Birliği Yasası çerçevesinde 8 yıllık zorunlu temel

eğitim olarak uygulamaya geçirilmesi 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile de öngörülmüştür (Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1996, s. 219).

Toplumun beklentisi, ülkenin gereksinimleri doğrultusunda gelişen ve değişen dünya şartlarına uygun bir eğitim ortamı içinde bireylerin yetiştirilmeleridir. Bu beklentinin 5 yıllık zorunlu eğitimle gerçekleştirilmesi mümkün olamadığından zorunlu eğitimin kalkınma planlarında da öngörüldüğü gibi önce kesintisiz 8 yıla, sonra da 12 yıla çıkarılması kaçınılmaz hale gelmiştir.

AB’ye üye pek çok ülke, her düzeyde okullaşma oranının sağlanması, zorunlu eğitim süresinin uzatılması vb. gerçekleştirerek 5 yaş öncesi ve ortaöğretim sonrası nüfusun çoğunluğunun eğitime katılımı ve yaşamboyu eğitimin nasıl sağlanabileceği, daha nitelikli eğitimin nasıl verilebileceği, yetişkin eğitimi gibi konulara yoğunlaşmıştır. AB ülkelerinin 2000’li yıllarda hemen hemen yarınsın, ortaöğretimin tamamını ya da ilk yılını zorunlu eğitime dahil ettikleri görülmüştür. Eğitim sistemlerinde sürekli yeniliğe giden AB ülkelerinden bazılarının yakın zamanda zorunlu eğitimi tamamlama yaşını 18 yaşa çıkarma şeklinde hedefleri bulunmaktadır (Erginer, 2006, s. 2).

Yine UNESCO’nun 1991 yılı Dünya Eğitim Raporunda küresel perspektifte, ülkelerin kaynakları elverdiği ölçüde Zorunlu Eğitimin derece derece uzamakta olduğu ve 8-10 yılın bir temel eğitime dönüştüğü vurgulanmaktadır. Ancak Zorunlu Eğitim süresinin uzaması kritik bir eğitim politikası sorunu olarak; genel, mesleki ve teknik eğitim tiplerine ayrılma aşamasını da zorunlu eğitimin ötesine taşımaktadır. Ayrıca uzun vadede birçok ülkede zorunlu eğitimi ortak bir genel eğitim içinde ele alma ve bölümlere ayırmayı zorunlu eğitim sonrasına erteleme eğilimlerine dikkat çekilmektedir (Kavak, 1998, s. 54-57).

Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitime geçilebilmesi için alt yapı hazırlıklarına başlanmış ve bu hazırlıkların başında ilköğretim okullarının sayısının artırılması üzerinde durulmuştur. Mevcut ilkokullara derslik, işlik ve diğer tesisler yapılarak ilköğretim okullarına dönüştürülmüşlerdir. Yine aynı amaçla illere göre okul ve derslik ihtiyaçları, öğrenci sayıları göz önüne alınarak beş yıllık bir plan hazırlanmıştır.

Buna göre, İlköğretimi Geliştirme Politikaları ve Uygulamaları ise; Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitime geçiş ve ilköğretim okullarının yaygınlaştırılması, Milli Eğitimi Geliştirme Projesi, Temel Eğitim Projesi, Temel Eğitim Pilot Projesi, Kızların Eğitimi Projesi, Gezici Tarım İşçi Çocuklarının Eğitimi Projesi ve Taşımalı İlköğretim Uygulaması’dır (Kavak, 1997, s. 60–64). Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitime geçiş ve ilköğretimi yaygınlaştırmak için yapılan en önemli çalışmalardan birisi Milli Eğitimi Geliştirme Projesi diğeri ise Temel Eğitim Projesidir.

Milli Eğitimi Geliştirme Projesi; Dünya Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında imzalanan bir antlaşma ile;

*İlk ve ortaöğretimde kaliteyi artırarak öğrenci başarısını OECD ülkeleri ortalamasına yaklaştırmak,

*Milli müfredat programını geliştirmek,

*Ders kitaplarının teknik ve fiziki kalitesini artırmak, *Yeni öğretim materyallerini geliştirmek,

*Modern eğitim ekipmanlarını sağlamak, *Öğretmen eğitiminde kaliteyi artırmak,

*Milli eğitimde yönetim ve beceri uygulamalarını geliştirerek kaynak kullanımında daha ekonomik ve etkili olmayı sağlamak hedeflenmiştir (MEB, 1996, s. 21).

Temel Eğitim Projesi’nin amacı; İlköğretimde özellikle kırsal kesimde eğitimin kalitesinin artırılması, sekiz yıllık zorunlu ilköğretim ve okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasıdır (MEB, 1996, s. 21).

Bu yasal düzenlemeler doğrultusunda Türkiye’de 1997-98 öğretim yılı başına kadar 5 yıl olarak uygulanan zorunlu eğitim nihayet, 16.08.1997 tarih ve 4306 sayılı yasa ile 1739 ve 222 sayılı yasalarda yapılan değişiklik ve geçici maddelerin kaldırılması ile Zorunlu Eğitim süresi 8 yıla çıkarılmıştır (Kavak, 1998, s. 54).

Buna göre, Türkiye’deki ilköğretim kurumlarının yapı ve işleyişinde değişiklikler yapan 4306 Sayılı Yasa’da;

*İlköğretim kurumlarının Sekiz Yıllık okullardan oluşması bu okullarda kesintisiz eğitim yapılması ve bitirenlere ilköğretim diploması verilmesi,

*“222,1739 ve 3308” sayılı yasalarla birlikte ya da ayrı ayrı geçen “ilkokul” ile “ortaokul” ibarelerinin “ilköğretim” okulu olarak değiştirilmesi,

*İlköğretim kurumlarının 6,7.ve 8. sınıf öğrenimini ortaöğretim kurumları bünyesinde yapmakta olan öğrenciler ile Çıraklık Eğitim Merkezlerindeki öğrencilerin eğitimlerini bu kurumlarda tamamlaması ve 1997–98 öğretim yılı başından itibaren bu sınıflara hiçbir şekilde öğrencilerin zorunlu eğitimlerini bu okullarda tamamlamaması,

*Milli Eğitim sisteminin öğrencileri ilgi, yeti ve yetenekleri doğrultusunda her bakımdan yöneltmeyi gerçekleştirecek biçimde düzenlenmesi, bu amaçla ortaöğretim kurumlarına eğitim programlarının hedeflerine uygun düşecek şekilde hazırlık sınıflarının korunabilmesi,

*İlköğretimin son ders yılının ikinci yarısında öğrencilere ortaöğretimde devam edebilecek okul ve programlarının hangi mesleklerin yolunu açabileceği ve bu mesleklerin kendilerine sağlayacağı yasam standardı ve iş hayatı konusunda tanıtıcı bilgiler vermek, meslek seçiminde doğru karar vermelerine yardımcı olmak üzere rehberlik servislerince gerekli çalışmaların yapılması,

*İlköğretim okulunu bitirenlerin bir mesleğe hazırlamak amacıyla çıraklık dönemine kadar iş yerlerinde aday çırak olarak eğitilmesi, çırak olabilmek için 14 yaşını doldurması ve en az ilköğretim mezunu olması,

*Sekiz yıllık ilköğretim giderlerinde kullanmak üzere 01.09.1997- 31.12.2000 tarihleri arasında bazı işlem ve kâğıtlardan eğitime katkı payı alınması hükümleri getirilmiştir.

Türkiye’de zorunlu ilköğretimin uygulanmasıyla, eleştirici bakış açısı ve soyut düşünme kabiliyeti gelişmiş, bedensel gelişimi büyük ölçüde tamamlanmış, teknolojik ve bilimsel gelişmeye uyum sağlama becerisi kazanmış bireyler yetiştirilecektir. Bu bireyler, özgür iradeleriyle mesleki eğitime yönelerek iş hayatına etkin, verimli ve sürekli katılımlarını sağlayan; çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına uygun, istihdama yönelik meslek edinmeleri sağlanacaktır.

Bu bağlamda yapılan yasal düzenlemelerin etkili bir biçimde uygulanabilmesi için 4306 sayılı yasayı takip eden günlerde, ilköğretimde çağdaş bir eğitim düzeni oluşturmayı amaçlayan “Eğitimde Çağı Yakalama 2000 Projesi” uygulamaya konulmuştur.

Eğitimde Çağı Yakalama 2000 Projesi ile İlköğretimde; *%100 okullaşma oranına ulaşılması,

*Birleştirilmiş sınıf uygulamasına aşamalı olarak son verilmesi, *Sınıf mevcutlarının 30’a indirilmesi,

*İkili öğretimden normal ilköğretime geçilmesi, *İlköğretimde niteliğin yükseltilmesi hedeflenmiştir.

Belirlenen bu hedeflere ulaşabilmek için oluşturulan politikalarda ise; *Okul de derslik sayısının arttırılması,

*Taşımalı ilköğretimin yaygınlaştırılması,

*Yatılı ilköğretim Bölge Okulları ile Pansiyonlu İlköğretim Okullarının yatılılık kapasitesinin arttırılması,

*Yoksul öğrencilerin okul gereksiniminin karşılanması,

*Okullarda çağdaş ölçütlere uygun fiziki alt yapının sağlanması ve araç gereçlerle donatılması, planlanmıştır (MEB, 2000, s. 41-43).

4306 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu ilköğretimin yaygınlaştırılması amacıyla bir takım çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar ile 1997–1998 öğretim yılı gereksinimlerinin acilen giderilmesi sağlanmıştır. Bunun dışında yine 1997–1998 yılında yapılan diğer çalışmalar ise aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir:

1996–1997 öğretim yılında 5. sınıftan mezun olanlar Sekiz Yıllık Zorunlu Eğitim yükümlülüğünün dışında kalmalarına karşın, 1997–1998 öğretim yılında 865.983 öğrenci 6. sınıfa kayıt yaptırmıştır. Önceki yıla göre, kırsal kesimdeki kız öğrencilerin altıncı sınıfa kayıt oranlarında %39,1’lik artış olmuştur. Beklenenin üstündeki bu durum, halkın Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu İlköğretim uygulamasına olan özlem ve güveninin bir göstergesi olmuştur (MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2011, s.1).

Belirlenen hedef ve politikalar doğrultusunda öğrenci sayısındaki artış oranları da dikkate alınarak program, öğretim materyalleri, yapı-tesis, donatım, Taşımalı İlköğretim, Yatılı İlköğretim Bölge Okulları Ve Pansiyonlu İlköğretim Okullarını planlama çalışmaları yapılmıştır (MEB, 2000, s.43).

Milli Eğitim Bakanlığının hazırlayıp geliştirdiği ve daha sonra uygulamaya koyduğu tüm projelerden oldukça fazla beklentileri vardır. Bakanlık bu projeler aracılığı ile geleceğin ihtiyaçlarına yanıt verebilecek eğitimin, kapsamının ve kalitesinin artırılmasını, ilköğretime olan ilginin çoğaltılmasını ve ilköğretim okullarının toplum için bir öğrenme kaynağı olması hedeflerini destekleyen bir faaliyetler topluluğunu desteklemiştir.

Zorunlu Eğitimin bütün bu çalışmalardan sonra 12 yıla çıkarılması 2012 yılında olmuştur. 11.04.2012 tarihli ve 28261 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş, 30.03.2012 tarihli ve 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da Zorunlu Eğitime yönelik uygulamalarda düzenleme yapılmıştır. İlgi kanunla Zorunlu Eğitim süresi 8 yıldan 12 yıla çıkarılmış ve bazı yeni uygulamalar gündeme gelmiştir. Bu yeni uygulamadan Zorunlu Eğitim 4 yıl süreli ilkokul, 4 yıl süreli ortaokul ve 4 yıl süreli lise eğitimini kapsamaktadır. Öğrencilerin öğrenim gördüğü birinci 4 yıl ilkokul, ikinci 4 yıl ortaokul ve üçüncü 4 yıl ise lise şeklinde isimlendirilmiştir. İlkokullar ile ortaokullara ilköğretim veya ilköğretim kurumları, liselere ise ortaöğretim veya ortaöğretim kurumları denilmeye devam edilecektir (MEB Özel Kalem Müdürlüğü, Genelge, 2012).

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2012 Mali Yılı Performans Hedeflerinde; 48-72 ay çağ nüfusunun okullaşma oranını % 50’ye yükseltmek, İlköğretimde net okullaşma oranını 2012 yılı sonuna kadar %99,50’ye çıkartmak, Taşımalı İlköğretim Uygulamasının hizmet kalitesini artırmak, Yatılı İlköğretim Bölge Okullarının (YİBO) fiziki kapasitesini, teknolojik alt yapısını ve donanımını geliştirmek, kullanım kapasitesini 2012 yılı sonuna kadar %80’in üzerine çıkarmak yer almaktadır (MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı, 2012, s. 22).

Outline

Benzer Belgeler