• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti Egemenliğinden Lozan Barış Antlaşması’na Kadar Batı Trakya

1.2. BATI TRAKYA TÜRK AZINLIĞI’NIN TARİHSEL ANALİZİ

1.2.1. Osmanlı Devleti Egemenliğinden Lozan Barış Antlaşması’na Kadar Batı Trakya

Batı Trakya’nın Türk egemenliğine girmesi Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda ilk adımlarını attığı topraklar olması bakımından önemli ve anlamlıdır. Bölgenin 20. yüzyılın başında elden çıkması ve Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecinin başlaması devletin kaderi ile bölgenin kaderinin iç içe olduğunu göstermiştir. Bizans İmparatorluğu’nun zayıflamasını ve Balkanlarda diğer siyasi karışıklıkları değerlendiren Osmanlı Devleti bu coğrafyada hızlı bir şekilde egemenlik alanını genişletmiştir. Bu politika bağlamında I. Murat tarafından 1363/1364166 yılında Batı

166 Çeşitli kaynaklarda fetih tarihi 1363 veya 1364 yılı olarak verilmiştir. Bu farklı kullanımlar nedeniyle

Trakya toprakları fetih edilmiştir. Günümüz Yunanistan topraklarının fethi ise 1461 yılında Mora’nın alınması ile tamamlanmıştır.

Yunan İsyanı’nın başlaması ve bağımsızlık elde etmesi ile Yunanistan’ın sürekli olarak genişlemesi, Osmanlı Devleti elinde olan Batı Trakya’ya olan ilginin artmasını sağlamıştır. Yunanistan, egemenliğine giren topraklarda yaşayan Türk- Müslüman nüfusu ortadan kaldırmış veya zorunlu bir tercih olarak bu nüfusun göç etmesini sağlamıştır. 1830 Londra Protokolü ile Yunanistan bağımsız bir devlet olurken, Osmanlı Devleti’nin yeni devletin sınırları içinde kalan malvarlığı ve burada kalan Müslüman ahalinin durumu ele alınmıştır. 1830 Londra Protokolü’nün 5. maddesi167 ile Müslüman ahalinin hakları garanti altına alınması sağlanmıştır. Yıllar ilerledikçe Yunanistan’ın toprakları genişlerken Türklerin haklarının korunması için çeşitli antlaşmalar ve protokoller yapılacaktır. Özellikle Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan antlaşmalar ve protokoller çalışmanın asıl konusu Batı Trakya Türk azınlığı için önem arz edecektir.

Batı Trakya’da yaşanan süreçlerin ve izlenen politikaların neden-sonuç ilişkisi bağlamında anlaşılması için bölgede yaşanan temel gelişmeler ifade edilmek zorundadır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı hem Osmanlı Devleti adına hem de Balkanlar adına önem taşımaktadır. Bu savaş ile Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda olan etkinliği büyük oranda kırılmıştır. Ruslar Edirne’yi işgal etmiş, İstanbul-Yeşilköy’e kadar gelmişlerdir. Başkentin işgal edilme ihtimali ve boğazların önemi nedeniyle İngiltere’nin desteği ile bu ihtimal ortadan kaldırılmıştır. Savaş sonucunda 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşma ile Bulgaristan Balkanların en büyük devleti olarak ortaya çıkmış ve bu durum Trakya Sorunu’nun temellerini atmıştır. Batı Trakya, Doğu Trakya ile Batı Rumeli’yi birleştiren ana bağlantı olarak kabul edilmesi nedeniyle Avrupa için önemli bir sorun olmuştur.168 Uluslararası

ilişkilerin bir satranç olduğu düşünüldüğünde realist teori açısından yaşanan gelişmelerde özellikle İngiltere’nin adımları dikkatle okunmalıdır. Rusya’nın oetki

167 Yunan Hükümeti, aynen Osmanlı devleti gibi, genel af ilan edecek, kendisine karşı savaşmış

olanların mal ve mülklerine dokunulmamasını sağlayacaktır. Yunanistan’da kalan topraklarda yaşayan Müslümanlardan yerlerinde kalmak isteyenler mülkiyetlerini koruyacaklar ve aileleri ile birlikte güvenlik içinde yaşayacaklardır. Akt. Özlem Zerrin Keyvan, ‘‘Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Türkleri Sorunu’’, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/401753, Mesleki Bilimler Dergisi, C. 1, S. 4, 2012, (19.03.2018), s. 22.

alanının genişlemesini ulusal çıkarlarına ve göreli kazanç açısından sakıncalı bulan İngiltere bu dönem Osmanı Devleti’nin yanında durmuştur. Ancak özellikle Bulgaristan’ın kurulması ile Osmanlı Devleti yaşamış olduğu güvenlik sorunlarının ciddi sonuçlarını bir kez daha Balkanlarda görmüştür. Batı Trakya’da olduğu gibi Türk nüfusun çoğunluk olduğu toprakların Bulgaristan’a bırakılması nedeniyle Türkler bu anlaşmaya itiraz etmeye başlamıştır. Mart 1878’de örgütlü bir şekilde Rodop’ta Türk direnişi başlamıştır. Türkler, Osmanlı Devleti egemenliği dışında Bulgar veya Rus egemenliği altında kalmayı kabul etmeyeceklerini ifade etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nden istenen destek alınamaması üzerine Mayıs 1878’de Rodop Türk Mukavemet Hükümeti (Rodop Türk Geçici Hükümeti) kurulmuştur. Hükümeti, dört isim Ahmet Timirski, Hacı İsmail Efendi, Hidayet Paşa, Kara Yusuf Çavuş kurmuş ve otuz kişilik Temsilciler Meclisi oluşturulmuştur.169 Temmuz 1878’de Ayastefanos

Antlaşması’nın yerini alacak olan Berlin Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşma ile Bulgaristan Prensliği kurulurken, Batı Trakya yeniden Osmanlı Devleti sınırlarına dâhil olmuştur. 1878 yılında kurulan Geçici Hükümet Nisan 1886 yılında Bulgarlarla yapılan antlaşma ile ortadan kalkmıştır. Geçici Hükümet mücadelelerin sonucunda 300 köyün Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kalmasını sağlamıştır.170 Bu hükümet

aynı zaman Batı Trakya ve bölgedeki Türklerin adına önemli bir girişim olarak tarihte yerini almıştır.

Balkanlarda Osmanlı-Rus rekabetinin devam ettiği süreçte, Yunanistan’ın genişlemeye devam ettiği ifade edilmelidir. 1878 Berlin Kongresi’nde ile büyük devletlerin kararı ile Osmanlı Devleti’ne ait Epir’in bir bölümü ve Teselya Yunanistan’a verildi.171 Dönemin uluslararası siyasetinde bu gelişme büyük güçlerin

çıkarlarına uygun olurken, Osmanlı Devleti’nin askeri, ekonomik ve siyasi olarak ne kadar zayıfladığını ve izlemiş olduğu denge politikasınn toprak kayıplarını engelleyemediğini ortaya koymuştur. Yine ifade edilmelidir ki, İstanbul’un dönemin büyk güçlerine karşı izlemiş olduğu dış dengeleme siyasetinin ise devleti ulusal çıkarlar ve beka konusunda istenilenden uzak bir seviyeye getirdiği net bir şekilde görülecektir. Gelişmeler sonucunda burada olan Müslüman ahalinin haklarının

169 Ümit Kurtuluş, Batı Trakya’nın Dünü Bugünü, Sincan Matbaası, 1979, s. 4. 170 Hakan Baş, a.g.e. , s. 25.

korunması adına 1881 yılında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile ilk kez Yunanistan, Kutsal İslam Hukukunun ve İslam Mahkemeleri uygulanmasını kabul etti.172 İki devlet antlaşmanın 8. maddesi ile özerklikle ilgili hükümleri kabul ettiler.173

Böylelikle Yunanistan Müslümanların haklarını ve özgürlüklerini tanımış oluyor ve bununla birlikte garantiler veriyordu. Yunan yönetimi antlaşmaya bağlı olarak 1882 yılında Ruhani Liderler ve Muhammedi Cemaatler Hakkında Yasa ile Larisa, Farsala, Trikala ve Volos bölgelerinde dört müftülük tanınmıştır.174 Daha sonra aynı yıl çıkan

İslam Cemaatlerinin Manevi Liderleri Hakkında isimli ikinci bir yasa ile müftülerin görev alanları belirlenmiştir.175

Burada ifade edilmesi gereken bir önemli nokta bulunmaktadır. 1830 Protokolü ve 1881 Sözleşmesi’nin tanıdığı azınlık hakları Yunanistan’a terk edilen topraklarla sınırlı olduğudur.176 Bu bağlamda antlaşmanın geçerliliğine yönelik

tartışmalar ise dönem dönem gündeme gelecektir.

Balkan Savaşları’na kadar olan dönemde Yunanistan ve Osmanlı Devleti arasında, dönemin büyük güçlerinin de etkisi ile sürekli olarak olumsuz süreçler yaşanmıştır. Özellikle Yunanistan’ın sürekli yayılımcı istekleri, Osmanlı Devleti’nin o dönem siyasi durumu ve büyük devletlerin çıkarları çoğunlukla Yunanistan’ın lehine bir politika gelişmesini sağlamıştır. Balkan Savaşları sadece Batı Trakya için değil Balkanlarda Türk ve Müslüman ahali için kırılma noktası olacaktır.177 Balkan

Savaşları’nın daha önce ifade edildiği üzere Osmanlı Devleti’nin yeni kurulan Balkan

172 Akt. Turgay Cin, Yunanistan’daki Türk Azınlığın Hukuki Özerkliği (Müftülük Meseleleriyle İlgili

Yunan Yargıtay ve Danıştay Kararları ve Diğer Belgeler), Orion Kitabevi, Ankara 2009, s. 63-64.

173 ‘‘Yunanistan’a terk edilen topraklar üzerinde yaşayan Müslümanlara ibadet özgürlüğü tanınır. Var

olan ve ileride oluşacak olan Müslüman Cemaatlerinin özerkliğine ve hiyerarşik yapılanmasına, örgütlenmesine ve bunlara ait fon ve taşınmaz malların yönetilmesine halel getirilmeyecektir. Bu cemaatlerin, dini konularda manevi önderleriyle olan ilişkilerine hiçbir engel konulmayacaktır. Yerel Şer-i Mahkemeler (İslam Mahkemeleri) sadece dini yargılama yapmaya devam edecektir.’’

Turgay Cin, Yunanistan’daki Türk Azınlığın... , s. 64.

174 Rıdvan Topçu, İslam Hukuku Açısından Batı Trakya’daki Müftülerin Yetkileri, Bakeş Yayınları,

Yunanistan 2012, s. 38.

175 ‘‘Müftüler,

1. Müslümanların evlenmelerine izin verir, evlendirir.

2. Müslümanların aile kurullarının toplantılarına başkanlık eder ve oyların eşit olması halinde de, Müftünün oyu belirleyici olur.

3. Dini ve hayırsever İslam Kurumlarının taşınır ve taşınmaz mülklerini yönetir.’’ Turgay Cin, Yunanistan’daki Türk Azınlığın..., s. 65.

176 Baskın Oran, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Mülkiyeliler Vakfı Yayınları, Ankara

1986, s. 35.

177 Çalışma kapsamı nedeniyle Batı Trakya üzerine durulacağı için Balkan Savaşı ile ilgili diğer

Devletleri’ne karşı yenilgiye uğradığı bir savaştır. Her ne kadar İkinci Balkan Savaşı’nda kaybedilen bazı toprakları geri alınsa bile elden çıkan toprak ile geri alınanlar arasında büyük bir fark olduğu görülecektir. Burada işlenecek ana nokta her iki savaş dönemi ve sonucunda Batı Trakya’da yaşanan gelişmeler olacaktır.

İfade edilen döneme kadar Yunanistan sınırlarında kalan Türkler ile ilgili 1830 Protokolü sonrasında yeni bir metin olarak 1881 Antlaşması’nın yapılması önemlidir. 1881 Antlaşması, Yunanistan topraklarına yeni katılan Türklerin haklarının ve dini özerkliklerinin korunması açısından anlamlıdır.

Balkan Savaşları ile Yunanistan büyük oranda topraklarını arttırmayı başarmıştır. Savaşların sonunda Balkan Devletleri kendi aralarında 10 Ağustos 1913’te Bükreş Antlaşmasını imzalamıştır. Buna göre, Yunanistan Kavala’yı almış ve Dedeağaç bölgesinde, Mesta-Karasu Irmağı ile Meriç Nehri arasında Ege Denizi’ne çıkmıştır. Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 29 Eylül 1913 tarihinde İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Buna göre Türk-Bulgar sınırı Meriç Nehri kabul edilirken, Dimetoka Türk sınırları içinde kalmıştır.178 Realist teorinin ana unsurları olan gücün

ne kadar önemli olduğu Balkan Savaşları ile görülmüştür. Morgenthau’nun diplomaside ortaya koyduğu başkalarının gözü ile düşünme ve hayati konularda uzlaşmanın Balkan uluslarına kazancı büyük olmuştur. Ancak birinci savaşta Osmanlı aleyhine kazanımları olan devletler ikinci savaşta ise göreli kazanç bakış açısını nedeniyle birbirleri ile savaşmıştır. Yine bu dönemde Osmanlı Devleti’nin dengelenmesi adına Balkan devletleri hem dış dengelemeye hem de savaşa başvurmuşlardır Devletin içerisinde bulunduğu durum, uluslarararası anarşik düzenin İstanbul aleyhine olması ve büyük güçlerin ulusal çıkarları devletin toprak kaybetmesi üzerine olması nedeniyle Osmanlı Devleti Balkanlarda büyük kayıplar yaşamıştır.

Savaş sonrası bölgede kalan Türkler için öne çıkan gelişmelerden biri, Yunanistan’ın savaş sonucu almış olduğu topraklarda kalan Müslümanlara yönelik antlaşma olan 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması ve 3 Numaralı Protokol’dür. Bir başka önemli gelişme ise 31 Ağustos 1913179 tarihinde kurulan Batı Trakya Geçici

Hükümeti’dir. Kronolojik bir sıra ile ifade edilmesi gerekirse burada öncelikle Batı Trakya kurulan geçici hükümetten bahsedilmelidir. Osmanlı Devleti’nin Batılı

178 Ahmet Halaçoğlu, a.g.e. , s. 33-34.

devletlere vermiş olduğu Edirne’nin alınmasının ardından Meriç’in Batı yakasına geçilmeyeceği sözü ve Bulgarların Türkler üzerinde baskı ve zulümleri Batı Trakya için kritik bir kararın alınmasına neden olacaktı. 15 Ağustos 1913’de Enver Paşa’nın emri ile Eşref Kuşçubaşı Batı Trakya’ya girmiştir. İstanbul’dan gelen eleştiriler ve aksi emirlere rağmen buradan çekilmeyen kuvvetler destek olarak gelen Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanlığını yapan Süleyman Askeri Bey’in kuvvetleri ile güçlenmiştir.180

Batı Trakya’ya giren kuvvetler 31 Ağustos 1913’de Gümülcine, 1 Eylül 1913’de İskeçe ve çevresini, 2 Ekim 1913’de Dedeağaç’ı kurtarmışlardır.181 Yaşanan

bu gelişmeler ve İstanbul’un mevcut bakış açısı sonucunda 31 Ağustos’ta geçici hükümet ilan edilmiştir. Hızlı bir şekilde teşkilatlanmaya giden hükümet atmış olduğu adımlarla bağımsız bir devlet görünümü çizmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti ve Bulgaristan yaşanan bu gelişmelerden rahatsızlık duyduğu süreçte, Yunanistan olumlu bir bakış açısına sahip olmuştur. Atina yönetimi, Batı Trakya’yı tampon bir devlet olarak görmüş, Türk-Bulgar yakınlaşmasına engel olabilmesi açısından desteklemiştir. Bu destek sözlü olarak silah, cephane, borç para, Bulgarlara karşı silahlı Rum çeteler olarak ifade edilmiştir.182 Burada realit teorinin dikkat çekmiş olduğu ulusal çıkarın ne

olduğu net bir şekilde görülmektedir. 1830 sonrası Türkler ile birçok kez savaşan Yunanistan, Batı Trakya devletini Osmanlı-Bulgar yakınlaşması adına desteklemeyi düşünmüştür. Devletlerin tek bir doğrusu olmadığı, koşulların gerektirdiği şekilde diplomatik manevralar yapabileceği ve teorinin atıf yaptığı evrensel ahlak ile her devlet için iyi-kötü farkının olabileceği burada görülmüştür. Osmanlı Devleti’nin baskıları, bölgenin önemi ve nüfusun Türk olması gibi etkenler göz önüne alındığında geçici hükümet 12 Eylül 1913 tarihinde Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi (Batı Trakya Bağımsız Hükümeti) ilan etti. Bu ilan aynı zamanda Türk tarihi için büyük bir anlam taşıyor, kurulan devlet ilk bağımsız Türk Cumhuriyeti olarak tarihe geçiyordu. Her ne kadar devlet olarak örgütlenmesini tamamlamış da olsa, Osmanlı Devleti’nin yoğun baskıları üzerine 25 Ekim 1913’de devletin varlığına son verilmiştir. Batı Trakya’ya yönelik Bulgar işgali ise bu sürecin ardından tamamlanmıştır. İşgal

180 Hakan Baş, a.g.e. , s. 23. 181 Ümit Kurtuluş, a.g.e. , s. 8.

sürecinde ve sonrasında Bulgar yönetimi Batı Trakya Türklerine yönelik baskı ve zulümlere imza attılar.183

Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması ve 3 Numaralı Protokol imzalanmıştır. Antlaşma Yunanistan’da kalan Müslümanların haklarının korunması için önemli bir konumda bulunmaktadır. Antlaşma, Türklerin Yunanistan’a bırakmış olduğu topraklarda kalan, Yunan uyruklu Müslüman Türklerin haklarını içermekte özellikle Başmüftülük, Müftülükler ile vakıflara ilişkin hükümler bulunmaktadır.184 Geçerliliği üzerine tartışmalar olan Atina Antlaşması üzerine farklı

görüşler bulunmaktadır. Yunanistan, Lozan Antlaşması ile Atina Antlaşması’nın ortadan kalktığı öne sürmektedir. Buna temel dayanağı ise antlaşmanın o dönem Yunanistan’a bırakılan topraklarda geçerli olduğu ve Batı Trakya’da uygulanamayacağıdır. Bir diğer iddia ise yapılan nüfus mübadelesi ile bu antlaşmanın uygulanmasının ortadan kalktığıdır. Bu iddialara yönelik karşı bir argüman bulunmaktadır. Buna göre, antlaşmada 3 numaralı protokol Yunanistan’ın bütün topraklarında uygulanacağını ortaya net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu nedenle daha sonra Yunanistan egemenliğine giren Batı Trakya’da uygulanamaz gibi bir savı ortadan kaldırmaktadır. Lozan ile antlaşmanın etkinliğini yitirdiği iddiası ise yanlıştır. Çünkü Lozan ile Atina Antlaşması’nın ortadan kalktığına dair herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Yunanistan’ın 1913 yılında imzalanan antlaşmayı uygulama konusunda isteksizliği ilerleyen süreçte Batı Trakya için birçok temel tartışma konusunun temel çıkış noktasını oluşturacaktır.

Balkan Savaşları ile büyük oranda nüfus ve toprak kaybeden Osmanlı Devleti askeri ve ekonomik olarak da büyük bir yara almıştır. 1914 yılında başlayacak olan Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti için adeta sonun bir başlangıcı olacaktır. Bu durum göz önüne alındığında Batı Trakya gibi stratejik bir bölgenin bu gerçeklerden etkilenmemesi düşünülemezdi. Devletin, Almanya ile beraber Birinci Dünya Savaşı’na girmesi ve Bulgaristan’la müttefiklik ilişkisi kurması bir kez daha Batı

183 ‘‘Dimetoka, Ortaköy, Ferecik, Sofulu ve Cisr-i Mustafa Paşa’nın bütün, Gümülcine ve İskeçe’nin ise

bir kısım ahalisi Osmanlı topraklarına sığınmak (göç etmek) zorunda kaldılar. Yaklaşık 200.000 kişiyi bulan bu Müslüman ahalinin yerine dönmesi için yapılan bütün teşebbüsler neticesiz kalmış, …Bulgar hükümeti göç eden Türklerin yerine Makedonya Bulgar mültecilerini yerleştirmiştir.’’ Akt. Ahmet

Halaçoğlu, a.g.e. , s. 33-34.

Trakya’nın gündeme gelmesine neden olacaktır. Almanya özellikle Bulgaristan’ın müttefik olarak kendi yanında savaşa katılmasına büyük önem veriyordu. Bulgaristan ise henüz tarafsız konumda bulunduğu süreçte savaşın her iki tarafı ile görüşerek çıkarlarına uygun olanı belirlemeyi amaçlıyordu. Savaş öncesinde ve sürecinde Osmanlı Devleti ve Almanya ilişkileri göz önüne alındığında, Bulgaristan’ın istekleri karşısında Almanya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki etkisi tahmin edilebilecektir.

Osmanlı Devleti toprakları üzerine ve çeşitli konularda pazarlıklar sonucunda Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 6 Eylül 1915 tarihinde imzalanan Osmanlı- Bulgar Hudut Düzeltme Antlaşması imzalanmıştır.185 Antlaşma ile

‘‘Tunca ve Meriç’in batısında kalan, Cisri Mustafa Paşa, Karaağaç ve

Dimetoka’yı içine alan ve Enez’e kadar Meriç kıyısında dar bir şerit oluşturan, toplam 2600 kilometre kare civarında bir toprak parçası Bulgaristan’a bırakılıyordu. Bırakılan topraklar üzerinde büyük çoğunluğu Müslüman Türklerden oluşan, takriben 65 bin kişi yaşıyordu. … Terk edilen toprakların Müslüman ahalisi ise, Bulgaristan Müslümanlarının hak ve görevlerine sahip ve tabi olacaklardı.’’186

Bu antlaşma özellikle Lozan sürecinde gündeme gelecek ve İngiltere ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı en önemli kozlarından biri olacaktır. İki ülke arasında yapılan bu antlaşma ile Osmanlı Devleti-Almanya-Bulgaristan iş birliği için gerekli şartlar sağlanmış oluyordu. Devletin Birinci Dünya Savaşı’nda ittifak ile var olması için toprağından vazgeçmesi savaş sonucunda beklentilerin ve Almanya’nın desteğinin ne kadar önemsendiğini ortaya koymuştur. Bir başka nokta ise Osmanlı Devleti’nin savaşa girmeyi bir çıkar olarak görmesi sonucunda topraklarını Bulgaristan’a bırakması ile Bulgaristan’ın savaşa girmesinin Almanya’nın çıkarları

185 Bu antlaşma öncesi iki ülke arasında Almanya’nın teşviki ile 19 Ağustos 1914’te Osmanlı-Bulgar

ittifakı imzalanmıştır. İttifak’a göre: her iki taraf birbirlerinin sınırlarına saygı gösterecek, taraflardan biri herhangi bir Balkan ülkesi tarafından saldırıya uğrarsa diğerinin talebi üzerine saldırgan devlete karşı savaş ilan edebilecek veya diğeri lehine tarafsızlığını koruyabilecektir. Akt. İbrahim Kamil, ‘‘Enver Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı Sırasında Balkanları Teftişi İle İlgili Bilinmeyen İki Belge’’

Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 18, S. 2, Edirne 2016, s. 89.

186 Akt. Ali Ata Yiğit, ‘‘Çanakkale Savaşlarının Ortaya Çıkardığı Stratejik Bir Zorunluluk: Osmanlı-

Bulgar Hudut Tashihi Antlaşması’’, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, S. 63, Ankara, 2012, s. 279.

için uygun olduğu vurgulanmalıdır. Osmanlı Devleti’nin savaşta güçlü bir şekilde yer alması içi dış dengelemeye başvurması olarak okunabilir. Almanya’nın ise Osmanlı Devleti ile ittifak yapmasında ise İngiltere ve Fransa’ya karşı daha çok göreli kazanç elde etme isteği etki yapmıştır.

Batı Trakya’da Yunan ve Bulgar varlığı Türkler tarafından kabul edilmiyor ve bu nedenle yeni bir girişim ortaya çıkıyordu. Türk-Bulgar Antlaşması öncesinde 30 Temmuz 1915 tarihinde Radalios köyünde (Drama) Batı Trakya Kurtuluş Komitesi kurulmuştur. Fuat Balkan, Şakir Zümre ve Cevat Bey’in kurucusu olduğu bu hareket Ağustos 1913’te ilan edilen hükümet gibi dönemlerinin ‘‘bölgesel ve uluslararası

ortamının elverişsizliği’’187 nedeniyle destek alamadığı için 27 Eylül 1917’de son

bulmuştur. Osmanlı Devleti her ne kadar çeşitli cephelerde başarılar elde etmiş bile olsa nihai aşamada savaşı müttefikleri ile beraber kaybetmiştir. Devlet toprak kazanımları elde etmek amacı ile girmiş olduğu savaşta değil ulusal güvenlik sorunu beka problemi ile karşı karşıya kalmıştır. Devletin ilerleyen yıllarda yaşayacağı sorunlar ise uluslararası ilişkilerde çıkarın teorinin ifade etmiş olduğu üzere ne kadar önemli bir konumda olduğunu ortaya koyacaktır.

27 Kasım 1919 yılında Bulgaristan İtilaf Devletleri ile beraber Neuilly Antlaşması’nı imzalamıştır.188 Antlaşma, Batı Trakya’yı doğrudan etkileyecek

özellikle Yunanistan’ın dönemin büyük devletler tarafından desteklenerek bir kez daha kolayca toprak kazanmasını sağlayacaktır. Antlaşma ile Batı Trakya’da Müttefiklerarası Trakya Hükümeti kurulmuştur.189 Kurulan yönetimde Türk idari

anlayışı ve Türkler çoğu makamda yer almıştı. Ancak bölge üzerine Yunanistan ve Fransa’nın fikirleri birbirinden farklıydı. Fransa kendisine bağlı kalmasını isterken, Yunanistan Batı Trakya en kısa zamanda kendi topraklarına katmak istiyordu. Yunanistan’ın çabaları sonucunda halkoylaması yapılmasına karar verilmiştir. İki dereceli seçim sistemi gerçekleşen halkoylaması Türk tarihinin en talihsiz

187 M. Murat Hatipoğlu, Yunanistan’da Etnik Gruplar ve Azınlıklar, SAEMK Araştırma Projeleri Dizisi,

1. Basım, Ankara 1999, s. 23.

188 Antlaşma Batı Trakya ile ilgili 1915 antlaşması nedeniyle ile ilgili kararı müttefiklere bırakırken,

Doğru Trakya ile ilgili kararı ise Osmanlı Devleti ile ilgili yapılacak antlaşmaya bırakmıştır. H.Bülent