• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Döneminde Çocuğa verilen Önem ve Çocuk Giyimi:

1.2 Çocuk Giyiminin Tarihçesi:

1.2.2 Osmanlı Döneminde Çocuğa verilen Önem ve Çocuk Giyimi:

Çocukluk kavramlarının bugüne kadar pek çok tanımı yapılmıştır. Çocuk en genel şekli ile ‘‘ küçük yaştaki kız ve erkek’’ olarak tanımlana bilir. Osmanlı dönemi ve Topkapı sarayında çocuğun Tanzimat dönemine kadar ayrı bir yeri yoktur. Ancak Saray arşivinde bulunan çocuk giysilerinden bazıları üzerinde bulunan etiketler sahibine işaret etmektedir. Yine bu etiketlerden bazıları üzerinde çocuk kıyafetlerine verilen ehemmiyeti gösterir yazılara tesadüf edilir. I. Ahmet in kızı Hanzade Sultan için diba bir serpuş yaptıracaktır ve bunun hakkında yazdığı şu sözler bu ehemmiyetin bir göstergesidir. “ işte bu arakçine göre dikesiz dibası güzel olsun endamlı olsun’’ (Şehsuvaroğlu, 1961:7).

Çocuklar sosyal hayat içerisinde her zaman mevcut bulunmaktadır fakat onlar küçük birer bireylerdi ve aile içinde yer alırlardı. Bu durum Osmanlı döneminde çocuğa çocuk gibi değil küçük birer yetişkin gibi bakılmasından kaynaklanırdı (Okay, 1998:24).

Asırlardan beri çocuk üzerine çok sosyal geleneğimiz mevcut bulunmuştur (Şehsuvaroğlu, 1961: 3). Çocuğun Türklerdeki yerine ve öneminemukabilbir bebeğin dünyaya gelmesi kutlamalarla olur ve en çok kadınlar arasında kutlanırdı. Doğum anında yapılanlar gravürlerde de tasvir edildiği gibi önceden kundaklar, zıbınlar, battaniyeler, takkeler hazırlanır, hamileliğin altıncı, yedinci ayında ebe tutulurdu. Doğacak çocuk için hazırlanmış tülbentten gömleği, mavi yazma yemenisi, yeşil bürümcekten işlemeli duvağı ve kırmızı kurdela bağlı (nazar takımı) ve takkesi konur. Besmele ile kundak sarılır ve sarılırken içine çörek otu serpilir. Bir bohçaya konduktan sonra doğuma kadar kıbleye karşı asılır ve üzerine kuran-ı kerim kesesi asılırdı (Şehsuvaroğlu, 1961: 3).

Doğum yaklaşınca ebenin ceviz ağacından yapılmış doğum sandalyesi eve getirilirdi. Anne adayı bu sandalyeye oturtulur, doğumda bulunan diğer yardımcılar kollarını sımsıkı tutar ve ebeyle birlikte tekbir getirirler. Fatiha suresini makamla ve yüksek sesle okurlardı (Resim 1) . Bebek doğunca yıkanır, göbeği kesilirken göbek adı konur, çocuk kundağa sarılır, omzuna mavi nazar boncuğu dikilirdi. Anne süslü yorgan ve örtülerle kaplı yatağa yatırılır, yatağın üstüne Kur’an asılırdı( Baş, 2006: 42).

Resim 1:Doğum anını resmeden bir minyatür.

Doğum anında ebe abani kundağı açar, pamuklu ve yukarısı geniş, altı dar (etek bezi) ni kundağın üzerine serer. Omuz ve ayaklarını sarmak için yumuşak tülbentten sargı bezleri yayılır ve ayakucu tarafına da ara bezi ve kuşak konur(Şehsuvaroğlu, 1961: 3).

Doğum öncesi hazırlıkların saray gider defterlerinde de görüldüğü gibi aile ye yeni katılan bireyin değeri büyüktür. Bir örneği de II Mahmut un kızı Saliha sultanın doğduğu oda için hareme teslim edilen eşyalardır.

 İnci, sırma, pul ve tırtıl işlemeli sırma saçaklı: 5 adet

 Sade, sırma ve tırtıl işlemeli pembe seraser. Küçük erken: 3 minder 3 yastık.

 Sırma, pul, tırtıl işlemeli sırma saçaklı, sırma püsküllü pembe seraser pencere ve kapı perdesi: 8 adet.

 İnci, sırma, pul ve tırtıl işlemeli sırma kordon işlemeli pembe seraser yatak takımı : 6 divan 2 koltuk 1 şilte yüzü

 İnce, sırma, pul ve tırtıl işlemeli pembe seraser yorgan ve yatık: 1 adet  Sırma, pul ve tırtıl işlemeli seraser köşe sediri takım: 2 adet duvar

yastığı 8 koltuk yastığı 2 şilte yüzü

 Sırma, pul ve tırtıl işlemeli sırma şeritli atlas nihali: 2 adet  Sırma işlemeli ve klabtan saçaklı saten pencere şemsi: 3 adet (Uluçay, 1992: 71).

Odada bulunan eşyaların üzerinde işlemeli değerli taşlar olmasına rağmen oda içerisinde ençok dikkati çeken beşiktir. Topkapı sarayı müzesi hazine dairesin de mevcut olan beşik altından yapılmış üzeri değerli taşlarla bezenmiştir (Resim 2). Bir diğeri ise sedef kakmadır (Resim 3). Bu beşikler doğumdan sonra beşik alayları ile şenliklerle gelirdi.

Resim 2:Sedef kakma ahşap beşik. TSM, 8/912

Doğan çocuk erkek ise 5, kız ise 3 kurban keser ve yine doğan erkekse 7 el, kız ise 3 el top atılarak çocuğun dünya ya gelişini kutlarlardı. Top atışı günde beş kez tekrarlanarak ve tellallar vasıtası ile halka bu sevinçli haber duyurulurdu (Uluçay, 1992: 71).

Eğlence ve şenlikler düzenlenir bunlar sadece saray içinde olmazsarayın dışına da yansırdı. Bu eğlenceler bazen 5 bazen 7 gün sürerdi. Çocuğun kırkı çıkınca ve sütten kesilince (iki yaşında) hamamda bir tören yapılırdı.

Erkek çocuk sünnet oluncaya kadar haremde annesinin terbiyesi altında büyür, sünnet olduktan sonra Harem kısmından çıkartılarak babasının nezaretine verilirdi (Baş, 2006: 42).Bu sünnetler büyük eğlencelerle yapılırdı ve aynı eğlencelerde sultankızlarının da evlilik törenlerinin yapılırdı. Sünnet törenine şehzadeler sünnet olmak üzere arabalarla ve sünnet alayı ile taşınırdı (Resim 4-5).

Resim 4-5:Şehzadelerin yapılmakta olan şenliklerin sonunda sünnet olmak üzere Topkapı Sarayına doğru gidişi.Levni tarafından resmedilmiş olan minyatürdür (Surnane-i Vehbi ,Topkapı Sarayı Kütüphanesi A3593,y.169b -170a).

Osmanlı saray çocuklarının sünnet merasimlerinde saray toplu sünnetler yapmış halktan çocukları da sünnet ettirmiştir ve bu çocuklar için sünnet kıyafetleri sipariş edilmiştir. Bu siparişler saray defterlerinde kayıt altına alınmıştır.

II. Abdülhamit’in Behice hanımdan olan ikizleri M. Bedreddin ve A. Nureddin dir. Bedrettin 3 yaşında ölmüş, Nureddin efendi yaşamıştır. Bu çocuğa ait sünnet kıyafeti 2005 yılında Behice sultanın yeğeni Necla Gürel den satın alınarak Topkapı Sarayına getirilmiştir. Çocukların sünnet kıyafetleri beyaz pamukludan veya ipekliden sünnet elbiseleri ve kenarları kalıplı tepesi düz basık takke ile bütünleşmiş sünnet kıyafetleridir. A. Nureddin efendinin de sünnet kıyafeti böyledir (Resim 6) (Tezcan 2006: 147).

Sünnet olan çocuklar için sarayda yapılan hazırlıklardan biride sünnet yatağı olmuştur ki buna örneğini de Dolmabahçe Sarayında yakinen görmek mümkündür (Resim 7).

Resim 6:Sünnet elbisesi ve şapkası.Elbisenin önyüzünde sol göğüs üzerinde AN harfleri işlidir.TSM, ayniyat no:20222 (Tezcan2006: 147)

Resim 7:Dolmabahçe Sarayı Harem Dairesindeki 165 numaralı oda Sünnet odası.

Kız veya erkek çocuk, ikisi içinde bu kadar şenlik ve kutlamadan anlaşıldığı gibi Osmanlı döneminde çocuklardünyaya gelen küçük bir varlık değil gelecek mirasçısı büyüklerdir.

Bunlarla birlikte kaynaklarda çocukların sosyal hayatı hakkında kesin bir bilgiye ulaşmak zordur. Osmanlı gündelik hayatını konu alan kitaplar ve makalelerde bile çocuklar çok az yer almaktadır. Bunun sebebi ise Osmanlıda çocukların belirli bir yaşa kadar eve bağlı kapalı bir hayat yaşamasıdır. ÖrneğinOtoman Women And Foreign Travellers(OsmanlıKadını ve Yabancı Gezginler) isimli kitapta bir seyyah olan D’HOSSON’ dan 18.yy. da Türk kadınının duyabileceği en büyük acının bir arızadan ötürü çocuğunu kendinin emzirememesidir. Bu durumda olsa bile çocuklarını asla dışarı çıkarmaz, kendi nezaretlerinde yedirir, içirir, bakar, büyütürler dediği nakledilmiştir. Erkek çocukları dahi 7 yaşına kadar Harem de annesinin yanında yetiştirilirdi(Eren ve Can, 1996: 98- 99).Yabancı seyyahların gravür ve resimlerinde de nadir olarak görülen çocukların en mühim özelliklerinden biri büyüklerle aynı kıyafeti giymiş olmalarıdır. Bu durum çocuklar için özel bir giyim tarzının olmadığını gösterir (Yerasimos, 1993).

Resim 8:Çocuk kaftanı. İpekli ve kalaptan ile dokunmuş, kemha cinsi kumaştan dikilmiştir. (kemha atkı takviyeli kalın bir kumaştır Osmanlıda dolaşma nakış olarak geçen dalgalı hat üzerine yaprak ve çiçeklerle zenginleşen desene sahiptir. 17.yy. (TSM 13/267).

Nitekim eski asırlardan itibaren bütün toplumlar da olduğu gibi Osmanlıdada çocuk kıyafetlerinin kendine has fazla bir özelliği bulunmuyordu. Kız ve erkek çocukları tıpkı büyüklerin giydiği kıyafetler biçiminde kendilerine göre kesilmiş, dikilmiş kıyafetler giymişlerdir (Resim 8). Yine 19.yy. da Türk çocuk kıyafetlerinden bahseden İngiliz gezgini şöyle der “ Küçük kızlardan biri, uykulu kara gözlü, gül goncası gibi dudaklı idi. Vaktinden evvel olgunlaşmış bir hali vardı. Erguvani kadifeden kenarları hermin kürk ile çevrilmiş ve altın şeritli bir ceket giymişti. Entarisi açık pembe muslindi. Belinden aşağısı kat kat kaşmir şaldı. Yeşil geniş şalvarı bol bir şekilde çıplak ayakları üzerine dökülüyordu. Ayaklarında sarı terlikleri vardı(Şehsuvaroğlu, 1961: 6).

Bir diğeri, ondan belki bir yaş küçüktü, koyu kırmızı yünlüden, içi samur kaplı bir ceket giymişti. Fesi küçük incilerle süslenmişti. Entarisi sarı, şalvarı mavi ve gömleği açık kehrüba rengi ince kumaştandı. Hiçbir şey küçük bir Türk kızının elbisesinden daha mübalalı olamaz (Eren ve Can, 1996: 98- 99).

İki yaşında bir çocukla otuz yaşında bir kadının elbisesi arasında hiç bir fark yoktur; aynı mücevherler, aynı biçim, aynı kumaş, her ikisinde de göze çarpar; sadece ölçü bakımından farklıdırlar.

19. yy. da çocuk kıyafetlerinde de görülen batı etkileri olmasına karşın saray çocuklarının büyükleri gibi giyindiği açıktır.

Resim 9:Sultan Abdülaziz in kızı Saliha sultanın portresi.Abdullah Biraderler in bir fotoğrafıdır 1874 (Öztuncay 2003: 364).

Saliha sultan ın 14 yaşındayken çekilmiş bu fotoğrafında, başında mücevherli bir taçla zenginleşmiş baş giyimi, boynunda küpeleri ile takım olan ağır elmaslı bir gerdanlık ile pozvermiştir. Saray a yakışan mücevherlerle gelenekselden batı ya yönelmiş baş giyimini, batılı tarzda uzun kollu ve uzun etekli kol ve önü kadife ile süslenmiş bir elbise tamamlar. Sultanın14 yaş için ciddi ve hüzünlü bir ifadesi vardır ( Resim 9).