• Sonuç bulunamadı

Orta Sınıf Oluşumunun Sağlanmasında Zekât Faktörünün Etkisi

3. SOSYAL VE İKTİSADİ REFAHA ULAŞILMASINDA ZEKÂT

3.2. Orta Sınıf Oluşumunun Sağlanmasında Zekât Faktörünün Etkisi

dini; felahın ve refahın ekonomik ve sosyal davranışlarda beraber yaşanıyor olmasını tasavvur etmekte ve bunlar üzerine bir medeniyet inşa etmeyi hedeflemektedir. Bu noktada Malezya’da yapılan bir araştırma neticesinde zekâtın ekonomik büyümeye etkisi ile beraber ortalama yaşam süresi, eğitim ve gelir endekslerini içeren insani gelişmişlik seviyesini de yükselttiği ortaya konulmakta ve insani refahında yükseltildiği sonucuna ulaşılmaktadır.461

neticesinde tüm toplumların genel olarak iki sınıfa ayrıldığı, bunlardan üretim araçlarına sahip olup bu araçları ellerinde tutanların yönetici, üretim araçlarına sahip olmayanların ise sömürülen olarak ikinci sınıfı oluşturduğu düşüncesine sahip olduğu ifade edilmekle beraber bu ayrımı yapmasına neden olan faktörün ekonomiye olan bakışı olduğu aktarılmaktadır ve yine Marks’ın ekonomiyi çok geniş bir perspektifte değerlendirdiği ve ekonomiyi diğer kurumların mimarı olarak nitelendirdiği anlaşılmaktadır.463 Marks’ın sınıf oluşumunu ekonomik temellere oturttuğu ve toplumsal şekillenmenin bu iki sınıf doğrultusunda gerçekleştiği düşüncesine sahip olduğu anlaşılmakla beraber Alman sosyolog ve ekonomi uzmanı olan Max Weber (1864-1920)’in sınıf teorisinde sosyal tabakalaşmanın sınıf, statü ve parti olarak üç öğesine vurgu yaptığı ve sınıfı ortak pazar konumuna sahip kişilerin bir araya getirdiği sosyal gurup olarak nitelediği ifade edilmektedir.464 Weber geleneğinden gelip farklı bir sınıf teorisinde bulunan sosyolog Anthony Giddens’in aktarılan düşüncesine göre ise üst sınıf (upper class), orta sınıf (middle class) ve işçi sınıfı (working) olmak üzere üç temel sınıfın mevcut olduğu ve üst sınıfın mülkiyet sahiplerini, orta sınıfın daha heterojen olmakla beraber belirli bir eğitim ve uzmanlaşma seviyesine sahip bireyleri ve işçi sınıfının ise ücretli işçileri kapsadığı ifade edilmektedir.465 Weber geleneği ile Marksizm geleneğinin sınıf teorilerine bakıldığında her iki geleneğinde sınıf teorilerinin ekonomik temellendirmelerle şekillenmekte olduğu Marks’ın merkeze üretimi, Weber’in ise ticari ilişkileri koyduğu tespitini yapmak mümkün gözükmektedir.

Sosyal tabakalaşma teorilerine bakıldığında ise sosyal tabakaların temelde kölelik, kast, feodal zümre ve toplumsal sınıf olmak üzere dört tabakaya ayrıldığı ve her bir tabaka oluşumunun kendi içinde farklı etmenlerden yola çıkılarak oluşturulduğu görülmektedir.

Zenginlik ve fakirlik olgularının sınıf ve tabaka oluşumunda da etkili olduğu ve gelirden fazlasıyla pay alanların zengin, gelirden yeterince pay alamayanların ise fakir olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır. Zengin ve fakir kavramlarının her toplum yapısında belirli oranlarda olması normal olarak kabul edilirken sınıf teorilerinde ve toplum tabakalarında bu iki olguya karşılık gelen farklı ifadelere rastlamak mümkündür. Karl

463 Aydın, “Sosyal Tabakalaşmayı Önlemesi Açısından Zekât Müessesesi”, 370.

464 Ali Arslan, “Temel Sorunları ve Açılımları ile Sınıf Teorisi, Sınıf Bilinci ve Orta Sınıflar”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2(2004), 131.

465 Arslan, “Temel Sorunları ve Açılımları ile Sınıf Teorisi”, 133.

Marks sınıf teorisi ve sosyal tabakasına göre zenginin karşılığını; yöneten, fakirin karşılığını ise sömürülen oluşturmakta iken Max Weber’de zenginin karşılığını sermaye sahibi, fakirin karşılığını ise işçi oluşturmaktadır. Kölelik sisteminde bu efendi ve köleye tekabül ederken Kast sisteminde ise brahman ve sudraya denk gelmektedir. Feodalizmde bunun karşılığı soylular ve serfler iken sosyal zümrede üst ve alt sınıf şeklinde kendini göstermektedir. İslâm dininde ise Osmanlı örneğinde bu iki sınıfın karşılığı yöneten ve yönetilen olmaktadır.466 Sosyal tabakalaşma ve sınıf teorilerine bakıldığında iki uç noktada konumlandırılan sosyal pozisyonlar göze çarpmakta ve toplumların genelinde bu durum sezinlenmektedir. İslâm toplumlarına bakıldığında Batı’da olduğu gibi sosyal sınıf farklılığı görülmemekte bunun nedenin ise servetin iktidar meselesi olmama ilkesinin yansıması olduğu analizi yapılmakta ve buna temel olan faktörün ise siyasi birliğin sağlanmasıyla devlet için rakip olabilecek güçlerin engellenmesi olduğu ifade edilmektedir.467 Yine servetin ve mülkiyetin belirli ellerde toplanmaması burjuva sınıfının ortaya çıkmasını engellediği ve toprak unsurunun temel üretim faktörü olması ve zirai topraklarda devlet mülkiyetinin olması toprak aristosunun ortaya çıkmasını engellediği de ifade edilmektedir.468 Bugünkü ulus devlet modellerinde de küresel sermayeyi elinde tutan kodaman bir zümrenin varlığı bilinmekte olup zenginliğin tekelleşen bir yapıya büründüğü ve toplumun geri kalan kısmının refahtan yoksun yaşayarak hayatlarını idame ettirdiği görülmektedir. En zengin ve en fakir arasındaki makasın gelir yönünden gittikçe açıldığı ve fakirler aleyhine bir durumun sürekli tekrar ettiği bir durum, İslâm ekonomisinde karşılık bulmamakta ve çözümü için mücadele edilmesi gerekmektedir. İslam’ın insanları doğuştan ve hür ve eşit kabul ettiği, fiziksel ve maddi farklılıkların, iktisadi ve siyasi güçlerin insanlar arasında bir üstünlük gerekçesinin olmadığı kabul görmekte ve sınıfsız bir toplum modelinin arzulandığı469 ifade edilmektedir.

İslâm iktisat sisteminde ise servetin ve mülkiyetin belirli ellerde toplanması arzu edilen bir durum olmamakta ve bunun önlenmesi içinde caydırıcı tedbirlerin alındığı

466 Aydın, “Sosyal Tabakalaşmayı Önlemesi Açısından Zekât Müessesesi”, 373-374.

467 Ahmet Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslâm İktisadı, 255.

468 Tabakoğlu, Toplu Makaleler II, 255.

469 Ahmet Tabakoğlu, “İslâm İktisadi Açısından ‘Kalkınma’ ”, İktisadi Kalkınma ve İslâm (İstanbul: İslâmi İlimler Araştırma Vakfı Yayınları, 1987), 246-247.

görülmektedir. Nitekim ilgili nassta böylesi bir durumdan sakınılması gerektiği üzerinde durulmakta ve bu vaziyet eleştirilmektedir;

“Allah’ın fethedilen memleketlerin ahalisinden savaşılmadan peygamberine kazandırdığı mallar; Allah’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet(güç) haline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir.) Peygamber size ne verdiyse alın size neyi de yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah’ın azabı çetindir.”470 Servetin sadece zenginler arasında el değiştirip fakirlerin kullanımdan alıkonması men edilirken servetin başta kamu (Allah) hakkı olmak üzere peygamber, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar arasında pay edilmesi emredilerek servetin toplumun hizmetine sunulması hedeflenmektedir. İslâm ekonomi sistemi; mülkiyeti ve serveti toplumun refahına hizmet edecek şekilde değerlendirilmesini sağlamakta ve mülkiyeti elinde tutanlara mülkiyet ve servet üzerinde fakirlerin hakkının da olduğunu bildirerek mülkiyet ve servet sahiplerinden bunlara sahip olmayanlara gelir transfer ederek ve iki uç arasında köprü oluşturarak gelir dağılımının dengelenmesini gerçekleştirmektedir. İslâm ekonomisi engellenmeyen ve katlanılabilir bir tarzda gelir eşitsizliğini kabul etmekte ve adil bölüşümü gerçekleştirmek için gelirin yeniden dağıtılmasını hedeflemektedir. Gelirin toplumun tüm katmanlarına yeniden dağılımını;

zekât aracı ile gerçekleştirerek refahın toplumsallaşmasını sağlamaktadır. Böylece iki uç olan en zengin ve en fakir kesim arasındaki farkın en aza indirilmesini sağlayarak ne çok fakir ne de çok zengin olmayan bir toplum yapılanmasını gerçekleştirmektedir. Zekât müessesesi orta sınıf olarak ifade edilen kesimin daha geniş alana yayılmasını sağlayarak gelir dağılımından kaynaklanan toplumsal farkları en aza indirmektedir. Zekât müessesesinin üst sınıftan alt sınıfa gelir transferini aktarmasıyla toplumda alt gelirliler için yeni bir gelir oluşturulmakta ve yeni ticari oluşumlar için de bu gelirlerin kaynak olarak değerlendirilmesi sağlanmaktadır. İslâm ekonomisinin zekât gibi kurumlarla temel hedef belirlediği noktaların; servet ve mülkiyetin belirli ellerin tekelinden kurtarılarak ve küçültülerek yaygınlaştırılması, küçük üreticisi fazla olan ve küçük mülkiyet sahipli toplumsal bir yapının ortaya çıkarılmasının sağlanması ve orta sınıfın genişlemesine

470 el-Haşr, 59/7.

olanak tanınması şeklinde olduğu ifade edilmektedir.471 Servet ve mülkiyetin tekelleşmesini ve ferdi gelirin yüksek oranlarda eşitsiz olması durumunu engellemek isteyen İslâm ekonomisinin bu noktada aldığı tedbirler kapsamında bazı ekonomik davranışlar olan; zararlı mal ve hizmet üretimini, faizi, suni tekelleşmeyi, aldatıcı reklamı, ölçme ve biçme aletlerinde tahrifatı, haksız fiyatlarla vurgunculuk yapmayı yasaklaması ve bunların yerine zekât aracını koyarak dengeli bir gelir dağılımını sağlaması gösterilmektedir.472 İslâm ekonomisi, üretim kaynaklı gelir dağılımındaki eşitsizliği belirli noktalarda kabul etmesine rağmen gelir eşitsizliğini en aza indirip orta sınıfın genişlemesine olanak tanıyan zekât ibadetini tam anlamıyla işlevsel kılarak gelirden kaynaklanan dengesizliği minimum seviye indirerek ekonomik manada “beyzavi” bir model inşa etmektedir. Söz konusu modelde çok zengin ve fakir olan kesim yumurtanın alt ve üst tarafında basık olan yerde konumlandırılırken ortaya doğru genişleyen daha büyük kısmında ise orta sınıfı temsil eden kesim yer almaktadır. Bu modelin toplumsal dağılımında, oranları en aza indirgenmiş zengin ve fakirler toplumun uç kısımlarında yer almakta iken orta gelirli olanlar ise baş ve son arasında kalan kısımda olup toplumun en geniş kesimini oluşturmaktadır.

4. ZEKÂT KURUMUNUN SOSYAL ADALAETİN SAĞLANMASINDAKİ