• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.3. Prolaktin Hormonu

2.4.2. Obezitenin etiyolojis

Obezite etiyolojisinde rol alan birçok etmen arasında fazla enerji alımı, yetersiz enerji tüketimi, sosyoekonomik düzey düşüklüğü, genetik yatkınlık, psikolojik stres, düşük yağ oksidasyonu, azalmış sempatik aktivite yer almaktadır (51).

Dünya çapındaki obezitenin salgın olarak ortaya çıkması Batı toplumunun yaşam tarzının benimsenmesi ile ilişkilidir. Genetik faktörler ağırlık kazanımına bireysel yatkınlığı belirlese de obezitenin primer mekanizması kronik enerji dengesizliğidir. Yani yüksek enerji alımı sedanter yaşam koşulları ile birleşmektedir. Çevresel faktörlerin değişimi de obezite oluşumu için bir faktördür. Gelir durumunun artışı, şehir popülasyonunun artması, yüksek yağlı ve basit şekerli beslenme alışkanlıkları, daha az fiziksel güç gerektiren işlerin tercihi obeziteye neden olan toplumsal sebeplerdir. Ulaşımın otomatikleşmesi, teknolojinin iş gücünün yerini alması, televizyon ve bilgisayar oyunları fiziksel aktiviteyi azaltmaktadır. Sosyal çevredeki bu farklılıklar aşırı besin alımını destekleyip, fiziksel aktiviteyi azaltarak obeziteye neden olur. Yüksek yağlı diyetlerin tüketimi (diyetin yağdan gelen enerjisi >%35) fazla enerji alımına, vücut yağının artışına ve obeziteye neden olmaktadır (48).

Gelişmiş ülkelerde hem obezite hem de yetersiz beslenme görülmektedir. Düşük gelirli ülkelerdeki düşük sınıflı popülasyonlar yetersiz beslenme ve malnütrisyon eğilimindedirler. Diğer taraftan orta gelir düzeyindeki ülkelerdeki

32

düşük sınıflı popülasyonların obezite riski yüksektir. Çelişkili bir şekilde orta gelirli ülkelerin çok fakir ailelerindeki obez ebeveynlerin malnütirsyonlu çocukları vardır. Bu durum “Tutumlu Fenotip” Hipotezi ile açıklanmaktadır (48). “Tutumlu Fenotip” hipotezi’ne göre fetüsün gelişimi sırasında annenin karşılaştığı olumsuz çevre şartları ve yetersiz beslenme koşulları düşük doğum ağırlığı ile doğan bebeğin ilerleyen yıllarda obezite riskini arttıracağını öne sürmektedir. İnsan evrimi boyunca düzensiz beslenme ve kıtlık “Tutumlu Fenotip” hipotezi için risk oluşturmuştur. Genler hayatta kalmak için enerji korunumunu sağlar. Tutumlu gen polimorfizminde leptin sistemi ve diğer genetik elementler adipoz dokunun artışına neden olmaktadır. Bireysel farklılıklar, neden aynı çevrede yaşamalarına ve benzer besinleri tüketmelerine rağmen bazı bireylerin hafif şişman bazılarının ise obez olduğunu açıklamaktadır (48).

Genetik farklılıklar obeziteyi açıklamada yetersizdir. Dinlenme metabolik hızın besin alımı ile düzenlenen kısıtlı bir kapasitesi vardır. Aşırı beslenme veya açlık ile karşılaşıldığında enerji harcaması %5-10 oranında değişmektedir (48). Genetik etkiler bazal metabolizma üzerinde kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bundan dolayı bazı kişiler obeziteye daha yatkındır. Obez anne babalarının çocuklarının obez olma olasılığı %80 iken bu risk normal anne babaların çocuklarında %15'tir (51).

Çeşitli ilaçlar da obezite etiyolojisinde rol alabilirler. Bu ilaçlar arasında; glikokortikosteroitler, insülin, sülfonilüreler, antidepresanlar, valproik asit ve metisergit gibi merkezi sinir sistemi ilaçları, antihipertansifler, progesteron, fenotiazin, siproheptadin ve lityum sayılabilir. Obez hastaların yaklaşık %25- 30'ununda depresyon ya da diğer psikolojik sorunları vardır. Duygusal gerginlik sıklıkla aşırı yeme ile ilişkilidir. Bu kişiler kısa zaman dilimlerinde çok yemek yerler ve bunu yaparken de kontrollerini kaybederler. Doktorlar obez hastalara rutin olarak ruhsal durumlarını, uykuların, iştahlarını, hoşlandığı aktiviteleri ve yeme alışkınlıklarını sormalıdır. Obez hastalar obezite tedavisine başlamadan önce depresyon, anksiyete yönünden değerlendirilip bunlara yönelik ilaçla tedaviye ya da psikoterapiye başlamalıdır (51).

33

Obezite ve inflamasyon arasındaki ilişki, obez bireylerde proinflamatuar sitokinlerin daha fazla ekspresyona uğraması ile ilişkilidir. Adipoz doku; adipozitler, stromal preadipozitler, bağışıklılık hücreleri ve endotelyumdan oluşur. Aşırı beslenme durumunda adipozitler hipertrofi ve hiperplaziye uğrarlar. Obezitenin sonucu olarak adipozitlere ulaşan kan azalır ve bu durum hipoksi ile sonuçlanır. Hipoksi, nekroz ve makrofaj infiltrasyonunun etiyolojisini oluşturmaktadır. Bu durumda proinflamatuar faktörlerin üretimi artmaktadır. TNF-α, IL-6 ve adiponektin obezite ile ilgili inflamatuar mediatörlerdir (52).

Obezitenin gelişmesine etkisi olan genetik faktörler üç alt gruba ayrılmaktadır. Bunlar: tek gen obezite, sendromik obezite ve poligenik obezitedir. Tek gen obezite otozomal form ile karakterizedir ve genin eksikliği gelişim geriliğine neden olmaktadır. Yaklaşık 20 gende bozulma gerçekleşmektedir ve bu durumda obezitenin otozomal formu ile sonuçlanmaktadır. Merkezi sinir sistemindeki leptin/melanokortin yolağındaki mutasyonlar bütün vücuttaki enerji homeostazisinin düzenlenmesini etkiler, iştahı arttırır, doygunluğu azaltır. Sendromik obezite farklı bir genetik defektten veya bazı genlerdeki kromozomal anomolilerden kaynaklanmaktadır. Bu bireylerde obezitenin yanında mental gerilik, dismorfik gerilik, organa spesifik gelişimsel bozukluklar (Prader-Willi Sendromu) görülmektedir. Genel popülasyona bakıldığında pozitif enerji dengesinin sonucu olan poligenik formu yaygındır. Enerjinin fazlası adipoz dokuda depolanır ve bu süreç uzarsa obezite gelişir. Enerji alımı ve harcanması arasındaki denge; genetik, çevresel ve sosyal faktörlerden etkilenmektedir (52).

Obeziteye birçok hastalık eşlik eder ve bu genel hastalık yükünü arttırmaktadır. Bu hastalıklarından bazıları obstrüktüf uyku apnesi, tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, gastrointestinal reflü, pankreatit, polikistik over sendromu, bazı kanser türleri, safra kesesi hastalığı, osteoartrit, gut, kronik eklem ağrısı ve depresyondur. Ayrıca obeziteye sosyal ve psikososyal sorunlar ile yaşam kalitesinin düşmesi de eklenmektedir (49). Hipotiroidizm enerji ihtiyacını azaltarak, insülinoma tekrarlı hipoglisemilere nedeni ile enerji alımını arttırarak pozitif enerji obeziteye neden olmaktadır. Diğer etiyolojik faktörler; tıkınırcasına yeme

34

bozuklukları, glisemik yükü yüksek diyetler, sedanter yaşam ve bazı ilaçların kullanımıdır (52). Obezite derecesi artması; hem kardiyovasküler hastalıklar için hem de bazı kanser türleri için mortalite riskinin artması ile ilişkilidir. Obezite ile ilgili riskler ve komplikasyonlar Tablo 2.2’de özetlenmiştir. Sağlığı tehdit eden risk faktörlerinin artışı sağlık sistemindeki harcamaların da artması ile sonuçlanmaktadır (46).

35

Tablo 2.2. Obezite ile ilgili riskler ve komplikasyonlar (46)

Metabolik Diyabet, İnsülin Direnci

Komplikasyonlar Dislipidemi Metabolik Sendrom Hiperürisemi, Gut Kardiyovasküler Hipertansiyon

Hastalıklar Koroner Kalp Hastalığı

Kongestif Kalp Yetmezliği

İnme, Venöz Tromboembolizma

Akciğer Astım

Hastalıkları Hipoksimia

Uyku Apnesi Sendromu

Obezite Hipoventilasyon Sendromu

Kanser

Özafagus, İncebağırsak, Kolon, Rektum,Karaciğer, Pankreas,Böbrek vs

Kadınlarda:Endometrial, Serviks Uteri,Over, Meme (Menapoz Sonrası)

Erkeklerde:Prostat

Gastrointestinal Safra kesesi Hastalığı

Alkolik Olmayan Yağlı Karaciğer Hastalığı /Alkolik Olmayan Steatohepatitis

Gastro-Özofajial Reflü

Fıtık

Üreme Sistemi

Adet Düzensiliği, İnfertilite, Tüylenme, Polikistik overler

Hastalıkları Düşük

Gestasyonel Diyabet, Hipertansiyon,Preeklemsi Makrozomi, Anomaliler (Ör:Nöral Tüp Defekti)

Zor Doğum, Birincil Sezaryen Doğum

Diğer İdiopatik İntrakranial Hipertansiyon

Proteinüri, Nefrotik Sendrom

Cilt Enfeksiyonu Lenfödem Anestezi Komplikasyonları Periodontal Hastalık İdrar Tutamama Osteoartiritler

36