• Sonuç bulunamadı

2.3. Temel Etik Teorileri

2.3.1. Normatif Etik Teorileri

Normatif etik, insan eylemlerinin ahlakilik sınırları içerisinde kalabilmesini sağlayan bir takım kurallar getirir. Normatif etik insanların nasıl yaşamaları gerektiğini ortaya koyar (Özmen ve Güngör, 2008:141).

Normatif etik, ahlaki açıdan davranışların doğruluğunu ya da yanlışlığını belirleyen kurallar koyarak bu kuralları temellendirmeye çalışan ve daha çok uygulamaya yönelik olan bir etik türüdür. Örneğin rakip olan firmaların birinden ayrılarak diğer firmaya iş başvurusunda bulunan bir kişiden, önceki çalıştığı yer ile ilgili gizli ve önemli bilgilerin öğrenilmesi ya da beraberinde getirdiği, iş başvurusu yaptığı firmanın ekonomik ve stratejik açıdan gelişmesini sağlayacak bilgileri işe alınması şartıyla verebileceğini dile getiren bir kişinin işe alınması ve bu bilgilerin kullanılması ne kadar doğru veya yanlıştır? Esasında bu sorular normatif etik kuralları dahilinde hemen cevaplanabilir. Bu bağlamda normatif etik, yapılmakta olan eylemlerin ahlaki çerçevesini belirler ve etiği kurallar ve standartlar ile bağdaştırır (Bolat ve Seymen, 2003: 6).

2.3.1.1. Teleolojik Etik

Kişilerin eylem ve davranışlarının sonuçlarına yönelik olan teleolojik kurama göre eylem ve davranışların iyi veya kötü, doğru veya yanlış olduğunu bu eylem ve davranışların sonuçları belirler. Bu bağlamda teleoloji, eylem ve davranışlardan kaynaklanan sonuçların ahlaki kurallara uygunluğunun değerlendirilmesidir (Usta, 2011:43).

Teleolojik yaklaşımda, yapılacak eyleme geçilmeden önce bu eylemin sonuçları ortaya konur. Bu sonuçlar iyi sonuçlar ve kötü sonuçlar olarak ikiye ayrılır. Eğer iyi sonuçlar kötü sonuçlardan daha çoksa bu eylemin yapılmasında ahlaken bir sakınca yoktur. Aksi halde kötü sonuçlar iyi sonuçlardan çoksa ahlaki açıdan eylemi gerçekleştirmek uygun değildir (Usta, 2010: 166).

Teleoloji genel olarak egoizm ve faydacılık olarak 2 gruba ayrılır (Usta, 2010: 164).

2.3.1.1.1. Egoizm

Egoizm diğer bireyleri önemsemeksizin bireyin sadece kendisini ve bireysel çıkarlarını düşünmesidir. Etik açıdan egoizm ise insan eylemlerinin “ben sevgisi” temeline dayandığını ve ahlaklı olmanın da kişinin kendini koruma güdüsünün dışavurumunun bir sonucu olarak ortaya çıktığını savunur (Doğan, 2009:181).

Bu yaklaşım bireye daha fazla faydalı olan davranışların doğru olduğunu öne sürer. Buna göre bireyler karar verirken kendilerine uzun dönemde en fazla faydayı sağlayacak duruma göre hareket ederler. Bu yaklaşımın en iyi şekilde uygulanabilmesi doğruluk ve dürüstlük temeline dayanması ile olur. Bireysel yarar ile bireysel çıkar arasındaki ince çizginin ortadan kalkması, yaklaşımın ahlaki açıdan yolundan sapmasına neden olabileceği yönünde görüşler de bulunmaktadır. (Akdoğan, 2005:297).

Egoizm, Hedonizm (Hazcılık) ve Ahlaki Egoizm olarak 2’ye ayrılır. Hedonizm, bedensel anlamda en çok haz getiren eylemlerin doğru olduğunu savunurken, ahlaki egoizm ise bireyin kendisi için en iyi olanı ve kendisine en çok faydayı getiren eylemlerin doğru olduğu sonucuna varır (Doğan, 2009:181).

2.3.1.1.2. Faydacılık

Faydacılar, toplumun bütünü için en fazla iyiliği yaratacak eylemlerin doğru olduğunu savunurlar. Bu yaklaşıma göre bir eylemin iyi olarak adlandırılabilmesi için o eylemin sonuçlarının ne kadar çok kişiye iyilik getirdiğine bakılmaktadır (Usta, 2010: 164).

Faydacılık kuramının savunucularından olan Jeremy Bentham’a göre tamamıyla haz ve acı temeline dayanmasına karşın etik, kesin olan ve akılcı bir bilim dalıdır. Bentham’a göre kişi çok sayıda kişinin üst seviyede mutlu olmasını amaçlayarak eylemlerini gerçekleştirirse yapmış olduğu eylemler sonucunda kendi iyiliğini de elde etmiş olacaktır. Yani kişi kendi iyiliği için toplumun diğer bireylerinin de iyiliğini dikkate almalıdır. Kişinin toplumun büyük bölümünün mutluluğunu istemeden kendi mutluluğunu istemesi etik bir davranış olarak görülemez (Özateş, 2010: 90).

Faydacılık yaklaşımında, yapılan eylemlerin sonucu toplumun büyük kısmı için faydalı ise eylemin yapılması esnasında karşılaşılan bazı olumsuzlukların hoş karşılanabileceği ifade edilir. Bu bağlamda faydacılık, etik kurallara aykırı bazı tutum ve davranışlara göz yumduğu ve hatta bu davranışları özendirdiği için eleştirilmektedir (Maç ve Çalış, 2012: 29).

Faydacılık yaklaşımında çoğunluğun yararının gözetilmesi nedeniyle azınlık haklarının sekteye uğraması, yaklaşıma yöneltilen bir başka eleştiridir. Yine eylemler sonucunda çoğunluğun sağladığı faydanın ölçülmesinin zor olması da eleştirilen bir başka konudur. Çünkü farklı çıkarlara sahip kişi ya da grupların bir eylemin sonucundan eşit anlamda yarar veya zarar görmesi mümkün olamayacaktır (Akyıldız, 2007: 25).

2.3.1.2. Deontolojik Etik

Teleolojik kuramın karşısında duran deontolojik etik, eylemin sonucundan öte eylemin temelinde yatan niyet, ilke ve meydana getirilen ödevin önemini savunur ve insanların akıllı ve sorumlu varlıklar olmalarının bir sonucu olarak yapmakla yükümlü oldukları bir takım ödevleri bulunduğu düşüncesinden hareketle ödevi etiğin temeline koymaktadır (Filizöz, 2011: 17).

Deontolojik etik kuramında teleolojiden farklı olarak eylemlerin sonuçları değil bu eylemler yapılırken sahip olunan niyet önemlidir. Kuramın savunucularına göre kişinin aldığı kararın en önemli unsuru kararı alan kişinin niyetidir. “Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan karşındakine öyle davran” kuralı karar alma aşamasında uygulanmalıdır. Kuramın en bilinen temsilcisi Kant’dır. Kant’a göre bir eylemin ahlaki olup olmadığı sonucunu eylemde bulunanın niyeti belirler. Kişi belli bir şekilde davranmayı kendisinin ödevi olarak benimserse o zaman eylemlerinin ahlakiliğinden bahsedilebilir. Bu yönüyle Kant’ın yaklaşımına niyet ahlakı ya da ödev ahlakı da denir (Özdemir, 2009: 130-131).

Deontolojistlere göre insanların bazı mecburiyetleri vardır ve bu mecburiyetler sonuçları ne olursa olsun gerçekleştirilmelidir. Yaklaşıma göre bireyin görevini yapmakla yükümlü olduğu belirtilmekte ve görevin yapılmamasının ahlaki olmadığı değerlendirilmektedir (Özkeskin, 2013: 31).

2.3.1.3. Erdem Etiği

Genel olarak bütün etik teorileri erdemden söz etmektedir. Erdem kuramını diğerlerinden ayıran en temel özellik erdemi esas almasıdır. Erdem teorisinde kişinin karakteri çözümlemelerin ana konusudur. Erdem etiği teorisi ahlaki anlamda ortaya konmuş ve kabul edilmiş kuralların çok önemli olmadığını, esas önemli olanın insanların karakter özellikleri olduğunu savunur (Bayoğlu, 2010:2).

Karakter etiği ismiyle de anılan erdem etiği, kişilerin hareketlerinin temelinin belirli bir aşamaya kadar doğuştan gelen ahlaki erdeme dayandığını öne sürer. Cesaret, bilgelik, adil olmak ve inançlı olmak gibi özellikler erdemli kişilerin özellikleridir. Bu özelliklere dürüstlük, şefkatli olmak, güvenilir olmak gibi özellikler de eklenebilir (Arslantaş, 2015: 49).

Erdem etiği ile ilgili olarak Hume; “… bir eylemden övünç duyduğumuzda, sadece onu üreten güdüleri göz önünde bulundururuz. Dışsal etkinlik hiçbir değere

sahip değildir. Bütün erdemli eylemler, değerlerini sadece erdemli güdülerden alır” demiştir (Frankena, 2007: 121).