• Sonuç bulunamadı

2.5. Etik Davranış İlkeleri

2.5.1. Adalet

Adalet “ Eşit sosyal şartlar ve imkanlar dahilinde tüm bireylerin özgür ve çok taraflı olarak gelişmesini, kişilerin aynı değerde hak ve sorumluluklara sahip olduğu bir toplumda yaratıcı bir şekilde çalışabilmelerini, ayrım yapılmaksızın tüm bireylerin eşit hak ve ödevlere sahip olmasını, insanların erdemlerinin, toplumun tüm bireyleri ve toplumun kendisi tarafından teminat alınmasını öngören ve belirten etiksel ve hukuksal ilkedir (Aydın, 2010: 61).

Örgütsel anlamda adalet ise örgüt bünyesinde çalışan bireylerin, çalıştıkları yerdeki davranışların ne ölçüde adil olduğuna ilişkin düşüncelerini ve bu düşüncenin örgütsel bağlılık ve iş tatmini gibi diğer örgütsel unsurları nasıl etkilediğini gösteren bir kavramdır. Bir işletmede adalet duygusunun çalışanlar tarafından benimsenmesi, onların mesleki ve bireysel tatminlerini sağlar ve örgütün işleyişlerini pozitif yönde etkiler (Töremen ve Tan, 2010: 59-60).

Bir işletmede çalışan kişilerin adalet kavramını nasıl algıladıkları, o işletmede yönetim kademesinde görev yapanların örgüt içerisinde adaleti hakim kılmalarından daha önemlidir. Örgütün tüm paydaşlarının haklarını koruyabilmek için adaletin uygulanması gerekmektedir. Yöneticilerin eylem ve faaliyetlerinin etik olduğunun bir göstergesi olarak adalet ve bağlılık hissi, idari anlamda önemli bir yol göstericidir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, yönetici kademesinin davranışlarının ve kararlarının etik olması ile örgütsel adalet arasında doğru orantı bulunmaktadır (Kugun vd. 2013: 153-154).

2.5.2. Eşitlik

Eşitlik kavramı yararların, sıkıntıların veya hizmetlerin kişilere ulaştırılmasında uyulması gereken sınırların belirlenmesini ifade eder. Eşitlik, adalet ve dürüstlük kavramlarından ayrı düşünülemez. Eşitlik kavramı 3 kısımda

incelenebilir. Bunlar; temel bireysel eşitlik, kısmi eşitlik ve blokların eşitliğidir. Bu eşitlik anlayışları aşağıdaki gibi açıklanabilir (Aydın, 2010: 65):

 Temel Bireysel Eşitlik: Bu eşitlik türünde tüm kişilerin eşit olduğu tek bir toplumsal sınıfın varlığından söz edilir. Tüm eşitlere eşit davranılması söz konusudur. Tüm vatandaşların tek oya sahip olması örnek gösterilebilir.

 Kısmi Eşitlik: Toplumun tüm bireyleri aynı özelliklere sahip olmadığı için farklı toplumsal gruplar arasında eşitliği sağlamak için gerekli davranışları içerir. Örneğin çiftçiler ve işadamları farklı gelir düzeylerine sahip oldukları için farklı oranlarda vergi öderler.

 Blokların Eşitliği: Toplumsal gruplar ve toplumdaki alt sınıflar arasındaki eşitliği sağlamayı amaçlar. Örneğin kadın-erkek, yaşlı-genç grupları gibi. Bu eşitlik anlayışında bloklar arasında eşitliği sağlarken karşı bloğun eşitliğinden alınır. Örnek verilecek olursa kadınlar için eşitliğin sağlanabilmesi amacıyla erkeklerin eşit davranmaları ön görülmektedir (Aydın, 2010: 65-66).

2.5.3. Dürüstlük ve Doğruluk

Kişiler ile olan ilişkilerde dürüstlük, doğruluk ve içtenlik etik davranışların gerekliliğidir. Çalışanlarına ve diğer paydaşlara karşı dürüst ve doğru davranmayan yöneticiler örgütte kurulu güven ortamına zarar verirler. Doğruluk, hayatın ve hayatta yapılan eylem ve faaliyetlerin gerçekler temeline oturtulmasıdır. Bu gerçekler kişinin kendi duygu ve düşünceleri ya da inançlarından etkilenmemelidir. Aksi takdirde doğruluk ortadan kalkar ve yalan ortaya çıkar. Nasıl ki doğruluk ahlaklı kabul edilen bir davranış ise yalan da tam tersi ahlak dışı kabul edilir. Dürüstlük ise kişilerin gerçeği sözlerine uydurmasıdır yani sözlerine bağlı

kalmalarıdır. Dürüstlüğü kanıtlayan en güzel şey kişinin yanında olmayan kişilere karşı sadakatidir (Aydın, 2010: 66-67).

2.5.4. Tarafsızlık

Yansızlık ve nesnellik kavramları ile anlamdaş olan tarafsızlık, her türlü kişisel etki ve ögelerden bağımsız olabilmeyi ifade eder. Tarafsızlık yanlı olmamayı, gerçeğe bağlı kalmayı, kanıta dayanmayı ve somut veriler esas alınarak davranmayı esas kılar. Tarafsızlık insanın diğer kişileri ya da nesneleri oldukları gibi görebilmesi, onlar hakkında kendince oluşturduğu düşüncelerden bağımsız kalabilmesidir. İşletme içerisinde yöneticilerin astlarına ve çalışanlara taraflı olması çalışanların yöneticilere karşı tavır almalarına ve çalışanlardaki adalet ve güven duygularının zarar görmesine neden olmaktadır (Aydın, 2010: 67-68).

2.5.5. Sorumluluk

İşletmede yönetici konumunda olanlar vermiş oldukları kararları etik açıdan da değerlendirmek durumundadırlar. Bunun sonucu olarak da yapılan eylem ve faaliyetlerde etik kurallara bağlı kalmak ve etik bir şekilde davranmak önemli bir sorumluluk olarak karşımıza çıkar. Etik sorumluluk şu unsurlardan oluşur (İlic, 2010: 309):

 Etik kurallara ve sosyal değerlere bağlı şekilde hareket etmek gerekmektedir.

 Yeni çıkan veya gelişen toplumsal normları tespit etmek ve bunlara saygı duymak önemlidir.

 Örgütsel amaçlara ulaşmada sorun olabilecek etik kurallardan kaçınılmalıdır.

 Etik kurallara ve sosyal değerlere uygun hareket eden iyi bir kurumsal vatandaş olmak önemlidir.

 Kurumsal açıdan dürüstlük ve etik hareket etme beraberinde kanunlara ve hukuki düzenlemelere de uymayı getirmektedir.

2.5.6. İnsan Hakları

İnsan hakları, insanın sadece insan olması sebebiyle doğuştan elde ettiği ve kullandığı temel hak ve özgürlüklerin tamamını, bununla birlikte insanın kişiliğini tüm yönleriyle koruma altına almayı ve geliştirmeyi hedefleyen evrensel nitelikte kural ve ilkelerin tümünü ifade eder (http://www.edb.adalet.gov.tr, 2017). İnsan haklarına duyulan saygı işletme içerisinde etik davranışların da doğal olarak ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

2.5.7. Hümanizm

İnsancılık (hümanizm) en temel anlamda, insan aklı temelinde, etik ve adalet anlayışı ekseninde bulunan, doğaüstü ve batıl olarak kabul edilen her şeyi yok sayan bir görüş biçimidir. Hümanizmin bu yaklaşımı onun dünyevi (seküler) tanımıdır. Bu bağlamda hümanizm, her türlü eylem ve faaliyette, felsefede ve uygulamalarda insani değerlere önem veren bir yaklaşım türüdür. Hümanizm, insancı olarak kabul edilmeyen hiçbir düşünce, kavram ve eylemi benimsemez. Genel olarak hümanizm bütün bireyleri onurlu ve değerli kabul eden ahlak felsefelerinin bir alt sınıfı olarak kabul edilebilir (http://www.felsefe.gen.tr, 2017).

2.5.8. Bağlılık

Bağlılık, bireyin bir konumdan veya durumdan vazgeçmesini zorlaştıran, onu bu durum, düşünce ya da konuma bağlayan etkenlerin toplamıdır (Akbaş, 2010: 124). Örgütsel bağlılık ise, örgütün amaç ve hedeflerinin yüksek bir inanç ile kabul edilerek örgütsel fayda için gözle görülür bir çaba sarf etmek ve bağlı olunan örgütün üyesi olarak kalabilmek için yoğun bir çaba ve istek gösterilmesidir. Meyer ve Allen’e göre ise örgütsel bağlılık, kişinin örgütte kalıp kalmayacaklarına karar almalarını sağlayan, kişinin örgütle olan ilişkisini tamamlayan psikolojik bir

durumdur. Etik iklim yöneticiye duyulan güven, iş tatmini ve örgütsel bağlılık ile doğru orantılıdır. Yapılan araştırmalar örgüt içerisindeki etik iklimin örgütsel bağlılık üzerinde olumlu etki yarattığı sonucunu ortaya koymaktadır (Demirdağ ve Ekmekçioğlu, 2015 :201-202).

2.5.9. Hukukun Üstünlüğü

Tarih boyunca toplumlar için kullanılan tek bir hukuk düzeni yoktur. Ancak esas olan toplumlar tarafından sürekli bir barış, adalet ve düzeni aramaktır. Bu arayışın temelinde de kuralların ya da hukukun kullanıldığı görülmektedir. Toplumların daha iyi yaşamalarının bir yolu olmasının yanında hukukun üstünlüğü toplumları özgürlük ve zenginliğe götüren de bir yoldur. (Gözlügöl, 2013: 1430).

Hukukun üstünlüğünün hayata geçirilmesi, toplumda hukuksal sistemin hakim olması, hukukun siyasal baskılardan uzak kalması, hukuk kurallarının kişilere göre değil herkese eşit uygulanması, suçluların kısa sürede yakalanarak cezalandırılması, yargısız uygulamalardan uzak durulması, yetkili kişi ya da kuruluşların kurallara uygun davranması gibi uygulamalar hukukun üstünlüğünü sağlar ve hukuksal sistemin iyi çalışmasına neden olur. Bu da kişilere ve topluma güven, huzur ve mutluluk verir (Aydın, 2010: 75).

2.5.10. Sevgi

Sevgi, insanların sahip olduğu duygular içerisinde en köklü ve derin olanıdır. İnsani bir duygu olarak sevgi sevenin sevdiğine karşı sahip olduğu duygu ve sıcaklıktır (Kayadibi, 2002:36).

Yönetim açısından sevgi, idari başarının sağlanmasında rol oynar. Temelinde sevgi olan yönetimlerin başarılı ve kalıcı olma şansları daha yüksektir. Geçmişten günümüze yönetimde başarının yolunun sadece emirler vermekten, katı kurallar koymaktan ve hep resmi davranmaktan geçtiğini savunanlar çoğu kez

yanılmışlardır. Günlük uygulamalarda görülmektedir ki, personeli tarafından sevilen idarecilerin başarılı olma yüzdeleri personelince sevilmeyen yöneticilere oranla daha yüksektir. Çalışanlar sevdikleri yöneticiler tarafından yönetilmek isterler ve onun başarılı olabilmesi için fedakarca çalışırlar. Yine çalışanlar sevmedikleri yöneticinin onların yanlarında durmasını istemez, ilişkilerde resmilik göze çarpar ve hatta bazen çalışanlar pasif direniş yaparak sevmedikleri yöneticinin başarısız olmasına bile sebebiyet verebilirler (Çelikkaya, 1996: 71).

2.5.11. Hoşgörü

Hoşgörü; duygusal açıdan kendimize yakın hissettiğimiz ya da bize uzak gelen insanların sahip olduğu düşünce, duygu ve eylemleri anlayarak kabul edebilmek amacıyla, o insanlara karşı herhangi bir beklenti olmaksızın saygı, sevgi ve anlayış duygusuyla oluşturulan bir iletişim şeklidir (Büyükkaragöz ve Kesici 1996: 353).

Hoşgörü ile aynı anlamı taşıyan bir kavram da empatidir. Empati, bir insanın bir olay karşısında karşısındakiyle yer değiştirerek söz konusu duruma onun penceresinden bakması, karşısındakinin ne düşündüğünü ve ne hissettiğini daha iyi kavraması ve bu durumu ona yansıtmasıdır. Bununla birlikte hoşgörü her şeyi görmezden gelme, kayıtsız kalma, aldırış etmeme ya da tahammül etme olarak algılanmamalıdır çünkü böyle olduğunda disiplinsizlik ve sorumsuzluk ortaya çıkar (Kepenekçi,2004: 253-254).

Hoşgörü ile ilgili etik ilkelerden bazıları şunlardır (Kepenekçi,2004: 255):  İnsanların tek, benzersiz ve değerli varlıklar olduklarına inanma,  İnsanları tanımak için çaba gösterme,

 Farklılıklara saygılı olma,

 Diğer kişilerin düşünce ve görüşlerine değer verme,  Eleştirilebilir olma,

 İyi bir dinleyici olma,

 Saldırgan olmama, kırıcı davranmama,

 Astlar hakkında verilen kararlarda katı davranmama.

2.5.12. Laiklik

Laiklik, din işleri ile devlet işlerinin ayrı tutularak, devletin dini esaslara dayandırılmaması, yine bununla birlikte devlet işlerine de dinin müdahale etmemesidir. Bazı kesimlerin savunduğunun aksine laiklik devlet ile dinin uzlaşmazlığı, devletin dine karşı düşman tavırlar sergilemesi ya da devletin dini kesim üzerinde hakimiyet oluşturması değil yönetim aşamasında devletin dini kuralları esas almaması ve geçerliliğini de dinsel değerlere dayamamasıdır. Laik sistemde kişilerin mensubu oldukları dinin gereklerini özgürce yerine getirmek ve dinlerine yakışan bir şekilde davranma hakları vardır ve devlet de söz konusu bu hakkı vatandaşlara kullandırmakla yükümlüdür (Duman, 2010: 286).

Kişilerin din ve inançları ile ilgili seçimleri onların iç dünyalarının dokunulmaz bölgesidir. Kişiler istedikleri inancı seçebilirler, inançlarından ötürü suçlanamazlar ve inançlarını açıklamak zorunda bırakılamazlar. Yöneticiler de çalışanların din ve inanç özgürlüklerine saygı duymalı, anayasal düzen ile güvence altında olan bu özgürlükleri kısıtlayıcı eylem ve davranışlardan uzak durmalıdırlar (Aydın, 2010: 77).

2.5.13. Saygı

Saygı, çoğu insanın bildiğinden farklı olarak korkmak ya da çekinmek değil, bir insanı olduğu gibi kabul edebilme yetisini ve o kişiyi kendine ait bireyselliği içinde fark edebilmektir. Saygı bir başka ifade ile insanları oldukları halleriyle kabul etmek ve onun kişiliğini ve tekliğini fark etmektir (Aydın, 2010: 78).

İnsanlara saygı duymak örgütte bulunan herkesin duygu, düşünce, istek ve önerilerine değer vererek onlara karşı saygılı, gerektiği durumlarda mesafeli davranmak, insanların gururlarına zarar verecek eylem ve davranışlardan kaçınmaktır (Seymen ve Başarır, 2006:5).

2.5.14. Tutumluluk

Tutumluluk sınırlı kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasıdır. Tutumluluğun en temel unsurları örgüt kaynaklarının örgütün amaçlarına ulaşması için kullanılması ve bireysel çıkarlar için örgütün sahip olduğu kaynakların kullanılmamasıdır. Tutumlu olmak örgüt kaynaklarının örgüt amaçları için kullanılmasını ve gerekli olan donanım, araç ve gereçlerin de ekonomik ve kullanışlı olanlarının tercih edilmesini gerektirir (Seymen ve Başarır, 2006:5).

2.5.15. Demokrasi

Demokrasi halk egemenliği temeline dayanan bir idare şeklidir. İnsanın yalnızca insan olduğu için elinde tuttuğu hak ve özgürlükleri kullanmasına imkan tanıyan bir yönetim modelidir. Sadece siyasi bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir toplum tasarımıdır. Bir toplumda demokrasinin daha iyi çalışabilmesi için devlet (çalışılan yer), okul ve ailede alınan eğitim ve kazanılan değerler büyük önem taşımaktadır (Şişman vd., 2010:168-170).

Toplumsal açıdan demokrasinin varlığı bir taraftan bireyin saygın bir yerde bulunmasına diğer taraftan da kültürel çeşitliliğe, insan yaratıcılığını engelleyen faktörlerin kaldırılmasına ve bireylerin ulusal ve evrensel boyuttaki kültürel değerlere özgürce sahip olmalarına bağlıdır. Bu durumun gerçekleşmesi bireysel ve toplumsal düzeyde düşüncelerin demokratlaşmasını beraberinde getirecektir. İnsanların demokratlaşması ile içinde bulundukları sistemler de demokratlaşacaktır (Yağcı, 1998:17).

Demokratik bir toplumun özellikleri şöyle sıralanabilir (Şişman vd., 2010: 170):

 Bireysel hak ve özgürlükler kanunlar tarafından güvenceye alınmıştır.  İnsanların kişisel ve siyasal yaşamla ilgili tercihler yapmalarının önünde

engel yoktur.

 İnsanlar siyasi ve sosyal süreçlere en üst düzeyde katılabilirler.

 Demokratik bir şekilde seçilen yönetim erkinin başlıca görevi vatandaşların sosyal ve ekonomik güvenliğini sağlamaktır.

 Siyasi temsilciler vatandaşlara hesap verebilirler.

 Kurumların demokratik yapısı vatandaşın bilgiye ulaşmasını ve bilgiyi paylaşmasına kolaylık sağlar.

 Bireyler kendilerini ifade etmekte ve kişisel gelişim fırsatlarına sahiptirler.