• Sonuç bulunamadı

1. EBU'L-MUÎN EN-NESEFİ’NİN HAYATI

1.14. Nesefi’nin İlimlerdeki Konumu

Ebu’l-Muin’in İslami ilimlerdeki yerini hiç kimse tartışamaz. Zira kalem oynattığı her dalda ilmini konuşturmuştur. O, elbette sadece bir Kelam âlimi değildir. Kelamda üstat olduğu gibi fıkıh ve usulü’l-fıkıhta da derin bir bilgi ve birikim sahibidir. Onun için uygun görülen imam, büyük imam, hakkın kılıcı, inkârcıların kökünü kazan, usulü toplayan, kelam ve fıkıh âlimi… gibi unvanlara sahip olması, ilimdeki üstün konumunu göstermektedir. Ne hazindir ki tabakat kitapları bu büyük âlimin hayatı hakkında detaylı bilgi vermemektedir. Bu onun ilmine bir halel getirmez. Zira birçok âlim ondan nakillerde bulunmaktadır. Örneğin Nureddin es-Sabuni (580vh.) Razi ile yaptığı münazarada kelamcımıza atıflarda bulunmuştur. Taftazani, Şerhü’l-Âkaid’de, özellikle de Beyazi, İşaretü’l-Meram’da tam on yerde eserinin ismini vermekte, el- Lamişi et-Temhid adlı kitabının üç yerinde, en-Nasiri en-Nuru’l-Lami adlı eserin birçok yerinde Ebu’l-Muin’den nakillerde bulunmaktadır. Necmü’l-Feraid adlı kitapta Ebu’l-

Muin’in ismi ve eserleri oldukça fazla yer almaktadır.187

Bütün bunlara rağmen Ebu’l-Muin’in, ümmetin evlatlarından hak ettiği değeri bulduğunu söylemek mümkün değildir. Ebu’l-Muin’in ilmi yeteneğini ortaya koymak için, etkili olduğu ilim dallarına bakmakta yarar vardır.

186 Nesefi, Tabsira, I, 38

187 Şeyh Zade, Aurrahim b. Ali, Nazmu’l-Feraid ve Camu’l-Fevaid, Tahk., Muhammed Bedru’d-Din,

53

1.14.1. Kelam

Bu ilimde Ebu’l-Muin’in yeri ve konumu tartışılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun en büyük kanıtı et-Tabsira adlı dev eseridir. Bu kitap, onun için bir alâmetifarika olmuştur. Zira Ebu’l-Muin denilince et-Tabsira, et-Tabsira denilince Ebu’l-Muin akla gelmektedir. Ebu’l-Muin’in bu eseri imam Maturidi’nin et-Tevhid adlı eserinden sonra gelen ikinci kaynak eserdir. Eş’ariye Mezhebinde Bakillani ve Gazali’nin konumu ne ise Ebu’l-Muin de Maturidiyede aynı konumdadır. Öğrencisi Ömer en-Nesefi’nin hocası hakkında söylediği şu söz kelamcımızın değerini ortaya koymaktadır: “Doğu ve batı âlimleri onun denizinden su içmekte ve onun ışığı ile

aydınlanmaktadır.”188

Bu söz hakkın teslimi için söylenmiş bir sözdür. Nesefi’nin kelam dalındaki ilmi otoritesi tartışma götürmez bir gerçektir. Maturidi çizgisinde O’nun gibi bir âlimin yetişmediği bile ileri sürülmektedir.

Bu sözün abartı içerdiği bir gerçektir. Bununla birlikte bazı araştırmacılar O’nun büyük bir Hanefi fakihi olduğunu iddia etmektedirler. Bunun sebebi, Nesefi’nin döneminde Maturidilerin aynı zamanda amelde Hanefi Mezhebine bağlı olmalarıdır. Elbette biz onun fakihliğini tartışmıyoruz. Zira O dönem medreselerinde bir dalda uzmanlaşmak yerine birçok dalda eğitim verilmekteydi. O dönemin ulemasına baktığımızda birçoğunda bu durumu bariz bir şekilde görmekteyiz. Nesefi, yöntem olarak bu günkü semantiği kullanmaktadır. O metodunda felsefeden uzak durmaya gayret göstermiştir. Ebu’l-Muin kitabını Aristo mantığından uzak tutmayı başarmıştır. Kelamcımız Felsefeye yer vermeyen, kelam metoduyla yazan ve üzerinde durmaya

değer eserlerin sahibi bir Maturidi kelamcısıdır.189

Nesefi’nin Tabsira ve Temhid’de Eş’ari’ye karşı takındığı tavır oldukça dikkat çekicidir. Eş’ari’yi Ehl-i Sünnetin dışında göstermesi oldukça gariptir. Tabsira’nın fiil babında bu konudan bahsederken kullandığı “…bu Ehl-i Sünnet mezhebidir, Eş’ari’ye gelince” ibaresinden ve mukallidin imanı bahsinde “Eş’ari dâhil tüm İslam büyükleri ittifak halindedir.” cümlesinden onun

Eş’ari’yi Ehl-i Sünnet’in dışında gördüğü anlaşılmaktadır.190

Nesefi’nin Eş’ari’lere karşı

sert bir tutum içinde olması, üzerinde durulmaya değer bir husustur.191

Kimi araştırmacıların Nesefi’yi Kerramiyeye mensup biri olarak göstermek ve onun Abdullah

188 Zehebi, Şemsu’d-Din Muhammed b.Ali b.Osman, Tarihu’l-İslam ve Vefiyatu’l-Meşahiru’l-Âlam,

Daru’l-Kutubi’l-Arabi, Beyrut, 1987, 214

189

Gölcük, Şerafettin, Kelam Tarihi, Kitap Dünyası, yay. Konya, 2009, 177

190 Yazıcıoğlu, Said, a.g.m., 296 191 Yazıcıoğlu,Said, a.g.m.,296

b. Kerram’ın fikirlerinden etkilendiğini ortaya koymak için özel bir çaba ve gayret içerisinde olduklarını görmekteyiz. Bu iddianın yanlışlığını kelamcımızın sözlerinden yola çıkarak ispat etmeye çalışacağız. Ebu’l Muin’nin Kerramiyye için kullandığı sözlerini sert, dozu kaçmış sözler olarak kabul ettiğimizde, aralarında hiçbir bağlantının olmadığı ortaya çıkar. Ebu’l Muin onlar için; “Kerramiyye, Hz. Peygamber

zamanındaki münafıkları gerçek müminler olarak kabul eder”192

demek suretiyle eleştiri oklarını onların üzerlerine yöneltmektedir. Aynı eserin bir başka yerinde daha sert ifadelerle Kerramiye’yi cehaletle suçlamaktadır: “İki imamın imametleri aynı anda sahih değildir. Kerramiye bunun tersini savunmaktadır. Bu denli bir cehalet ancak

onlara yakışır”193

demektedir.

1.14.2. Fıkıh

Kelam ilmi kadar olmasa da fıkıhta da âlim olduğu bir hakikattir. Fıkıhla ilgili

yazdığı iki kitap fıkıhçılığının tescilli mahiyetindedir. 194

1.14.3. Usulu’l-Fıkıh

Kaynaklarımız Nesefi’nin Usulu’l-fıkha dair eser yazdığını haber vermemektedir. Bu ilim dalına ait eserinin olmaması onun bu ilimdeki maharetine engel değildir. Zira o, et-Tabsira’da Usulu’l-Fıkhın kaidelerini ustalıkla uygulamaktadır. Örneğin, usulcuların en bilinen kuralı olan “teşbihte umum yoktur” prensibini kelama uyarlamaktadır. Yine eserin başka bir yerinde umum ve hususa değinmekte, bunu uygulamanın imkânını sorgulamaktadır. et-Tabsira’nın başka bir yerinde mucizelerin isbatı sadedinde şunları yazmaktadır: “mucizelerden her biri her ne kadar ahad haberle gelmişse de bu haberlerin tümü mucizelerin vukuunda kesin bilgiyi vermektedir. Zira usulde şu kural geçerlidir: Cüziyyetler bütünden oluştuğu için bütünün vücubunu ifade

eder”195

1.14.4. Lügat

Kelamcımız, lügat ilminde derin bir bilgi sahibidir. Dilcilerin görüşlerine kitaplarında geniş yer vermektedir. Özellikle tekvin sıfatında ve Allah’ın isimlerini

192 Nesefi, Tabsira, II, 405 193 Nesefi, Tabsira, II, 435

194 ez-Zehrani, Ebu’l-Mu’in en-Nesefi ve Arauhu fi’t-Tevhid,109 195

55

kullanırken lügata geniş yer vermektedir. Fiilin tanımında dili ustaca kullanması bu ilimdeki ilmini ortaya koymaktadır.

1.14.5. Hadis İlmi

Kelamcımızın Hadis ilminde ciddi bir hüviyete sahip olduğunu söylemek güçtür. Aslında kendisi de kendini muhaddislerden saymamaktadır. Zira bir konu hakkında kendi görüşünü beyan ettikten sonra muhaddislerin görüşlerine başvurmaktadır. Örneğin, “ehli hadis olan kelamcılardan bazıları şöyle demişlerse de muhakkikler bu

görüşte değiller.”196

Genelde kelamcımız hadisleri aklın süzgecinden geçirmektedir. Usulüne uymayan hadisleri ya tevil etmekte ya da red etmektedir. Örneğin, iman ile amel

münasebetini açıklayan “iman altmış ya da yetmiş küsür şubedir.”197

hadisini fasid olarak değerlendirmektedir. İleri sürdüğü gerekçeler şunlardır: “ravinin hadiste şüphe

ifade eden “ev”i kullanması, ayrıca ahad haberi itikatta kullanmanın sahih olmaması.198

Bu noktada ifade etmek gerekir ki kelamcımız bir hadisi reddetmenin bir nedenini de ahad olarak gelmesine bağlar. Oysa İmam Ebu Mansur el-Maturidi’nin

görüşleri de ahad haber yolu ile kendisine ulaşmıştır. Bu ciddi bir çelişkidir.199