• Sonuç bulunamadı

Allah’a Mekân İzafe Edenlerin Kanıtları ve Ebu’l Mu’in En-Nesefi’nin

2. SIFATLARA GENEL BİR BAKIŞ

3.10. Ebu'l Muin'in Arş'la İlgili Görüşleri

3.10.4. Allah’a Mekân İzafe Edenlerin Kanıtları ve Ebu’l Mu’in En-Nesefi’nin

“Rahman Arş’a istiva etmiştir.”,408

”Sonra Rahman Arş’a istiva etti.”,409

“Gökyüzündekinden, sizinle yeryüzünü batırmasından güvenlikte misiniz?”,410

“O hem

gökyüzündeki ilahtır hem de yeryüzündeki ilahtır.”,411

“O, kullarına karşı daima galip

ve onların üstündedir.”412

“Kur’ân’ı, Kadir gecesinde gerçekten biz indirdik.”413 Bu

ayette yüce Allah ‘enzelnahu’ tabirini kullanmaktadır. İnzal yüksekten aşağıya doğru göndermedir. Bütün Müslümanların ittifak ile dua edilirken eller semaya kaldırılır. Bu

da gösteriyor ki Allah semadadır.414

Allah’a mekân nispet edenlerin bu nakli deliller yanında ileri sürdükleri bir takım akli deliller de vardır: Allah Teâlâ nefsi ile kaim, evrende kendi nefsi ile kaimdir. Somut hayatta kendi zatları ile kaim olan iki şeyden biri, diğerinin karşısında bir yönde yer alması gerekir.

Aklın Allah’a yön tayin etmesinin bir başka gerekçesi de şudur: Allah âlemi yaratırken ya zatında yaratmıştır, ya da zatının dışında yaratmıştır. Eğer âlemi zatında yarattığına hüküm edilirse onun, kâinatı içine alması gerekir. Eğer kâinatı zatının 408 Taha, 20/5 409 Furkan, 25/59 410Mülk, 67/16 411 Zuhruf, 43/84 412 En’am, 6/18 413 Kadir, 97/1 414 Nesefi, Tabsira, I, 216-217

dışında yaratmışsa, yönlerden bir yönde yer alması gerekir.415

Kelamcımız bunların akli ve nakli kanıtlarına yer verdikten sonra Ehli Sünnetin görüşlerine geçiş yapmaktadır. Ehli Sünneti hak ehli diye nitelendiren kelamcımız, onların şu ayete temessük ettiklerini belirtmektedir: “O’nun benzeri hiç bir şey yoktur.’’416

Allah Teâlâ her hangi bir şeyin benzerliğini kendi nefsinden nefiy etmektedir. Zira Müsavilik: İki şeyin her yönden aynı olmasıdır. Müsavat(denklik) altında birçok nevi; müşabehet(benzerlik), müşakile(şekilce benzeyen) ve müdahati(hakikatler arasındaki benzerlik) barındıran cins bir isimdir. Bu anlayış doğrultusunda mekân ile mekân edinenin aynı ölçüde olması gerekir. Eğer mekân edinen mekândan fazla gelirse, o mekân hakikatte onun mekânı olmaz. Örneğin tahta oturan oturduğu yer kadar mekân edinmiş olur. Onun dışında kalan ise hakikatte onun mekânı değildir. Ebu’l-Muin’in yürüttüğü bu mantık gereği Allah ile mekân arasında bu mumessilet (benzerlik) dikkat çekmektedir. Bu durum zahir olan ayetin reddini

doğuracağı için, neticenin küfür olacağını belirtmektedir.417

Kelamcımız Allah’a mekân nisbet etmenin imkânsızlığını muhaliflerin görüşlerinden yola çıkarak, ortaya koymuştur. Allah’ı bir mekâna sıkıştırmayı Rafizilerin Gulatı, Yahudiler, Kerramiye ve

Tecsimin tüm grupları savunmaktadırlar. Bunlara göre Allah Arş’tadır. Arş ise tahttır.418

Özellikle Kerramiye fırkası konu hakkında fikir birliği sağlamamıştır. Kerramiye’den bazılarına göre Allah Arş üzerinde karar kılmıştır. Bazılarına göre ise O, Arş’a bitişiktir. Bazılarına göre de O, Arş’la karşı karşıyadır. Son bir grup ise bu tarz ifadeleri kullanmaktan sakınmışlardır. Daha ilginç olanı bunlardan kimilerine göre Allah Teâlâ beş yönden değil, bir tek yönden(Arş’ın alt yönü) Arş’a dokunmuştur. Diğer bazılarına göre ise Allah Arş kadardır. Ne fazla, ne de eksiktir. Bazıları ise O, Arş’ın cüzlerinden bir cüz’ün üzerindedir. O’nun, Arş’ın tüm cüzlerinin üzerinde olduğunu söyleyenler de vardır. Müşebbihe’ye göre Allah Arş’ın, ayakları da Kürsinin üstündedir. Allah’a mekân tahsis edenlerden bazıları da O’na bir mekânı tahsis etmek yerine, bütün mekânlarda olduğunu söylemişlerdir. Mutezile ve Necariyye bu görüştedir. Hemen belirtelim ki Kelamcımıza göre bunlar her yerdedir sözleriyle, Allah’ın zatını

kastetmediklerini vurgulama ihtiyacını hissetmişlerdir.419

Kelamcımız, Ebu Muhammed 415 Nesefi, Tabsira, 1, 217 416 Şûrâ, 42/11 417 Nesefi, Tabsira, I, 218-219 418 Nesefi, Tabsira, I, 215 419 Nesefi, Tabsira, I, 216

101

en-Nubehti ve Hüseyin en-Neccarın arkadaşlarıyla tartıştığını, onların Allah’ın her mekânda oluşunun ilmiyle olduğunu belirttiklerini aktarmaktadır. Keramiyye’nin bazılarına göre Allah Arş’ın üstündedir. Ancak buradaki üstünlük O’na dokunma şeklinde değil, bilakis Allah ile Arş arasında uzun bir mesafe vardır. Bu söylemleri ile onlar Allah için cihet tayin etmiş olurlar. Kelamcımız Allah’a mekân izafe edenlerin

ileri sürdükleri kanıtları değerlendirerek, bu görüşlerini çürütmektedir.420

Eş’ariler mumaseletin gerçekleşmesinin ölçüsü olarak, ancak benzerlerin birbirlerine bütün yönleriyle benzemelerinin şart olacağını ileri sürdüklerini

belirtmektedir. 421 Aklın kabul ettiği gerçek şudur ki; Allah kadimdir. Hudusu ifade

edecek her türlü alametten münezzehtir. Aksi durumda şu iki durumdan biri kaçınılmaz olacaktır:

a- Kadimin hudusluğu

b- Hudusluğun kadimliği.422 Her iki durumun batıllığı ortadadır.

Kelamcımız Allah’a mekân tahsis etmenin sonradanlığın alameti olduğunu birkaç yönden ele almaktadır:

1- Muhaliflerimiz de kabul etmektedirler ki, Allah var iken henüz mekân yoktu. 2- Allah Arş’a dokunmamış ve de karşısında da yer almamış olsa, mekân edinmekle bitişme ve karşısında kalıp sonradan mekân edinmesiyle bu özellikleri kazanmış olacaktır ki bu da Allah hakkında caiz değildir. Kelamcımız bu düşünceye

sahip olanları şirk ehli olmakla nitelendirmiştir.423

Bu eleştirinin dozu oldukça yüksektir. Müminleri müşrik olarak nitelendirmek doğru değildir.

3-Allah’ı Arş’a tahsis etmek ya zatından dolayı ya da başka bir anlam sebebiyledir. Bu iki durum da caiz değildir. Arş’ı Allah’a has kılmak zatının gereği değilse, bu durumda O’nu bütün evrene tahsis etmek icap eder. Bu takdirde Allah evrenin en aşağı yüzeyinde, kuyularda hatta hayvanların karnında vb. mekânlarda yer almış olacaktır. Aklı başında olan hiç kimse bunu söylememelidir.

Ebu’l-Muin en-Nesefi, Allah’ın Arş’ı mekân edinmemesi ile ilgili eserinin bir başka yerinde şunları yazmaktadır: “Arş sınırı belirlenmiş muhdes olan bir cisimdir. Allah Arş’ın tüm alanını doldurmuş ve ondan artmışsa Allah bölünür parçalardan müteşekkil olur. Bu durum tevhide aykırıdır.” Eğer Allah’ın Arş’ın alanı kadar olduğu 420 Nesefi, Tabsira, I, 217-218 421 Nesefi, Tabsira, I, 218 422 Nesefi, Tabsira, I, 219 423 Nesefi, Tabsira, I, 221

söylenirse, O’nun cüzlere bölünmesi sonucunu doğurur. Bu da tevhide aykırıdır. Kelamcımız farazi bir soru ile Allah için Arş’ın misliliğinin söylenemeyeceğini, zira

Allah ile yaratılanlar arasında ayniyeti ispat etmenin muhal olduğunu 424

belirtmektedir. Bazı Kerramiyecilerin bu zorunlu neticeden kurtulmak için Allah bölünmez bir bütün ve Arş’ın bütün cüzlerinin üzerindedir, derler. Kelamcımız Kerramiyecilerin bu çırpınışlarını konuşmaya değer bulmamaktadır. Sözün özeti, bu tür iddialar imkânsızlıkları söylemeye, sözün sahibini yalan konuşmaya götüreceğinden, insaf ve akıl sahibinin bunları reddetmekte tereddüt göstermemesi gerekir. Kelamcımız Allah’ın Arş’ı bütün yönleriyle artırıp artırmayacağını soru formatına dönüştürerek Keramiyeye yöneltmektedir. Bu sorunun yanıtını yine kendisi vermektedir: “ Eğer onlar Allah, Arş’ı kendinden fazla artırmaz derlerse, O’na acziyet nispet etmiş olurlar. Eğer yanıtları evet

ise bu durumda Allah Arş’tan küçük olmuş olur.”425