• Sonuç bulunamadı

1. EBU'L-MUÎN EN-NESEFİ’NİN HAYATI

1.7. Ailesi

İlim ve irfanla öne çıkmış bir ailedir. Şöhreti malumun ilanıdır. Aile fertlerinden bir kaçını vermekte yarar vardır:

1. Mekhul b. el-Fadl ailenin en meşhur ismidir. Künyesi Ebu Muti’dir. Davud ez-Zahiri, Ebu İsa et-Tirmizi ve imam Ahmed’in oğlu Abdullah’tan rivayette bulunmuştur. Muhammed b. Keram ve Yahya b. Muaz’ın öğrencisidir. Ondan oğlu Muhammed, Ebu Bekr, Ahmet b. Muhammed b. İsmail vb. rivayette bulunmuşlar. Bu zatın eserleri; eş’Şiâu’ fi’l- Fıkhı, el-Lululiyat (vaaz için), el-Lubab, Fadl Subhanallah,

er-Reddu ala Ehli’l- Bida’ ve’l- Ehva.115

2. Muhammed b. Mekhul, Ebu’l- Muin en-Nesefi’nin üçüncü dedesidir. Âlim bir kişiliğe sahiptir. Ondan oğulları Ebu’l-Bedi’ ve Ebu’l-Meâli rivayette bulunmuşlardır. Ebu Mansur el-Maturidi’nin devrinde yaşamış olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü

oğlu Ahmed h.331 yılında doğmuştur. Vefat ettiği tarih bilinmemektedir.116

3. Ahmed b. Muhammed b. Mekhul Ebul Bedi’ künyesi ile meşhurdur. Babasından ilim öğrenmiştir. Buhara’da vefat etmiştir. (v.379)

4. Mu’temed b. Muhammed b. Mekhul. Ebu’l- Meâli künyesi ile ünlenmiştir.

112 ez-Zehrani, Salih b. Derbaş, Ebu’l-Mu’in en-Nesefi ve Arauhu fi’t-Tevhid, 79 113

Nesefi, Tabsira, I, 356

114 el-Kureyşi, Abulkadir, el-Cevahiru’l-Mudiye Fi Tebakati’l-Hanefiye, Daru’l-Kutubi’l-U’lum, Riyad,

1398, II, 563

115 Sezgin, Fuad, Tarihu’t-Turasi’l-Arabî, Cami’etu’l-İmam, Riyad, I, 4-34 116

Üçüncü maddede ele aldığımız Ahmed ile kardeştir. en-Nesefi’nin ikinci dedesidir. Babasından ilim tahsil etmiştir. İyi bir eğitim aldığı bilinmektedir. (v.430)

5. Muhammed b. Mü’temid. Bu zat hakkında tatmin edici bir bilgi sahibi değiliz. 6. Muhammed b. Mü’temid, Ebu’l- Muin’in babasıdır. en-Nesefi’nin babası hakkında elimizde oğlunun verdiği; Ebu Hanife’nin el-Alim ve’l-Mute’alim kitabını

rivayet ettiği dışında net bir bilgi yoktur.117

1.8. Yaşadığı Devir

Kuşkusuz Nesefi’nin yaşadığı dönemi tanımak kişiliği ve düşüncesi hakkında bize bilgi verir. Çünkü şu kural genel geçer bir kuraldır. İnsan doğduğu çevrenin evladıdır, onu etkilediği gibi ondan etkilenir. Nesefi’yi yakından tanımak için onun yaşadığı asra bir yolculuk yapmak gerekir. Onun hayatının geçtiği dönemi dört açıdan ele almak mümkündür.

1.8.1. Siyasi Durum

a. Ebu’l-Muin hicri beşinci asrın ikinci yarısında yaşamıştır. Altıncı asrın başında vefat ettiği (v.508) kabul edilmektedir. Nesefi’nin yaşadığı bu dönem siyasi çalkantının zirveye çıktığı bir dönemdir. Bu dönem kısa bir zaman aralığı dışında emniyetin olmadığı, asayişin sağlanamadığı bir zaman dilimidir. Onun yaşadığı bu dönem (h.247-334) özellikle Abbasi devletinin en zayıf olduğu ve Türk emirliklerinin otoriteye baş kaldırdığı bir dönemdi. Bu tarihlerde Abbasi halifesi Mu’tesim, güçlü bir ordu oluşturmak için Türkleri orduya almıştır. Türkler, devletin içinde konumlarını güçlendirdikten sonra devletin işleyişine karışmaya başlamışlardı. Bu güç; halifeleri görevden alıp, yerine halife tayin edecek bir boyuta ulaşmıştı. Ardından Buveyhilerin ve daha sonra Selçukluların tahtı ele geçirme yarışı başladı. . İşte büyük kelam âlimi Ebu’l- Muin en-Nesefi de Büveyhi otoritesinin güç kaybettiği bu dönemde dünyaya gelmiştir.118

Ebu’l- Muin şu üç Abbasi halifesi devrinde yaşamıştır:

a. Halife el-Kaim bî Emrillah, bu dönem h.422-467 yıllarını kapsar. b. Halife el-Muktedi, bu dönem h.467-487 yılları arasıdır

c. Halife el-Mustezhir bu dönem h.487-512 yılları içine almaktadır

117 ez-Zehrani, Ebu’l-Mu’in en-Nesefi ve Arauhu fi’t-Tevhid, 82 118

33

Bu yıllar Selçukluların yıldızının parladığı yıllardır. Selçuklular Tuğrul Bey’in liderliğinde Maverau’n-Nehirde, Horasan Haznelilerini mağlup edip, bu bölgede saldırılarına devam ettiler. Bu akınların sonucunda Buveyhilerin bölgedeki etkinliğine son verildi. Selçuklular 438 yılında İsfahan’ı da alarak Tuğrul Bey adına hutbe okuttular. Tarih hicri 433 yılını gösteriyordu. Sünni ve Şiiler arasında feci bir savaş patlak vermişti. Bu savaşta her iki taraftan binlerce insan ölmüştü. Bu savaşın kıvılcımını Şiilerin yaptıkları burçlara altın harflerle “Muhammed ve Ali beşerin en hayırlısıdırlar. Her kim bunu kabul etmezse kâfir olur” yazılı levha asmaları yol açmıştı. Sünni dünyası bu tahrik ve kışkırtıcı levhaya sert tepki vermişti. Bu tepki, savaşın başlama nedeni olmuştu. Rebiu’l-Evvel ayına kadar bu çirkin harp sert bir şekilde sürmüştü. Neticede sünniler şiilere ait mezarları tarumar edip ölülerini yakmışlar, Şiiler de buna misliyle karşılık vererek, İmam Ahmed’in kabrini açıp cesedini yakmak istemişlerdir.119

Hicri 444-445 tarihleri arasında Sünni Türk komutanlar alevi bir adamı kaçırıp öldürdüler. Bunun üzerine maktulün eşi ve çocukları intikam için yardım istediler. Bu isteğe Kerh ehli anında cevap verdi. Çok şiddetli çatışmalar yaşandı. Türk komutanlar “Kerh” ehline ait mahalleyi ateşe verdiler. Bu fec’i olay üzerine aleviler bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar. Sünni yetkililer, yaşanılan bu olaydan nedamet duydular. Halife, olaya sebebiyet verenlerin ellerinden yetkilerini alınca halk geri

döndü.120 Kelamcımızın yaşadığı o dönemde yaşanılan bu dramatik olaylar Sünni-Şii

çatışmasıyla sınırlı kalmamıştı. Örneğin Hicri 447 de Hanbelîler ile Şafiiler arasında

çok ciddi boyutlara ulaşmasa da, tatsız olaylar ortaya çıkmıştır.121 Büyük bir ihtimalle

kelamcımız bu fırtınalı yılda doğmuştur. O yıllarda Bağdat’ta halife olan el-Muktedir’in sadece ismi vardı. Abbasi halifeliği sembolik bir anlam ifade etmekteydi ve fiili otorite Buveyhilerin elinde idi. (334-447) Buveyhiler soy olarak Deylemilere, mezhep olarak Şia’ya mensup idiler. Onların Sünni halife ile araları açıktı. Şiiler inançlarının gereği olarak halifeliği almak istiyorlardı. Ancak bazı siyasi ve toplumsal gerekçelerle de olsa bu isteklerini pratiğe yansıtamadılar. O dönemde yaşanılan Besasiyr olayına değinmek yerinde olur. Zira bu dönemde Besasiyr hilafet merkezine sızmıştı. Gizli planları vardı. Selçukluların yükselişi onu korkutuyordu. Şiiliğe meyli olan bu şahıs, Mısır Hâkimi el- Ubeydi’yi kışkırtıyordu. Halife Muktedir gizli planı sezince Tuğrul Bey’i Bağdat’a

119 İbn Kesir, Ebu’l-Feda İsmail, el-Bidaye ve’n- Nihaye, Tahkik, Ali Şiyri, Daru İhyau’t-Turasi’l-Arabî,

Beyrut, 1988 /1408, XII, 63

120 En-Nesefi, et-Temhid, 13 121

davet etti. Bu istek üzere Selçuklu Sultanı Bağdat’a girmişti. (447) Tarih kitapları onun Bağdat’a girişini şu şekilde anlatır: Tuğrul Bey Bağdat’a girince halifenin ayaklarını öpmüştü. Halife altın kılıçla onu taltif edip valilik tacını giydirdi. Buveyhilerin sultanı, Rahim sultana ona itaat etmesini ve boyun eğmesini emretti. Halife Tuğrul Bey’in isminin paranın üzerine yazdırılmasını emretti. Yeğeni ile evlendirerek Tuğrul Bey’i onure etti. Her şeye rağmen Besasiyri gizli planlarını uygulamaya başlamıştı. Şöyle ki Tuğrul Bey’in aynı anneden bir üvey kardeşini isyan çıkartması için kışkırtmış ve buna muvaffak olmuştu. Bu gelişme üzerine Tuğrul Bey Bağdat’ı terk etti. Besasiyri otorite boşluğunu fırsat bilip Bağdat’a girdi. Abbasi halifesini esir aldı. Ubeydi adına hutbe okuttu. Bütün bunlar olurken Tuğrul Bey kardeşini yenmiş ve Bağdat’a geri dönmüştü. Besasiri’yi öldürmüş, halifeyi de esaretten kurtarmıştı. Tuğrul Bey H. 454 yılında halifenin kızı ile evlenmişti. Halifeyi esaretten kurtarma ve ardından gelen evlilik ilişkisi, Selçukluların konumunu daha da güçlendirmişti. Elbette bu münasebetin güçlü olmasının bir diğer nedeni de itikadi mezhep birlikteliğidir. 455 tarihinde Tuğrul Bey’in vefatı ile Sultan Alparslan tahta çıktı. Onun hâkimiyeti 465 yılına kadar sürdü. Vefatından sonra bu tarihte oğlu Melikşah tahta geçmişti. 485 yılına kadar herşey mecrasında yürüyordu. Bu tarihten sonra Selçuklularda baş gösteren ihtilaf ve iç kargaşa güçlerini kaybetmelerine neden oldu. Selçuklular deyince akla gelen bir başka isim Nizamülmülk’tür. Bu şahıs ilim, adalet, ihsan ve iyilik sahibi olması yanında kurduğu medreselerle de anılıyordu. Alparslan ve Melikşah dönemlerinde 30 yıla yakın bakanlık yapan bu zat, Sultan Melikşah’la aynı yıl vefat etmiştir. Bu önemli kişinin veftlarının ardından Hilafet merkezinde kara bulutlar dolaşmaya başlamış; merkezin uzağında büyük küçük birçok devlet oluşmuştu. Bunların bazıları hilafet merkezine bağlı iken bazıları ise kendi başlarına buyruktular. Örneğin Mağripte Murabitlerin kurduğu devlet Abbasi halifesine bağlı idi. Bunlar Hıristiyanlara karşı Endülüs’te ez-Zelaka (h.479) zaferini kazanmışlardı. Ubeydiler, Mısır’da hâkimiyetlerini tesis edip bağımsızlıklarını ilan ettiler. 200 yıla yakın hüküm süren Ubeydiler Güney Afrika, Mağrib, Yemen, Hicaz ve Şam’ın bir bölümünü kendilerine bağlamayı başarmışlardı. Selahaddin Eyyübi

(h.567) bu devlete son vermiştir.122

Kurulan yeni devletlerden biri de Gazneliler devletidir. (h.451-547) Bağımsız olan bu devlet Afganistan’ın tümünde ve Hindistan’ın küçük bir bölgesinde hâkimiyet kurmuştu. Dehli ve Bangladeş’i topraklarına katmıştı. Bu devlet bağımsız idi. Bu

35

dönemde Yemen’de birçok devletçikler ortaya çıkmıştı. Bunların en etkinleri şunlardır: a-Beni Nacah devleti (h.412-554)

b-es-Suleyhiyetu’l-İsmailiye devleti (h.429-567). Selahaddin Eyyübi Mısır’daki bu devlete son verirken, kardeşi de Yemen’deki devletçiğin varlığına son vermişti.

c-Beni Ress devleti. Zeydi mezhebine mensup olan Kasım er-Ressi’nin Yemen’de Abbasileri mağlup ettikten sonra oluşturduğu devlettir. Bu devletin merkezi Sen’a’dır.

Endülüs’te durum içler acısıydı. Zira Endülüs Emevi devleti küçücük devletlere bölünmüştü. Nerdeyse her kabilenin bir devleti vardı. Bu durum Hıristiyanların iştahını kabartıyordu. Halkı müslüman bir ülkede Hıristiyan yönetim iş başında idi. Bu durum Yusuf b. Taşvinin Mağribe gelip meşhur ez-Zelaka savaşı (479) ile kargaşaya ve Hıristiyan hegemonyasına son verinceye kadar devam etmişti. H. 5. asrın sonuna doğru Hıristiyanlar, (Sultan Alparslan’ın Rum kralını esir aldığı) Malazgirt Savaşı, (463) ve (Yusuf b. Taşvinin komutanlığında Endülüs’te hıristiyanların yenilgiye uğratıldığı) ez- Zelaka savaşının intikamını almak için harekete geçtiler. Melikşah’ın vefatı, İslam ülkelerinde otorite birliğinin sağlanamaması ve Abbasi halifesinin güçsüzlüğü bir araya gelince, bu hareket Hıristiyanların önce Hatay’ı (491) sonra Kudüs’ü (492) tarumar ettikleri bir savaşla neticelendi. Bu gelişmelerin akabinde Selçukluların altın dönemi

kapandı.123

Görüldüğü gibi Ebu’l- Muin siyasi açıdan güvensizliğin hâkim olduğu, savaşların yapıldığı, müslümanların kanının oluk oluk aktığı bir devirde yaşamıştı.

1.8.2. Sosyal Durum

O günkü siyasi olayları değerlendirdiğimizde karşımıza olumsuz bir tablo çıkmaktadır. Bu olumsuz görüntüden toplumun etkilenmemesi mümkün değildi. Buveyhilerin devrinde Sünni-Şii çatışması başlamıştı. (h.443-444-449) Buveyhilerin son dönemiydi. Mezhep çatışması her iki taraftan birçok insanın yitirilmesine sebep olmuştu. Selçuklular döneminde durum tersine dönmüştü. Buveyhilerin başlattığı birçok uygulama (ezanda hayye â’lal hayri’l- amel sözüne yer verilmesi gibi) son bulmuştu. Tuğrul Bey’in minberden Rafızîlere lanet okutturması toplumun haleti ruhiyesini yansıtmaktadır. Horasan bölgesinde (443-447) iki Sünni grup arasında fitnenin fitili

ateşlendirilmişti. Hanbelîler ile Eş’ariler arasındaki çatışma birçok âlimin bölgeden göç

etmesini beraberinde getirmişti.124

Örneğin İmamül Harameyn el-Cuveyni, Horasan’ı terk edip Hicaz’da bir süreliğine ikamet etmek zorunda kalmıştı. Nizamü’l-Mülk vezaret makamına çıkınca Eş’arilerin lanetlenmesini yasakladı. Kurduğu medreseleri Eş’ari okuluna mensup âlimlere açtı. Zorunlu hicrete tabi tutulan Kuşeyri, Bağdat’a gelince Nizamü’l-Mülk eğitim kurumlarında ders vermeye başladı. Hanbelîleri kötülemeye başlayınca büyük fitne bir kez daha baş gösterdi. Öyle ki Eş’ariler cemaatle namaz kılmak için camilere gitmeye cesaret bile edemiyorlardı. Yine bu dönemde (h.482) Sünni ve Şia arasında patlak veren bir iç çatışmada birçok insan hayatını kaybetmişti.

Sosyal yapıya baktığımızda iki türlü sınıfla karşılaşırız: a.Devlet Erkanı:

Devlet idaresini elinde tutanlar, bolluk ve refah içerisindeydi. İsrafa dayalı yaşam, idarecilerle toplum arasındaki uçurumu derinleştirmişti.

b.Avam:

Halkın geneli ise bu sınıfa mensuptu. Yoksullukla mücadele edip, ayakta kalabilmenin mücadelesini veriyorlardı.

1.8.3. Eğlence Hayatı

Bu dönemde toplumda bazı zararlı alışkanlıklar yaygınlık kazanmıştı. Arada bir de olsa siyasi otorite, bu menhiyatlara müdahale ediyordu. Şarkı söyleyen kadınların

sürgün edilmesi ve içki satan dükkânların kapatılması bunun isbatıdır.125

1.8.4. İlmî Faaliyet

Siyasi ve toplumsal yapının kötü olmasına rağmen ilmi faaliyet birçok alandan daha iyi idi. İlmi faaliyet için iyi bir zamanda yaşayan kelamcımız Ebu’l- Muin devrin birçok âlimi ile yaşıttır. Elbette en-Nesefi, zamanında yapılan bu ilmi faaliyetin dışında kalmamıştır. Parlayan bu yıldızların ışığından istifade etmiştir. Bu dönemde yaşayan âlimleri tanımak adına kısa bir yolculuğa çıkalım:

124 en-Nesefi, Bahru’l-Kelam, 13 125

37

1- Hatibu’l- Bağdadi (v:h.463). Hadis ilminde Müslümanların imamıydı. Hadis ilmine ait birçok eser vermiştir. Hemen her dalda kalem oynatmıştır. Eserleri: el-Kifaye fi İlmi’r-Rivaye, el-Cami’-li Adabı Ravi ve’s-Sami’ vb.

2- İbn Hazm (v:h.457). Meşhur zahiri âlimidir. Kalıcı ve etkileyici eserler vermiştir. Kitapları: el-Muhalla, el-Fasl fi’l-Milel ve’l- Ehvai ve’n-Nihal, el-İhkam fi usuli’bil- Ahkâm v.b.

3- Hafız Ebu A’mr b. Abdi’l-Ber, (v:h.463) . Büyük hadis imamı olan bu zat, Mağriblidir. et-Temhid, el-İstizkar ve İstiyâ’b’ın müellifidir.

4- el-Humeydi (v:h.488). O devrin önemli hadis âlimidir. Cezvetu’l-Muktebis ve’l- Cemu’ Beyne’s-Sahiheyn’in müellifidir.

5- Kadı Ebu Ye’la (v:h.458). Hanbeli mezhebine mensup olan bu zat kendi mezhebine ait güzel eserler vermiştir. İbtalu’t-Tevilat’ın yazarıdır.

6- İbnu U’keyl (v:h.513). Ebu Ye’la’nın öğrencisidir. Her dalda eser veren ender âlimlerden biridir. el-Funun adlı eserinin sekiz yüz ciltli bir kaynak olduğu

söylenmektedir.126

7-Vahidi (468). Büyük bir müfessirdir. et-Tefsiru’l- Basit’in yazarıdır.

8-Herevi (481). Ebu İsmail lakabı ile meşhur, Hereve’ye mensup bir âlimdir. Kelama eleştiri oklarını yöneltendir. Zemmü’l-Kelam’ın müellifidir. İbn A’sakir bu esere reddiye yazmıştır.

9-İmamül-Harameyn (478). Akaidde el-İrşad ve Şamile, Usulü Fıkıhta ise el- Burhan’ın yazarıdır.

10-Kuşeyri (v:h.465) büyük tasavvuf alimidir. Eş’ariye mezhebine mensuptur. er-Risaletu’l-Kuşeyriye ile şöhreti yakalamıştır.

11-Ragıp el-İsfahânî (502). el-Müfredat fi Garibi’l- Kur’an adlı yapıtı en meşhur eseridir.

12-Taberi Ali b. Muhammed. Şafii mezhebine mensup bir alimdir. En meşhur eseri Ahkamu’l- Kur’an’dır.

13- Gazali (505). Muhammed Hamid el-Gazali; birçok alanda eser yazan Gazali, şöhretini İhya-u Ulumu’d-Din ile yakalamıştır. el-İktisad ve İlcamu’l-Avam gibi eserlerin sahibidir.

14-el-Pezdevi (493). Ebu’l- Yusr el-Pezdevi, Ebu’l-Muin ile çağdaşdır. Hanefi

âlimlerinden biridir. Usûlü’d-din adlı kitabın yazarıdır.

15-el-Beğavi (516). Büyük müfessirlerden biridir. Sünnetin yorumcusudur. et- Tefsir ve Şerhus-Sunne’nin müellifidir.

16-Ömer Hayyam (515). Bu zatı anmadan geçmek o devri anlamak adına bir eksiklik olur kanaatindeyim.

Bu verdiğimiz liste Ebu’l- Muin en-Nesefi’nin asrındaki ilmi faaliyetlerin ne denli yoğun olduğunun açık bir göstergesidir. Elbette konumuz bu olmadığı için verdiğimiz isimler örnek babındandır. Ancak burada vezir Nizamü’l-Mülk’ün kurduğu medreseleri anmak gerekir. Nizamü’l-Mülk için söylenen bu cümleler ilim adına kayda değerdir: “O, dindar, cömert, adil ve hoşgörülü bir âlimdir. Hep susmayı tercih ederdi. Onun meclisi kurra ve âlimlerle dolup taşardı. Medreselerin yapılmasını emreder, hadis ilminin yaygınlaşmasını sağlardı. Günün birinde ona âlimlere çok zaman ayırdığını söylemişlerdi. Bunun üzerine: “Onlar, dünya ve ahiretin güzellikleridirler. Onları

başımın üzerine oturtsam fazla bir şey yaptığımı sanmam.”127

demiştir. Kurduğu medreseleri de anmak gerekir. Zira bu eğitim yuvalarında yetişen âlimler İslam ümmetine ilim ve irfan götürmüşlerdir. Gazali’nin bu eğitim yuvalarından çıkması, bu medreselerin verimlilikleri konusunda bir kanıttır. Nizamiye medreselerinin en büyük eksiği sadece Eş’ari-Şafii öğretilerini esas almaları, diğer mezhepleri ise ihmal etmeleridir. Bu dönemin ilmi faaliyet açısından en ciddi handikapı mezhep taassubudur. Bazen bu mezhebi taassup, fiili şiddete dönüşebiliyordu. Her âlim mensubu olduğu mezhebe göre medrese açıyor, kitaplar telif ediyordu.

Herkes kendi mezhebinin haklılığını dile getirirdi. Örnek olarak; Cuveyni’nin, Muğiysu’l- Hak fi Beyani Mezhebi’l- Hak adlı eserinde Şafiliği diğer mezheplere tercih ederek bu mezhebin haklılığını tescil çabaları ile el-Pezdevi’nin Usulud-din’de Hanefi mezhebinin haklılığını ispat noktasındaki çabasını verebiliriz. Kelamcımız en- Nesefi’nin bu ortamdan etkilenmemesi düşünülemez. Eserlerinde görülen sert ifadeleri ise o günkü şartlara göre değerlendirmek gerekir.

127

39

1.9. İlmî Yeteneği

Ebu’l-Muin en-Nesefi ile Ebu Mansur el-Maturidi’nin aile bireyleri aynı kaynaktan beslenmişlerdir. O kaynak da rey ehlinin imamı Ebu Hanife’dir. Fıkhu’l- Ekber’in yazarı Ebu Hanife’nin tedrisatı ilmiyesi, öğrencisi Muhammed b.Hasan yolu ile öğrencisi Ebu Süleyman el-Cevzacani’ye intikal etmiştir. Kelamcımızın, İmam

Maturidi ile birleştiği kaynak bu şahıstır.128

Ebu’l-Muin en-Nesefi, İmam Gazali’nin çağdaşıdır. Her ikisi de kelamda derin izler bırakmışlardır. Gazali tasavvufu esas alarak

kelamını oluştururken kelamcımız ise akıl ile kelamı mezc etmeyi başarmıştır.129

1.10. Hocaları

Bir önceki konumuzda ailesinin ilmi portresini çizmiştik. O, ilmi faaliyetin yoğun olarak yapıldığı bir çevrede yetişmiştir. Ataları âlimdi. Tercüme kitapları maalesef hocaları hakkında bizlere detaylı bir bilgi vermemektedir. Kaynaklardaki bu bilgi yetersizliğinden dolayı onun Ebu Hanife’nin kitaplarını rivayet ettiği şahısları, hocaları olarak kaydetmemizi gerekli kılmıştır. Elbette en-Nesefi gibi büyük bir âlimin hocalarını söyleyeceklerimizle sınırlandırmak doğru değildir. Zira onun yaşadığı şehir olan Nesef ve yakınındaki Belh, Semerkand vb. şehirlerde büyük âlimler mevcuttu. Ebu’l-Muin’in bunlardan istifade etmemesi düşünülemez. Bu gerçekle beraber hocalarının bir listesini vermeyi uygun görüyoruz.

1- Babası Muhammed. Ebu Hanife’nin el-Âlim ve’l-Mutealim risalesini rivayet etmiştir.

2- Yahya b. Mitref el-Belhi. Ebu’l-Muin bu zattan Ebu Hanife’nin mezkûr

eserini rivayet etmiştir.130

3- Ebu Tahir b. el-Mihdi el-Hüseyni. en-Nesefi bu şahıstan İmam Ebu

Hanife’nin eseri olan el-Vasiye’yi rivayet etmiştir.131

4- Ebu Abdullah el-Hüseyin b. Ali el-Maî’el-Kaşığri. Bu zat vaizdir. Özellikle hadislerle ilgili birçok eser kaleme almıştır. Yüz yirminin üzerinde eser bıraktığı söylenir. Genelde münker hadisleri derlemiştir. Ebu’l-Muin bu şahıstan Ebu Hanife’nin

el-Fıkhu’l- Ebsat’ı rivayet etmiştir.132

128 Nesefi, et-Temhid’in Mukadimesi, Abdu’l-Hayy Kabil, 5 129

Nesefi, a.g.e., 8

130 el-Hamisi, Muhammed b.Abdurrahman, Usulu’d-din İnde’l-İmam Ebi Hanife, Daru’s-Sami’i, Riyad,

1416, 135

131 el-Hamisi, Usulu’d-din İnde’l-İmam, 139 132

5- Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed en-Nesefi. Büyük âlim Ebu’l- Muin

bu zattan ilim aldığını sarahaten ifade etmektedir.133

6- Ömer b. Mansur el-Bezaz el-Buhari. Nesefi’nin bu şahıstan da rivayette

bulunduğunu134 görmekteyiz.

7- İkinci dedesi olan Mu’temid’i. Ebul- Muin’in hocaları arasında zikretmek kanaatimce doğru değildir. Zira Mu’temid takriben h.430’larda vefat etmiştir. Ebu’l- Muin’in doğum yılı kesin bilinmemekle beraber iki ihtimal vardır. Ya h. 438 ya da h.418’dir. Bu ikinci ihtimal onun, dedesinin son yıllarında kendisinden ilim tahsil etme imkânını vermekte, ancak birinci ihtimali göz önüne aldığımızda dedesi Mu’temid’in torununa ders vermiş olma ihtimali ortadan kalkmaktadır. Elbette bu listeyi uzatmak mümkündür. Zira Nesefi gibi güçlü bir âlimin, Nesef gibi bir ilim merkezinde başka hocalardan eğitim almamış olması mümkün görünmemektedir.

1.11. Öğrencileri

Ebu’l- Muin’den ilim öğrenenler hakkında hocalarından daha fazla bir bilgiye sahibiyiz. Hedefimiz burada tüm öğrencileri ele almak değil bilakis örnek babından bir