• Sonuç bulunamadı

ANADOLU’DA KADIN

2.2. ESKĠ ANADOLU’DA KADIN

2.2.1. Neolitik Çağ’da Anadolu Kadını

Neolitik Çağ M.Ö. 10 bin yılı ile 7 bin yıl arasındaki zaman dilimini kapsar. “Neolitik Çağ”, “Çanak Çömleksiz Neolitik” ve “Çanak Çömlekli Neolitik Çağ” olarak iki bölümde ele alınmaktadır. Bu Ģekilde ayrım yapılmasının sebebi ise, sadece kilden kap kacak yapımı gibi yeni bir teknolojinin keĢfedilmesi değildir. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ‟da yerleĢik yaĢam ve bunun gereği yeni bir mimari, köy yaĢantısı ortaya çıkar; beslenme de tahıllar ve evcilleĢme sürecindeki hayvanlar giderek daha fazla katılır, ancak avcılık ve toplayıcılık hala yaĢamın temelini oluĢturmaya devam eder. Çanak Çömlekli Neolitik Çağ‟da ise çiftçiliğe, besin üretimine dayalı ekonomik model tüm kaideleriyle birlikte yerleĢmeye baĢlar ve bu toplumsal hayatın bir parçası olur. Bu

125 G. Ertuğrul, a.g.m. , s.1. 126

41

sebeple Neolitik Çağ‟ın ikiye bölünmesi, bu dönemlere verilen adların belirlediğinden çok daha büyük bir öneme sahiptir127

.

Nitekim, bu dönemde insanların, hayvan ve bitkilerden bazılarını evcilleĢtirmiĢ oldukları anlaĢılmaktadır. Neolitik Çağ bu yönüyle Paleolitik128 ve Mezolitik129 kültürdeki avcı-toplayıcı hayat tarzının yanında bir devrim niteliği taĢımaktadır. Neolitik Çağ ile birlikte avcılığın yerini hayvancılık, toplayıcılığın yerini ise tarım almıĢtır. Böylece ilk köy yerleĢmelerinde, sulu tarımın sağladığı fazla ürünün sonucunda ortaya çıkan kentlerde, iĢ bölümü, para ve pazar ekonomisi gibi kavramlar ortaya çıkmıĢ, yazının ve matematiğin icadı yapılmıĢ, mülkiyet ve eğitim kurumsallaĢmıĢ, hukuk, yönetim, bilim, düĢünce ve inançlar sistemleĢtirilmiĢ, çanak, çömlek yapımı ve dokumacılık geliĢmiĢtir. Ayrıca erkekler avlandıkları için, bitki evcilleĢtirme yönündeki ilk baĢarılı deneyler besin toplayıcı kadınlar tarafından yapılmıĢtır. Bu bitkiler büyük olasılıkla buğdayın atası olarak kabul edilmekte ve buğday yetiĢtirmedeki geliĢme vahĢi insandan barbar insana geçiĢ olarak düĢünülmektedir. Bununla birlikte kadınların yetiĢtirdiği tahılın sap ve kepekleri avcıların yakaladığı hayvanları beslemede kullanılmaktadır. Böylece iyi bakılan ve aynı zamanda da vahĢi hayvanlardan korunan sürüler giderek toplumun önemli bir besin kaynağı haline gelmiĢ, hayvansal ürünler Cilalı TaĢ insanının iktisadi yaĢamına katılmıĢ ve bu faaliyeti yürüten kadınlar uygarlık yaratma etkinliğinde önemli bir yer

127 Mehmet Özdoğan, “Neolitik Çağ Çanak Çömleksiz” Arkeo Atlas (Anadolu‟nun Arkeolojik Atlası; Özel

Koleksiyon), 2011, s.56.

128Paleolitik Çağ: (Eski TaĢ Çağı) deyimi, 19. yüzyılda Lord Avebury olarak da bilinen John Lubbock

tarafından icat edilmiĢti. Paleolitik Çağ, ilk olarak 2.500.000 yıl önce Afrika arkeolojik belgelerinde beliren ve Homo cinsinin ilk türü olan Homo Habilis‟in ilk fosil kalıntılarıyla aynı zamana denk gelen, insanın ilk olarak taĢ aletleri kullanmasıyla baĢlamıĢtır. Bazı arkeologlar ve antropologlar, mağara resimleri, heykeller ve diğer sanat eserleriyle açığa vurulan ve yaklaĢık 40.000 yıl önce üst Paleolitik Çağ‟da Avrupa‟da ortaya çıkan sembolik betim patlaması gibi daha erken “devrimlerin” Paleolitik Çağ‟da meydana geldiğini savunurken, çoğu da Paleolitik Çağ‟dan Neolitik Çağ‟a geçiĢin insanın kültürel geliĢiminde yaĢanan en önemli dönüm noktası olduğu konusunda birleĢmektedir. Daha geniĢ bilgi için bkz. M. Balther, a.g.e. , s.160-161.

129Mezolitik Çağ: Üst Paleolitik Çağ iklim kuĢağının 14 bin yıl kadar önce dünyanın her yerinde yer

değiĢtirmesiyle bir anlamda doğal çevre yeniden biçimlenir. Kuzey enlemlerinde buzulların erimesi, yavaĢ da olsa deniz seviyelerinin yükselmesine ve hakim rüzgar yönlerini belirleyen alçak ve yüksek basınç merkezlerinin de yer değiĢtirmesine neden olur. Bütün bu değiĢimlerle birlikte, önce bitki örtüsü daha sonra ise hayvan toplulukları bu değiĢime ayak uydurur. Genel olarak Mezolitik Çağ‟ı, insanların yeni çevre koĢullarına önceki dönemden gelen kültür ve teknolojileriyle uyum sağlaması olarak tanımlayabiliriz. Daha geniĢ bilgi için bkz. Mehmet Özdoğan, “Adım Adım YerleĢik YaĢam” Arkeo Atlas

(Anadolu‟nun Arkeolojik Atlası; Özel Koleksiyon), 2011, s.49.

Mezolitik Çağ‟ın en önemli buluntu yerleri ise, Antalya‟nın Batısındaki BelbaĢı ve Beldibi kaya sığınaklarıdır. Beldibi kaya sığınağında Ankara Üniversitesi‟nin yaptığı kazılarda 6 kat tespit edilmiĢtir. Bu çağın tipik buluntuları olan çok küçük çakmaktaĢı aletler ve üzeri boyalı çakıl taĢları ele geçmiĢtir. Daha geniĢ bilgi için bkz. R. Duru, Eski Anadolu Kültürlerinin Ana Hatları, ġark Matbaası, Trabzon 1966, s. 10-11.

42

tutmuĢlardır. Ayrıca onlar yünden ip elde edip dokuma iĢine yönelince birer zanaatkâr halini almıĢlardır. Kadınlar maharetle ürünlerini depolamayı, bu ürünlerden bir sonraki yıla tohumluk bırakmayı, maya kullanmayı, bira yapmayı, taneleri kabuklardan ayırmayı ve öğütmeyi baĢarmıĢlardır. Erkeklerin kaba gücü kullanmalarının yanında kadının, mevcut durum içerisinde düzenli bir Ģekilde ortaya koymuĢ olduğu organizasyona dayalı yapılanma, onu, erkeğin yanında daha yapıcı bir konuma getirmiĢtir. Bütün bu yaĢananlar sonrasında cinsel farklılaĢma çizgisi üzerinde, kadınların toplayıcılık, erkelerin avcılık yaparak gerçekleĢtirdikleri “birinci toplumsal iĢbölümü” ortaya çıkmıĢtır. Ortaya çıkan bu toplumsal iĢ bölümünün bir sonucu olarak, kadın ve erkek yalnız koruma, üreme alanında değil beslenme (geçim) alanında da birbirlerine bağlanmıĢlardır130

.

Neolitik Çağ‟ın genel geliĢimleri ölçeğinde Anadolu Neolitiğin‟e baktığımızda; arkeolojik kazılar sonucunda Anadolu‟da bulunan en eski insan betimlemelerinin yoğun olduğu alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi olarak tespit edilmiĢtir. Bu insan betimlerini barındıran materyaller Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ‟a yani 10binyıl öncesine tarihlenmiĢtir. Bu döneme iliĢkin en eski kadın betimlemelerine, ilk tarımcı köy topluluklarının çekirdek bölgesi olarak kabul edilen ġanlıurfa ve çevresinde; Göbekli tepe131, Nevaliçori132, Mezraateleilat133, Hallançemi134 ve Çayönü135 gibi arkeolojik yerleĢim alanlarında rastlanmaktadır136

.

130Yüksel Göğebakan, “Anadolu‟da Ana Tanrıça Kültü Olarak: Kadın”İnönü Üniversitesi Sanat ve

Tasarım Dergisi, C.1, Özel Sayı, Malatya 2011, s.507.

131

Göbekli Tepe, yukarı Mezopotamya Ģehirlerinden ġanlıurfa‟nın kuzey doğusunda yer almaktadır. YerleĢme, eriĢilmesi güç yüksek bir kireçtaĢı kayalığın üzerindedir. Bu görkemli yerleĢmenin Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ‟a ait olması ĢaĢırtıcı bir durumdur. Ayrıca, Göbekli Tepe sadece bir Neolitik Çağ yerleĢkesi olmasının dıĢında, Neolitik Çağ tapınak yeri (ziyaret) olması sebebiyle dikkatleri üzerine çekmeyi baĢarmıĢtır. Göbekli Tepe, doğuda Balik Vadisi‟ne, güneyde Harran Ovasına, batı ve kuzeyde Urfa çevresindeki tepelere hakim konumuyla bir dağ tapınağıydı. Daha geniĢ bilgi için bkz: Klaus Schmıdt, “ Göbekli Tepe”, Arkeo Atlas, (Anadolu‟nun Arkeolojik Atlası: Özel Koleksiyon), 2011, s.64.

132 Nevali Çori Urfa ilinde yer alır. Höyük Fırat nehrinin küçük bir kolu üzerinde kurulmuĢtur. YerleĢme

H.Hauptman baĢkanlığındaki Alman ve Türk kazı ekiplerinin iĢbirliğinde kurtarma kazısı niteliğinde araĢtırılmıĢtır. Günümüzde Atatürk Barajı altında kalmıĢtır. 2 m dolgu tabakası olan höyükte, M.Ö. yak. 8500-7800 yılları arasına tarihlenen beĢ Akeramik Neolitik tabaka ortaya çıkarılmıĢtır. Ayrıca Nevali Çori‟de çok sayıda anıtsal heykel parçası bulunmuĢtur. Bunlardan biri hariç tümü kült yapısının geç evrelerine bilinçli bir biçimde gömülmüĢ olarak yani ikincil bağlamda bulunmuĢlardır. Bu buluntular kült yapılarına bırakılan sunu objeleridir. Söz konusu heykeller arasında, kült yapısındaki bir stel baĢlığı olduğu sanılan, bir kadın baĢını pençeleriyle yakalamıĢ bir kuĢ dikkat çekicidir. Pençe ve gövdesi korunmuĢ bu kuĢun baĢı kayıptır, ancak olasılıkla “ata ve kafatası kültü” ile iliĢkisi olması gereken bir akbabaya ait olmalıdır. Daha geniĢ bilgi için bkz. Serap Özdöl,”Çanak Çömleksiz Neolitik Çağda Güney Doğu Anadolu‟da Din ve Sosyal Yapı” ,Tarih İncelemeleri Dergisi, C.XXVI, S.1, 2011,s.177.

133 Mezraa-Teleilat Höyüğü Güneydoğu Anadolu'nun bilinen en önemli Neolitik Çağ yerleĢimlerinden

biridir; höyük KargamıĢ Barajı etki alanı içinde kaldığı için ODTU TAÇ-DAM GAP Bölgesi Kurtarma Projesi kapsamı içine alınmıĢ ve 1998 yılında yapılan sınırlı bir yüzey çalıĢmasından sonra, 1999 yılında

43

YaklaĢık 12.000 yıl önce, Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgede, insanlık tarihinin en önemli değiĢimlerinden biri yaĢanmaktaydı. Ġnsanoğlu avcı- toplayıcı bir yaĢam tarzından, yerleĢik hayata, çiftçi-üretici düzene geçmek üzereydi. Binlerce yıl öncesinin avcı toplayıcılarının bu geçiĢ döneminde, sanıldığının aksine mütevazi ve basit bir yaĢam tarzıyla yetinmemiĢ olduklarını, aksine görkemli bir evre yaĢadıklarını, Göbekli Tepe‟de bize bıraktıkları izlerde görmekteyiz. Göbekli Tepe‟nin etkileyici anıtsal buluntuları yetkin bir taĢ iĢçiliğini yansıtmakta, taĢ üzerine kabartma

ilk olarak kapsamlı olarak kazılmıĢtır. Her ne kadar daha önce yapılan yüzey toplamaları, höyüğün esas olarak Neolitik Dönem‟e ait olduğunu göstermiĢse de, kazı çalıĢmalarının ortaya çıkardığı ilginç sonuç, Teleilat'ın Son Tunç-Demir Çağı için de önemli bir merkez olduğunu göstermiĢ olmasıdır. Buna göre Mezraa-Teleilat yerleĢimini, çeĢitli alt evreleri olan, iki kültürel evre içinde toplayabiliriz: I. Kültür Evresi (Son Tunç Demir Çağı yaklaĢık M.Ö 1400-300) M.Ö. 2. binyılın sonları ile M.Ö. 3. ya da 4. yüzyıla kadar olan yaklaĢık bin yıllık bir süreci kapsayan I. Evre, 3 yapı katı ile temsil edilmektedir. Tüm bu dönem boyunca, tek ve büyük bir yapı kompleksinin bulunduğu belli olmaktadır. Bu yapının çevresinde ne baĢka ek yapılara, ne de çağdaĢı baĢka iskan izine rastlanmamıĢtır. Yamaca yakın yerlerde yalnızca depo ya da çöp biriktirme amaçlı derin çukurlar ile bir kaç mezar bulunmuĢtur. Bu da, I. Kültür katı boyunca Mezraa-Teleilat'ta bir yerleĢmeden çok, idari ya da dinsel amaçlı bir yapı kompleksinin olduğunu göstermektedir. Nitekim konumuzla ilgili olarak I. Kültür Evresi‟nde piĢmiĢ toprak tanrıça figürleri ile at heykelcikleri ve özellikle karnından tanrıça çıkartan at heykelciğinin bölgenin çok az bilinen mitolojisine yeni bir boyut kazandıracağı kuĢkusuzdur.

II. Kültür Evresi (Neolitik Çağ- M.Ö 6 Binyıl ve Öncesi): Mezraa-Teleilat Höyüğü'nde iki kültür evresi arasında en az beĢ bin yıllık bir boĢluk olduğu ve bu süreçte burada hiçbir yerleĢimin olmadığı anlaĢılmaktadır. Son Tunç Çağı‟nın altında, tepenin boĢ kaldığı bu uzun süre boyunca oluĢması beklenen ara katmana rastlanmamıĢtır; bu da yeni bir yerleĢme kurulurken, eski höyüğün üst kısımlarının tasviye edilerek düzeltildiğini, dolayısı ile de tepenin Neolitik Dönem‟deki eski topografyasının önemli ölçüde değiĢtirildiğini düĢündürmektedir. Bu durumda II. Evre‟nin en üst katmanların büyük ölçü de tahrip edilmiĢ olmalıdır. Daha geniĢ bilgi için bkz. Mehmet Özdoğan- Necmi Karul - Ahmet Ayhan, 22. Kazı

Sonuçları Toplantısı, TC Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, C.1, Ġzmir 2000, s.165-

172.

134

Hallan Çemi, Batman ilinde, Dicle‟nin küçük bir kolu olan Batman Çayı‟nın kıyısında yer alan küçük bir höyüktür. MÖ yak. 10200-9200 yılları arasına tarihlendirilen ve Proto-Neolitik bir yerleĢme olan Hallan Çemi‟de, M. Rosenberg baĢkanlığında, Delaware Üniversitesi ile Diyarbakır Müzesi‟nin ortaklığında dört yıl süren bir kurtarma kazısı gerçekleĢtirilmiĢtir. Günümüzde Batman Barajı suları altında kalmıĢtır. Höyüğün 4. 3 m‟lik birikimi içinde ve dört Akeramik Neolitik tabaka ortaya çıkarılmıĢtır. Hallan Çemi, Doğu Anadolu‟da bugüne kadar bilinen en eski köy yerleĢmesidir. Ayrıca, binlerce yıldır geniĢ bir coğrafyada görmeye alıĢık olduğumuz kutsal ve törensel sembollerden biri olan boğa baĢı motifi ise, Hallan Çemi‟deki kamusal yapının duvarında karĢımıza çıkmıĢtır. Hallan Çemi‟deki kamusal yapıların tabanlarında öğütme taĢları gibi günlük iĢlere ait buluntular ele geçmemiĢtir. Daha geniĢ bilgi için bkz. S. Özdöl, a.g.m. , s. 177.

135 Güney Doğu Anadolu, “Verimli Hilal” olarak adlandırılan bölgenin birbirinden çöller ile ayrılmıĢ iki

uzak ucunun birleĢtiği ve kuzeye doğru en çok sokularak geniĢlediği orta bölümüdür. Bölgeyi, sayısız yan kollara sahip iki büyük nehir Fırat ve Dicle ayırır. Çayönü, bu bölgenin kuzey batısındaki dağ eĢiğindeki, Ergani Ovası‟nda, Dicle‟nin bugünkü yan kollarından biri, Boğazçay‟ın kuzey kıyısındadır. Daha geniĢ bilgi için bkz: Aslı Erim Özdoğan, “Çayönü Tepesi”, Arkeo Atlas (Anadolu‟nun Arkeolojik Atlası: Özel

Koleksiyon), 2011, s.62. Ayrıca, Çayönü yerleĢmesi günümüzden 10.000 ile 5.000 yıl öncesi arasında

kalan 5000 yıllık dönemi, Neolitik Çağ‟ın tüm geliĢim sürecini kesintisiz olarak veren Eriha‟dan sonra Yakın Doğu‟da en uzun tabakalanmaya sahip olan kazı yeridir. Yapılan kazı çalıĢmaları sonucunda Çayönü‟nde 295‟i kafataslı yapıdan olmak üzere toplam 600 kadar insan iskeleti bulunmuĢtur. Dr. Metin Özbek tarafından antropolojik açıdan incelenen ve Yakın Doğu Neolitiği için en önemli kaynağı oluĢturan Çayönü iskeletleri, aynı zamanda ölü gömme adetlerinin geliĢimini de çok iyi sergilemektedir. Daha geniĢ bilgi için bkz. Mehmet Özdoğan, Aslı Özdoğan, Daniella Bar-Yosef, Willem Van Zeist, Çayönü Kazısı ve Güney Doğu Anadolu Karma Projesi 30 Yıllık Genel Bir Değerlendirme, XV. Kazı Sonuçları

Toplantısı I, T.C Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara 1993, s.105-108.

136

44

tekniğiyle yapılarak aktarılan motiflerin içerik zenginliği ise karmaĢık bir düĢünsel düzeye ulaĢıldığını göstermektedir137

.

Yapılan çalıĢmalar sonucunda Neolitik Çağ yerleĢimlerinden Göbeklitepe‟de konumuzla ilgili olarak; erken dönem yapı tabakalarındaki heykeller arasında insan betimleri oldukça dikkat çekicidir. Burada söz konusu olan kırılmıĢ baĢlar, torsolar, heykel gövdeleri, falluslar karĢımıza çıkmaktadır.(Ereksiyon halindeki erkek cinsel organı).

Nitekim, Göbeklitepe Aslanlı DikilitaĢ Yapısı, dikkatleri üzerine çeken çok farklı tarzda bir betimle birlikte gözükmektedir: Aslanlı dikilitaĢlar arasında, terrazo tabandan hafifçe yükseltilmiĢ bir sekiye çıkan, tek basamaklı, içine dikilitaĢın yerleĢtirildiği merdivene benzeyen bir yapı bulunmakta. Bu basamağın üzerinde bir kadını gösteren, kazı bezekle yapılmıĢ çizim bulunmuĢtur. Sanatçı, kadını çömelmiĢ, el ve ayaklarını sallar bir Ģekilde betimlemiĢtir. Sarkan göğüsleri ve cinsel organından kadının çıplak olduğu anlaĢılmaktadır.

Bütün bunlarla birlikte, Göbeklitepe‟de neyin korunması gerektiği konusu cevaplanamamaktadır. Bazı heykellerde, insan ya da hayvanlar, insan kafalarına sarılmaktadır. Bu motif, Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ‟da yaygın Ģekilde görülen kafatası kültü ve yeniden ĢekillendirilmiĢ kafatasları göz önüne getirildiğinde, pek ĢaĢırtıcı değildir. Göbeklitepe‟deki bu buluntuları, burada ölümle ilgili Ģeylerin ön plana çıkarıldığının bir iĢareti olarak kabul edebiliriz. Büyük boyutlu bu insan kafatası betimleri, doğal büyüklükten çok küçük boyutlara kadar çeĢitlilik göstermektedir. Diğer kırık parçalar ise, ithifallus protom (daha önce belirtilen ereksiyon halindeki cinsel organı olan erkek betimleri) tarzı heykellere ait olabilir138

.

Ayrıca, M.Ö 6200-5400 yılları arasında Konya‟nın yaklaĢık 40 km güneyinde kurulmuĢ olan Çatalhöyük, sürekli yerleĢme görmüĢ büyük bir Neolitik höyüktür. Çatalhöyük ana tanrıça inancıyla ilgili zengin arkeolojik malzemeleri olan ender mekânlardan birisidir. Bu malzemelerden bazıları, Akdeniz‟in Neolitik döneminin her kesiminde yaygın olarak rastlanan tipte, genellikle abartılı memeleri, kalçaları ve karınlarıyla dikkat çeken kadın betimleridir. Heykelcikler, duvar resimleri ve kabartmalar doğum yapmakta olan ya da küçük çocuklar taĢıyan kadınları

137 Klaus Schmidt, Göbekli Tepe, (çev: Rüstem Aslan), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Ġstanbul 2007, s.11. 138

45

göstermektedir. Bunların çoğu içerik ve süslemeleri nedeniyle dinsel amaçla kullanıldıkları düĢünülen odaların içinde bulunmuĢtur139

.

Nitekim Çatalhöyük‟te, yetiĢkin bir kadına ait bir mezara, muhtemelen mezar armağanı olarak AĢık Kemiği konmuĢtur. BaĢka bir yapıda ise beĢ kürek kemiği, bir kadın figürü ve insana ait bir adet kemikle bir arada bulunan AĢık Kemiklerinin ise kültsel bir iĢlevi olduğu tahmin edilmektedir140

.

Ayrıca, Burdur Kenti‟nin 26 km güneybatısında bulunan Hacılar, Anadolu‟nun bir baĢka önemli Neolitik yerleĢimidir. Burdur bölgesinde dinsel hayatın kökenleri M.Ö. 7500 ‟e kadar uzanmaktadır. Bölgede varlığı kanıtlanan ilk kült, Ana tanrıçaya aittir. Ana Tanrıça çıplak, çoğunlukla oturur biçimde ve yanında aslan veya panter gibi hayvanlarla görülmektedir. Tanrıçanın bereketini ve doğa üzerindeki gücünü gösteren bu tip betimlemeler Neolitik Çağ‟ın din anlayıĢında önemli bir yere sahiptir. Tanrıçanın bu dönemde muhtemelen, erkek bir emsali de mevcuttu Boğa Tanrı olarak tanınan Gök Tanrı, Ana Tanrıça ile kiĢileĢtirilen toprağın verimliliğinden sorumluydu. Tarımsal hayata baĢlayan bir topluluk için bu gibi doğa unsurları, yaĢam için gerekli öğeleri temsil etmekteydi141.

Bütün bunlarla birlikte, insanoğlu yerleĢik hayata geçiĢle birlikte doğa olaylarını takip etmiĢ, böylece hayatın döngüsünü fark edip yaĢamını biçimlendirebilmiĢtir. Her canlı için geçerli olan doğum ile ölüm arasındaki farkı da görmüĢ ve kendi nesli için yaratılıĢ konusunu sorgulamıĢtır142

.

Netice olarak insan yaĢama ve varoluĢa dair yaptığı bu sorgulama neticesinde Yaratıcı‟ya ve onun aracısı olarak gördüğü kadına, doğurganlık misyonundan ötürü kutsiyet atfetmiĢ ve kadın toplum nazarında varoluĢundan bu yana doğurganlığıyla eril

139 Leynn E. Roller, Ana Tanrıçanın İzinde, (çev: Betül Avunç), Alfa Yayınları, Ġstanbul 2013, s.50-53. 140AĢık Kemiği toynaklı hayvanların arka ayaklarının diz kısmında yer alan, küçük ve düzgün biçimli bir

kemiktir. AĢık Kemiği, kolay ulaĢılabilen bir malzeme olduğundan, geçmiĢten günümüze değin, bir çok toplumda, çeĢitli amaçlarla kullanılmıĢtır. Buna göre AĢık kemiği en yaygın biçimde beĢtaĢ veya misket benzeri oyunlarda oyun aracı olarak kullanılmıĢtır. Bir tür Kumar çeĢidinde veya fal bakmada zar iĢlevi görecek Ģekilde kullanımı da çok yaygındır. Uzun bir zaman dilimi boyunca ve çok geniĢ bir coğrafyada mezarlara ölü hediyesi olarak AĢık Kemiği bırakılmıĢtır. En ilginç iĢlevlerinden biriside Ana Tanrıça ayinlerinde, rahiplerin kendilerine iĢkence yapmakta kullandıkları kamçıların ucuna, daha çok acı vermesi için AĢık Kemikleri takılmıĢtır. AĢık Kemiği ayrıca kolyelerde ve boncuk dizelerinde bir süsleme ögesi olarak da kullanılmıĢtır. Daha geniĢ bilgi için bkz. Heval Bozbay, “AĢık Kemiğinin Tarihi”, Arkeoloji ve

Sanat Dergisi, Ġzmir 2012, s.1.

141 Peter Talooen-Nurçin Alp, “Psidia Kültleri Antik Çağda Burdur Ġlinde Dinsel Hayat”, ( I.Burdur

Sempozyumu 16-19 Kasım),Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, 2005, s.738.

142

46

nesilden farklı bir noktada tutulmuĢtur. Kadın, zekâsını ve doğurganlık meziyetini birleĢtirince tarihin ilk evrelerinde, özellikle Anadolu coğrafyasında üstün cins olarak yerini almıĢtır. Bu üstünlük algısı kadına kimi zaman tanrısal bir rol biçmiĢtir. Bununda bir getirisi olarak Ana Tanrıça kültü, Anadolu coğrafyasında bu güne kadar izlerini sürebileceğimiz bir kutsallık kazanmıĢtır.