• Sonuç bulunamadı

1. Azil ve İstifa

Bilindiği üzere, Borçlar Hukukumuzun hakim ilkelerinden biri de

‘sözleşme özgürlüğü’ ilkesidir. Sözleşme özgürlüğü çeşitli noktalarda görülmektedir. Bazı sınırlamalar bulunmakla birlikte bu ilke, sözleşme yapıp yapmamak, sözleşmenin şekli ve sözleşmenin içeriğini belirleme hususlarında

143 ÖZKAYA, E.: s.620; ARAL, F.: s.431

144 AKİPEK, Ş.: s.73

işlerlik kazanmıştır145. Bunlardan birincisi (sözleşme yapıp yapmamak) şahısların diledikleri kişilerle sözleşme yapabileceği temel kuralını içerir.

Bunun devamında da kişiler karşı taraf ile ilelebet bir sözleşmeyi devama zorlanamazlar, taraflar dilediklerinde hukuka uygun olmak şartıyla sözleşme ilişkisi bitebilir. Bu cümleden olmak üzere, vekalet sözleşmesi de vekilin veya vekil edenin iradesine bağlı olarak sonlanabilir.

BK. m.396/1 hükmü, “vekaletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir” düzenlemesini içermektedir. Buna göre, gerek vekilin istifası ve gerekse müvekkilin vekili azletmesi ile sözleşme ilişkisi sona ermektedir. Her iki halde de vekalet sözleşmesinin tek taraflı ve varması gerekli bir irade beyanı ile ileriye dönük olarak sona erdirilmesi sözkonusu olmaktadır146. Bu demektir ki, bu iki sona erme sebebinde de irade beyanının karşı tarafça kabul edilmesi gerekliliği yoktur. Bir başka ifadeyle, bir tarafın tek yönlü beyanıyla sözleşme sona ermekte, karşı tarafın kabulü veya reddine hukuki bir sonuç bağlanmamaktadır.

Ayrıca yine bu tek taraflı irade beyanı bozucu yenilik doğuran bir hakkın kullanımı anlamını taşıdığından tarafların haklı bir sebep göstermelerine de gerek yoktur147. Ancak haklı bir nedene dayanmayan azil veya istifa halinde BK.m.396/2 hükmüne göre karşı tarafın (azil veya istifanın muhatabının) zararının tazmini gerekecektir. Elbette ki, madde metnindeki

‘münasip olmayan bir zaman’ deyimi aynı zamanda haklı bir nedene

145 ATAAY, A.: s.246

146 ARAL, F.: s.432

147 ARAL, F.: s.432

dayanmayan istifa veya azli de kapsamaktadır. Aslen, bu düzenlemelerin temelinde vekalet sözleşmesinin vekil eden ile vekil arasındaki güvene dayalı olduğu varsayımı yatmaktadır148.

2. Ölüm, Ehliyetsizlik ve İflas

Borçlar Kanunu m.397/1 hükmü; “hilafı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekalet, gerek vekilin gerek müvekkilin ölümüyle ve ehliyetin zavali veya iflası ile nihayet bulur” biçimindedir. Buna göre vekalet sözleşmesi vekil veya müvekkilden birinin ölümü, işlem ehliyetinin kaybı ve ölümü hallerinde sona ermektedir.

Bu düzenleme de yukarıda anlatılmaya çalışılan diğer sona erme nedeninde (BK.m.396) olduğu gibi vekaletin güvene dayalı bir sözleşme olmasının bir sonucudur. Zira, görüldüğü üzere, vekalet sözleşmesi, taraflardan birinin ölümü, ehliyet kaybı ve iflası ile son bulmakta, devamı yönünde (başkasına devir vs. yolu ile) bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır.

Madde metninden hareketle, burada, açıklığa kavuşturulması gereken ve öğretide de tartışmalı olan husus ehliyetsizlikten ne anlaşılması gerektiğidir. Kastedilen fiil ehliyetinin hangi eksik halidir. Taraflardan birinin tam ehliyetsiz hale gelmesi halinde vekalet ilişkisi sona erdiği halde, sınırlı ehliyetli veya sınırsız ehliyetsiz olma hallerinde vekalet sözleşmesinin sona erip ermeyeceği öğretide tartışmalıdır. Borçlar Kanununun vekalet sözleşmesi

148 AKİPEK, Ş.: s.75

ile ilgili maddelerinde bu konuda net bir çözüm için açıklık bulunmadığından genel hükümlerden yola çıkılması gerekir.

Müvekkilin sınırlı ehliyetsizliği durumunda, kendisine bir yasal temsilci atanması ve atanan yasal temsilcinin onayı veya icazetiyle vekaletin devam etmesi hukuken mümkündür. Müvekkile yasal temsilci atanması halinde ise, müvekkil fiil ehliyeti bakımından sınırlı ehliyetli sayılacağından, sadece Medeni Kanunumuzun 429. maddesi kapsamına giren işlemlerin yapılabilmesi için yasal temsilcinin onayı gerekecektir149.

Vekilin sınırlı ehliyetli hale gelmesi durumunda, her ne kadar kendisi kendi nam ve hesabına borç doğurucu işlem yapamasa da, kural olarak vekalet sözleşmesinin kendisine yüklediği işin ifasını müvekkili nam ve hesabına yürütebilir. Vekile yasal temsilci atanması halinde, vekil MK. m429’da sayılan işlemleri müvekkili ad ve hesabına da yapamayacaktır150.

Ancak bu kuralın (BK.397/1 hükmünün) istisnası aynı maddenin ikinci fıkrasında gösterilmiştir ki bu durum hükmün emredici nitelikte olmadığını da göstermektedir. Buna göre; “şu kadar ki vekaletin nihayet bulması müvekkilin menfaatlerini tehlikeye koyuyorsa müvekkil veya mirasçısı veya mümessili bizzat işlerini görebilecek hale gelinceye kadar vekil veya mirasçısı veya mümessili vekaleti ifaya devam ile mükelleftir”. Bu istisnanın

149 AKİPEK, Ş.: s.79

150 AKİPEK, Ş.: s.79

hukuki işlerliği için kuşkusuz önemli olan sözleşme konusu işin niteliğinin vekaletin devamını olanaklı kılmasıdır151.

151 AKİPEK, Ş.: s.81

SONUÇ

Roma Hukuku ve eski Roma kanunlarının günlük ufuklarımıza yabancı olmadığı, büyük kısmı itibariyle Avrupa’da güncel kaldığı tartışmasızdır. Roma kültürü, bir hukuk oluşturmuş, yani toplumu organize etmek sanatını devrine göre ve bugüne ışık tutacak kadar iyi biçimde yapmıştır ve toplum bireylerinin haklarını ve borçlarını saptamıştır152. Bu anlatımlardan olmak üzere, vekalet sözleşmesinin de temel biçimi ve bugüne gelen hukuki kalıpları ile Roma Hukuku kökenli olduğunu, Roma Hukukunun günümüz hukuk sistemlerini etkilediği olgusuna örnek teşkil ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Roma Hukukundan bugüne kadar vekalet sözleşmesi günlük hayatta ihtiyaçlara yanıt vermesi ve işlevselliği nedeniyle oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Zira, vekalet sözleşmesi şekle bağlı olmaması, rızai bir akit olması gibi özellikleri nedeniyle kolayca bağıtlanmaktadır. Öyle ki günlük yaşamda pek çok kez karşılaştığımız ve hatta tarafı olduğumuz hukuki ilişkilerin birçoğunda vekalet sözleşmesine ilişkin hukuki kurallar uygulama alanı bulmakta, belki de o ilişki doğrudan tipik bir vekalet ilişkisi olarak şekillenmektedir. Tedavi sözleşmesi olarak nitelenen bir doktorun hastasına sağlık yardımında bulunması, yine avukatlık sözleşmesi olarak nitelenen bir avukatın müvekkiline hukuki yardımda bulunması hallerinde aslında hep vekalet sözleşmesinden bahsetmekteyiz.

152 VİLLEY, M. (Çev.: TAHİROĞLU, B.): Roma Hukuku Güncelliği, İstanbul 2000, s.7

Yine, ekonomik hayatın gelişmesi, uzmanlığın önem kazanması, zaman darlığı ve benzer sebeplerle bir takım hukuki işlem ve uygulamaları başkaları aracılığıyla yapmak zorunluluğu doğmaktadır. Hukuk kurumu, vekalet ilişkisi içinde temsil imkanını sağlayarak nişanlanma, evlenme, boşanma, manevi tazminat talebinde bulunma, isim değişikliği gibi şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar dışındaki pek çok hakkın kullanımını kolaylaştırmakta, günlük hayatta karşılaşılabilecek pek çok sıkıntılı hale çözüm getirmektedir.

Modern ve sağlam bir hukuk sisteminin görevi insanların hayatını kolaylaştırmak olduğuna göre, hukuk buna imkan sağlamakla mükelleftir, ve nihayet Andreas Von Tuhr’un sözleriyle ifadesini bulduğu üzere,

“binaenaleyh, her tekamül etmiş hukuki rejimde bir kimse mümessil sıfatile diğer bir şahıs namına hukuki muameleler yapabilir”153. Zira, hayatın ve insan ilişkilerinin karmaşık yapısı karşısında gerçeklik, her zaman alışılmış biçimde ortaya çıkmamaktadır.

Doğaldır ki, vekalet sözleşmesi de kendisinden beklenenlere yanıt vermek adına hukuk düzeninin elverdiği ölçüde değişikliklere uğramakta, genel kurala getirilen istisnalar bazen genel kuraldan daha çok uygulama alanı bulmaktadır. Bu gerçeklik, bu çalışma boyunca değinilen öğretideki tartışmalardan ve hukuk pratiğinden de anlaşılmaktadır. Örneğin, ifa hukuku açısından da vekalet sözleşmesinin genel niteliği gereği de aslolan vekilin vekalet konusu işi şahsen ifa etmesidir. Ancak insan ihtiyaçları, vekalet sözleşmesi ile ulaşılmak istenilen amaç, çalışma hayatındaki zorunluluklar

153 VON TUHR, A. (Çev.: EDEGE, C.): Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı / C.1-2, Ankara 1983, s.314

gereği her zaman sözleşme konusu yapılacak olan iş veya görülecek hizmet şahsen vekil tarafından yerine getirilememekte, alt veya ikame vekillere ihtiyaç duyulmaktadır. Bir avukatın şehir dışında bulunduğu gün bir başka meslektaşını duruşmaya girmek üzere tevkil etmesi halinde olduğu gibi. Yine hastalanan bir doktorun ameliyata girmesi için bir başka meslektaşına yetki vermesinde de durum böyledir.

Öte yandan bu gelişmeler ve kanunun sözleşmeye çizdiği tipten sapmalar, değişimler, hukuki ilişki, sözleşmenin ifası, muhtemel hak kayıpları ve benzer konularda ortaya çeşitlilik gösteren hukuki uyuşmazlıklar çıkarmaktadır. Ayrıca doğabilecek zarar verici fiiller karşısında da sorumluluk hukuku ile içiçe geçen sorunların çözümü de önem kazanmaktadır.

Bu durum karşısında vekalet sözleşmesi uygulamada daha da artarak önemli bir yere sahip olmaya devam edecektir. Yine uygulamaya ışık tutmak üzere teorik çalışmalar çok gerekli olacaktır. Kaldı ki, teknolojinin hızla seyreden gelişimi, elektronik ortamda elektronik imza ile sözleşme yapılabilmesi, uluslararası ticari ilişkilerin artması ve karmaşık hukuki uyuşmazlıkların doğması karşısında yaygın kullanım alanı olan vekalet sözleşmesinin varolan yapısında da değişimler yaşanmaya devam edecektir.

Bu nedenle, hukukçular tarafından bilinmesi, işlenmesi ve üzerine düşünülmesi gereken bir hukuki kurumdur.

Yavuz, Murat, “Roma ve Türk Hukuklarında Vekalet Sözleşmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Doç.Dr. A.Nadi Günal, 87 s.

“Roma ve Türk Hukuklarında Vekalet Sözleşmesi” tezi, vekalet sözleşmesinin Roma Hukukundaki düzenlemesini, Roma Hukukundan bugüne yaşanan gelişmeler ve değişimler sonucu Türk Hukukundaki düzenlemeleri konu edinmiştir. Öncelikle, Roma Hukukunda vekalet sözleşmesini, yaşanan tarihsel süreci ve bu süreçten sonra modern hukukta vekalet sözleşmesini konu almakla, mümkün olduğu ölçüde, Türk Hukuk sistemine yakın hukuk düzenlerine de değinmek gayreti içinde olmuştur. Bu anlamda, tez, asıl olarak vekalet sözleşmesine ilişkin Roma Hukukundaki düzenlemeler ile Türk hukukundaki düzenlemelerin benzerlik ve faklılıklarına da dikkat çekerek tarihsel değişim ve gelişimleri kavramayı ve açıklamayı amaç edinmiştir.

Bunun yanı sıra, tez, vekalet sözleşmesinin uygulamada çok karşılaşılan bir sözleşme türü olması nedeniyle pratikte ortaya çıkan ve/veya çıkması muhtemel olan sorunlara ve çözümüne de değinmeye çalışmıştır.

Roma Hukukunda vekalet sözleşmesi, çok kullanılan, ücretsiz (ücret talep etmenin suç sayılması kadar), güvene dayalı bir iş görme sözleşmesi türüdür.

Bugün de bir iş görme sözleşmesi olarak vekalet sözleşmesi, rızai, taraflarını vekil ve müvekkilin oluşturduğu, şekil şartına bağlı olmadan kurulabilen, eksik iki tarafa borç yükleyen (ücretin zorunlu olmaması nedeniyle), sonucun elde edilememesi riskini vekile yüklemeyen ve vekilin bağımsız hareket etmesine, zaman kaydına bağlı olmadan işin görülmesine olanak sağlayan bir sözleşme türü olarak çok yaygın kullanım alanına sahip olmaya devam etmektedir.

Yavuz, Murat, “Contract Of Mandate In Roman and Turkish Laws”, Post Graduate Thesis, Advisor: Ass. Prof. A.Nadi Günal, 87 p.

The main subjects of the thesis named “Contract Of Mandate In Roman and Turkish Laws” regulation of power of mandate agreement in Roman law and its up-to-date situation as a result of the evolution and other changes that it has seen from Roman era until today. First of all, its main research points are the position of power of mandate agreement in Roman law, the historical process that seen after that era and its up-to-date situation inside contemporary law and the regulations that are similar to today’s Turkish Law regulations, as far as possible. In that context this thesis aims to point out the similarities and differences between Roman law system and Turkish law system in the scope of power of mandate agreement and try to understand and explain the evolution and historical process it has seen.

Besides that, as the power of mandate agreement is one of the most common agreement types, the thesis tries to mention the possible problems that arise or may arise in practice and their possible solutions.

Power of mandate agreement is a very common, free (without any charge and demanding money is considered as a crime), fiduciary agency by contract type in Roman law system. Today, the power of mandate agreement is a consensual agreement; the sides of it consist of assignee and client, it can be constituted over the requirement as to form, it attributes an obligation to both imperfect sides (because paying a charge is not obligatory), the risk of failing to obtain the result is not attributed to assignee, the assignee can act

freely and can perform the job without wasting any time and still a very common agreement type that is used widespread for all these characteristics that it has.

Benzer Belgeler