• Sonuç bulunamadı

1. Mandatum’un kapsamı

Bilindiği üzere, bugünkü hukukumuzda vekalet, yapılacak işin ve vekalet sözleşmesinin kapsamının belirli olup olmaması bakımından özel vekalet ve genel vekalet olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Buna göre, maddi hukuk açısından hiçbir sınırlama yapılmaksızın hukuk düzeninin elverdiği tüm hukuki işlemleri her kişiyle yapabilmek üzere vekalet verilmişse genel vekaletten; belirli bir ya da birkaç hukuki işlemi gerçekleştirmek üzere

25 RADO, T.: s.151

26 KOSCHAKER, P. - AYİTER, K.: s.242

27 RADO, T.: s.151

vekalet verilmişse özel vekaletten söz edilir28. Roma hukukunda eski devirlerde bugünkü ayrıma benzer bir ayrım yapılmıyordu, Klasik Devirde mandatum denildiği zaman akla ilk gelen bugünkü anlamıyla bir özel vekaletti; vekile sözleşme konusu olan ve yapılması gereken tek bir iş bırakılırdı.

2. Procuratio - Mandatum Ayrımı

Fakat eski devirlerde bir de -yukarıda Umur’un Roma Lügatı’ndan yapılan alıntıda da bahsi geçtiği üzere- procuratio kurumu vardı. Klasik hukukta mandatum ile procuratio’nun ayrımı yapıldığı görülmektedir. Ancak procuratio, vekalet sözleşmesinden farklı olarak, tek taraflı bir yetki verilmesinden ibaret bir hukuki işlemdi; oysa mandatum iki tarafın (müvekkilin ve vekilin) karşılıklı ve birbirine uygun rızalarının bir araya gelmesi ile kurulan bir sözleşme idi. Procurator, genellikle patronus29 olan ve izni alınan bir kimsenin bütün işlerini gören kimseye verilen isimdi. Zengin ve nüfuzlu Romalılar işlerinin yönetimini bir procurator’a bırakırlardı.

Procurator, asilin hazır bulunmadığı zamanlarda ve uzun bir müddet boyunca, mamelek alım satımında, adalet huzurunda temsile kadar en geniş yetkilere sahipti; güvene layık bir kimse olarak genel vekil gibi hareket ederdi30. Daha sonra, Iustinianus hukukunda vekalet sözleşmesinin kapsama göre özel ve

28 ESENER, T.: Mukayeseli Hukuk ve Hususiyle Türk – İsviçre Borçlar Hukuku Bakımından Sâlahiyete Müstenit Temsil, Ankara 1961, s.77; TANRIVER, S.: Noterlik Açısından Vekalet (Temsil), Ankara 2001, s.14-15

29 UMUR, Z.: Lügat, s.151’den aynen; “Patronus: Bir köle azat etmiş olan veya bir kimseyi mancipium’dan çıkarmış olan kimsenin azatlısı (libertus) karşısındaki hukuki durumunu gösteren tabir; kölenin eski efendisi.”

30 UMUR, Z.: Roma Hukuku Ders Notları, İstanbul 1999, s.373; TAHİROĞLU, B.: s.194

genel yetki içerebileceği anlayışının hakim olmasıyla bu iki kurum arasındaki farklılık da ortadan kalkmış oldu31. Fakat yine bu dönemde iki tip procuratio ve dolayısıyla iki tip procurator görülmekteydi: Bunlardan ilki, bir kimsenin tüm mallarını ve işlerini yürütmekle görevli kılınan procurator omnium bonorum, diğeri ise sadece tek işle görevlendirilmiş procurator unius rei’dir32.

Burada şu noktanın da belirtilmesi gerekmektedir : Roma hukukunda dolaylı temsilin kabul görmesine karşın doğrudan doğruya temsil bilinmiyordu. Zira, Roma hukukunda Gaius’un İnstitutiones’inde belirttiği üzere “hakimiyet altında bulunmayan hür kişiler aracılığıyla bir şey kazanılamayacağı” anlayışı hakimdi33. Bu nedenle, vekilin yaptığı hukuki işlemlerin hüküm ve sonuçları doğrudan müvekkil üzerinde doğmuyor, bu hukuki işlemden doğan tüm hak ve borçlar vekile ait oluyordu. Yani vekalet sözleşmesine konu işlemden dolayı alacaklı da borçlu da olan vekildi. Bu durumda, vekilin üçüncü kişi ile müvekkil adına ve hesabına yaptığı hukuki işlemden sonra -vekil ile müvekkil arasında başka bir sözleşme yapılarak- vekil üzerinde doğan hak ve borçları müvekkile devretmesi gerekiyordu.

IV. HÜKÜM VE SONUÇLARI, SONA ERMESİ

A. HÜKÜMLERİ

31 Dİ MARZO, S. (Çev.: UMUR, Z.): s.401

32 RADO, T.: s.153

33 KARADENİZ-ÇELEBİCAN, Ö.: Roma Hukuku, Tarihi Giriş-Kaynaklar-Genel Kavramlar-Şahsın Hukuku-Hakların Korunması,, Ankara 1997, s.263

Daha önce de belirtildiği üzere vekalet sözleşmesi, Roma ius civile’sinde eksik iki taraflı bir hüsnüniyet sözleşmesidir. Bu durumda taraflardan biri (mandatarius) her zaman, diğeri ise (mandans) bazı durumlarda borç altına girer :

Gai. Ins. 3. 155 : “…ve gerek benim sana gerek senin bana karşı hüsnüniyet gereği ifa etmemiz gereken edimleri, birbirimize karşı, karşılıklı olarak borçlanmış oluruz 34.”

Vekilin esas yükümlülüğü, kendisine vekalet sözleşmesinin yüklediği iş veya hizmeti yerine getirmektir. Vekil, kendisine verilen vekaletin sınırlarını aşamazdı. Bu sınırı aştığı takdirde müvekkilin yararı oranında sorumlu olurdu. Vekalet konusu iş sırasında elde ettiklerini veya vekaletin ifası için kendisine verilenleri müvekkile devretmek veya iade etmek ve ayrıca vekalet verene hesap vermek borcu altındadır .

Gai. Ins. 3. 161 : “Buna karşılık kendisine geçerli bir vekalet vermiş olduğum kimse, vekaleti kötüye kullanmış ise, ifanın onun tarafından yapılmasının mümkün olması şartıyla, vekaletin ifasında ne kadar yararım varsa, o oranda ona karşı vekalet davası açabilirim; fakat, o bana karşı dava açamaz. Sonuç olarak, benim için 100.000 sesterze arazi alman için, sana vekalet vermişsem, sen ise, 150.000 sesterze satın almışsan, bana karşı vekalet davasını açamazsın; hatta, araziyi, benim sana satın al diye vekalet verdiğim fiyata vermek istesen bile. Bu esası özellikle, Sabinus ve Cassius kabul etmişlerdi. Buna karşılık, daha ucuz bir fiyata satın almışsan, bana

34 EMİROĞLU, H.: Vekalet-Temsil, s.105

karşı dava açabilirsin. Çünkü, sana 100’e satın al diye vekalet vermiş olan kişinin daha ucuza almak için vekalet verdiği kabul edilir35.”

B. SONUÇLARI

1. Tarafların Dava Hakları ve Usulü

Vekalet sözleşmesinden müvekkil yararına, vekil aleyhine olmak üzere actio mandati directa ve vekil yararına, müvekkil aleyhine olmak üzere actio mandati contraria doğardı36.

Actio mandati bir iudicium bonae fidei, yani hüsnüniyet davasıdır37.

Eğer bir şeref ücreti (honorarium) istenebilecek ise, sözleşmeden doğan dava ile değil, Nizam Harici Usulle (cognitio extra ordinem38) istenmeli idi39.

Bu haliyle, Roma’da vekaletin eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olması (ücretsiz olması), güven ilişkisine dayanması gibi

35 EMİROĞLU, H.: Vekalet Temsil, s.106

36 Dİ MARZO, S. (Çev.:UMUR, Z.): s.403

37 Dİ MARZO, S. (Çev.:UMUR, Z.): s.403; UMUR, Z.: Lügat, s.95’ten aynen; “Iudicia Bonae Fidei : Formula’larının intentio kısmında ‘ex fide bona’, yani ‘hüsnüniyetin icabına göre’ kelimeleri bulunan ve hakime, hal ve vaziyetin icabına göre hakkaniyete riayet edebilmesi için, akitle birlikte yapılan pactum’ları da nazarı itibara alarak geniş bir takdir imkanı bırakan in ius şahsi davalar. Hüsnüniyet davaları. Iustinianus hukukunda hemen bütün davalar bu vasıfta idi.”

38 UMUR, Z.: Lügat, s.38’den aynen; “Cognitio Extra Ordinem: Son imparatorluk devrinde hakların himayesinde uygulanan muhakeme usulü. Hususi Mahkemeler Nizamında (Ordo iudiciorum privatorum) dava iki safha halinde, evvela magistra önünde tespit edildikten sonra, hususi hakim önünde karara bağlanmasına mukabil, Nizam Harici Usulde, tek safhada, bir devlet memuru olan aynı magistra huzurunda tetkik edilerek bir karara bağlanmakta idi.

Principatus devrinde istisnai olan bu usul, postklasik devirden itibaren normal usul haline gelmişti.

39 UMUR, Z.: Ders Notları, s.374

özelliklerine bağlı olarak; aynen ifa ve gecikme faizi, edimin ifa edilmemesinden kaynaklı tazminat gibi hukuki talepleri içeren bir yargılama ve bu doğrultuda verilecek bir karara ek olarak vekalet konusu iş yapılmadığı için vekili kınayıcı, mahkum edici bir hüküm de verilmektedir. Bu da göstermektedir ki, vekalet Romalılarca çok eski zamanlardan itibaren bilinen ve uygulanan bir sözleşme olup kendine özgü birden fazla niteliğe sahip bir hukuki kurumdur.

a. Actio Mandati Directa

Bu, mandatum’un eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme oluşundan kaynaklanmaktadır. Sözleşme ile her zaman borç altına giren vekil aleyhine doğrudan dava hakkı tanınmışken40, vekilin müvekkil aleyhine açabileceği dava dolaylı bir davadır41. Actio mandati directa, vekaletin vekile verilen yetki sınırlarında ifa ettirilmesi hakkını korumaya, sözleşme konusu işin ifası için vekile verilip de vekilin kullanmadığı şeylerin iadesini sağlamaya, vekilin vekil olmak sıfatıyla kazanmış olduğu şeylerin müvekkil üzerine geçirilmesini temine ilişkindir.

b. Actio Mandati Contraria

Yerine göre, alacaklı olan vekilin de müvekkil aleyhine actio mandati contraria adında bir dava açmak hakkı vardı. Actio mandati contraria,

40 UMUR, Z.: Lügat, s.14’ten aynen; “Actiones Directae: a)Actiones utiles, yani kıyas yoluyla verilen davalara ve actiones ficticiae, yani bir faraziyeye dayanan davalara nisbetle, asıl ius civile davasına, klasik hukuk devrinde verilen isim. b)Eksik iki taraflı borç doğuran muamelelerde daima alacaklı olan tarafın ikame ettiği dava…”

41 UMUR, Z.: Lügat, s.14’ten aynen; “Actiones contrariae: Eksik iki taraflı borç münasebetlerinde yalnız bazı hallerde alacaklı vaziyetine gelen tarafın alacağını himaye eden davalara, büyük ihtimalle Iustinianus hukukunda verilen isim…”

müvekkilin borç altına girdiği durumlarda veya vekaletin ifası için vekil tarafından yapılan masrafların vekile ödenmesini, vekilin gördüğü bir zarar var ise bunların tazminini ve vekilin yüklendiği borçların müvekkilce üzerine alınmasını talep etmeyi sağlayan bir dava olarak formüle edilmiştir42.

2. Şerefsizlik (Infamia) Kararı

Yukarıda da belirtildiği üzere, Vekilin esas yükümlülüğü, sözleşme konusu iş veya hizmeti yerine getirmektir. Aksi takdirde, adı geçen dava (actio mandati directa) ile borcun ifası istenebiliyordu. Roma Hukukunda, vekil, vekalet sözleşmesinden bir yarar elde etmemesine karşın büyük sorumluluk altına giriyordu. Klasik Hukuk Döneminde vekil sadece kastından sorumlu tutulurken, daha sonraları, Iustinianus döneminde, vekilin ihmal de dahil olmak üzere her türlü kusurundan (omnis culpa) sorumluluğu kabul edilmiştir43. Bu dava sonucunda, vekilin haksız çıkması ve mahkum edilmesi halinde, vekaletin doğurduğu şahsi güven ilişkisi nedeniyle vekil, şerefsizlik (infamia) cezası alırdı44.

Dava sonucu verilen mahkumiyet buna ilişkindi ve ceza alan kişi şerefsiz (infamis) olurdu45. Şerefsizlik (infamia), bir kişinin toplum içinde itibarını yitirmesiydi. Şerefsizlik kavramına bugün anlaşıldığından öte hukuki sonuçlar bağlanmış ve şerefsiz kabul edilenlerin kamu hukuku ve özel hukuk alanındaki hakları kısıtlanmıştı. Eski Hukuk Dönemi’nde, şerefsizlik hak

42 TAHİROĞLU, B.: s.196

43 Dİ MARZO, S. (Çev.:UMUR, Z.): s.403; TAHİROĞLU, B.: s.196

44 KOSCHAKER, P. - AYİTER, K.: s.243

45 UMUR, Z.: Ders Notları, s.374

ehliyetini kısıtlamıyordu. Ancak, preator’un bu kişilerin mahkemeler nezdinde başkalarını temsil edemeyeceklerini edictum’unda açıklamasından sonra, hak ehliyetleri kısıtlanmış oldu. Dava sonunda vekil hakkında verilen şerefsizlik kararı vekilin hak ehliyetinin de kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır. Haklarında şerefsizlik kararı verilenler, kamu hukuku bakımından kamu hizmetlerinden yoksun bırakılıyorlar, seçme seçilme haklarını kullanamıyorlar; özel hukuk bakımından da başkasını mahkemede temsil edebilmek ve şahitlik yapabilmek hakkı tanınmıyordu46.

C. SONA ERMESİ

1.Sona Erme Nedenleri

a. Edimin İfası

Vekalet, sözleşme konusu işin yapılması veya hizmetin görülmesiyle sona ererdi. Doğaldır ki, taraflar sözkonusu sözleşmeyi yaparken bir hukuki sonucu amaçlamaktadırlar. O sonuca uygun olarak sözleşme konusu iş yapıldığı veya hizmet görüldüğü taktirde edim yerine getirildiği için sözleşme ilişkisi de sona ermektedir.

b. Belirlenen Sürenin Dolması

Vekaletin kapsamı ile ilgili açıklamalarda özel ve genel yetki ayrımının mevcut olduğunu, vekalet sözleşmesinin tek bir iş için veya birden

46 EMİROĞLU, H.: Roma Hukukunda Kadının Durumu, Ankara 2003, s.51

fazla iş için bağıtlanabileceğine değinmiştik. Buna göre, tek bir işin yapılması için vekillik sözkonusu ise ve bu işin ifası için bir süre belirlenmiş ise bu sürenin bitimiyle vekalet sözleşmesi o iş yapılmamış olsa dahi sona ermekte idi47. Mandatum’un Türk Hukukundaki vekalet sözleşmesinden bu noktada farklı olduğunu görüyoruz. Zira, Türk Hukukunda vekalet sözleşmesinde zaman kaydı konulamaz; vekil, sözleşme gereği üstlendiği işi önceden belirlenmiş süreye tabi olmaksızın bağımsız olarak yerine getirmektedir.

c. Tarafların Ortak Rızası

Mandatum, rızai bir sözleşme olduğu ve taraflar arasında tamamen şahsa bağlı bir ilişki meydana getirdiği için tarafların ortak rızası ile de bitirilebilirdi.

d. Ölüm

Taraflardan birinin ölümü ile yine mandatum’un şahsa bağlı bir ilişkiye ve güvene, dostluğa dayanıyor olması nedeniyle sözleşme sona ermiş olurdu. Bir başka anlatımla, taraflar arasında bağıtlı vekalet sözleşmesi tarafların ölmesinden sonra tek tarafı bağlamaya devam etmesi veya ölenin mirasçıları açısından sonuçlar doğurması mümkün değildi.

Bununla birlikte, müvekkilin öldüğünü bilmediği için vekaleti ifa eden vekilin o an için doğru ve geçerli bilgisinden dolayı bir zarar

47 UMUR, Z.: Ders Notları, s.374

görmemesi gerekirdi48. Kaldı ki, müvekkilinin öldüğünü öğrendiği ana kadar vekilin yaptığı işlemler geçerli sayılırdı49.

Gai. Ins. 3. 160 : “Aynı şekilde, vekalet ifa edilmeden, taraflardan biri, örneğin, vekaleti veren ya da kabul eden ölürse, vekalet sona erer; fakat, yarar düşüncesiyle kabul edilen kurala göre, bana vekalet verenin ölümü durumunda, onun ölümünü bilmeyerek vekaleti yerine getirmişsem, vekalet davasını (actio mandati) açabilirim.; aksi halde, geçerli ve haklı bir bilgisizlik bana zarar vermiş olacaktır. Bu da, çoğunlukla kabul edilen şu duruma benzemektedir, eğer borçlum, azat etmiş olduğum kahyama bilmeyerek borcunu ödemiş ise borcundan kurtulur, halbuki, dar hukuk anlayışına göre, borcu ifa edeceği kimseden başkasına ödemiş olan borcundan kurtulamaz50.”

e. Hak Ehliyeti Durumunda Değişiklik

Yine taraflardan birinin capitis deminutio51’su ile vekalet sonlanırdı.

Capitis deminutio, Roma Hukukunda formüle edildiği her üç haliyle de vekalet sözleşmesini sonlandırırdı. Zira, taraflar bir hukuki sonuca ulaşmak

48 Dİ MARZO, S. (Çev.:UMUR, Z.): s.402

49 UMUR, Z.: Ders Notları, s.374

50 EMİROĞLU, H.: Vekalet-Temsil, s.108

51 UMUR, Z.: Lügat, s.32’den aynen; “Capitis Deminutio: Kelime olarak başın eksilmesi manasına gelen bu tabirle, status’larda vaki alçalmalar ifade olunmakta idi. Capitis Deminutio hak ehliyetini ortadan kaldırırdı.

Capitis Deminutio Maxiama: Birinci status olan status libertatis’in (hürriyet durumu) kaybedilmesi. Şahıs, diğer status’ları da otomatik olarak kaybeder (status civitatis ve status familiae), köle durumuna düşerdi.

Capitis Deminutio Media veya Capitis Deminutio Minor: Status civitatis’in (vatandaşlık durumu), dolayısıyla status familiae’nin (aile durumu) kaybedilmesi. Şahıs hür olarak kalırdı.

Capitis Deminutio Minima: Status libertatis’i (hürriyet durumu) ve status civitatis’i (vatandaşlık durumu) muhafaza eden şahsın, aile değiştirmek veya ailesinden çıkmak suretiyle, status familiae’sini (aile durumu) kaybetmesi.”

için sözleşme yapmaktadırlar. Vekalet verilenin veya verenin sözleşme yapılırken varolan hak ehliyetini kaybetmesi ve hukuki durumundaki alçalma, vekaletten beklenen hukuki yararın elde edilmesini güçleştireceği veya imkansız kılabileceği için sözleşme ilişkisini sona erdiren bir neden olarak kabul edilmiştir.

f. Azil (Revocatio) ve İstifa (Renuntiatio)

Müvekkilin vekili azletmesiyle, vekilin çekilmesi (istifası) ile de sona ererdi52. Azil veya çekilme sözleşme konusu işe başlanılmadan gerçekleşebileceği gibi iş yapılırken veya hizmet görülürken yani sözleşme ilişkisi başladıktan sonra da sözkonusu olabilirdi. Fakat, istifa eden vekil, işleri vekalet ilişkisi başlamadan önce varolana göre (eskisinden) daha kötü bir durumda bırakmamalı, müvekkiline sırf bu istifa nedeniyle zarar vermemeli idi53.

Gai. Ins. 3. 159 : “Geçerli olarak kurulan vekalet sözleşmesinden, henüz işe başlanılmadan önce rücu edilirse, sözleşme ortadan kalkar.”

Ius. Ins. 3. 26. 9 : “Vekalet sözleşmesi, geçerli olarak kurulduğu halde, henüz bir şey yapılmadan önce rücu edilirse, sona erer.”

Zira, yukarıda da belirtildiği ve bilindiği üzere, mandatum Roma sözleşmeler sisteminde rızai bir akitti. Tarafların rızaları ile kurulan bu tip sözleşmeler tarafları ilelebet hukuki ilişkiyi devama zorlamaz ve yine taraf

52 KOSCHAKER, P. - AYİTER, K.: s.244; EMİROĞLU, H.: Vekalet-Temsil, s.107; Dİ MARZO, S. (Çev.:UMUR, Z.): s.402

53 UMUR, Z.: Ders Notları, s.374

iradeleri ile sözleşme ilişkisi bitirilebilir. Fakat, şayet vekil sözleşme konusu işi ifaya başlamış ise azleden müvekkil, vekilin o ana kadar yapmış olduklarını tanımaya mecburdu ve diğer taraftan vekil çekilmiş olsa dahi, müvekkili, doğacak sonuçlardan korumaya mecburdu54.

54 Dİ MARZO, S. (Çev.:UMUR, Z.): s.402

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK HUKUKUNDA VEKALET SÖZLEŞMESİ

I. TANIM VE HUKUKİ NİTELİK

A. TANIMI

Vekâlet Sözleşmesinin Borçlar Kanunumuzun 386/1 maddesi hükmünde yer alan tanımı şöyledir : “Vekâlet, bir akittir ki, onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.” Kanunun yaptığı bu tanımın, doktrinde farklı biçimlerde tamamlandığı veya daha açık ortaya konulmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu tanımlardan bir kaçı şunlardır :

- Vekâlet sözleşmesi, belirli bir işin veya işlerin yapılması veya idaresini mevzuu edinen bir sözleşmedir55.

- Vekalet sözleşmesi, vekil başkasının menfaatine ve iradesine uygun olarak bir iş görme borcu yükleyen bir sözleşmedir56.

- Vekalet sözleşmesi, vekili müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun bir sonuca yönelen bir iş görmeyi bir zaman kaydına tabi olmaksızın ve nispeten bağımsız olarak yapma borcunu, sonucun elde edilememesi rizikosu ona ait olmak üzere yükleyen bir sözleşmedir57.

55 ÖZKAYA, E.: Vekalet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması, Ankara 1997, s.20

56 ÖZKAYA, E.: s.20

57 TANDOĞAN, H.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri C.2, Ankara 1987, s.356

- Vekalet sözleşmesi, vekilin sözleşme ile yükümlendiği iş görmeyi ya da hizmet ifasını borçlandığı, bu iş görmenin kanun hükümleri ile düzenlenen akitlerden herhangi birinin konusuna girmediği buna karşılık ancak sözleşme ve teamül olan durumlarda ücrete hak kazandığı iş görme borcu doğuran bir sözleşmedir58.

- Vekalet sözleşmesi ile vekil çalışmalarını belirli bir biçimde vekillik verenin egemenine bırakmaksızın bir işin yürütülmesini üzerine alır59.

B. HUKUKİ NİTELİK

1. Sözleşmenin Unsurları

Vekalet sözleşmesinin unsurları;

- Vekilin, bir iş görme borcunu üstlenmesi,

- İş görme borcu, başkasının menfaatine yapılır,

- İş görme borcu, müvekkilin iradesine uygun olarak yerine getirilir,

- Vekil, edim sonucunu değil, edim fiilini üstlenir,

- Vekil, iş görme borcunu yerine getirirken bağımsız hareket eder,

- Ücret (ki bu unsur zorunlu değildir) biçiminde sıralanabilir.

58 ÖZKAYA, E.: s.20

59 ÖZKAYA, E.: s.20

a. Vekilin Bir İş Görme Borcunu Üstlenmesi

Vekil, vekalet sözleşme ile bir iş görme borcu altına girer. Borçlar Kanunumuzun 386/1 maddesinde “…vekil mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler” hükmü yer almaktadır. Kanunda kullanılan ‘işin idaresi’ deyimi ‘iş görme’ karşılığında kullanılmaktadır60. Borçlar Kanununda vekilin iş görme borcu, bu biçimde ifade edilmişse de ‘iş görme’ ve ‘hizmet ifa etme’

kavramlarının kapsamı tam olarak açıklığa kavuşturulmamıştır61. Öğreti ve uygulamada kabul edilegeldiği üzere, bu borcun kapsamını bir işin görülmesi veya bir hizmetin ifası oluşturabilir. Bundan çıkan sonuç, vekalet sözleşmesinin konusunu hukuki işlemler ve maddi fiillerin oluşturabileceğidir. Ancak, bu borcun kapsamını daima olumlu ve yapmaya yönelik hukuki bir işlem veya maddi bir fiil oluşturur62. Maddi fiillerin de vekalet sözleşmesinin konusunu oluşturabileceği hususunda tereddüt bırakmamak üzere 1881 tarihli İsviçre Borçlar Kanunu madde 392’nin metninde 1911 tarihinde yapılan değişiklikle ‘hizmetin ifası’ deyimi eklenmiştir. Böylece, maddi fiillerin ‘iş görme’ kavramının kapsamına girip girmediği konusunda da bir tartışma kalmamıştır63. Bir hukuki işlemin veya hukuki işlem benzerinin vekalet sözleşmesine konu edilmesi halinde doğrudan doğruya veya dolaylı temsil sözkonusu olurken, maddi fiillerin ifasını gerektiren vekalet ilişkilerinde çoğunlukla doğrudan doğruya veya dolaylı bir

60 ARAL, F.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Ankara 1999, s.404

61 AKİPEK, Ş.: Alt Vekalet, Ankara 2003, s.32

62 ARAL, F.: s.405; ZEVKLİLER, A.: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Ankara 1984, s.170

63 ARAL, F.: s.404-405; AKİPEK, Ş.: s.32-33

temsilden dahi söz edilemez. Vekalet sözleşmesinin konusunu hukuki işlemin oluşturması haline örnek olarak bir kişinin arkadaşından kendisine bir ev kiralamasını istemesini ve onun da kiralık bir ev bularak ev sahibi ile kira sözleşmesi yapmasını, yine bir kişinin otomobilinin satışı konusunda kardeşini yetkili kılmasını ve onun da böylece satışı gerçekleştirmesini verebiliriz. Vekalet sözleşmesinin konusunu maddi bir fiilin oluşturması haline örnek olarak ise bir kişinin arkadaşı adına ona ait bir miktar parayı bankaya götürüp yatırmasını, bir muhasebecinin defter tutmasını gösterebiliriz. Olumsuz bir iş görme borcu (yapmama veya katlanma biçiminde) vekalet sözleşmesinin konusu olamaz64. Bu tip edimler, ancak bir yan yüküm olarak taahhüt edilebilir65.

b. İş Görme Borcunun Başkasının Yararına Yapılması

Genel kural, vekilin yukarıda anlatılmaya çalışılan biçimiyle gördüğü işin başkasına ait olması ve onun çıkarı için yapılmasıdır. Bir kişinin kendi işini görmesi vekalet sözleşmesi ile bağdaşmaz66. Kaldı ki, bir kişinin sadece kendisine ait bir işi yapması, bir akdi borcun konusunu oluşturmayacaktır.

Vekil, bir iş görme borcunu yerine getirirken müvekkilin veya bir üçüncü kişinin –fakat her halde bir başkasının- yararına hareket eder. Yararına iş görme borcu yerine getirilen kişinin müvekkil veya bir başkası (üçüncü bir kişi) olması vekalet sözleşmesinin niteliğini değiştirmez67. Vekilin bir üncü

Vekil, bir iş görme borcunu yerine getirirken müvekkilin veya bir üçüncü kişinin –fakat her halde bir başkasının- yararına hareket eder. Yararına iş görme borcu yerine getirilen kişinin müvekkil veya bir başkası (üçüncü bir kişi) olması vekalet sözleşmesinin niteliğini değiştirmez67. Vekilin bir üncü

Benzer Belgeler