• Sonuç bulunamadı

Ebû Hanîfe’ye göre kabir azabını bilmem diyen bir kimse, kabir azabı ile ilgili ayetleri5 inkar etmiş olur. Ayete inanıyorum fakat tefsir ve te’viline inanmıyorum derse Kur’an’da tefsiri te’vilinin aynı olan ayetler bulunduğundan kâfir olur.

Cûzcânî’ye göre kabir azabının inkârı meselesi Cehmiyye, Kaderiyye ve Mutezile’nin aklı işitmek, görmek, tatmak, koklamak ve dokunmak gibi altıncı bir duyu

1 el-En‘am 6/149.

2 el-Maide 5/48.

3 bk. er-Rum 30/30; Fatır 35/1; Buhari, Cenaiz 80-93, Müslim, Kader 22-25.

4 Süleymaniye Ktp., 281b-282a.

5 «Onlara iki kez azab edeceğiz» (et-Tevbe 9/101), «Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azab vardır»

(et-Tûr 52/47).

olarak kabul etmeleri ve işleri akıl üzerine bina etmeleri meselesinin bir uzantısıdır.

Onlar ölünün duyular aleminde de duyu ötesinde de kendisine verdiğimiz acıları hissetmemesinden hareketle mizanı, sıratı, mü’minlerin cehennemden çıkmalarını, Münker ve Nekir’in sualini, cansız varlıkların tesbihini, miracı ve rü’yetullahı inkâr etmişlerdir. Onlar aklı zorunlu sebep kabul etmişlerdir, ancak akıl bu hususların hepsini kapsamaz. Cûzcânî’ye göre akıl muhdestir. Acz, zaaf, bitkinlik ve yokluk ona arız olur.

Duyu ise makulat dışındakiler için değil akıl için ve idrak edilebilen makulat içindir.

Fayda ve zarar hususunda yalnız nakle tabi olduğu gibi makulat dışındaki hususlarda da tevakkuf edip nakle döner, sekîm olmayıp selîm olduğu zaman nakle tabi olur. Cûzcânî bu görüşünü, «Allah’ın yaratıkları üzerinde düşününüz, yaratan(ın zatı) üzerinde düşünmeyiniz»1 hadisi ile açıklamıştır. Ona göre anlayışın azlığı ve aklın eksiliği dolayısıyla Allah Teala’nın Zat’ı hakkında düşünmeye gerek yoktur. Cûzcânî, Kaderiyye ve Mutezile’nin, rububiyyetin künhünü aciz ve noksan akılları ile idrak etmeyi istediklerini ve marifeti ortadan kaldırdıklarını söylemiştir. Bununla birlikte Cûzcânî kabir azabının var olduğuna çeşitli ayetlerle istidlâl etmiştir.2

Cûzcânî cansız varlıkların tesbihine delil olarak şu ayeti gösterir: «O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur».3 Mutezile’ye göre vezin gayri makuldür çünkü itaat olsun masiyyet olsun kulların fiillerinin hepsi arazdır. Araz ise iki zamanda da baki değildir, sona erecek ve yok olacaktır. O halde her şey yok olduğu ve hiçbir şey kalmadığı zaman hangi şey tartılacaktır? Cûzcânî ise onlara ayetlerle4 cevap verir ve bu konudaki haberlerin çok olduğunu bunun reddedilmesinin mümkün olmadığını söyler.5

2. Kıyamet

Mutezile kıyametin yaratılmış olduğunu ancak canlılara görünmediğini, insan ölünce ona göründüğünü düşünmekte ve bu düşüncesini şu hadise bina etmektedir:

«Kim ölürse onun kıyameti kopmuştur».6 Cûzcânî ise bunun mânâsının kabir

1 Aclûnî, Keşfü’l-hafa, I, 371-372.

2 bk. et-Tevbe 9/101; et-Tûr 52/47; es-Secde 32/21; el-Mü’min 40/46; Nuh 71/25. Süleymaniye Ktp, a.g.e., vr.278b.

3 el-İsra 17/44.

4 bk. el-Araf 7/8; el-Enbiya 21/47.

5 Süleymaniye Ktp., a.g.e., vr. 278b.

6 Aclûnî, a.g.e., 2/279.

darlığından kişinin kendisine saadet veya şekavet halinin, kıyamet saatindeki halinin, cennet bahçelerinden bir bahçede mi yoksa cehennem çukurlarından bir çukurda mı olduğunun ve ruhunun İslam üzere mi başka bir şey üzere mi çıktığının gösterilmesidir.

Cûzcânî’ye göre bunun delili şudur: Kıyamet göğe ve yere yayılmıştır, sınırlı değildir.

Eğer mevcut olsaydı aşikar olurdu. Cûzcânî bununla ilgili olarak Mâtürîdî’nin de şöyle söylediğini ifade etmiştir: Mutezile’nin “O aramızda mevcuttur fakat bize görünmez”

sözündeki, kıyametin en hafifidir.1

Mutezile’ye göre madûm “şey”dir. Onlar bu görüşlerini şu ayete dayandırmışlardır: «Çünkü kıyamet gününün depremi müthiş bir şeydir».2 Onlara göre zelzele madûmdur ve Allah Teala onu “şey” olarak isimlendirmiştir. Ancak Cûzcânî, zelzelenin oluş ve meydana geliş zamanında büyük bir şey olacağını, Allah Teala’nın şu anda onu “şey” olarak isimlendirmediğini düşünmektedir. Cûzcânî madûmun “malum”

olarak isimlendirilip “şey” olarak isimlendirilmemesini de şöyle açıklamaktadır: Eğer biz onu “malum” olarak isimlendirmezsek Allah Teala’yı bilgisizlikle vasıflandırmış oluruz. Allah Teala ise cehaletle vasıflanmaktan beridir. Eğer zelzeleyi “şey” olarak isimlendirirsek eşyanın kendi kendine meydana geldiğini, kadim ve ezelî olduğunu benimsemiş oluruz. Oysa bu, Dehriyye, Zenadıka ve Eflakiyye’nin görüşüdür. Çünkü onlar Yaratıcıyı inkâr ederler, dehrin kadim olduğuna inanırlar ve işleri tabiatlara izafe ederler. Biz ise alemin muhdes olduğuna ve onun bir muhdisi olduğuna inanırız. Bunun delili de eşyanın yaşlıktan kuruluğa, sağlıktan hastalığa, kuvvetten zayıflığa, düzlükten eğriliğe halden hale değişmesi ve dönüşmesidir. Eğer kendi kendilerine meydana geliyorlarsa neden halleri değişsin? Halleri değişince bu onların bir muğayyiri ve muhdisi olduğuna delalet eder. Cûzcânî konuyla ilgili olarak İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’den bir rivayet zikreder. Buna göre Ebû Hanîfe bir dehrî ile tartışmış ve ondan bir delil istemiş, dehrî de şöyle söylemiştir: Eşya halden hale değişmektedir çünkü eşyanın yapısı dört tabiat üzeredir; yaşlık, kuruluk, soğukluk ve sıcaklık. Bu tabiatler eşit oldukça sahipleri de eşit olur. İçlerinden bir tabiat onlara galip geldiği zaman hükümranlıkları sona erer, sahiplerinin hükümranlığı da biter. Bunun üzerine Ebû Hanîfe demiştir ki: Yaratıcı’yı ve yaratılanı, Galib’i ve mağlubu tam da inkâr ettiğin yerden ikrar ettin, çünkü sen bu tabiatlardan birinin diğerine galip geldiğine inanıyorsun,

1 Süleymaniye Ktp, a.g.e., vr. 284a.

2 el-Hacc 22/1.

diğerleri ise ona mağlub oluyor. Böylece alemin tamamında bir galip olduğu kesinleşmiştir. Bu şekilde biz sizin meselenizi aşmış olduk ve dedik ki: Galip olan;

kudret sahibi, yaratıcı Allah’tan başkası değildir. Bunun üzerine Dehrî sayıklamaya başlamış. Ebû Hanîfe de şöyle söylemiş: Bana, karşı tarafla sayıklayıncaya kadar konuşmak düşer dilsiz oluncaya kadar değil, çünkü dilsizleştirmek mucizedir, mucize ise nebîler içindir diğerleri için değil.1

3. Cennet ve Cehennem

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaate göre cennet ve cehennem yaratılmıştır, Cehmiyye, Kaderiyye ve Mutezile’ye göre ise yaratılmamıştır. Çünkü Allah Teala cennet ve cehennemi iki fırkanın ayrım zamanında yaratmaktan aciz değildir. Cûzcânî bu hususta da Ehl-i Sünnet ile aynı fikirdedir ve bu görüşünü şu ayetlere dayandırır: Allah Teala cennet hakkında «Takva sahipleri için hazırlanmış»2 ve cehennem hakkında «Kâfirler için hazırlanmış bulunan» 3 buyurmaktadır. Cûzcânî’ye göre diğer mezheplerin görüşlerini doğru kabul etmek Allah Teala’yı haberinde yalanlama sonucuna götürür.

Çünkü Allah Teala kâfirleri cehennemle korkutmuş, mü’minleri de cennete teşvik etmiştir. Olmayan bir şey ile korkutmak ve olmayan bir şeye teşvik etmek boş sözdür, Allah Teala ise böyle bir şeyden yüce ve üstündür.4

Ebû Hanîfe “Cennetlik ve cehennemlikler girdikten sonra cennet ve cehennem yok olacaktır” diyen bir kimse, cennet ve cehennemde ebedi kalışı inkâr ettiği için kâfir olur, demiştir.

Cehmiyye, Kaderiyye ve Mutezile’ye göre cennet ve cehennem son bulacaktır.

Mutezile bu görüşünü açıklamamıştır ancak onlar sevabı amellerin karşılığı, cezayı da küfür ve masiyetlerin karşılığı kabul etmiş ve amellerin sonlu olduğunu sevapların ve cezaların da sonlu olduğunu benimsemişlerdir. Cûzcânî onların bu görüşlerine şu ayetlerle itiraz eder: «Fakat iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır»,5 başka bir ayette cennet nimetleri için «Tükenmeyen ve yasaklanmayan»1

1 Süleymaniye Ktp., a.g.e., vr. 283b-284a.

2 Al-i İmran 3/133.

3 Al-i İmran 3/132.

4 Süleymaniye Ktp., a.g.e., vr. 283a-283b.

5 et-Tin 95/6.

buyrulmuştur. Cûzcânî, cennet ve cehennemin sonsuza dek devam etmesi görüşünün, Allah Teala’nın bakiliği ile ortaklık teşkil edeceği iddiasını eleştirmiş ve iddia sahiplerine şu ayetle cevap vermiştir: «O’nun Zat’ından başka her şey yok olacaktır.

Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz».2 Cûzcânî’ye göre cennet ve cehennem başlangıçta yoktular. Sonra Allah Teala’nın yaratması ile meydana geldiler ve Allah Teala’nın idamesi ile devam etmektedirler. Ona göre bu bekada ortaklığa götürmez. Çünkü Allah Teala başkasının ibkası ile değil kendi bekası ile bakidir.

Cennet ve cehennem ise sadece Allah Teala’nın onları ibkası ile baki kalacaktır.3

V. İMAN

Bu kısımda iman ve İslâm’ın ne demek oldukları, imanın kaynağı, yeri ve fer’inin neresi olduğu, amelin imanın rükünlerinden olmadığı, iman edip amel işlemeyenin durumunun Allah’ın dilemesine bağlı olduğu, taklidi imanın sahih olduğu,

“ben cennetliğim” ve “ben cehennemliğim” demenin doğru olmadığı, imanda istisnanın caiz olmadığı ve günah işleyenin tekfir edilmemesi gerektiği gibi konular işlenmiştir.

Benzer Belgeler