• Sonuç bulunamadı

MUZAFFER ÖZDAĞ’IN 1969’DA MĐLLĐYETÇĐ HAREKET PARTĐSĐ’NDEN

Belgede Muzaffer Özdağ (1933-2002) (sayfa 187-193)

1969 Adana Kurultayı’nın bitmesinin ardından Nihal Atsız çevresindeki Türkçüler Derneği ve Türkçü ideolojiyi benimseyen gençler ile laikçi-Kemalist çizgiye hakim Muzaffer Özdağ ve Rıfat Baykal arasında toplantı yapılmıştır. Toplantıda, partinin bu kongreyle beraber Türkçü misyondan uzaklaşarak dini bir hüviyete büründüğü üzerinde konuşulmuştur. Türkçü gruplar bu kurultaydan sonra MHP’den ayrılma kararı almıştır. Özdağ ve Baykal da partide savunacakları bir amaçlarının kalmadığını düşünerek partiden uzaklaşmışlardır. Rıfat Baykal, Đzmir’e döndükten sonra MHP Genel Başkanlığına bir mektup göndermiştir. Baykal mektubunda kurultayda Türkçü görüşü savunanların şamanlıkla, putperestlikle suçlandığını, kongrede konuşma yaparak ortamı sakinleştiren Özdağ hakkında “CHP’ye geçecek” şeklinde iftiralar atılarak yıpratıldıklarını kaleme almıştır (Öznur, 2001a: 181-184).

Rıfat Baykal, 17 Ağustos’ta yaptığı açıklamada 14’lerden 5 arkadaşlarının74 partideki bu değişimi görünce hemen ayrıldıklarını ancak Özdağ ve kendisinin tüm olumsuzluklara rağmen direniş gösterdiğini söylemiştir. MHP’nin oy kaygısıyla dini

73 Parti bayrağındaki üç hilal’in başlangıçta birbirine çengellenmiş şekli, Nazilerin “gamalı hacına” benzetildiği gerekçesiyle değiştirilerek bugünkü halini almıştır (Yanardağ, 2002: 34).

74 Numan Esin Eylül 1968; Mustafa Kaplan, Şefik Soyuyüce ve Münir Köseoğlu Ekim 1968’de partinin Laik-Kemalist çizgiden uzaklaşıp milli-islami çizgiye kaydığı gerekçesiyle CKMP’den ayrılmışlardır (F. Ahmad ve B. T. Ahmad, 1976: 354).

bir çizgiye kaydığını söyleyen Baykal, partinin idealizmini kaybederek politikacıların eline geçtiğini, Özdağ ve kendisi gibi idealistlerin bu sistemde devam edemeyeceklerini açıklamıştır. Genel Đdare Kurulundan istifa eden Özdağ ve Baykal, 12 Ekim 1969 seçimlerinde aday olmayarak partilerine olan tepkilerini göstermişlerdir (Öznur, 2001a: 184).

Muzaffer Özdağ, partideki görevinden istifa etmesiyle ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

CKMP’nin MHP’ye dönüştüğü Adana Kurultayı’ndan sonra parti, CKMP’nin 1965 parti programından uzaklaştı. Ben partinin ideologluğunu yapan bir insanım. Biz CKMP’ye katıldığımızda ortaya konan parti programını ben hazırladım. BU programı 27 Mayıs’tan sonra sürgüne gönderildiğim Japonya’da uzun süren çalışmalar sonunda hazırlamıştım. Daha sonra partiye girince bu çalışmalarımı bir program dahilinde ortaya koydum. CKMP hareketinin ideolojik fikriyatında, hazırlamış olduğum bu çalışmaların yararı büyüktür. Fakat bu kurultayda Đsmail hakkı Yılanlıoğlu gibi bazı partililer, parti programından “Atatürkçülükle” ilgili maddelerin kaldırılmasını istediler. Hatta Kurultay’da Yılanlıoğlu bir konuşma yaparak bunu açıkça beyan etti. Bende bunun üzerine bir konuşma yaparak bu maddelerin kaldırılmasının partiye ihanet olduğunu söyledim. Atatürk ilkeleri partiye yol göstermiştir dedim. Benim konuşmamı dinleyen delegeler ve gençler hararetle beni alkışladılar. Daha sonra tasvip etmediğim tutum ve davranışlarından dolayı MHP lideri Sayın Türkeş ve partinin yeni çizgisiyle ters düştüm. Sayın Rıfat Baykal’la birlikte iki kez Türkeş’e açık mektup gönderdik. Biri 27 Mayıs 1969’da diğer ise 12 Mart’tan bir gün evvel. Bu mektuplarımızda partinin çizgisinin yanlış olduğunu beyan ettik. 1969 genel seçimlerinde milletvekilliğine aday olmadık. Çünkü partinin aday tespitlerinde izlemiş olduğu metod yanlıştı. Bazı tarikat ve cemaatlerden özellikle Ankara’nın bazı ilçelerinde, dini istismar eden “irticai görünüşe” sahip kişiler aday yapıldı. Ben bunları tasvip etmedim, fikirlerimi de parti yönetimine belirttim. Aleyhte bir propagandaya fırsat vermemek ve çalışmıyorlar demesinler diye Gaziantep’te kendim aday olmadığım halde parti için çalıştım (Öznur, 2001a. 186-187).

Muzaffer Özdağ partideki görevinden istifa ettikten sonra ciddi suçlamalara maruz kalmıştır. Bu suçlamaların başında Özdağ’ın sol bir partiye gireceği gelmiştir. Özdağ’a yönelik bu haberler partiye girdiği andan itibaren konuşulmaya başlanılmıştır. Özdağ, Ülkü Ocaklarının açılışında yaptığı konuşmasında “Milliyetçi Sosyalistleriz, Milliyetçi Toplumcularız” deyince Sosyalizm gibi kelimeleri kullanmayı yasak edinen teşkilattaki gençlerin tepkisiyle karşılaşmıştır. Toplantıdaki gerginliğin farkına varan Gençlik Kolları Başkanı Namık Kemal Zeybek, biraz sert bir üslupla Özdağ’ı uyarmıştır. Zeybek, toplantı sonrasında Özdağ’a yapmış olduğu davranışın gerekçesini gençliğin sol ideolojisine yakın terimlerden rahatsız olduğunu açıklayarak “biz sosyalist değil solidaristiz” diye de eklemiştir (Akpınar, 2005: 47).

Özdağ, partideki diğer üyelerden farklı olarak ülkücü-komünist çatışmasını doğru bulmamıştır. Özdağ, CKMP’nin anti-kapitalist, anti-komünist öğelerin ağırlıklı olduğunu bilmesine karşı teşkilatın, partinin bütün hedefini komünizmle mücadele için harcamasını doğru bulmamıştır (Okan, 2003: 74). Özdağ’ın yakın arkadaşları arasında sol ideolojiye hakim insanlarda olmuştur. Uğur Mumcu ile olan yakın dostluğu parti üyelerince hoş karşılanmamıştır. Özdağ, Anadolu’nun en önemli toplum kesimleri olan işçi ve köylülerle kucaklaşmak gereğini savunmuştur. MHP içindeki klasik milliyetçiliği eleştiren Özdağ, dünyanın toplumcu ideolojileri benimsediği bir dönemde Türklerinde geri kalmamasını istemiştir. Onun bu düşünceleri partideki Đslamcılar tarafından çok eleştirilmiştir (Akpınar, 2005: 71-72).

1969 yılından itibaren Merkez Kurulunda görev almayan Özdağ, yine de partinin seçim çalışmalarına katılmıştır. Gençlik Kollarında düzenlenen konferanslarda tüm olumsuz eleştirileri duymazdan gelerek konuşmalarına devam etmiştir. MHP 12 Ekim 1969 seçimlerine giderken çok farklı bir çizgiye kaymıştır. Seçim çalışmalarında daha dini bir dil kullanmayı tercih etmiştir. MHP, 1969 seçimlerine “Tanrı Dağı kadar Türk; Hira Dağı kadar Müslüman” sloganıyla katılmıştır (Türkeş, 1982: 26). “Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin” sözleriyle başlayan ülkücü yemini değiştirilerek “Allah Türk’ü Korusun ve Yüceltsin” olarak söylenmiştir (Akpınar, 2005: 103). MHP, 1969’dan sonra “tek parti, tek lider/başkan” çevresinde bir teşkilata dönüşürken “lider, doktrin, teşkilat” üçlemesi önem kazanmıştır (Okan, 2003: 72-73).

12 Ekim 1969 seçimlerinde MHP %3.1 oy oranı ve 275.091 oy ile Adana’dan parti lideri Türkeş’i milletvekili çıkarabilmiştir (Uğur, 2011: 33).

1969’dan sonra partide merkez idaresinde görev almayan Muzaffer Özdağ, 11 Mart 1971’de arkadaşı Rıfat Baykal ile beraber partiden istifa etmişlerdir. Özdağ’ın partiden ayrılması beklenilen bir durumdur. Ancak istifanın 12 Mart Muhtırası’ndan hemen önce verilmesi partililerde şüphe uyandırmıştır. Özdağ istifasıyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

Benim MHP ile ilişkim Adana Kurultayı’ndan sonra soğudu. Partinin bu kurultayından sonra çalışmalarında aktif olarak yer almadım. 1969 Milletvekili seçimlerinde de aday dahi olmadım. Çünkü MHP’nin izlemiş olduğu siyaseti tasvip etmiyordum. Partide yanlılıklar yapılıyordu. Parti iyi yönetilmiyordu. Gerek kurultay gerek 1969 genel seçimleri ve seçimleri müteakiben 12 Mart Muhtırasına gelinen süreçte parti politikaları, aday tespitleri ideolojik mücadelelerle ortaya konan siyasi tutumlar ve davranışlar tamamen benim anlayışıma ters düşüyordu. Benimle birlikte aynı kanaatleri paylaşan Rıfat Baykal’la birlikte istifa ettim.

Beni istifaya zorlayan diğer sebeplerden biri de parti içerisinde beni çekemeyen ve dört kişiden oluşan bir grubun hakkımda çıkartmış oldukları iftiralardı. Beni solcularla işbirliği yapmakla, solcu olmakla suçlayarak, teşkilatlara hakkımda gayri ciddi iddialarda bulunarak beni yıpratmak istediler. Sürekli bir şekilde bana yapılan haksız isnatlar karşısında Genel Başkan Yardımcımız Rahmetli Dündar Taşer’e bunları anlatarak engel olmasını istedim. O da bana karşı yapılanlara çok üzüldü, gereğinin yapılacağını söyledi. Hakkımda o dönem çıkartılan iddialar tamamen iftira ve yanlıştır (Öznur, 2001a: 244).

Muzaffer Özdağ’ın partiden ayrılmış olması, teşkilatlardaki gençlerin sayısının azalmasına sebep olmuştur (Muhittin Çolak, Görüşme, 15.12.2011) Muzaffer Özdağ, MHP’den ayrıldıktan sonra ilk açıklmasından sonra partiye zarar vermemek adına ne Türkeş ne de başka şahıslar üzerinden konuşma yapmamıştır. Bu konunun siyasi ortam içerisinde polemik konusu yapılmasını istememiştir (Nuri Gürgür, Görüşme, 09.12.2011).

Ahmet Er, partiden ayrıldıktan sonra Özdağ hakkında başlatılan bu karalama kampanyasına engel olmak için Türkeş’ten yardım istemeye gitmiştir. Türkeş, Ahmet Er’in Özdağ’a yönelik iftiralardan duyduğu rahatsızlığını dile getirmesine, “Ahmetçiğim biz siyaset yapıyoruz. Siyaset!” cevabını vererek; Özdağ’ı iftiralara karşı savunmasız ve dava arkadaşlığından mahrum bırakmıştır (Er, 2003: 141). Halbuki Özdağ, 27 Mayıs Đhtilali’nden sonra hakkında söylenen tüm olumsuz ifadelere karşı Türkeş ile birlikte yoluna devam etmiştir. Türkeş’e karşı yapılan en ufak saldırılarda bile Onu korumayı bırakmamıştır. Özdağ ve Baykal, mecliste Türkeş aleyhinde yaşanan bir tartışmada “Albayım çık konuş size kim laf atarsa onu beyninden vururuz” diyecek kadar vefalıdırlar (Er, 2003: 176-177).

CKMP’nin 1967 kongresinde ilk kez yer alan Türkeş’e ait “davaya katılıp ihanet eden herkesi vurun” (Kuzu, 2014: 84) sloganı yerine getirilmesi gereken bir emir gibi değerlendirilmiştir. Bu bağlamda MHP’nin Đslamcı tarafında yer alan bazı partililer, Özdağ’ın partiden ayrılmasıyla beraber büyük bir ihanet örneği sergilemişlerdir. Partiden pek çok şahsiyetin ayrılmasına karşı en büyük tepkiyi Özdağ’ın almasının açıklanacak tek gerekçesi, gençlik üzerinde güçlü bir nüfuzu olan Özdağ’ın yeni bir partide yer alması endişesidir. Dündar Taşer’in gençlik teşkilatlarını gezerek, Özdağ ile irtibat kurulup kurulmadığı üzerine sorgulama yapmış olması, bu gerekçeyi Selahattin Baysal’ın anlattıklarına dayanarak kanıtlamamıza yardım etmiştir (Selahattin Baysal, Görüşme, 14.12.2011). Özdağ’a sevgi ve sempati duyan gençlerin sayısı oldukça fazladır. Bu desteğin farkında olan Özdağ, kendisine karşı yapılanlara kırılmış dahi olsa partide bir hizipleşmeye sebep vermemek için parti içindeki organlarda görüşmelerini sınırlandırmak istemiştir. Ancak kişisel ilişkilerini her zaman tüm samimiyetinle devam ettirmiştir. Onun bu samimiyetine bağlı kalan gençlik Özdağ’ın avukatlık yaptığı dönemde yazıhanesine giderek bu bağı koparmamıştır. O dönemde kurulmuş olan Üniversiteliler Kültür Derneğine sürekli davet edilen Özdağ’ın derin bilgi ve kültür hazinesinden burada da faydalanılmaya devam edilmiştir (Nuri Gürgür, Görüşme, 09.12.2011).

Ömer Totan da parti gençliğinin yanı sıra akademisyen ve aydın kesimi üzerinde büyük emeği olan Özdağ’ın Türkeş kadar ihtiras sahibi olmadığı, gençlerin partiden ayrılması, kendisi ile hareket etmeleri zarfında acı bedeller ödemesini istemediği ve kendi nefsinin üzerinde Türklüğe ve Türk milletine önem verdiği için

gençlik ile arasına mesafe koyduğunu, koymak zorunda kaldığını söylemiştir. Muzaffer Özdağ, partiden ayrılmasıyla beraber kendisini rakip gören Türkeş’in bu ayrılıktan memnuniyet duyduğunu ifade etmiştir (Ömer Totan, Görüşme, 12.12.2011).

Atilla Özer, Özdağ’ın siyasetten ayrılma sebebini şu gerekçelerle açıklamıştır: “Siyasette siyasi manevraları iyi bilenler ayakta kalır. Özdağ, çok mert, çok idealist bir fikir adamı olduğu için fazla tutunamadı. Çünkü siyasetle bunlar bağdaşmıyordu. Bazen siyahı beyaz, beyazı siyah ya da lacivert diebileceksin. O demiyordu, doğru neyse onu söylüyordu” (Atilla Özer, Görüşme, 13.12.2011).

Muhittin Çolak, 1969 Adana Kongresi sonrasında MHP içinde yaşanan sorunları ve Özdağ’ın siyaseti bıraktıktan sonraki süreci farklı bir açıdan değerlendirmiştir. Çolak, Özdağ ve Türkeş arasında yaşanan ihtilafı, trenin bir yolda giderken makas değişikliği yapmasına benzetmiştir. Özdağ’ın ayrılmasıyla parti dinamizmini kaybetmiştir. Ayrılık sürecine kadar parti içinde yanızca Türk milliyetçiliği ön planda tutulurken Đslamcı çizgiye kayan partide bir anda mezhep ayrımları dillendirilmeye başlamıştır. Đslamcı kimliğin ön plana çıkarılmasıyla Alevi mezhebe bağlı kişiler partiden ayrılmaya başlamıştır. Yani partinin bel kemiği olan ve partilileri Türk Milleti çatısı altında toparlayan Özdağ ve onun çizgisinde olan kişilerin ayrılmasıyla parti, çatı özelliğini kaybetmiştir. “Özdağ ve arkadaşlarının ayrılmasıyla partide problemlere karşı aynı tespitler kalmıştır. Parti tek düze bir yola girip, farklılıklar ortadan kalkınca sadece komünizme karşı birlik olan bir grup kalmıştır. Özdağ ağabey ve arkadaşlarının partiden ayrılmasıyla yakalandığımız hastalık bu olmuştur” (Muhittin Çolak, Görüşme, 15.12.2011).

Ümit Özdağ, babasının Türkeş ile ilişkisini şöyle değerlendirmiştir:

Babam ve Türkeş, dostluklarını 27 Mayıs Đhtilali’nden itibaren başlayan süreçten 1969’a kadar samimi bir zeminde devam ettirmişlerdir. 1969’dan sonra aralarında soğukluk ya da limonilik de denilen bir kırgınlık dönemi başlamıştır. Bu kırgınlık hiçbir zaman öfke ve kızgınlığa dönüşmemiştir. Babam siyasetten ayrıldıktan sonra Türkeş ile arkadaşlığını sosyal anlamda devam etmiştir. 1980 darbesiyle tutuklanan Türkeş, hapisten çıkınca babam hemen ziyaretine gitmiştir. Türkeş’in 3 Mayıs Türkçüler Günü münasebetiyle düzenlenen davetlerine katılmıştır. Bu görüşmelerden birinde Türkeş, babamı

yeniden MHP’ye davet etmiştir. Babam da artık siyasette yer almak istemediğini söyleyerek teklifini teşekkürle reddetmiştir. Babam, 1971’den sonra siyasetin dışında kalmıştır. Ancak oyunu ölene kadar MHP’ye atmıştır75 (Ümit Özdağ, Görüşme, 28.08.2012).

Taha Akyol, gazetedeki köşe yazısında Özdağ ile Türkeş’in ayrılıklarının iki sebeple açıklamıştır. Akyol’a göre Özdağ, ülkücülüğü sadece “daha iyi daha başarılı bir Tünk genci olmak” diye nitelendirmiştir. Türkeş ise ülkücülüğe siyasi bir misyon yükleyerek yaklaşmıştır. Özdağ, daha ilkeli, etik kurallarda titiz ve doktrinerdir. Türkeş ise karizmaktiktir, sanılanın aksine doktriner değil, esnektir (8 Şubat 2002 Milliyet).

Muzaffer Özdağ, geçmişte yaşadığı olaylar sebebiyle bazı kesimlerde sevilmeyen Türkeş’i Fuat Uluç ile birlikte yayınladığı bildiri ile savunmuştur. Özdağ bu yazısında 1944 Milliyetçilik davası ile hücre cezasına çarptırılan Türkeş’e karşı o dava ile başlayan Irkçı, Turancı, kafatasçı yakıştırmalarının yanlışlığını gerekçeler göstererek açıklamıştır. Yine Türkeş’e yönelik Đnönü ile olan ilişkisinden, kasa olayına, Yassıada yargılamarından idamlara kadar birçok konuda hakkında yapılan suçlamara açıklık getirmiştir. Özdağ, 27 Mayıs öncesinde Türkeş ile tanışmasından itibaren onu hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır. 13 Kasım operasyonu sonucu yurtdışına gönderilmeleriyle beraber bu Đhtilal arkadaşlığı, dostluğa dönüşmüştür. Özdağ, yurda döndükten sonra Türkeş ile çalışmalarına devam etmiştir. Özdağ, siyasete bile kader birliği yaptığını söylediği arkadaşını tek başına bırakmamak için girdiğini söyleyecek kadar Türkeş’in yanındadır (M. Özdağ ve Uluç, 1965: 5-10).

Belgede Muzaffer Özdağ (1933-2002) (sayfa 187-193)