• Sonuç bulunamadı

Talat Aydemir ve 22 Şubat Olayı

Belgede Muzaffer Özdağ (1933-2002) (sayfa 131-145)

3.3. MĐLLĐ BĐRLĐK KOMĐTESĐ’NDE BELĐREN KUTUPLAŞMALAR VE

4.3.1. Talat Aydemir ve 22 Şubat Olayı

14’lerin tasfiyesi ile ordu düzeninde meydana gelen bozulma ve başıboşlukla beraber, devlet yönetiminde iktidar değişimi sırasında yaşanan otorite zayıflığı, ihtilalci ruhunu her daim canlı tutan ve “27 Mayıs Zaferi”nde payına düşeni alamadığını düşünen askerleri yeniden harekete geçirmiştir. Halk ve ordu içinde 14’ler lehine artan destek hareketleri, CHP’deki huzursuzluğu iyice artırmıştır. 23’ler arasında CHP iktidarına tutunamayan üyeler, ordu içerisindeki gruplaşmaya katılmışlardır. Ordu ve ülke yönetiminde gücü artan SKB, yönetim ve ordudaki bu başıboşluktan yararlanarak siyasi ve askeri alanda söz sahibi olmanın yollarını aramaktadır. Bu arayış “Albaylar Cuntası”nı ortaya çıkarmıştır. Cuntanın başında 27 Mayıs Đhtilali’nin hazırlık aşamasında büyük emeği olan ancak ihtilal sırasında yurtdışı görevinde olduğu için komiteye alınmayan Kara Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir vardır (Örtülü, 1966: 130-131).

22 Şubat girişiminin amacı aydın demokrasisini özgürlükler çerçevesinde sağlamak olmuştur. Ancak aydınların demokrasiye işlerlik kazandırmak için işe, demokratik özgürlükleri kısıtlayarak başlamıştır (Kayalı, 2009: 105).

Altuğ’a göre, (1976: 263-265) Türkiye’de ve yurtdışında bulunan aydınların, ihtilalciler ile sürekli temas kurup, fikir alışverişinde bulunması, Türkiye’yi demokrasiden çok ihtilallere hazırlamıştır. Kalemin, insanın fikir ve eylemlerine olan etkisini düşündüğümüzde aydınların, darbeler üzerine olan etkisini tartışmasız kabul etmeliyiz. 22 Şubat darbesi, 1961 seçimleri sonrası yurt genelindeki huzursuzluğu, ordunun memnuniyetsizliği ve askerin yönetimde aktif rol alma isteği ile birleştiğinde Türkiye’nin nasıl ihtilaller ülkesi haline geldiği anlaşılabilir.

571961-1965 genel seçiminin sonuçlarına göre istikrarlı hükümetler kurulamamıştır. 1965 yılı seçimlerine kadar dört koalisyon hükümet kurulmuştur. Birinci Koalisyon: CHP ve AP, Kasım 1961-Mayıs 1962, Đkinci Koalisyon: CHP, YTP ve CKMP, Haziran 1962- Aralık 1963, Üçüncü Koalisyon: CHP ve bağımsızlar, Aralık 1963-Şubat 1965, Dördüncü Koalisyon: AP, YTP, CKMP ve MP, Şubat 1965-Ekim 1965. CHP’nin bulunduğu ilk üç koalisyonda başbakan Đnönü olmuştur. (Bektaş, 1993: 27).

22 Şubat’ın oluşum aşamasında Đstanbul Harp Akademisi, Ankara Harp Okulu ki, burası için Aydemir’in özel ihtilal karargâhı denilmiştir ve Kabibay’ın görevli bulunduğu Brüksel, ihtilal karargâhı olarak çalışmıştır (Altuğ, 1976: 265).

MBK kurulduğu günden itibaren ordu içinde doğrudan kumanda yetkisine sahip olmuştur. 13 Kasım operasyonu ile beraber yalnızca komite değil ordu içinde de bir bölünme meydana gelmiştir. SKB’nin her geçen gün artan gücü komiteyi rahatsız etmeye başlamıştır. Fonksiyon ve otoritesini kaybeden komite, SKB’nin baskısı altına girmiştir. Komite üyelerinin askeri karargâh ve kışlalara rahatça girmesi yasaklanmış, denetimler arttırılmıştır. Böylece komitenin, orduyu politikaya alet etmesi engellenmiştir. Kontrolü yeniden ele almak isteyen Gürsel, Kara Kuvvetleri Komutanı Celal Alkoç, Deniz Kuvvetleri Komutanı Zeki Özek, 2. Ordu Kumandanı Şefik Đlter, MBK üyesi Madanoğlu ve Köksal ile birlikte SKB’ye karşı harekete geçmiştir (Deniz, 2002: 24-25).

Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Đrfan Tansel’in, yurtdışına büyükelçi olarak atanması üzerine, Komite içindeki havacıların da desteğini alan SKB, 6 Haziran 1961’de Gürsel’e bir ültimatom göndererek Tansel’in tayini durdurulmasını istemiştir. Harp Okulu başta olmak üzere birlikler harekete geçirilmiştir. Ataklı, Tunçkanat, Çelebi, Acuner, Kadri Kaplan’ın da baskıları ile Gürsel’in geri adım atması sağlanmış ve tayinler durdurulmuştur (Küçük, 2008: 123-124).

SKB’nin göndermiş olduğu ültimatom ile Komiteden Köksal ve Madanoğlu olmak üzere Muzaffer Alankuş görevlerinden alınmış, Şefik Đlter ve Agasi Şen emekli edilmiştir. Komite üyelerinin karargâh, kışla ve garnizonlara girmesi katiyen yasaklanmıştır. Komitenin idari faaliyetleri SKB’ nin gözetim ve denetimi altına girmiştir.

Seçimlerin yapılmasıyla iktidar el değiştirmiş, Đnönü Başbakanlık koltuğuna oturmuştur. Hükümetin idareyi sağlayabilecek güçtü olmadığını düşünen SKB Đstanbul’da yapılan bir toplantıda ordunun hiyerarşik bir şekilde yönetimi ele almasına karar vermiştir. 9 Şubat 1962 protokolü olarak adlandırılan bu toplantıda öncelikle SKB’ye desteğini çeken Hava Kuvvetleri Komutanı ile görüşülmesi daha sonra hiyerarşi gözetilerek müdahalenin hazırlık safhasına geçileceği kararlaştırılmıştır. Yine bu protokole göre Harekâtın 28 Şubat’ı geçmeden, SKB’nin müşterek kararı ile

başlayacağı açıklanmıştır. Hükümet ve ordu protokolü duyar duymaz harekete geçerek olası bir müdahaleyi engellemiştir (Neziroğlu, 2003: 125).

Komite zamanında orduya fazla taviz verildiğini düşünen Đnönü, başbakanlığı döneminde daha ihtiyatlı davranmıştır. SKB ve Komite arasında yaşananlardan haberdar olan Đnönü, durumu yerinde ve daha net incelemek için gittiği Harp Okulu’nda, ismini sıkça duyduğu Aydemir ile de görüşmüştür. Aydemir, ordu üzerindeki güç ve hâkimiyetini Đnönü’ye kanıtlarcasına askeri birlikleri tatbikata çıkarmıştır. O gün Harp Okulu’nda yaşananlar Đnönü’nün bir gerçeği görmesini sağlamıştır; Aydemir ile bir gün mutlaka çatışacaktır (Altuğ, 1976: 283).

Aydemir’in Harp Okulundaki gücünü kırmak isteyen Đnönü, çareyi Aydemir ve arkadaşlarının görev yerlerini değiştirmekte bulmuştur. Aydemir ve arkadaşları, Türkiye’nin farklı bölgelerine tayin edilmiştir. 22 Şubat’ta Genelkurmay Başkanlığı’na çağırıldığında tayini çıkarılacağından şüphelenen Aydemir, arkadaşlarına haber vererek hemen harekete geçmiştir (Altuğ, 1976: 291-292).

22 Şubat öğlen saatlerinde başlayan ordu harekâtı, Đnönü ile yapılan pazarlık ile 23 Şubat saat 03.00’te sona ermiştir. Đnönü’nün kan dökülmemesi halinde cezai takibat yapılmayacağına dair teminat vermesi, Aydemir’in teslimiyetini sağlamıştır (Örtülü, 1966: 260).

22 Şubat için söylenilen “arkadaşlar ihtilali” tabiri hem Đstanbul hem de Ankara ekibinden gerekli desteği bulamadığı için teslim olan Aydemir’in girişimi için doğru bir ifade değildir (Altuğ, 1976: 281).

22 Şubat’a katılanlardan 21 subay 24 Şubat’ta emekliye sevk edilmiştir. Daha sonra yapılan sorgulamalarla emekli edilenlerin sayısı 73’e çıkmıştır. Aydemir, Seyhan, Emin Arat ve Turgut Alpagut, 28 Şubat saat 17.00’ye kadar nezaret altında tutulmuştur (Örtülü, 1966: 261-263).

Altuğ, 22 Şubat darbesinin başarılı olmamasının nedenlerini şöyle açıklamıştır:

Birincisi “Türkiye’de Đsmet Paşa’ya bir hareket olamaz.” 22 Şubatın kaybedilmesi büyük oranda Đsmet Paşa’nın zekâsına bağlıdır (Altuğ, 1976: 288).

Đkincisi 22 Şubatçılar, 27 Mayısçılar kadar akıllı değildir. 27 Mayıs’ta “ordunun motor ve vurucu gücüne dayalı Kabibay, Erkanlı ve Türkeş” varken, “Özdağ gibi pırıl pırıl cesur adamı”, “beyni devamlı işleyen Esin’i” vardı. Onlar harekete geçmeden önce her şeyi hesap edip öyle adım atmışlardır (Altuğ, 1976: 295).

Üçüncüsü Aydemir’in, hükümet binası ve Đnönü’nün etrafını kuşatan başarılı Gürcan’a verdiği “bırakın onları, benim işim onlarla değil” direktifidir (Altuğ, 2012: 284).

Dördüncüsü “iktidar silahla belki alınabilir ama gerisinde halkın desteğini duymayan cuntalar uzun ömürlü olamazlar”dı (Altuğ, 1976: 301).

Beşinci ve en önemlisi “ihtilalci pazarlık masasına oturduğu andan itibaren kavgasını yitirmiş demektir.” (Altuğ, 294-295).

Muzaffer Özdağ’ın 22 Şubat Harekâtı ile uzaktan yakından bir münasebeti olmadığı gibi olayı yabancı ajanslardan öğrenmiştir (Türkeş vd., 1964: 65). Özdağ, tüm ordu birleşse bile halkın desteğini almadan ve halka karşı yapılan bir hareketin başarılı olamayacağı gibi kan ve anarşiye sebep olacağından yeni bir askeri hareketi desteklemeyeceğini söylemiştir (Metin, 2012: 415).

22 Şubat darbesinin 14’ler ile bütün olarak bir bağlantısı olmamıştır. Ancak ihtilalin güçlü adamlarından Kabibay, yakın arkadaşı Seyhan’a destek olmak için bu harekâtta adını duyurmuş ancak o da yurtdışında bulunduğu için fiili destek verememiştir. Ama “22 Şubatçı”lar ile yaptığı haberleşmelerde onların yanında olduğunu söylemiş, bunu 22 Şubat sonrası izinli olarak geldiği Türkiye’de zamanının çoğunu “22 Şubatçı”lar ile geçirerek kanıtlamıştır. Ancak Kabibay haricinde 14’ler Aydemir ve Seyhan başkanlığındaki yeni bir örgüte dâhil olmayacaklarını açık olarak söylemiştir. 14’lerin Türkiye’ye gönderdiği mesajlar sonrası SKB içinde yer alan bazı subaylar ordu harekâtına katılmaktan vazgeçmiştir. Bunun sebebi 14’lerin bu girişimi doğru bulmaması hatta yeni bir ordu müdahalesine karşı olmasıdır (Kili, 1998: 133).

4.4. 14’LERĐN YURT DIŞI GÖREVLERĐ VE MUZAFFER ÖZDAĞ’IN TOKYO YILLARI

13 Kasım 1960 iç darbesi ile Tokyo’ya müşavir olarak gönderilen Özdağ, burada Kazanlı Türklerin ikamet ettiği bir mahalleye yerleşmiştir. Özdağ’ın görevi, elçiliğin, Japonya’da yaşayan Türklerle olan ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmaktır. MBK döneminde Sosyal Đşler Komisyonunda görevli iken eğitim sistemi üzerine araştırmalar yapan Özdağ, burada Japonya’nın eğitim sisteminin yanı sıra ekonomi ve bilimde ileri seviyede olan ülkenin kalkınma politikası üzerine araştırmalar yapmış ve Đngilizcesini geliştirmiştir. Araştırmaları neticesinde üç kitap yazmış olan Özdağ, bu çalışmalarını Türkiye’ye döndükten sonra yayınlamıştır (25 Temmuz 1961 Milliyet).

Birbirinden çok uzak ülkelere gönderilen 14’ler, aralarındaki iletişimi koparmamak için bir sistem geliştirmişlerdir. Türkiye’de yaşanılan olaylar, 14’lerin şahsi durumları ve Türkiye’ye döndükten sonra ne yapacaklarına dair planlamalar üzerine tüm bilgi alışverişi Kabibay’ın ve Esin’in koordinatörlüğünde toplanan raporlar ile sağlanmıştır. Bunun haricinde üyeler kendi aralarında şahsen mektuplaşarak ya da buluşarak iletişim kurmuşlardır (Er, 2003: 71).

Özdağ’ın mektuplarının genel içeriğinde sitem, kırgınlık, kızgınlık ve memlekete duyulan özlem duygusu hâkim olmuştur. Özdağ, bazı mektuplarındaki sert ifadelerinin sebebini “Oğlum Mehmet’in ciğerlerine yurt havasından önce yabancı bir iklimin rüzgârı dolmasından” kaynaklı belirtmiştir (Utku, 2006: 90).

Mektupların genel içeriğinde sitem, kırgınlık, kızgınlık ve memlekete duyulan özlem duygusu hâkim olmuştur. Haberlerin, bilgilerin bir yerde toplanarak, her ay rapor halinde sunulmasına dair görev ilk olarak Erkanlı’ya verilmiştir. Erkanlı, Mexico’dan Ottowa’ya atanınca görevi Esin’e devretmiştir. Raporlar 1962 Brüksel toplantısına kadar devam etmiştir (Maraşlı, 2010: 143).

Yurtdışında bulundukları süre içerisinde Koordinasyon Grubu olarak teşkilatlanan 14’ler, fırsat buldukları zamanlarda bir araya gelerek stratejilerini daha çok bu koordinasyon toplantılarda konuşma imkânı bulmuşlardır (Đsen, 1964: 84). Bazen iki bazen 14’lerin genelinin katıldığı toplantılardan bazıları şöyledir:

Birincisi Taşer ve Esin arasında Tanca’ da Bristol Otelde; ikincisi Kabibay, Esin ve Solmazer’in katıldığı Fransa’nın Bordeaux şehrinde; üçüncüsü Taşer, Kabibay, Kaplan, Esin ve Solmazer’in buluştuğu Madrit’te; dördüncüsü Dündar Seyhan’ın Ateşemiliterlik görevinde bulunduğu Roma’da; beşincisi Đsviçre’nin Bern şehrinde; altıncısı Brüksel’de; yedincisi Paris’te; sekizincisi Bern’de; dokuzuncusu Brüksel’de yapılmıştır (Metin, 2012: 265).

13 Kasım iç darbesi gerçekleştirildikten hemen sonra başta Gürsel olmak üzere Madanoğlu, Ataklı, Köksal ve Havacılar grubu, 14’ler hakkında ağır ithamlar içeren açıklamalar yapmışlardır. 27 Mayıs Đhtilali ve Anayasaya uygun davranmadıkları gerekçesiyle Gürsel tarafından vatan haini ilan edilmelerinin yanı sıra 14’lerin bir kısmı komünist, bir kısmı faşist ilan edilmiş, hatta bazıları için Gürsel ve Đnönü’yü öldürecekleri, partileri kapatıp memleketi cunta diktatörlüğü ile idare edeceklerine dair söylentiler yayılmıştır (Metin, 2012: 296).

Akis dergisi daha da ileri giderek “Kabibay’ın kafası büyük, Özdağ çok konuşuyor ve Esin’in aklı evvel” gibi hakaret içeren yazılar yazmıştır (Metin, 2012: 224).

Kurşuna dizilmeyi sürgüne gönderilmeye tercih eden 14’ler için yurtdışında iyi bir mevkileri olduğu, yüksek maaş aldıkları için yurda dönmek istemedikleri şeklinde asılsız haberler çıkarılarak, 14’lere bağlılıklarını açıklayan halk ve ordudaki genç subayların bu güvenini zedelemek istemişlerdir (Erkanlı, 1973: 189-190). 27 Mayıs Devrimi’nin anlatıldığı filmde komitenin ihtilal sonrası yemin töreni de gösterilmiştir. Ancak 14’ler, filmden bile çıkartılmış, tamamının yayınlandığı törende yalnızca 23 üye gösterilmiştir (Altuğ, 1976: 206-207). Basında çıkan bu haberlere karşı Türkeş, Özdağ ve Esin, 14’ler adına yayınladığı cevapta Komitenin aldığı “iki yıl yurda dönemeyecekler” kararına aykırı davranarak, yurtta huzursuzluğa sebebiyet verecek kişiler olmadıklarını açıklamışlardır. Yurt topraklarında kalabilmek için hapiste bile olmayı tercih eden Özdağ, (Metin, 2012: 292), ancak ne CHP ne de komitenin buna izin vermeyeceğini söylemiştir (Metin, 2012: 287).

1961 yılının mart ayından sonra komitenin 14’lere karşı olan tutum ve davranışlarında değişiklik olduğu görülmüştür. Bunun sebebi SKB’nin ordu ve devlet idaresindeki otoritesinin artmasıdır. 14’lerden Özdağ, Harp Okulu’nda yaptığı sohbet

ve toplantılarla Harp Okulu öğrencilerinin sevgisini kazanmıştır. Özdağ’ın tasfiyesi öğrencileri çok üzmüştür. Bunu yanı sıra Özdağ ve Esin, ihtilalden sonra her törene, her açılışa ve kokteyle katılarak komiteyi temsilen önemli çalışmalar yapmıştır. 14’lerden Erkanlı, Kabibay ve Türkeş’in de ihtilaldeki gücünü ve emeğini bilen Harp Okulu öğrencileri, onların sürgün ile cezalandırılmalarına bir anlam verememiştir (Đsen, 1964: 14).

Aralık 1960’ta 14’lere gönül veren, 27 Mayıs Đhtilali’nin kazanılmasındaki gerçek başarının onlara ait olduğunu düşünen genç subaylar ve Harp Okulu öğrencilerinin yeni bir örgüt çatısında toplanmasıyla SKB meydana gelmiştir. Örgüt üyeleri “Sesleniş” adında dağıttıkları bildiride şu açıklamalara yer verilmiştir:

27 Mayıs’ın gerçek ihtilalcileri bir komployla sürgüne gönderilerek ihanete uğramıştır, 14’lerin er geç yurda dönerek yeniden yönetimde söz sahibi olmaları için mücadele edilecektir. Đhtilal süratle seçime gidilmek için yapılmamıştır, bu CHP’nin bir oyunudur ve bunun neticesinde 14’ler olayı yaratılmıştır. Türkiye’nin geleceği için 14’lerin hazırladıkları planlara ve bunların uygulanabilmesi için en az dört yıl idarede olmaya ihtiyaç vardır. Ancak 14’lerin yurtdışından getirilmesiyle plan düzenli işleyebilir. Fonksiyonunu yitiren Đkinci MBK’nın ülkeyi yönetmesini seyretmek, genç ve dinamik subayların tabiatına aykırıdır (Deniz, 2002: 20).

Cuntanın lideri Aydemir’in, 14’lerin SKB himayesinde olduğu ve onların kılına kimseyi dokundurmayacaklarına dair açıklamaları, CHP ve komitenin, 14’lere karşı olan tutumlarının değişmesindeki sebeplerinden biridir (Metin, 2012: 316).

SKB, komiteden daha güçlü bir birlik konumundadır. 13 Kasım ile 14’leri vatan haini ilan eden Gürsel ve ekibi, artan SKB tehdidi karşısında, “14 hainle” ortak inançları olduğunu açıklayarak zeytin dalı uzatmıştır (Maraşlı, 2010: 143-145).

Türkeş ve arkadaşları yurda dönmenin zor bir ihtimal olduğunu en başından bilmektedir. 13 Kasım operasyonu ile 14 komite üyesi etkisiz hale getirilmiştir. Buna rağmen demokraside, orduda ve halkın refah beklentisinde bir ilerleme yaşanmamış aksine birbiriyle çatışan hükümet ve ordu, vatandaşın korkusunun artmasına sebep olmuştur. Halk tüm bu kargaşanın 14’lerin yurda dönmesiyle son bulacağını ümit etmektedir. Halkın gözünde yeniden itibar kazanmak isteyen komitenin 14’lerle barış

anlaşması yapmak istemesinin ardındaki gerçek budur. Türkeş, bu durumu taktik olarak değerlendirirken Özdağ da yurttaki “hırsız ve dolandırıcı” politikacılara güvenmediğini, 14’lerin yardımına ciddi anlamda ihtiyaç duydukları için bu tarz yaklaşım sergilediklerini aksi halde özellikle Köksal-Ataklı-Küçük triosu ile Madanoğlu, Gürsoyrtak ve Havacıların 14’lerin yurda dönmemesi için büyük çaba sarf ettiğini ifade etmiştir (Metin, 2012: 307-309).

Özdağ’a göre, 13 Kasımcılar 14’ler kadar cesur ve idealist değildir ancak hesaplı ve ihtiyatlı davranmayı bilmişlerdir (Metin, 2012: 292).

Bir tarafta halkın ve ordunun dönmeleri üzerine yaptığı baskılar, diğer tarafta 14’lerin yurda dönme ihtimalinden bile korkan 23’ler ve CHP vardır. Ancak Özdağ’ın belirttiği gibi ihtiyatlı davranan komite bu sorun için de bir formül geliştirmiştir: 14’leri parçalamak. Böylece 14’ler maddi ve manevi kuvvetleri dağılacağı için güçlerini kaybederek parçalanacak böylece Komite, üzerindeki 13 Kasım lekesinden kurtulmuş olacaktır. 23’lerin yurda dönmesini kesinlikle tehlikeli bulduğu birkaç isim vardır. Bu kişiler Türkeş, Esin, Özdağ, Taşer ve Erkanlı’dır. Türkeş’in Turancı-Irkçı geçmişi, Erkanlı’nın komünist olduğuna dair haberler, Özdağ’ın fevri davranışları ve cesur açıklamaları ve sair propagandalar ile halkın gözündeki imajlarına zarar verilmek istenilmiştir. CHP ve eski komite arkadaşlarının tutumuna karşı 14’lerin önünde iki seçenek vardır: birincisi bütün halinde yurda dönmek ki bu gerçekleştiği takdirde 14’ler ideolojileri ile çelişmemiş olacaklardır. Đkincisi 5’lerin (Özdağ, Türkeş, Taşer, Er ve Esin) terk edilmesiyle 9’lar olarak yurtta kahraman gibi karşılanmak ve verilecek milletvekilliği ya da senatörlük gibi ödüllerle bir ömür susturulmak olacaktır. 14’ler bütün olarak yurda döndüğü takdirde emekliye sevk edilip, Eminsular gibi yaşayacak veyahut MBK üyesi statüsünü yeniden alarak itibar ve fiiliyatını sonlandırmış bir kurumda, fikir ve ideallerden yoksun olarak yaşamlarına devam edeceklerdir. Özdağ, bu iki seçenekle karşılaştıkları zaman emekli edilme fikrini memnuniyetle karşılayacaklarını söylerken “yetki ve hizmet imkânı olmayan bir postu, bir defne dalına, bir çarık ve bir bastonu tercih ederiz” şeklindeki sert ifadesiyle MBK ile bir çatı altında yeniden bir araya gelmeyi katiyetle reddetmiştir (Metin, 2012: 308-309).

“Türk milletinin ızdırap duyan mukaddes vücudundan bir parçayız” diyen Özdağ, yurda döndükten sonra hazırladıkları doktrine bağlı, siyasi bir teşekkül içinde

bulunarak görüş ve planlarını uygulama fırsatı bulacaklarını söylemiştir (Metin, 2012: 310-311).

1961 Ağustos ayında Türkeş, Özdağ, Taşer, Erkanlı’nın görevli bulundukları ülkelerden yurda dönmek için istifa ettiklerine dair haberler yayılmıştır. Komite yetkilileri ve 14’ler haberlerin doğru olmadığını açıklamışlardır. MBK üyesi Ahmet Yıldız haberleri yalanlayarak, 14’lerin yurda dönüşünün ancak seçimler yapıldıktan sonra kurulacak hükümet kararı ile olacağını bildirmiştir. Özdağ, “seçimler olur olmaz ordayım” sözleriyle yurda dönmek için ne kadar sabırsızlandığını belirtmiş, ancak yeni anayasa ile bu hakkın kendilerine verileceğini bekleyerek işin hukuki kısmını düşünerek adım atılacağını ifade etmiştir. 1961 Eylülünde ordudan son maaşlarını alan 14’ler Ekim ayında emekli edilmiştir (30 Ağustos 1961 Milliyet). Yine Özdağ hakkında Hürriyet gazetesinde Özdağ’ın hakkında açılan anayasayı ihlal davası ile ilgili olarak iptal davası açtığına dair haber çıkarılmıştır. Özdağ, bu haberleri yalanlamış, davası devam ederken ihtilalci arkadaşları ve Türk adliyesini zarar verecek bir teşebbüste bulunmayacağını söylemiştir (Altuğ, 1976: 205).

14’ler önemli toplantılarından birini Bern’de gerçekleştirmiştir. 22 Eylül 1961’de yapılan genel toplantıya Türkeş, Erkanlı, Akkoyunlu ve Er dışında tüm 14’ler katılmıştır. Türkiye’den Dündar Seyhan’ın da davet edildiği, Taşer’in evinde yapılan toplantı üç gün üç gece sürmüştür. Toplantıda Türkiye’deki gelişen son durumların 14’lere olan etkileri ve 14’ler olarak nasıl bir sürece dâhil olabilecekleri tartışılmıştır. Seyhan, Türkiye’de yaşanan durumu da dikkate alarak 14’lerin ayrılmayan, kader birliği yanı sıra fikir ve hareket birliğini de paylaşmalarının doğru bir karar olacağını aksi halde kendilerini sürgüne gönderenlere yeni bir zafer sunmuş olacaklarını söylemiştir. 14’lerde Seyhan’ın düşüncesini doğru bulmaktadır ancak aralarında yaşanan liderlik meselesi, 14’lerin geleceğinden daha ciddi problem teşkil etmektedir. Bern toplantısında 14’lerin liderinin kim olacağı konusunda uzun tartışmalar yaşanmıştır. Özdağ, Numan Esin ve Rıfat Baykal, Alparslan Türkeş’in tarafını tutarken Şefik Soyuyüce, Muzaffer Karan, Münir Köseoğlu ve Đrfan Solmazer, Orhan Kabibay’ın liderliğini desteklemiş, Dündar Taşer ve Mustafa Kaplan tarafsız kalmıştır. Tartışma ile bir sonuca varamayacağını düşünen Kabibay taraftarları, 14’lerin liderini aralarında yapılacak bir oylama ile belirlemek istemiştir. Türkeş’i destekleyenler, Dündar Seyhan’ın Kabibay lehine oy kullanacağını ileri sürerek

oylamayı kabul etmemiştir. Bir karar üzerinde birleşemeyen 14’ler liderlik sorununu Türkeş ve Kabibay’ın kendi aralarında halletmesi gerektiği düşünerek konuyu kapatmıştır (Seyhan, 1966: 150-151).

14’lerin Bern toplantısından sonra Türkiye’de genel seçimler yapılmıştır. Komite, seçimden hemen sonra bir bildiri yayınlamıştır. Bildiriye Cuntanın genç kanadı ve komitenin radikallere yakın isimlerinin zorlamalarıyla 14’lerde dâhil edilmiştir. MBK Başkanı Gürsel imzasıyla yayınlanan bildirinin içeriği şöyledir:

Milli Birlik Komitesi olarak 27 Mayıs 1960 sabahı aziz milletimize ilan ettiğimiz amaç ve içtiğimiz andın, bugün milli iradenin her türlü şüpheden uzak olarak gerçekleşmesini görmenin sevinç ve bahtiyarlığı içinde, iktidarı devrederken

Belgede Muzaffer Özdağ (1933-2002) (sayfa 131-145)