• Sonuç bulunamadı

Sözlükte “elbiseyi çıkarmak, soyunmak, ayırmak” gibi anlamlara gelen hulʻ, fıkıhta kadının belli bir bedel vermesi karşılığında kocanın ayrılmaya razı olması üzerine evlilik bağından kurtulmasını ifade eder. Karşılıklı anlaşmayla gerçekleşmesi sebebiyle bu işleme muhâlaʻa adı verilmiştir.268

İslâm hukuku, eşi ile anlaşamayan kadına, kocasının boşanma yoluna gitmemesi halinde, kendisi için artık kaldırılmaz hale gelen evlilikten kurtulması için hukuken bir yol göstermiştir. Bu yolun iki şekli vardır; İlki, kadının bir mal genellikle de mehr alacağı karşılığında kocasını boşanmaya razı etmesi şeklindedir ki bunun adı muhâlaʻadır. İkincisi ise, eşlerden birisinin (genellikle kadının) belirli durumlarda mahkemeye müracaat ederek kazaî boşanma talebinde bulunmasıdır.269 Bu kazaî boşanma şekline İslâm hukukunda verilen ad ise, tefrîktir.

Tarafların birbirleriyle anlaşması yoluyla boşanma demek olan muhala‘aya Osmanlı sosyal yaşamında oldukça sık başvurulmuştur. Bu konu hakkında 18. yüzyıla ait Konya’da kapsamlı bir çalışma dahi yapılmıştır.270

Muhâlaʻada kocanın karısına baskı yapıp zorlaması, Kur’ân-ı Kerîm’in Nisâ Suresi’nde yasaklanmıştır (Nisâ / 19-20). Hulʻ adı verilen boşanma karşılıklı kabulle tamamlanır. Yani eşlerden biri kabul etmedikçe hulʻ hukuken geçerliliğini kaybeder.271 İncelediğimiz belgelerdeki muhâlaʻalarda eşler bunu hep kabul etmiş ve herhangi biri muhâlaʻayı kabul etmeme gibi bir durum da olmamıştır.

268 Fahrettin Atar, “Muhâlea”, DİA, C.30, Ankara 2005, s.399. 269 Aydın, İslâm-Osmanlı Aile Hukuku, s.42.

270 İzzet Sak - Alaattin Aköz, “Osmanlı Toplumunda Evliliğin Karşılıklı Boşanma İle Sona Erdirilmesi:

Muhâla‘a (18. Yüzyıl Konya Şer‘iye Sicillerine Göre)”, SÜ. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S.15, Konya 2004.

84

Grafik 8: Boşanma Şekli

Grafikte de görüldüğü gibi mahkemeye intikal eden boşanma şeklinde muhâlaʻa yaklaşık %75’lik bir orana sahiptir. Boşanmalarda muhâlaʻanın bu sıklıkla tercih edilmesi, eşlerin bu yolu daha uygun görmesinden kaynaklanmış olabileceği ihtimali öne çıkmaktadır. Tabiki burada geçimsizlik durumunda erkeğin, muhâlaʻa ile kazançlı bir boşanmaya daha sıcak bakması hususu da güçlü bir ihtimaldir.

İnceleyemeye aldığımız defterde muhâlaʻa konusunda 20 adet belgeye rastlanmıştır. Bu belgelerden bazılarını burada vererek konunun daha iyi anlaşılmasına çalışılmıştır. Belgelerden ilk olarak; Bursa’da ikâmet eden fakat şimdi Konya’da müsâfir olarak bulunan Mehmed oğlu Hâcı Ahmed ile zevcesi Abdullah kızı Ayşe arasında gerçekleşen muhâlaʻa konusu incelenmiştir. Hâcı Ahmed bu muhâlaʻayı mahkemeye taşımış ve Ayşe ile aralarında güzel bir geçimin olmadığını belirterek, Ayşe’yi zimmetinde olan “mehr-i mü’ecceli” ve

“nafaka-i ʻiddet-i maʻlûme”272 ve “meʻûnet-i süknâsı”273 üzerine muhâlaʻa etmiştir. Ardından ise Ayşe’nin bundan sonra yani “iddet süresi”274 geçtikten sonra, istediği kimse ile evlenmesinde serbest olduğunu vurgulayarak zimmetini temize çıkarmış ve kendisinin herhangi bir alakası olmadığını mahkeme huzurunda kayda geçirtmiştir.275

Diğer bir belgede ise; Konya’nın Kalecik Mahallesi’nde oturan Hasan oğlu Eyüb mahkeme huzurunda, Sinan kızı Mümine ile aralarında güzel bir geçimin olmadığını belirterek, Mümine’yi zimmetinde olan “mehr-i mü’ecceli ve nafaka-i ʻiddet-i maʻlûme ve

meʻûnet-i süknâsı” üzerine muhâlaʻa etmiştir. Ardından Mümine’nin iddet süresi geçtikten

sonra istediği kimse ile evlenmesinde serbest olduğunu vurgulamıştır. Mümine ise,

272 “nafaka-i iddet-i maʻlûme”: Kadının iddet süresi içinde kocası tarafından ödenmesi lâzım

gelen nafakası. (Pakalın, Terimler Sözlüğü, C.2, s.642)

273 meʻûnet-i süknâ: Yeteri kadar yiyecek, içecek ve oturulacak yer. (Bilmen, Kamus, C.2, s.445.) 274 “iddet”: Kâdının boşanma veya ölüm sebebiyle muayyen bir müddet zarfında evlenememesi yerinde

kullanılır bir tabirdir. Bu süre, ölümde 4 ay 10 gün (130 gün), boşanmada 3 ay on gün (yüz gün) diye belirlenmiştir. (Pakalın, Terimler Sözlüğü, C.2, s.36; Bilmen, Kamus, C.2, s.368)

275 KŞS 26 / 13-2.

Muhâla'a 74% Talâk

muhâlaʻayı kabul ederek evlilik hukukundan farâgat ettiğini mahkeme huzurunda belirtmiştir.276

Muhâlaʻa konusunda bir başka belgede; Konya’nın Kalecik Mahallesi’nde oturan Mûsâ kızı İsmihan ile zevcî Hâcı Receb oğlu Abdurrahman Çelebi arasında gerçekleşen muhâlaʻa kaydedilmiştir. Bu sefer konuyu mahkemeye taşıyan İsmihan Hatun olmuştur. Abdurrahman Çelebi, İsmihan’ı zimmetinde olan “mehr-i mü’ecceli ve nafaka-i ʻiddet-i maʻlûme ve

meʻûnet-i süknâsı” üzerine muhâlaʻa etmiştir. Kız çocukları olan Hânım ise, on sene süreyle

İsmihan’ın yanında ve terbiyesinde olmak üzere anlaşma yapılmış ve İsmihan, muhâlaʻayı ve çocuğun terbiyesini kabul ederek evlilik hukukundan farâgat ettiğini mahkeme huzurunda belirterek kayda geçirtmiştir.277

Öte yandan Konya’nın Pürçeklü Mahallesinde gayr-i müslimlerin de muhâlaʻa için kâdıya başvurup boşandıkları görülmüştür.278 Osmanlı mahkemesine güven muhâlaʻa konusunda da öne çıkmıştır. Fakat gayr-i müslimlerin İslâm hukukuna özgü muhâlaʻa ile boşanmaları dikkat çeken bir husus olmuştur.

Yukarıda örneklerini verdiğimiz gibi muhâlaʻa konusunda incelediğimiz diğer belgeler de birbirinden farklı değildir. Genellikle çiftler arasında geçimin olmadığını, taraflardan birinin mahkemeye bildirmesi ve kadının belli bir hukukundan vazgeçmesi üzerine muhâlaʻa gerçekleşmektedir. Bu bedel ise kayıtlarda, “mehr-i mü’eccel, nafaka-i ʻiddet-i maʻlûme ve

meʻûnet-i süknâ” olarak belirtilmiştir. Ayrıca bu bedele ek olarak bazı eşyaların da verildiği

gürülmüştür.279 Kadının bu sayılan hususlardan vazgeçmesinden sonra taraflar, bu boşanmayı mahkeme huzurunda kabul etmişlerdir. Bu kabul ise, ya çiftlerin mahkemede hazır bulunmasıyla ya da kendilerinin seçtikleri vekilleri aracılığıyla sağlanmıştır.

276 KŞS 26 / 17-2. 277 KŞS 26 / 39-2. 278 KŞS 26 / 58-1.

86