• Sonuç bulunamadı

Türkçede köleden “başka kul, bende, halayık, esir” ve kadın köle anlamında “cariye,

odalık”; Farsçada “bende, gulâm”, kadın köle için “kenîz”; Arapçada “abd, rakik, memlûk, kınn, gulâm ve rakabe” ve kadın köleler için “memlûke, vasîfe, cariye, eme ve gurre”

kelimeleri kullanılmıştır. Köle; iman, namaz, oruç gibi mali yönü bulunmayan şahsi nitelikteki dini mükellefiyetler acısından hür insandan farksızken hukuki, sosyal ve iktisadi bakımlardan farklıdır. Her şeyden önce o hukuki işlemlere konu olması bakımından “mal” kabul edilir; hür insanlardan farklı bir statüde edâ (fiil) ehliyetinden tamamen, vücûb (hak) ehliyetinden kısmen mahrum tutulur. Kölenin klasik İslam hukuku kaynaklarında genellikle

“velayet, şehadet ve kazadan hükmen (hukuken) aciz ve mülkiyet hakkından mahrum olan kimse” şeklinde tarif edilmesi köleliğin esasında bir ehliyet arızası olduğunu ifade eder.311

Osmanlı Devleti, kurulduğu sıralarda, Rumeli’ye yaptığı akınlar ve fetihler sayesinde ele geçirdiği esirlerden istifade ederek yeni bir ordunun temellerini atmış idi. Bu yeni ordu, Avrupa’nın ilk daimî ordusu olan Yeniçerilerdi ve düşmanlarına karşı Osmanlı’ya büyük bir üstünlük kazandırmaktaydı.312 Asker olarak yetiştirilenlerin dışında kalan esirler ise, gaziler veya savaşta orduyu takip eden tüccarlar tarafından Anadolu’ya getirilip esir pazarlarında satılmaktaydı.313 Esir pazarlarındaki satışlar bazı kurallara bağlanmış, köle ticaretini düzenleyen ve bu iş ile meşgul olan kişiler de ortaya çıkmaya başlamıştır. Esirpazarı ve

310 KŞS 26 / 206-1.

311 M. Akif Aydın-Muhammed Hamîdullah, “Köle”, DİA, C.26, Ankara 2002, s.237. 312 İnalcık, Klasik Çağ, s.17.

313 Halil Sahillioğlu, “Onbeşinci Yüzyılın Sonu ile Onaltıncı Yüzyılın Başında Bursa’da Kölelerin Sosyal

Avratpazarı gibi isimler eskiden kalma esir pazarlarının isimleriydi. Bu isimlerle İstanbul’da mevcut pazar yerlerinin bulunduğu gibi Anadolu’da da aynı isimlerle pazar yerlerinin varlığı bilinmektedir.314

Osmanlılarda köleler önemli bir yer tutmakla beraber kullanım alanları kamu yönetimi, askerlik ve ev hizmetleri alanlarında sınırlı kalmıştır. Batı toplumlarında görüldüğü gibi tarım ve endüstri alanlarında bazı istisnalar dışında pek kullanılmamıştır.315

Böylelikle Osmanlı topraklarında kölelik kurumu, 19. yüzyılın ortalarına kadar sosyal ve ekonomik hayatta varlığını hissettirmiştir. Yukarıda da bahsedildiği gibi, Osmanlı’da Batı topraklarında olduğu gibi kölelerin oldukça ağır işlerde çalıştırıldığı görülmemiştir. Genellikle içine girdiği ailenin bir ferdi olarak görülmeleri, Osmanlılarda kölelik kurumunu son derece yumuşatmış ve köleleri birer hizmetli durumuna getirmiştir.316 19. yüzyılın ortalarında itibaren ise, köleliğin kaldırılması hususunda Osmanlı Devleti’nde çeşitli düzenlemeler yapılmış ve bu kurum zamanla etkisini yitirmiştir.

Şer’iye sicillerinde yukarıda bahsi geçen kölelerin azâd edildikleri hususundaki belgelere sıkça rastlanmıştır. Bu belgelerde kölelerin veya cariyelerin genellikle bir karşılık beklemeden, Allah rızası için azad edildikleri görülmektedir. Belgelerde bu azad, “hasbeten

lillâhil azîm” şeklindedir. Yine bu belgelerde kölelerin boyları, ten rengi, göz rengi, kaşının

açık veya çatık olması, saç-sakal rengi, varsa yarası ve beni, milliyeti gibi vasıfları nadir olarak da yaşı belirtilmekte ve herhangi bir karışıklığa imkân vermemeye çalışılmaktadır.317

26 numaralı Konya kâdı defterinde köle veya cariyelerin azâd edilmesine dair 10 adet belge tespit edilmiştir. Bu belgelerden yola çıkarak 1681-1682 tarihleri aralığındaki, 10 aylık bir sürede Konya’da, 4 adet kölenin ve 6 adet câriyenin azâd edildiği görülmüştür. Bu azâd edilme şeklinin mahkeme huzurunda nasıl yapıldığına dair bilgiler, aşağıdaki birkaç örnekle açıklanmaktadır.

İncelenen belgelerden ilkinde; Konya’nın Hocahabîb Mahallesi’nde oturan Abdi oğlu Ahî Baba Hâcı Süleyman mahkemeye gelerek, kölesi olan gök elâ gözlü, açık kaşlı, orta boylu, çopur yüzlü, Leh asıllı Kenan bin Abdullah’ı ve Kenan’ın zevcesi, kendinin de cariyesi olan orta boylu, gök elâ gözlü, açık kaşlı, sarışın, Rus asıllı olan Abdullah kızı Gülistan’ı ve bunların küçük kızları Nemçe’yi, Allah rızası için azâd ettiğini söylemiştir. Ardından bu

314 Pakalın, Terimler Sözlüğü, C.2, s.362.

315 İzzet Sak, Şer’iye Sicillerine Göre Sosyal ve Ekonomik Hayatta Köleler (17. ve 18. yüzyıllar), (SÜ.

Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi), Konya 1992, s.16.

316 Gülnihal Bozkurt, “Köle Ticaretinin Sona Erdirilmesi Konusunda Osmanlı Devleti’nin Taraf Olduğu

İki Anlaşma”, AÜOTAM Dergisi, S.1, Ankara 1990, s.46.

96

kişileri hürler zümresine kattığını ve üzerlerinde herhangi bir hakkının kalmadığını belirtmiştir. Mahkeme ise, bu kişilerin özgürlüklerine böylece hüküm vermiştir.318 Belgede görüldüğü gibi hem köle hem de câriye birlikte azâd edilmiştir. Bu birliktelikte, köle ve cariyenin evli olmasının yanında bir de çocuklarının olması güçlü bir etkendir denilebilir.

Defterde bulunan köle ve câriye azâdı konulu belgelerde, bu kişilerin milletini de tespit etmek mümkün olmuştur. Kayıtlara göre, birer adet Leh, Çerkez, Arab, Macar asıllı ve 6 adet Rus asıllı köle veya câriye azâd edilmiştir. Köle ve câriyelerin sayılan bu asıllarından da anlaşılacağı üzere, Konya’da incelenen tarihlerde, Rus asıllı köle ve câriyelerin daha fazla nüfusa sahip oldukları ihtimali öne çıkmaktadır.

Konu hakkında incelenen diğer bir belgede ise azâdlık davası görülmüştür. Açık kaşlı, elâ gözlü, orta boylu ve yüzünde yarası olan Rus asıllı Abdullah kızı Çerkez mahkemeye gelerek, beş sene önce Murad kızı Atike’nin cariyesi iken tarafından azâd edildiğini söylemiş, fakat daha sonra yine köle edilip çalıştırıldığını açıklayarak Atike’yi dava etmiştir. Atike ise, bunu inkâr etmiş ve Çerkez mahkemeye şahitler sunarak azâdını kabûl ettirmiştir.319

Yukarıdaki incelediğimiz belgede de görüldüğü gibi azad edilen köleler çoğu zaman, mahkemeye gelerek azad edildiklerini ispatlamaktaydılar.320 Bunları, azad edildikleri halde ya azad eden efendileri ya da varisleri tarafından köle olarak kullanılmak, satılmak veya mirasa dahil edilmek istenenler oluşturmaktadır Ancak daha çok varislere karşı hürriyet ispat eden mu‘taklara (azâd edilenler) rastlanılmaktadır. Bu kişiler kâdıya başvurarak, hürriyetlerini ispatlayabilmek için efendisinin kendisini azad ettiğine dair iki şahit göstermeleri halinde hürriyetlerine kavuşabilmekteydiler.321

Azad edilen kölelerin sosyal hayattaki konumları ise, sicillerde “ahrâr-ı asliyyîn

zümresine katılıp, kendi nefsine mâlik ve malının tasarrufuna kâdir” olması şeklinde

belirtilmiştir. Yani aslı hür olan insanların sahip olduğu bütün sosyal ve ekonomik haklara sahip olup, diledikleri gibi yaşayabilmekte, istedikleri işi yapabilmekte, kazandıklarını da istedikleri gibi kullanabilmektedirler. Ancak sosyal yaşamda isimleri, “falanın azadlısı” olarak tanımlanmakta ve eski efendisinin ismi ile anılmaktadırlar.322

318 KŞS 26 / 16-4. 319 KŞS 26 / 40-2. 320 KŞS 26 / 112-3. 321 Sak, Köleler, s.130-131. 322 Sak, Köleler, s.147.