• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.2. Vatandaşlığın Tarihsel Süreci

2.2.4. Modern Vatandaşlık

Modern vatandaşlık algısı son iki yüzyılı kapsayan bir durumdur. Toplumların devlet biçiminde örgütlenmelerinden beri, devletin yurttaş ile ilişkisinin olduğu hep dile getirilmiştir. Bu ilişki ise çeşitli rejimlerde farklı biçim ve içerikte olarak karşımıza çıkmaktadır (M. Gündüz ve F. Gündüz, 2002, s. 15).Yurttaşlık, Fransız Devrimi’nin gerçekleşmesinin ardından sosyal ve siyasal haklara sahip olmuş, ayrıca ulus-devlet anlayışının yaygınlaşmasıyla paralel olarak ulus kavramı ile de özdeşleşmiştir. “Çağdaş anlamda bireyi ulus-devlete bağlayan bir ilişki olarak ele alınan yurttaşlık, aynı zamanda devlet tarafından dayatılan tek biçimli kurallar ve kimliğin ifadesi gibi de değerlendirilmektedir” (M. Gündüz ve F. Gündüz, 2002, s. 15). Bireysel farklılıklar konusunda yansız yasa ve kurallarla vatandaşlar, birbirlerine benzedikleri oranda vatandaş olmuş, ulus-devletin egemenliğini güçlendirmesiyle ulusun vatandaşlık kavramı içinde ayrı bir öneme sahip olduğu söylenebilir.

“Yurttaşlık, bireyi bir dizi özel hak ve görevin bağlı olduğu bir yasal statüyle donatmaktadır. Ancak yurttaşlık, yalnızca yasal statüyle sınırlı değildir, aynı zamanda bireyin topluluğa eklemlenmesi ve siyasal-kamusal alanla kurduğu ilişkinin de ifadesidir” (Üstel, 1999, s. 80). Bireyin vatandaş olarak ait olduğu topluma karşı birtakım görevleri varken, vatandaş olmasından ötürü de birtakım hakları bulunmaktadır. Vatandaşlık, toplumda yaşayan bireylerin davranış sınırlarının belirlenmesini sağlayan bir kavramdır.

22

Modern vatandaşlık ortaya çıkışında kırsal nüfusun kentsel nüfusa dönüşümünün etkisi söz konusudur. Vatandaş cite’den (şehir) olan kimsedir. 18. yüzyıl boyunca şehir, bireysel özgürlüklerin öne çıktığı ve feodal hiyerarşik yapıların parçalandığı yerdi. “Vatandaşlık feodal bağlılık ilişkilerinden kapitalist sözleşmeye dayalı ilişkilere doğru olan değişimin itici gücü haline geldi” (Kadıoğlu, 2008, s. 169). Bu noktada birey ve iktidar arasındaki ilişkinin belirlenmesinde, devlet ve kamuda ortaya çıkan modern yapılanmalar ile ekonomik ve sosyal yapılanmalar etkili olmuştur. Ulus-devlet modelinin varlığı vatandaşlığın milletle eşdeğer algılanmasında etkili olmuş ve bu iki kavramın birbirinden net sınırlarla ayrılamayan bir bütün olarak algılanması durumunu da beraberinde getirmiştir.

Vatandaşlık kavramının genellikle ulus-devlete üyelik olarak tanımlandığı görülmektedir. Ancak son yıllarda bu görüş sorgulanmaya ve modern vatandaş kavramının tam olarak nasıl ifade edileceğine yönelik araştırmalar yapıldığı bilinmektedir. Modern yurttaşlığın özelliklerini belirleme çabası giderek artan ilgiyle beraber zorlaşmaktadır. Yurttaşlığın bu oldukça genel “modern” tarzının içeriğinde dahi onun birçok farklı biçiminden söz etmek mümkündür (M. Gündüz ve F. Gündüz, 2002, s. 23). (güçlü demokratik yurttaşlık, militan yurttaşlık, katılımcı yurttaşlık, anayasal yurttaşlık, sosyal yurttaşlık, siyasal yurttaşlık, sivil yurttaşlık, aktif yurttaşlık, evrensel yurttaşlık, Avrupa yurttaşlığı, vb.)

Modern vatandaşlık kavramı hakkında bilgi verildikten sonra modern vatandaşlığa yapılan eleştirilere yer vermek uygun olacaktır. Modern vatandaşlığa yapılan eleştiriler siyasi, sosyal ve ekonomik değişimlerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ulus devletlerin politik dünyanın temelini oluşturmasına rağmen bu duruma tepki olarak değişimler yaşanmaktadır. Dünyada meydana gelen ve küreselleşme olarak ifade edilen bu değişim, ulus-devlet anlayışını ve bu anlayıştaki vatandaşlık algısını eleştirmektedir.

Vatandaşlık kavramı, liberal bireyci vatandaş yaklaşımı, diğeri de yurttaş temelli cumhuriyetçi vatandaş yaklaşımı olmak üzere iki temel yaklaşımla açıklanmaya çalışılmıştır. Liberal bireyci yaklaşımın temelini statü ve haklar oluşturmaktadır. Liberal bireycilikte bir “statü” olarak vatandaşlık anlayışı vardır ve bireyin vatandaş olarak statüsünün o ya da bu şekilde hükümetler tarafından zayıflatıldığına ilişkin kaygılar dile getirilmektedir (Oldfield, 2008, s. 93). “Bireyler, diğer vatandaşların benzer haklarına saygı duyma, vergilerini ödeme ve tehdit altındayken ülke savunmasına katılma görevleri olan egemen ve ahlaken özerk varlıklardır” (Oldfield, 2008, s. 94). Bireylerin kendilerini aile ve arkadaşlarına karşı sahip olduklarını hissettikleri görevlerinin yanı sıra bir sözleşme

23

temelinde üstlendikleri sorumluluklar haricinde topluma karşı bireylerin başka bir sorumluluğu yoktur. Yurttaş temelli cumhuriyetçi vatandaşlık anlayışında ise bireyleri diğer vatandaşlar arasında vatandaş olarak kabul etmek için yerine getirilmesi gereken “görev” kavramının ortaya çıkmasını sağlayan bir anlayıştır (Oldfield, 2008, s. 94). Bu anlayışta vatandaşlık topluluk temelli olarak açıklanır. Vatandaşlar arasındaki sosyal bağlar sözleşme temelli olarak değil, bir yaşam biçimi olarak paylaşmaya dayanmaktadır. Bu iki yaklaşım çerçevesinde Türkiye’yi değerlendirecek olursak hâkim olan anlayışın yurttaş temelli cumhuriyetçi vatandaşlık anlayışının olduğunu söylenebilir. Bireyin yapması gerekenler, devletin doğrudan kendisi ya da okul ve ders kitapları ile dolaylı olarak söylenmektedir.

Vatandaşlık kavramı farklı yorumlar çerçevesinde tartışılmaktadır. Savaş sonrası dönemde T.H. Marshall ise 1949’da yayınladığı “Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar” adlı makalesinde vatandaşlığın tarihsel anlamda üç farklı eksen üzerine inşa edildiğini ifade eder. Marshall’a göre;

Bu eksenler sırasıyla medeni haklar, siyasal haklar ve sosyal haklar şeklindedir. Medeni haklar eksenini oluşturan unsurlar bireysel özgürlük, konuşma özgürlüğü, düşünce ve inanç özgürlüğü, mülk edinme ve sözleşme yapma özgürlüğü ve adalet hakkı gibi hak ve özgürlüklerdir… Siyasal haklar ekseni ise siyasal karar alma sürecine şeçmen ve seçilen olarak katılma hakkını ifade eder. Öte yandan sosyal haklar ekseni ile ifade edilen şey ise yaşadığımız toplumun standartları ölçüsünde ekonomik refah ve sosyal güvenlik gibi haklara sahip olmaktan, çağdaş bir birey gibi yaşama hakkına değin uzanan geniş bir haklar dizinidir (Marshall ve Bottomore, 2006, s. 6-7).

Marshall, yurttaşlığın temel bileşenini oluşturduğunu ifade ettiği bu üç bileşenin aslında tarihsel süreçte birbirlerinden bağımsız oluştuklarını belirtir. Medeni hakların oluşumunu 18. yüzyıla, siyasal haklarını oluşumunu 19. yüzyıla ve sosyal haklarını oluşumunu da 20. yüzyıla dayandığı yorumunu yapmıştır (M.Gündüz ve F.Gündüz, 2002, s. 17).

Marshall’a göre vatandaşlığın tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için liberal demokratik bir refah devleti olmalıdır. Bu devlet, herkesin medeni, sosyal ve siyasal haklarını garanti altına almalıdır. Toplumun tüm üyelerinin ortak yaşama katılabilen tam bir vatandaş gibi hissetmesini sağlar. Bu haklar ihlal edildiğinde ya da kısıtlandığında insanlar aykırı hale gelecek ve dolayısıyla ortak yaşamdan bağımsız hale geleceklerdir. Bu durum kamusal alana katılma mecburiyetinin olmamasından dolayı “pasif ya da özel” vatandaşlık olarak tanımlanır (Kymlicka ve Norman, 2008, s. 188). Sosyal hakların vatandaşlığın bir ekseni olarak ifade edilmesi Avrupa sağını temsil ettikleri düşünülen muhafazakârlar tarafından

24

eleştirilmiştir. Yeni Sağ’a göre pasif vatandaşlık anlayışı, topluma tam üyeliğin gerçekleşmesini sağlayan belli yükümlülüklerin yerine getirilmesinin önemini bir kenara bırakmıştır. Ortak yükümlülükleri yerine getiremiyor olmak topluma tam üyeliğin önünde engel teşkil eder (Kymlicka ve Norman, 2008, s. 190).

Marshall’ın medeni, siyasal ve sosyal alan olmak üzere üç başlıkta topladığı modern vatandaşlık kuramı Tom Bottomore tarafından eksik görülmüş ve bu alanların haricinde ayrı bir eksen olarak Kültürel hakların eklenmesi gerektiğini savunmuştur (M.Gündüz ve F. Gündüz, 2002, s. 17). Bu eksen son yıllarda üzerinde durulan, tartışılan bir konu haline gelmiştir. Kültürel eksenin de vatandaşlık kavramının temeline yerleşmesinden sonra modern dönemin getirdiği aynılaşma, homojenleşme, asimilasyon gibi olguların geçerliliklerini yitirdiği görülmektedir. Bu kavramlar yerlerini; farklılık, heterojenlik, çok kültürlülük ve uyum gibi kavramlara bırakmıştır (Kaya, 2006, s. 134). Tom Bottomore ek olarak Ayhan Kaya, vatandaşlık kavramında ekonomik haklar ekseninin de olması gerektiğini savunur. Özellikle toplumun alt katmanlarında yaşayan bireylerin ekonomik haklarını güvence altına alabilmenin önemli olduğunu belirtir.

Marshall’ın vatandaşlık kavramına getirdiği yeni yaklaşım ulus-devlet vatandaşlık anlayışının eleştirilmesine zemin hazırlamıştır. Bu noktada anayasal vatandaşlık ve dünya vatandaşlığı üzerinde durulmaya başlanmıştır.

Benzer Belgeler