• Sonuç bulunamadı

B. Sivil Toplumun Tarihsel Gelişimi

4. Modern Sivil Toplum Anlayışı

Modern sivil toplum, tarihsel süreçte yaşanan gelişmelerden etkilenerek bugünkü haline bürünmüştür. “18. Yüzyılın mülk devlet anlayışından 20. Yüzyılın refah devletine geçişle birlikte özgürlüklerin tüm topluma doğru genişlemesi, ulus devlet ve yurttaşlık bilincinin artması” bugünün sivil toplumunun yapı taşlarını oluşturmuştur105. Yurttaşlık;

sivil, siyasal ve sosyal bir kavram olarak algılanmalıdır. Sivil yurttaş, haklara sahip ve haklardan eşit olarak yararlanan bireyleri ifade eder. Siyasal yurttaş ise siyasal iktidarın bir parçası olan ve onun kullanılmasında aktif olarak yer alan yurttaştır. Sosyal yurttaş olarak ise birey, uygar bir biçimde yaşamını sürdürebilmeyi tanımlar.106

Bugünün sivil toplum anlayışını belirleyen dört büyük aşamadan söz etmek mümkündür.

Her bir aşama sivil toplum- devlet ilişkisindeki sınıflandırma farklılığıyla ortaya çıkmıştır107. Sivil toplum “ilk olarak devletin bir parçası olma anlamından sıyrılmış, yani

devlet ile sivil toplumu eş gören anlayış sona etmiştir. İkinci aşamada, sivil toplumun barındırdığı grupların devlete karşı meşruiyet kazanmalarıdır. Ardından sivil toplumun sosyal çatışma doğurması nedeniyle devletin bunu önleyici bir güç olarak anlaşılması söz konusu olmuştur. Son aşamada ise devletin sivil topluma müdahale etmesi gerekliliğine bir eleştiri olarak, devletin sivil topluma müdahalesinin sivil toplumun sonunu getireceği”

105 SELIGMAN, Adam B., The Idea of Civil Society, The Free Press, New York, 1992,

s. 107-110.

106 MARSHALL, Thomas H., Class, Citizenship and Social Development, Greenwood

Press, Westport, 1973, s. 72.

107 SARIBAY, Ali Yaşar, Siyaset, Demokrasi ve Kimlik, Asa Kitabevi, Bursa, 1998, s.

düşüncesi ortaya çıkmıştır.108 Bu tehlikeye karşı bağımsız sivil toplum alanının oluşması

gerektiği savunulmuştur.

Bugün sivil toplum, devletin müdahalesinin olabildiğince sınırlı olduğu; çeşitliliğin ve çoğulculuğun hakim kılındığı; farklı alanlarda gönüllülük esasına bağlı örgütlenmelere ihtiyaç duyan ve devlete karşı özerk bir alanı ifade eder.

Sivil toplumun tanımını oluşturan bu unsurlar ancak bireyci, piyasa ekonomisine dayanan ve çoğulcu bir yapıyla hayata geçirilebilecektir109. Bu yapı, sivil ve siyasal

hakların tanınması ve güvence altına alınmasını gerektirdiğinden yasallık; kendi kendini oluşturan gönüllü bir örgütlenme olduğundan çoğulculuk; katılım ve siyasal irade ile yakın ilişkisi nedeniyle kamusallık ilkeleriyle bağlantılıdır110.

Habermas, sosyal grupların “hangi şartlar altında kamusal sorunlarla ilgili eylemliliğe geçtiklerini” sorgularken, sivil toplumun bu sorunların çözülmesinde devleti denetlediğini ve önerilen çözümleri de tartışarak katkı sağlamaya yönelik çoğulcu bir yapı ortaya koyduğunu savunmaktadır111. Özellikle “refah devletinde devletin ekonomiye

müdahalesi, toplum üzerinde uyguladığı politikalarla bunu meşrulaştırma çabasını

108 ERDOĞAN TOSUN, Gülgün, Demokratikleşme Perspektifinden Devlet ve Sivil

Toplum İlişkisi, Alfa Yayınları, Ankara, 2001, s. 31. Aynı yönde bkz. KEANE, John, “Sivil Toplum ve Devlet Arasındaki Ayrımın Kökenleri ve Gelişimi 1750-1850”, Sivil Toplum ve Devlet içinde, s. 14-16.

109 GINER, Salvador, “The Withering Away of Civil Society?”, Praxix International,

C: 5, S: 3, Ekim 1985, s. 247-250.

110 COHEN, Jean L., Class and Civil Society: The Limits of Marxian Critical Theory,

University of Maccachusetts Press, Amherst, 1982, s. 255.

111 HABERMAS, Jürgen, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, Çev: Tanıl Bora, Mithat

eleştirirken toplumsal çıkarların korunması için devletin kamusal alana müdahale etmemesi önerisini” getirmiştir. O’na göre, kamusal alan demokratik bir yapıyla kurumsallaşmalıdır112.

Mevcut koşullar altında kamusal olan “devlet ile özel olan sivil toplum ayrımının anlamsızlaştığını” savunan Keane ise eskinin siyasal ve toplumsal varlıklarının, bugün, karma nitelikli bir magmaya evirildiğini savunmaktadır113.

Kanaatimizce, sivil toplumun, içerisinde barındırdığı gruplar ve bireysel tercihlerin farklılığı nedeniyle çoğulcu; kamusal olmayı devletten ve ekonomiden ayırdığı için de kamusal olduğunu söylemek mümkündür.

Modern sivil toplum çalışmaları üç temel yaklaşıma dayandırılmaktadır: “Çoğulcu sivil toplum, asgari devletçi sivil toplum ve katılımcı sivil toplum yaklaşımları.”

a. Çoğulcu Sivil Toplum Anlayışı

Çoğulcu yaklaşım, devlet dışında yer alan sosyal grupları temeline almaktadır. Bu gruplar siyasal ve sosyal yaşamda aktif rol alan, devletten özerk olarak hareket etme potansiyeline sahiptir. Yaklaşımın temelinde devletin etkinlik alanının sivil toplum lehine sınırlandırılmasından çok, sivil toplumun devletin etkinlik alanına girerek onu yönlendirmesi yatmaktadır114. Yaklaşımın temel amacı, devlet otoritesinin toplum

112 CALHAUN, Craig, “Intoduction”, Habermas and the Public Sphere içinde, Der.

Craig Calhoun, The MIT Press, Cambridge, 1992, s. 30-31.

113 KEANE, J., Old Images New Visions, s. 14-15.

üzerinde azaltılmasını sağlamaktır115. Çünkü çoğulculuğun olduğu toplumda, farklı

kimliklerin kendilerini ifade edebilme olanaklarının artması örgütlenmeyi güçlendirecek ve toplumun geneline hakim bir sivil toplum ağı meydana gelecektir116. Oluşan bu ağ da

devletin yönlendirilmesi ve denetlenmesinde etkili olacaktır.

b. Asgari Devletçi Sivil Toplum Yaklaşımı

Asgari devletçi yaklaşım, çoğulcu yaklaşımdan farklı olarak devlet ile sivil toplumun birbirinden bağımsız olmadığını savunmaktadır. İkisi birbirine karşılıklı olarak bağımlıdır. Bu yaklaşımda devlet, yapay bir birliktelik iken sivil toplum doğal bir birlikteliği ifade eder. Devlet de toplumu oluşturan örgütlerden bir tanesidir ve amacı toplumsal düzenin sağlanmasıdır117.

c. Katılımcı Sivil Toplum Anlayışı

Çoğulcu yaklaşım ve asgari devletçi yaklaşımın ortak amacı merkezi otoritenin toplumsal alana baskısını ve “müdahalesini azaltma fikrinde ortaklaşırken katılımcı sivil toplum yaklaşımı, devlet müdahalesinin azalmasını değil; devletin sivilleştirilmesi” fikrinden doğmuştur.

Katılımcılığın özünde, tüm yurttaşların aktif olarak siyasal ve toplumsal alanda rol alması gerektiğini savunmaktadır. Siyasal alan yalnızca devlet eliyle değil, tüm

115 FİNCANCI, Yurdakul, “ Sivil Toplum- Asgari Devlet- Sivil Devlet”, Sivil Toplum

içinde, Ed: Yurdakul Fincancı, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı Yayınları, İstanbul, 1991, s. 2.

116 DİKMEN CANİKLİOĞLU, s. 51. 117 ARSLAN, O., s. 37.

katmanlarıyla toplumun katılımıyla düzenlenmelidir. Birey kamu politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında aktif yurttaşlık temelinde etkin olmalı ve tüm süreçler müzakere ile sürdürülmelidir118. Böylece siyaset bizzat toplum tarafından

yapılacaktır. Tüm kimliklerin bir arada tutulabileceği bir kamusal alan oluşturmayı hedefleyin bu yaklaşım, toplumdaki çatışmaların sivil toplum aracılığıyla çözülmesini amaçlamaktadır119.

Sonuç olarak, sivil toplumun tarihsel gelişiminden yola çıkıldığında, sivil toplumu kurmak ve toplumsal hayattaki rolünü belirlemek zordur. Sivil toplumu “ara sektörün yaygın bir biçimde geliştirilmesi yani devlet ya da bir başka merkezi otorite tarafından yönetilmeyen, halkın iradesini temsil eden kurumlar” olarak tanımlayan Darhendorf, bu zorluğu açıklamaya çalışmıştır. O’na göre “bir siyasal kurumu ya da anayasayı yapmak belki altı ay alır; ama bir sivil toplumu oluşturmak altmış yıl bile alabilir. Gerçek özerk kurumlar” oluşturmak ise daha zordur.120

118 GIDDENS, Anthony, Üçüncü Yol: Sosyal Demokrasinin Yeniden Dirilişi, Birey

Yayıncılık, İstanbul, 2000, s. 64.

119 TEKELİ, İlhan, “Katılımcı Demokrasi, Sivil Ağlar ve Sivil Toplum Kuruluşları”, İki

Sempozyum Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşları içinde, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005, s. 23-24.

120 Ralf Dahrendorf, “Sivil Toplumu Özerk Kurumlar Yaşatır”, New Perspectives