• Sonuç bulunamadı

2.1. Tanpınar’ın Roman Kahramanlarının Kaçışının Toplumsal Nedenleri

2.1.2. Modern Olmak ile Modernleşmek Arasında

Türkiye tarihini, modern ve modernleşme kavramlarını göz önünde bulunmadan anlamak pek mümkün değildir. 1839’da imzalanan Tanzimat Fermanı ile, yeniden yapılanmaya gitmiştir ülke. Osmanlı’nın son yıllarında yaşadığı ekonomik sorunlar, toprak kayıpları ve Garbın teknolojik gelişmelerinin hızını yaklayamayış, ülkeyi yönetenleri yeni arayışlara yöneltmiştir. Teknolojik gelişmeleri yakından gözlemlemesi için Fransa’ya gönderilen gençler, yeni bir dünya görüşü ile ülkeye dönmüş ve Osmanlı’daki azınlıkların da taleplerini de değerlendirerek, Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesini sağlamışlardır.

15Oğuz Demiralp, “Turfa Muamma”, Kutup Noktası: Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Eleştirel Bir Deneme, 2.baskı, İstanbul, YKY , 2001, s.29

18

Bu ferman, sadece ekonomik düzenlemeler değil; siyasi ve sosyal bazı değişimleri de beraberinde getirmiştir. Eskinin, Şarkın değer yargılarından, kıymetlerinden farklı bu kültürel etki, bugün dahi yansımaları olan bir medeniyet krizinin de temellerini atmıştır.

Osmanlı Devleti’nin münevveri, toplumunun değer yargıları ile uyumlu,

halkını küçük görmeden onu bilgilendirirken; Tanzimat ile ortaya çıkan yeni aydın

tipi, Garp karşısında aşağılık kompleksine kapılmış ve Garp medeniyetini kendine mürşit kabul etmiş ve halkını dayatmacı ve küçük gören bir tutumla eğitmeye çalışmıştır.

Her toplumun kendi dinamikleri ile zaman içerisinde, kendiliğinden

değişmesi, yenilenmesi gerekir. Geleneği, özü inkâr etmeden, onun üstüne yenilerini ilave ederek yapılanlar, modern olmak demektir. Modernleşme ise, dayatmacı bir zihniyet ile yapılan yapay müdahalelerdir; Tanzimat aydınının yapmaya çalıştığı da bu olmuştur.

Modernizm, öznenin kendi iç dinamikleri ile uyumlu bir şekilde çağın gerektirdiği gelişmelere ayak uydurmakken; modernleşme, dayatmacı bir zihniyetle ve aşağılık kompleksiyle, üstün görülen kültürün unsurlarının aynen alınmasıdır. Modernleşmenin bir medeniyet krizi yaratması, ülkeyi yamalı bohçaya döndürmesi ve halkı ikilem içinde, ârafta bırakması kaçınılmazdır.

Tabandan tavana, halkın içinden toplumun entelektüel kesimine doğru,doğal

seyrinde gerçekleşemeyen değişim, modernleştirme gayretlerinin ta kendisidir.

Tanpınar’ın roman kahramanlarının huzursuzluklarının ve bu yüzden de kaçış, sığınma sancıları içinde oluşlarının önemli bir nedeni işte bu ikiliktir. Tanpınar bu durumla ilgili fikirlerini,endişelerini romanlarında dile getirmiştir. Huzur isimli romanında İhsan, dayatmacı ve yabancılaştıran yeniliklerin toplumsal sancılarını sık sık dile getirir.

“ İhtilal, halkın ve veya hayatın devleti geride bırakmasıyla olur. Bizde ise

hayat ve halk, yani asıl kütle, devlete yetişmek mecburiyetinde… Düşüncenin

evvelden hazırlanmış yolunda yürümek! En aşağı 1839’dan beri bu böyle… Onun

için hayatımız o kadar yorucu oluyor.”16

Değişim, doğal seyrinde, halkın içinden üst kademeye dönük olmadığında

toplumun değer karmaşası yaşaması da kaçınılmazdır. Zorla giydirilen bu yeni

gömleğin ortaya çıkarttığı ikilik sancılarını önlemek, savaşları engellemekten bile daha zordur.

“ Düşünün bir kere, bir preparasyon, bir ameliyat masası, bir tiyatro aksiyonu hazırlar gibi yıllarca onu kendileri hazırladılar.Evvelâ hayatın her tabiî haline, her gelişmeye ve neticesinde buhran adını vererek, sonra da bu buhranlara, kudretlerini, şümullerini üç dört misli çoğaltacak tedbirler bularak…Şimdi neye bel bağlıyoruz.; etrafımızdaki havayı böyle çıldırtanların, onu nefes alınmaz hale sokanların birdenbire bu işten vazgeçmesine, birdenbire o imkansız kaynayıştan sükûnete dönmelerine ,etraflarına muayyen meselelerin gözlükleriyle değil, tabii gözleriyle

bakmalarına, yani bir mucizeye…” 17

“ İç harp , yani bir medeniyetin gömlek değiştirme şekillerinden biri…Her şeyin bir içten patlamayı hazırladığı,zarurî kıldığı,tâbir caizse fizyolojik bir noktadayız.Siyasi bir harbin sakınılması o kadar kolay ki…Bir dümen kırışı, aklıselimin bir saniye için dönüşü her şeyi halledebilir. Fakat bir medeniyet krizini

yenmek, onun arızaları içinde şuurunu muhafaza etmek, ona karşı gelmeğe

çaışırken,dümeni ellerinden kaçırmamak, bir selde sürüklenmemek bir tayfunda

boğulmamak, bir yıldız müsademesinde toz haline gelmemek kadar güç…”18

Huzur’da, Mümtaz’ın Batı’nın dayatmacı zihniyetle yaptıklarıyla ilgili

eleştirisine doktor da katılır.

“ Doktorum, yani müdahale disipliniyle yetiştim. Fakat… Vaziyet zorla

azdırılmış, uzviyeti öyle kavramış ki…” 19

Bir yanlışı olasılık, çıkış olarak gören toplumumuz mıknatıslanmış gibi o

hataya koşar. Bu yöneliş II. Meşrutiyet ile başlamış ve Tanzimat fermanı ile devam

16 Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1997, s.389 17 A.e. s.446 18 A.e. s..447 19 A.e. s.448 20

etmiştir. Yaşadığı topluma yabancılaşan, değer kaybına uğrayan, yekpâre bir hayattan uzaklaşan ferdin ruhundaki sancıların, onda kaçış ve sığınma arzusu yaratması kaçınılmazdır.

“ Buradan Avrupa’ya giderken kendime mahsus iyi kötü bir dünyam vardı. Onun içinde yaşıyordum. Avrupa’dan çok başka bir âlemle ve bilhassa fikir denen şeyle karşılaştım… Dönünce büsbütün şaşırdım. O zaman öğrendiklerimin bir işe yarmayacağını anladım… İnsanın kendi hayatına istikamet verecek bir fikri bulması ne kadar güç. Ayakkabı değil ki, hazırını alayım. Şimdiye kadar hep kelimeler bizi sarhoş etti; hadiseler kafamıza vurarak uyandırdı… Bazan kendimizi kâfi derecede sevmediğimizi sanıyorum… Kaldı ki; hadiseler bu süratle giderse, bu insanı hiçbir

zaman bulamayacağım gibi geliyor.” 20

İhsan kendi yaşadığı topluma yabancılaşmıştır; toplumda değer karmaşası vardır, zemberekler yerinden oynamıştır.

Kökleri 18.yüzyıla dek uzanan ülkeyi ve toplumu dayatmacı bir zihniyetle yeniden yapılandırma, yekpâre bir hayat yaşanırken toplumunun değer yargılarıyla uyumlu münevverinin aydın’a dönüşmesiyle sonuçlanmıştır. Bu yeni aydın, büyük bir aşağılık kompleksine kapılmış, ülkesini ve milletini çağın gerisinde görmüştür.

Zaman içerisinde içten içe, kendi değerleriyle çatışmadan ve çelişmeden çağın

gerektirdiklerine uyum gösterecek ve modern olacak bir toplum, Tanzimat ile başlayan süreçle modernleştirilmeye çalışılmıştır.

“ Buradan Avrupa’ya giderken kendime mahsus iyi kötü bir dünyam vardı. Onun içinde yaşıyordum. Avrupa’dan çok başka bir âlemle ve bilhassa fikir denen şeyle karşılaştım… Dönünce büsbütün şaşırdım. O zaman öğrendiklerimin bir işe

yarmayacağını anladım…İnsanın kendi hayatına istikamet verecek bir fikri bulması

ne kadar güç. Ayakkabı değil ki, hazırını alayım. Şimdiye kadar hep kelimeler bizi sarhoş etti; hadiseler kafamıza vurarak uyandırdı… Bazan kendimizi kâfi derecede sevmediğimizi sanıyorum… Kaldı ki; hadiseler bu süratle giderse, bu insanı hiçbir

zaman bulamayacağım gibi geliyor.” 21

20 Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1997, s.133 21Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1997, s.133

21

İhsan kendi yaşadığı topluma yabancılaşmıştır; toplumda değer karmaşası vardır, zemberekler yerinden oynamıştır.

Kökleri 18.yüzyıla dek uzanan ülkeyi ve toplumu dayatmacı bir zihniyetle yeniden yapılandırma , yekpâre bir hayat yaşanırken toplumunun değer yargılarıyla uyumlu münevverinin aydın’a dönüşmesiyle sonuçlanmıştır. Bu yeni aydın, büyük bir aşağılık kompleksine kapılmış, ülkesini ve milletini çağın gerisinde görmüştür.

Zaman içerisinde içten içe, kendi değerleriyle çatışmadan ve çelişmeden çağın

gerektirdiklerine uyum gösterecek ve modern olacak bir toplum, Tanzimat ile başlayan süreçle modernleştirilmeye çalışılmıştır.