• Sonuç bulunamadı

Eşikte Yaşayış, Medeniyet Krizi ve Yekpâre Oluş

2.1. Tanpınar’ın Roman Kahramanlarının Kaçışının Toplumsal Nedenleri

2.1.4. Eşikte Yaşayış, Medeniyet Krizi ve Yekpâre Oluş

II. Meşrutiyet ile başlayan, Tanzimat ile hız kazanan ve Cumhuriyet dönemi

ile de devam eden eşikte kalış hâli, Tanpınar’ın roman kahramanlarının huzursuzluk

ve kaçış ihtiyacının temel sebebidir. İkilik hâli, huzursuzluğun kaynağıdır.

“ Tanpınar’ın romanları temel sorunsal olarak Türk toplumunun yaşadığı büyük kırılma, değişim ve dönüşümü belirler. Söz konusu büyük kırılma, dönüşüm, Tanzimat ve öncesiyle başlayan Cumhuriyet’le radikal bir yorum eklenerek yeni bir yön alıp süren Batılılaşmadır. Bu sorunsal etrafında estetik, aşk, musiki, din, kültür, medeniyet, devlet yönetimi, siyasal iktidar, aydın gibi değişik sorunlar işlenir.”26

Bu kırılmalar, dönüşümler, arada yaşayışlar, eşikte kalışlar Tanpınar’ın romanlarının ana temidir.

24 Fatih Andı, “Kaçanlar, Kalanlar ve Romanlar”, Roman ve Hayat, İstanbul, Hat Yayınevi,2013, s.96

25 Tzvetan Todorov, Eleştirinin Eleştirisi, çev. Mehmet Rifat, Sema Rifat, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011, s.112

26 Köksal Alver, “ Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Romanlarında Bakış Açısı”, yay. yön. Hüseyin Su, Hece, Tanpınar Özel sayısı, sayı.61, 2001, s.116

24

“Biz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruz. Kendimizi sevmiyoruz. Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede’yi, Wagner olmadığı için, Yunus’u,

Verlaine, Bakî’yi, Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz. Uçsuz

bucaksız Asya’nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. Başka milletlerin tecrübesini yaşmağa çalışıyoruz.”27

“Saatleri Ayarlama Enstitüsü” isimli romanda Hayri İrdal, Halit Ayarcı’nın

ayarı ile Batılılaşmaya çalışır ama çocukluğunda türbe ziyaretlerine gitmiştir.28

Hayri İrdal’ın halası önce ananevî bir hayat sürerken, daha sonra alafrangalılaşmış ve geçmişini toptan reddederek kendisini eğlenceye vermiştir. Üzerindeki pardösü, geleneksel giyimin bir parçası olan yeldirme gibi durmaktadır.

Devrin insanı Doğu ile Batı, eski-yeni arasında sıkışıp kalmıştır; fikirleri de,

giyimi de mülemmadır. Onun ruhundaki huzursuzluğu hiçbir eğlence

giderememektedir. SAE’de kalabalıklar kahvehanede oyunla, eğlenceyle vakit

geçirir. Osmanlı’nın parlak günlerinin okuma-kıraat evi ülkedeki kurumlar ve insanlar gibi yozlaşmıştır ve buralara kaçan, sığınan fert, H.İrdal yine mutsuzdur.

“ Emine arkamda olmayınca her akıntı beni sürükleyebilirdi. Kahve ve arkadaşlar en yakını idi. Daha haftasında kendimi orada, o kalabalığın arasında

buldum. Cadde üzerindeki yan dükkânların arkasına düşen ikinci salonda bir elimde

iskambil kâğıtları, öbüründe rakı kadehim, ağzımda sigara, kulağım anlatılan

hikayede, hulâsa etrafımla en rahat bir alışverişte konuşuyor, içiyor, eğleniyor buldum. Her şeyi unutmuş muydum? Hakikaten eğleniyor muydum? Şüphesiz hayır.”29

Tanpınar’ın roman kahramanlarının kaçış ve sığınma ihtiyacını, Tanzimat ile başlayan yeni gömlek giyme; zorla, jakobence modernleşme; Bergson’un zaman felsefesini sosyal hayatında uygulamayışın sonucu olarak imtidadı yitiriş, 27 Ahmet Hamdi Tanpınar,”Ahmet Hamdi Tanpınar Anlatıyor”, Yaşadığım Gibi, İstanbul, Dergâh Yayınevi, 2000, s.307

28 Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, İstanbul, Dergâh Yayınevi, 1992, s.175 29

A.e. s.118-119

25

yabancılaşma ve tüm bunların ortaya çıkarttığı toplumsal ve ferdî sancılarla açıklamak mümkündür.

Tanzimat, beraberinde bir medeniyet krizi getirmiş ve değer karmaşası yaşanmıştır. Değer karmaşası, zihinsel gel-gitler yabancılaşmanın tipik ifadesidir.

Behçet Bey, anlam veremediği dış dünyadan kaçamak için Bedesten’e gider,

oralardan cins eşyalar minyatürler, Osmanlı yazmaları toplar, fakat neyin kıymetli neyin kıymetsiz olduğunu bilmemektedir.

“ Üç beş senelik hakikî mânâsında eski bir sanat eseriyle otuz kırk sene evvel yapılmış taklidi arasında, tıpkı Hamdullah yazmazı bir eserle Kâmil Efendi’nin birkaç sene evvel kendisi için yazdığı levha arasında olduğu gibi hiçbir fark

gözetmezdi.”30

Tanzimat döneminin aydını da, böyle eklektik bir yamalı bohçadır

tespitimizce. “Hâl, geleceği ve geçmişi görmeye yarayan bir rasat kulesidir.” ama

biz Tanzimat ile “ bu rasat kulesinden mahrum kalırız.”31

Kendi içinde kıymetli olan ve kendi değerlerine sahip bir kültürün, bizim kültürümüz ve yaşam tarzımız ile birleştirilme çabaları, etkileri günümüze dek uzanan bir yığın sorun ortaya çıkartmıştır.

Mahur Beste’nin son bölümündeki Behçet Bey’e mektupta Tanpınar, Behçet Bey’in bir “sembol olduğundan” bahseder. Tanzimat insanın simgesidir o, ülkede

ciddi sorunlar varken, cemiyet meseleleri ile uğraşmak yerine, fuzulî işlerle oyalanır

Behçet Bey. Cemiyet sorunlarıyla ilgili olan, hayatın büyük meselelerine önem vere Atiye, Behçet Bey ile evliliğe nasıl zorlandıysa; tespitimizce, halkımız da Tanzimat

ile yeni bir gömlek giymeye, medeniyet değişimine zorlanmıştır. “ Siz bana

kıskançlıklarınızla, küçüklük duygularınızla bir fikrisabit gibi yapıştınız.”32

der Behçet Bey’e, anlatıcı. Bu aşağılık kompleksi, Tanpınar’ın diğer eserlerinde de ifade ettiği üzere, Tanzimat devrinin tipik özelliğidir. Tanpınar, Behçet Bey üzerinden Tanzimat dönemini eleştirir bu mektupla aracılığıyla.

30 AHT, MB, s.25 31 AHT, MB, S.72 32 AHT, MB, s.173 26

Behçet Bey’in, Talat Bey’i sevmediğinden bahsedilir bu mektupta. Talat Bey

yaşayan insandır; Behçet Bey ise “suyun başında beklemeye mecburdur.”33

Dar varlığının hendesesinden kurtulamayan Behçet Bey, hayatın kıyısında

yaşayıp onun içindeki büyük mücadelelere bizzat iştirak edebilecek mukavemette değildir. “Bizim” zamanımızı yaşayamaz Behçet Bey; dün, bugün ve yarını birleştiren imtidada yabancı kalmıştır, o yüzden de hayatımızın en kuvvetli tarafı olan musikîden, Mahur Beste’den korkar. Kozmik zamanın, gelip geçiciliğin kurbanı olmuştur, “ hayatın mahrekinin dışına atılmıştır.” ama arkasında da geniş kitleleri sürükler.34

Tanzimat da, getirdiği yeniliklerle arkasına binlerce kişiyi katmıştır fakat getirdikleri köksüzdür, “bizim” dışımızdadır. Hayat mahrekinin dışında kalan bu yabancılaşma, sahnenin dışında kalma, bu yarım kalma hâli elbette bir gün bitecektir

ve toplum yeniden tümlenecektir. Fakat bunun için biraz sabır gerekir. Bu konuda

umutsuz değildir Mahur Beste’ nin anlatıcısı. “ Atiye’ye bağlıyım.”35

der; âtiye, kökü mazide olan geleceğe bağlıdır Tanpınar.

Toplumsal bozulmanın, yabancılaşmanın karşısında kaçan ve sığınmaya çalışan insanlara çözüm yolunu gösterir âdeta; “ Köklerinize sahip çıkın ve yarım kalmaktan kurtulun.”

İhsan, yeni fikirlerle karşılaşa karşılaşaşa, tanınmaz hâle geldiğimizi ve her kıymetin pazara düştüğünü, toplumsal değer kaybı içinde olduğumuzu ve bunun da,

kültürel parçalanmaya sebebiyet verdiğini ifade eder.

Zamanımıza gelince, o büsbütün korkunç. Her kıymet pazarda.”36

Her değerin pazara düştüğü bir ortamda, insanların bocalaması, yaşadığı topluma yabancılaşması ve bir eşikte kalışı da kaçınılmazdır. Onun kendi

macerasının da bir eşikte yaşayış olduğunu söyleyebiliriz.

“ Tanpınar, ne içinde yaşadığı dünyadan çok memnun olmuş, ne de bir mistik gibi, metafizik bir âlemin varlığına inanmıştır. Bütün yaşamında ve yazılarında, 33 A.e. s.174 34 A.e. s. 175 35 A.e. s.173 36 A.e. s.388 27

duygu ile düşüncenin, düşle gerçeğin ortasında âdeta eşikte yaşamıştır. Eserlerinde dış dünyayı ve insanın iç dünyasını, aynı güçle işleyişi, birinden diğerine kolayca geçişi bundandır.”37

Tanzimat ile başlayan süreç, dayatmacı yenilikleri toplumda bir ikileme, zihniyet bölünmesine, eşikte kalış haline neden olmuştur. Tepeden, halka doğru yapılan bu yenilikler münevverin ortadan yavaş yavaş kaybolmasına; yerine, köklerini tanımayan yeni bir aydın tipinin zuhuruna sebebiyet vermiştir. Halk ile aydın arasında da bir kopukluk vardır. Huzur’da İhsan, bu görüşleri dile getirir.

“ İhtilâl, halkın ve hayatın, devleti geride bırakmasıyla olur. Bizde ise hayat ve halk, yani asıl kütle, devlete yetişmek mecburiyetinde. Hatta çok defa münevver ve devlet adamı bile. Düşüncenin evvelden hazırlanmış yolunda yürümek! En aşağı 1839’dan beri bu böyle. Onun için hayatımız o kadar yorucu oluyor. Kaldı ki, üzerimizde asırlardan beri gelen büyük bir terbiye de var. Her şeyi bozan, bizi âdeta

mahkûm eden bir itiyat. Çabuk vazgeçiyoruz.”38

Her şey büyük bir hızla değişmektedir. İhsan, sürekliği arar ve bu noktada Bergson’un süre, kültürel süreklilik kavramına yeniden değinmek gerekir. Dün, bugün ve yarın birbirinin devamı olması gereken; böylelikle imtidadı ortaya çıkartacak kavramlardır. İmtidadın olmadığı yerde, halk ve entelektüel kesim birbirinden kopuk olacaktır. Köksüz yeni aydın tipiyle, münevver zaten ortadan kaybolacak ve yerini, geçmişi ile bağı zayıflamış, aşağılık kompleksindeki aydın alacaktır. Bu yeni aydın, huzursuzluğa mahkûmdur ve bu durumun yansımasını “Huzur” da da görürüz.

“ Huzur. Birtakım sorunların özellikle tartışıldığı, temel sorunun Doğu- Batı çatışması biçiminde görüldüğü bir tarihsel dönem içinde gerçek bir “huzur”suzluğu yaşayan bir aydın kuşağının(…Cumhuriyet aydınları denebilir bence) kendilerince

bir yeni bileşime varmak çabalarının çok belirgin olduğu bir roman.”39

37Hüseyin Su, “ Rüya Gören Öyküler ”, yay.yön.Hüseyin Su, Hece, Tanpınar Özel sayısı, sayı.61, 2001, s.139

38

AHT, HUZUR, s.389 39

Fethi Naci, “Huzur”, Bir Gül Bu Karanlıklarda, İstanbul, Kitabevi, 2002, s.190

28

Eşikte yaşayış, huzursuzluğun kaynağıdır ve etkileri, günümüze dek yansımaktadır.