• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM

3.2. İstanbul’a Sığınma

3.2.4. Kahvehaneler

Osmanlı Devleti’nde kahvehaneler bir sosyalleşme ve okuma mekânı olagelmiş, bu yüzden de kıraathane adını almıştır. Devrin siyasî, sosyal olaylarının konuşulduğu, kahvelerin içildiği bu okuma evleri, dönemin nabzını da tutan yerlerdir.

Tanpınar’ın romancılığında kahvehanelerin hem dönemin siyasî atmosferini yansıttığını hem de kimi zaman, devrin gidişatından rahatsız olan, ona anlam veremeyen devrin insanı için sohbet edilen ve sözcüklerle inşaa edilen bir çeşit sığınak olduğunu söyleyebiliriz.

Nitekim “Sahnenin Dışındakiler” isimli romanda, Anadolu’da, bir başka

deyişle sahnenin içinde büyük ve kutsal bir vatan mücadelesi verilirken; İstanbul’da, sahnenin dışındakilerin mekânında, kahvehanelerde sözcük oyunu yapılırcasına ülkeyi kavuran bu toplumsal yangından bahsedilir ama somut olarak bir iş yapılmaz. Devrin az buçuk okumuş yazmış kesimi İstanbul kahvehanelerinde konuşur konuşurlar ama Anadolu’daki mücadeleye katılmaya cesaret edemezler bir türlü ya da bu konuda atlımda bulunmakta gecikirler. Bu kahvehanelerde, sözcüklerin

146

Ae. s.282-283

75

arkasına saklanıldığını ve bu mekânların da, bu tipte insanlar için bir çeşit sığınak olduğunu söyleyebiliriz.

Sahnenin Dışındakiler” isimli romanda, iskelenin etrafında oturan insanlar yarının şüphesi ve korkusu içindedir. Düşman işgalinin gerilimini gidermek için, gazetedeki işlerinden çıkan Cemal ve arkadaşları bu kahvehanelerde toplanır ve mermer masalar üzerinde haritalar, krokiler çizerler. Eski ihtiyat zabitleri, mütekait askerler de bu krokilerde cephe hareketlerinin muhtemel safhalarını anlatırlar. O yıllarda ülke, sömürgeci Batılı devletlerin işgali altındadır ve Anadolu’da harp vardır. İstanbul’un aydın, elit- sahnenin dışındaki- kesimi oturduğu yerde harp planları yapar fakat savaşa katılmazlar. Her şey kâğıt üstündeki krokilerde, kahvehanelerdeki kelime oyunlarında kalır. Halk onları ciddiye almaz, kahvehane sahibi onları- afacanlık yapan küçük çocukları ikaz eder gibi- boyalı kalem kullanmamaları konusunda uyarır.

Osmanlı Devleti’nin güçlü zamanlarında bir kültür mekânı olan kahvehaneler,

ülkenin çöküş döneminde kelime oyunlarına ya da eğlence âlemlerine kaçış alanı olur.

“ İstanbul esirdi ve hepimizi taşıyan içtimaî gemi alevler içindeydi. Şehrin manzarası çok değişmişti. Dünyanın her milletinden işgal askerleri, Karadeniz’den gelen vapurların şehre her gün döktüğü beyaz Ruslar, her cinsten kavim kıyafeti, eski payitahtı bir nevi kadîm İskenderiye’ye, ırkların ve medeniyetlerin birbirine karıştığı ve kaynaştığı devirlerin o büyük yol uğrağı şehirlerine benzemişti. İstanbul, Kırım muharebesinden bu yana bu kadar çeşitli ve karışık bir manzara almamıştı… İşgal ordularının şehre döktüğü para, kazanç şekillerini altüst etmiş, refah seviyesi

tasavvur edilmeyecek derece de el değiştirmişti…Bu kolay servetin etrafında Beyaz

Rus akımının çok başla mecralar ve şekiller verdiği büyük bir eğlence hayatı başlamıştı. Beyoğlu’nda bir yığın lokanta, bar, dansing açılmış, ağırbaşlı İstanbul efendilerinin bir vakitler gazetelerini okuyarak, alçak sesle dünya gidişi hakkında bedbinliklerini birbirlerine naklettikleri, sabah kahvesi ve akşam çayı içtikleri İstanbul kahveleri manzaralarını değiştirmişti… Her büyükçe kahvede tombala oynanıyor, muayyen saatlerde ışıklar kısılıyor, narin endamlı delikanlılar, Kafkas 76

dansları, kadınlar ufak tefek plastik rakslar yapıyorlar, semtleri dolayısıyla daha

kapalı, müşterisi daha az yerlerde hiç olmazsa gezici çalgıcılar uğruyorlardı.”147

Bir zamanların kültür mekânı kahvehaneler, ülke işgal altında kıvranırken; sefahat âlemlerine sığınılan ve toplumsal yozlaşmayı yansıtan yerlere dönüşürler. Eğlenen, eğlence batağında uyuşan, çürüyen bir İstanbul’un yanında; acı çeken bir Anadolu vardır.

Kahvehaneler, eğlence hayatının kaçış olanaklarını sunarken Tanpınar’ın roman kahramanlarına; toplumsal bir sorunumuz olan eşikte yaşama hâlini de yansıtır.

“Ne kadar değişik kıyafet vardı İstanbul’da! Tesbihin dizisinin koptuğunu bu

kıyafet değişikliği kadar hiçbir şey gösteremezdi.”148

Sosyal hayatın nabzının attığı kahvehaneler, “Huzur” romanında Mümtaz ve arkadaşlarının yaklaşan II. Dünya Savaşı hakkında konuştukları bir mekândır. Fakat

onlar da, “ Sahnenin Dışındakiler” romanının Cemal ve arkadaşları gibi, sahne

dışında sözcük oyunları ile oyalanan, devrin huzursuz aydınıdır. Somut adımlar atmak, bir şeyler yapmak yerine; kahvehanenin, sözcüklerin büyülü dünyasına sığınırlar. Mümtaz kahvede, belki harbin hiç çıkmayacağını, geçmişten epeyce ders aldığımızı söylediğinde, Suat onun kelimelerle oyalandığını işaret edercesine:

“Aldırma. Güzel konuştun, rahatlarsın! Bu kadarı yeter!” der.

Sahnenin Dışındakiler” romanında, Şehzadebaşı’ndaki kahvehane de sakinlerine bir firar kapısı aralar. Ülkeyi saran değişim furyasının bu bunun sonucundaki yabancılaşmanın had safhaya varışını çarpıcı bir şekilde yansıtan bu romanda kahramanlar, kahvehanelerin dedikodularla dolu avutucu dünyasına sığınırlar.

“ Burası Şehzadebaşı’nda, boş zamanlarında vakit geçirdiği büyükçe bir kıraathaneydi… burası gerçekten garip bir yerdi. Hiçbir şeye hayret edilmiyor, hiçbir şeyin üzerinde fazla durulmuyordu. Burada insan, olduğu gibi, bütün hususiyetleriyle, kabahatleriyle, sakatlıklarıyla kabul ediliyordu… Bu kahvede neler 147 Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler, s. 256-257

148

A.e. s.223

77

konuşulmazdı? Tarih, Bergson felsefesi, Aristo mantığı, Yunan şiiri, psikanaliz, İspritizma, alelâde dedikodu, çıplak hikâye, korkunç veya meraklı macera, günlük siyasî hâdise, birbiriyle sarmaş dolaş, biri öbürünü yarıda bırakarak, çok yüklü, beraberinde her rast geldiğini taşıyan bir bahar seli gibi kabarık bu konuşmada beyhude ve şaşırtıcı akar giderdi.

Tabiî hiçbirinden tam bahsedilmezdi… Hiçbir mesele yoktu ki eninde sonunda bir kaçış, bir kurtulma vesilesi olmasın!... Burada her şey biraz afyon, biraz uyku ilacıydı.”149

Tanpınar’ın roman kahramanları, kahvehaneleri ve bu kahvehanelerdeki muhabbetleri, uyum sağlayamadıkları reel hayattan kaçış aracı olarak kullanırlar tespitlerimize göre. Osmanlı Devleti’nin duraklama ve çöküşe geçmeden önceki devirlerinin kitap okunan, münevver ile halkın bir araya geldiği ve sosyal sorunları tartıştığı kültür ortamları; Tanzimat’tan Cumhuriyet’e uzanan dönemde bir çeşit yozlaşmanın, yabancılaşmanın ve kaçışın, sığınışın mekânı olur Tanpınar’ın romanlarında. Ülkeyi saran içtimaî yangından kaçışın sığınağı olmuştur kahvehaneler ve dedikoduları; devrin aydını sözcüklerin arkasına saklanır ve somut adımlar atmaktan, ülke sorunlarına sahip çıkmaktan çekinir. Zira, Tanpınar’ın birçok kahramanı bu mücadeleyi verecek muvazene ve mukavemette değildir tespitlerimizce.