• Sonuç bulunamadı

Bu bölümde Osmanlı-Mısır ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasını teşkil eden 1841 Veraset Fermanı’nın ilanı ile girilen tarihi süreç üzerinde durulacaktır. Bu tarihi sürecin ve dolayısıyla 19. yüzyıl Mısır’ının durumundaki değişikliklerin temelleri Mehmet Ali Paşa zamanında hatta daha öteye gidersek 17. yüzyılda atılmıştır. Yine de 1841 tarihi Mısır için çok önemli bir tarih olarak kabul edilir. Bu yıl içerisinde Mısır hızlı bir şekilde ekonomik, adli, sosyal ve idari alanlarda değişime uğramıştır.

1841 Fermanları Osmanlı Devleti’nin sırf kendi iradesi ile değil İstanbul’da bulunan Avrupa Devletlerinin temsilcilerine danışılarak hazırlanmıştır. Söz konusu Fermanlar Mısır idaresini düzenleyen temel kuralları oluşturmuştur. Avrupa Devletlerinin bu fermanla ilgilenmelerindeki asıl gaye, Mısır’da Osmanlı egemenliğini yeniden kurmaktı. Ancak yaşanan gelişmeler neticesinde Türk Hükümeti güçsüz düşmüş ve Mısır, Avrupalıların nüfuzuna girmiştir. Avrupa’nın Osmanlı’yı hiç değilse bir süre daha ayakta tutmak istemesinin temelinde devletlerarası güç dengesinin bozulmasını önlemek yatmaktaydı. Aşağıda bahsedileceği gibi, İngiltere ve Fransa Doğu Akdeniz’de daha etkili bir konuma sahip olmak için rekabet etmekteydiler ve bu fermanlar sayesinde kendilerini avantajlı duruma getirmişlerdir. Zira Mısır’da temin edilecek güçsüz bir idare, onların Mısır’ın zenginlikleri üzerinde kapitalist emellerini uygulamak için kolaylık sağlayacaktı.

30 Mayıs 1841 tarihli (2 Rebiyül Ahir 1257) ferman Mehmet Ali’nin Sultan’a teslimiyetini ifade ederek başlamakta ve Mısır idaresinin ki buna Darfur, Nubye, Kordufan ve Sennar başka bir fermanla eklenmiştir, Mehmet Ali’ye ve onun soyuna ait olduğunu doğrulamaktaydı. Görüldüğü gibi bu hak, ırsî olmakla beraber Mısır’ın gelecekteki yöneticileri diğer Türk vilayetlerinin valileri ile eşit sırada olacaklardı. Tanzimat Fermanı’nın Mısır’da uygulanması yönünde emirler adalete ve yerel ihtiyaçlara uygun olarak daha sonra düzenlendi. Bu ise Abbas Paşa dönemine rastlar. Bunun dışında yıllık verginin Babıâli’ye düzenli olarak ödenmesi, kutsal şehirler Mekke ve Medine’ye Mısır’dan yapılan geleneksel yardımların devam etmesi, Mısır ordusunun barış zamanında 18 bin kişi ile sınırlı kalması ve nişanlar, rütbeler ile bayrakların diğer Türk ordularından farklı olmaması, albay rütbesinin sadece Babıâli tarafından

verilebilmesi bu fermanın içerdiği emirlerdi. Ayrıca İstanbul’dan izin almadan savaş gemisi yapılamayacaktı. Eğer bu şartlara uyulmazsa miras yoluyla geçen egemenlik hakkı geri alınacaktı. Bu hükümler, Fermanın ilanından İsmail Paşa’nın tahttan indirilmesi arasında geçen süreçte Mısır’ın anayasal durumunun temelini oluşturmuştur (1841-1879).

2. 1. Mehmet Ali Paşa Dönemi (1805–1848):

2. 1. 1. Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğine Getirilmesi:

Yakınçağ Osmanlı tarihinin ve XIX. Yüzyıl Mısır’ının en önemli şahsiyetlerinden birisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dır. 1805–1848 yılları arasında 44 yıl Mısır valiliği yapmış ve birçok reformlar gerçekleştirmiş olan Mehmet Ali Paşa’nın kurduğu hanedan, Mısır’da 1953 yılına kadar hâkimiyetini sürdürmüştür. Fransızların 1798’de Mısır’ı istilası dolayısıyla bölgeye giden Osmanlı kuvvetleri içinde bir asker olarak Mısır’a gelmiş olan Mehmet Ali, 5–6 yıl gibi kısa bir zamanda aklı ve yeteneği sayesinde Mısır Valiliğini ele geçirmiştir.

Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliğini ele geçirmesine kadar geçen süreç, Mısır’ın 1798–1805 yılları arasındaki durumunu incelemeyi gerektirmektedir. Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin gönderdiği son Mısır Valileri olan Hüsrev, Tahir, Trabluslu Ali ve Hurşit Paşalar ve Kölemenler ile olan mücadeleleri, çevirdiği entrikalar ve nihayet Babıâli’nin tutum ve düşüncelerinin tespiti bu konunun ana hatlarını oluşturmaktadır209. Öncelikle bu tarihi sürece yön veren Mehmet Ali Paşa’nın hayatı ve kişiliği üzerinde durmak olayların gidişatını anlamakta yardımcı olacaktır.

Mehmet Ali’nin Mısır’a gelmeden önceki hayatı hakkında pek fazla bilgi olmamakla birlikte kaynaklar onun, yaklaşık 1.70 boyunda, dik duruşlu, küçük ve zarif elleri olduğundan bahsetmektedir. Mehmet Ali, 1769 yılında doğduğunu söylemiş ve hayatını yazanların çoğu bu tarihi benimsemişlerdir. Gerçek doğum tarihi olarak Kahire’nin kuzeyinde, Nil Deltası üzerinde inşa edilen barajın 1847 yılında temel atma

209 Atilla Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği (Osmanlı Belgelerine Göre), İstanbul, 1988,

töreni anısına bastırılan bir madalyanın arka yüzünde okunan “Mehmet Ali, H. 5, 1184’te doğdu” ibaresi kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle 27 Nisan 1770 ile 15 Nisan 1771 arasında herhangi bir gün. Oysa Mehmet Ali kendisi için doğum tarihi olarak 1769 tarihini seçmiştir. Çünkü muhtemelen köklerini zihinlerde yer tutacak önemli bir tarihle birleştirmek istemiştir. Napoleon’un doğum tarihi ile aynı tarihi benimsemek gibi210.

Mehmet Ali’nin çocukluğu Kavala’da geçmiştir. İş hayatına da burada başlamıştır. On sekiz yaşında asker olmuştur. Amcası, Kavala mütesellimi Tosun Ağa idi. Küçük yaşta yetim kalan Mehmet Ali’yi amcası Tosun Ağa himaye etmiştir. Bir süre sonra bu yeni haminin, devlet tarafından haklı veya haksız öldürülmesi Mehmet Ali’yi tekrar her türlü destek ve himayeden mahrum etmişti. Geçim sıkıntısı ile Monsieur Leon adlı bir Fransız Yahudi tütün tüccarına katılarak onun önce postacısı, sonra simsarı olmuş ve böylece ticaret hayatına atılmıştır211.

Sıkça belirtildiği gibi Mehmet Ali, yarı Arnavut yarı Türk’tür. Atalarının Anadolu’dan, İstanbul’un güneydoğusundaki Ilıca’dan geldiği bilinmektedir212. Büyük dedesi Konya’da, dedesi Osman Edirne’de doğmuştur. Buralarda Arnavutlardan pek söz edilemez. Arnavut asıllılık teorisi Mehmet Ali’nin Osmanlı ordusunun çekirdeğini oluşturan bu seçme askerlere karşı ilgisiyle de desteklenir. Bunun yanı sıra Mısır Hidiv Hanedanı kendilerinin Türk soyundan geldiklerini daima söylemişlerdir. Mehmet Ali’nin babası 1768 yılına doğru Kavala’da yerleşmiş, evlenerek resmen iki çocuk (Mehmet Ali ve Ahmet) sahibi olmuştur. Mehmet Ali’nin babası İbrahim Ağa, bölge yollarının güvenliğinden sorumlu yol ağası görevinde idi. Bu görevinin yanı sıra bölge insanlarının çoğu gibi o da tütün ticaretine atılmıştır. Mehmet Ali okuma yazma bilmemekle beraber bu eksikliğini çok sonra, kırk beş yaşında telafi etmiş ve oğullarının eksiksiz bir eğitim almalarına özen göstermiştir. Otuz yaşındaki Mehmet Ali’nin en belirgin özellikleri güvensizlik, inatçılık, bazen esnek ve çok cesur olmasıdır. Mehmet

210 Gilbert Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, (Çev. Ali Cevat Akkoyunlu), İstanbul, 1997,

s. 29–32.

211 Şinasi Altundağ, Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı ve Mısır Meselesi 1831–1841, I.Kısım, T.T.K.,

Ankara, 1988, s. 21–23. Şinasi Altundağ, “Mehmet Ali Paşa”, MEB İA, c. 7, İstanbul, 1979, s. 567. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. 5, T.T.K., Ankara, 2000, s. 125–126.

212 Afaf Lütfi es-Seyid Marsot, Egypt in the Reign of Muhammad Ali, Cambridge University Press, 1984,

Ali, diplomasi dilini büyük bir ustalıkla kullanır ve bu yeteneğinden karşısındakini ikna etmek ya da gerçekleri gizlemek için faydalanırdı213.

Mehmet Ali’nin on yedi erkek, on üç kız çocuğu olmuştur. Bu kalabalık aileden sadece üç kız, Tevhide, Nazlı, Zeynep ve yedi erkek, İbrahim, Tosun, İsmail, Said, Hüseyin, Abdulhalim ve Mehmet Ali, çocuk yaşta ölümden kurtulup yetişmişlerdir. Babasına en çok benzeyen çocuk İbrahim’dir. Türkçeden başka dil konuşmayan Mehmet Ali’nin tersine İbrahim, sadece Arapça konuşmuş ve Türk’ten çok Mısırlı olarak tanınmak istemiştir. Baba oğul arasındaki farklılıklar sadece bu kadar değildi. Kişilikleri, Osmanlı İmparatorluğu ve dünya hakkındaki görüşleri de sık sık çelişmiştir. Kavalalı’nın kişiliğini özetlemek gerekirse akla ilk gelecek tanımlama “çifte kişilik” olacaktır. Hayatını yazanların sıkça tekrarladıkları “hem aslan, hem tilki” tanımı bu özelliğinden kaynaklanmaktadır214.

Mehmet Ali’nin hayatında Fransızların Mısır’ı istilaya kalkışmaları ile yeni bir ufuk açılmıştır. Şöyle ki Fransızları Mısır’dan çıkarmak amacıyla harekete geçen Babıâli Mısır’a asker sevki için imparatorluğun çeşitli bölgelerine emirler göndermişti. Bu arada Kavala Çorbacısı Hüseyin Ağa’ya da bir askeri birlik hazırlaması bildirilmişti. Çorbacı 200-300 kişilik bir gönüllü (başıbozuk) birliği teşkil ederek sergerdeliğine yani komutanlığına oğlu Ali Ağa’yı memur etti. Mehmet Ali bu birlikte o zaman komutan yardımcısı olarak bulunuyordu. Toplanan öncü kuvvetler, Köse Mustafa Paşa kumandasında, 1799 Haziranında Ebukîr’da karaya çıktılar. Mehmet Ali’nin dâhil bulunduğu Kavala birliği Mısır’a gelen bu askeri kuvvetler arasında idi215.

Mehmet Ali böylece Mısır toprağına ilk kez ayak basmıştır. Bu kısa sefer süresince silah kullanma ve komuta yeteneklerini gösterme fırsatı bulmuştur. Daha önce de belirttiğimiz gibi Mehmet Ali, okur-yazar olmamakla beraber çalışkan, cesur ve becerikli olduğu için Kahire’de kendini az zamanda göstermiştir. Kavala kuvvetlerinin başındaki Ali Ağa hastalanarak memleketine geri dönünce Mehmet Ali bu kuvvetlerin

213 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 32–38. 214 Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 40–43. 215 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 28.

başına geçmiş ve Fransızlara karşı Ebukîr Savaşı’nda gösterdiği başarıdan dolayı serçeşmelik216 unvanı almıştır (25 Temmuz 1799)217.

Bu dönemde Mısır’ın durumu çok karışık idi. Padişah, Fransa’nın işgalinden önce Mısır’daki Osmanlı idaresini yetersiz bulduğundan kuvvetli bir idare şekli istiyordu. Mısır’ın iktidarında karışıklık ve anarşi vardı. Türkler, Hüsrev Paşa’nın komutasında idi. Ordunun içinde Hüsrev Paşa’nın denetim altına alamayacağı tek bir güç, Osmanlı’ya pek bağlı olmayan Tahir Paşa emrindeki Arnavutlardı. Memluklere gelince, onlar sadece kendi beylerinin emirlerini uyguluyorlardı. Bu beylerden en önemlileri ise Osman el-Bardisi218, Mehmed el-Elfi219 ve İbrahim Bey’di220. Aynı ırktan gelmiş olmalarına karşın her üçü de birbirleriyle rekabet halinde idi ve Mısır toprağında kalan servetlere el koymaya çalışmaktaydılar. Fransız askeri kuvvetlerinin Mısır’ı terkinden sonra ülkede birtakım iktisadi ve sosyal sarsıntılar yaşanmıştı, halk bitkin ve yorgundu. İdari ve mülki örgütlerde aksaklıklar göze çarpıyordu. Kısaca Mısır’ı yeniden teşkilatlandırmak için ıslahat zorunlulukları kendini hissettiriyordu. Ayrıca savaş münasebetiyle gelmiş bulunan bütün yabancılar, Mısır’dan henüz ayrılmamışlardı. Mısır’da düzeni sağlayacak unsurların başında gelen askeri kuvvetler şunlardı;

- Osmanlı kuvvetleri, - İngiliz kuvvetleri, - Kölemenler,

- Serdarı Ekrem Yusuf Ziya Paşa ve Kaptanı Derya Küçük Hüseyin Paşa kumandasındaki Osmanlı kara ordusu ve filosu ile General Hutchinson’un emrindeki İngiliz kuvvetleri.

216 Serçeşme; düzensiz askeri birlik komutanı.

217 İbrahim Muhammed is-Sinafiri, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863–1882, İstanbul Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul, 1993, s. 1–3. Mustafa Nuri Paşa, Netayicü’l-

Vukuat Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı Tarihi, c. III-IV, (Sadeleştiren Neşet Çağatay), T.T.K.,

Ankara, 1992, s. 265.

218 El- Bardisi Çerkez asıllı idi. Üstün askeri yeteneklere sahipti.

219 Kahire’ye 1776–1777 yıllarında bir köle tüccarı tarafından getirilmiştir. Bin ölçek zahire karşılığında

Murat Bey’e satılmıştır. Bu nedenle Arapça bin anlamına gelen elf kelimesini barındıran el-elfi adını almıştır.

220 Fransa’nın Mısır’ı işgali sırasında Murat Bey ile birlikte Mısır’ı yönetmekteydi. Bu işgal sırasında

Memluklerin ilk yenilgisinin ardından Suriye’ye kaçmıştır. Fransızların ülkeyi terk etmesi üzerine geri döndüğünde ise Mehmet Ali Paşa Mısır’a hâkimdir.

Bunlar Kahire ve İskenderiye civarında toplanmış bulunuyorlardı. Mısır’daki Padişah otoritesi Sadrazam tarafından yürütülüyordu. Ayrıca bu kuvvetlerin hepsi düzenli asker olmayıp gönüllü askerlerin sayısı (başıbozuk) oldukça fazlaydı. Üçüncü askeri gurubu teşkil eden Kölemen Beylerinin kuvvetleri, Fransız istilası yüzünden ağır bir darbe yemişlerdi. Zira yapılan çarpışmalarda en seçkin ve canlı kuvvetlerini kaybetmişler ve böylece eski nüfuz ve kuvvetleri sarsılmıştı. Yine birbirine rakip iki gurup halinde bulunan Kölemenlerin bir kısmı İbrahim Bey’in kumandasında Kahire çevresinde, diğer kısmı da Fransızların Mısır’ı terkinden kısa bir süre önce ölmüş olan Murat Bey’in kölelerinden Bardisi Osman Bey’in idaresinde, Aşağı Mısır’da bulunuyorlardı. Mısır’ın bu yeni durumunda, Osmanlı Devleti için en önemli problem Mısır idaresinin nasıl tanzim edileceği, örgütlerinin ne şekilde tespit edileceği, diğer bir deyimle Mısır’ın yeni idare usulünün ne olacağı idi. Şüphesiz Mısır’a verilecek olan yeni düzen, 1798’den önceki uygulamadan farklı olacaktı. Çünkü adı geçen idarenin aksaklık ve bozukluğu bu istila sonucu daha açık olarak kendini göstermiş bulunuyordu. Bizzat Padişah III. Selim, Mısır’ın başkentle olan bağlarını kuvvetlendirmek ve ülkede sıkı bir idare sistemini yerleştirmeyi istemekteydi. Bunun için ilk hareket noktası Mısır’a kuvvetli bir valinin tayini ve Kölemen Beylerinin Mısır’dan uzaklaştırılmaları idi221.

Kölemen Beyleri, tutumlarından şüphelendikleri Serdarı Ekrem ve Kaptan Paşa’nın bir an önce Mısır’dan çekilip gitmelerini dört gözle bekliyorlardı. Ayrıca kendilerini kuvvetli hissetmediklerinden ve devlete de güvenleri bulunmadığından İngilizlerin himayesine sığınmışlardı. Kölemenleri himaye etmek İngilizlerin işine geliyordu. Çünkü İngilizler Mısır’ın kendileri için olan önemini Fransız istilası sebebiyle daha da iyi kavramış bulunuyorlardı. Bu itibarla gelecekteki bir tehlikeye karşı Mısır’da emin olmak gerekiyordu. Bu hususta en uygun yol Mısır idaresi için bir denge unsuru sayılabilecek olan Kölemenleri himaye etmekti. Şüphesiz bu tutum Mısır üzerindeki İngiliz menfaatlerini koruma ve devam ettirme imkânı veriyordu. Böylece daha Babıâli Mısır’ın yeni idaresi için harekete geçmeden önce, İngiliz ve Kölemenler arasında bir yakınlaşma ve işbirliği vücut bulmuş oluyordu222.

221 Karal, Osmanlı Tarihi, c. 5, s. 125–126.

22 Ekim 1801 günü Kaptan Paşa, Aşağı Mısır’da bulunan bütün beyleri Ebukîr’e çağırarak onlara, Babıâli’den geldiğini söylediği bir fermanı okutmuştur. Fermana göre, bütün beyler Aff-ı Şahane’ye mazhar olacaklar, bütün malları kendilerine geri verilecektir. Memluk liderler, Sultan’ın bu soylu hareketini kutlamak için Kaptan Paşa’nın gemisine davet edilmişlerdir. Beyler hiçbir şeyden şüphelenmeden bu çağrıya uymuşlardır. Gemiye gelmek üzere sandallara bindiklerinde kendilerine ateş açılmış ve aralarından beşi ölmüş diğerleri ise yaralanmıştır. Yakalananlar tutsak edilir. Diğer taraftan Vezir, Kahire çevresindeki beylere benzer bir tuzak kurar. Onları karargâhına davet ederek sahte Ebukîr fermanının bir benzerini okur. Gelenlerin hepsini tutuklatarak kaleye hapsettirir. Bir tuzaktan şüphelenen Beyler, Yukarı Mısır’a kaçar, kaçmadan önce de Gize’deki İngiliz yetkililerini uyarır. Bunun üzerine Gize’de bulunan İngiliz General Stevard, Reisül Küttab Efendiye bir mektup yazarak, hapiste bulunan Kölemen Beyleri’nin serbest bırakılmasını ister. Mısır’dan İngiliz askerinin çekilmesinin buna bağlı olduğunu ima eder. Kölemen Beyleri’ne yapılan bu himayenin ise daimi surette olmayacağını yalnızca Mısır’da mevcut karmaşık durumun çözümü için buna başvurulduğunu söyler223.

Bu mektuba Reisü’l-Küttab’ın verdiği cevap aslında söz konusu Beyler ile İngiltere arasındaki ittifakın Osmanlı Devleti tarafından bilinmekte olduğunu gözler önüne sermektedir. Şöyle ki Mısır Beyleri’nin yukarıda sözü geçen Gize’deki İngiliz General Stevard’ın hâmiliğine sığınarak halk arasında dağıttıkları ilanlarda, İngiltere’nin onlara eski yetki ve görevlerini iade edeceğini, bu nedenle Osmanlı Devleti memurlarına itaat etmek zorunda olmadıklarını yaydıklarını bildirerek Beylerin, Mısır’ın kendilerine ait olduğunu ve muhalefeti ile karşılaştıkları kimseleri tehdit ettiklerini anlatmaktadır. Bu durum, Osmanlı Devleti ile müttefiki olan İngiltere’nin ilişkilerine gölge düşürmektedir. Bu nedenle Reisü’l-Küttab, müttefikinden bu asilere sahip çıkmamasını istemektedir. Sadece bunu istemekle kalmaz, İngilizce ve Arapça olarak İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin dostu olduğunu ve halkın, beylerin yalanlarına inanmamalarını uyaran ilanlar hazırlanarak bu ilanların Yukarı Mısır’da dağıtılmasını

223 BOA, HAT, 3586–13.

ister224. Osmanlı Devleti görevlileri, haklı olarak bu sorunun ancak İngiltere’nin Beylere sahip çıkmayı bırakması ile çözüleceğine inanmaktadır225.

Bu gelişmeler yaşanırken İngiltere, Mısır’a tetkikat yapmak üzere bir elçi göndermeye karar verir. Böylece İngiltere adeta Mısır’ın yeni hâkimi gibi davranmaktadır. Denilebilir ki, Osmanlı Devleti Mısır’ı Fransa’dan kurtardıktan sonra İngiltere’den kurtarmaya çalışmak zorunda kalmıştır. Haberi öğrenen İngiliz General Hutchinson ise Vezir’e protestolar yağdırır ve O’nu Mısır Kalesi’ndeki tutukluları serbest bırakmaya zorlar. Öfke ve tehditleri o kadar güçlüdür ki Osmanlı memurları, General’i memnun etmek için 13 Kasım’da Beyleri serbest bırakır. İngiliz askerleri İskenderiye’de kaldığı sürece Memluklere karşı hiçbir girişim olmaz226. Osmanlı Devleti’nin Mısır’da İngiltere ile mücadelesi açıkça başlamıştır ve bu mücadele ileride gerçekleşecek olan İngiliz işgaline kadar devam edecektir.

Sonradan bu olayı bazı Batılı yazarlar Osmanlı Devleti tarafından Kölemen Beylerine karşı girişilmiş bir “katliam” hareketi olarak göstermeğe çalışmışlarsa da gerçekte bu olay yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere sırf bir idari karar sonucunda gerçekleşmiştir227.

Görülüyor ki Osmanlı Devleti’nin Mısır’da asayiş ve sükûnu sağlamak için giriştiği bu temizleme hareketi İngiltere’nin haksız müdahaleleri ile başarısızlığa uğramıştır. Esasen İngiltere’nin Mısır’dan askeri kuvvetlerini geri çekmeyip bir müddet daha burada tutması, Kölemen Beylerine sahip çıkması ile Osmanlı Devleti’nin hükümranlık haklarını rencide ettiği görülüyordu. Aynı zamanda, İngiltere’nin bu tutumu Mısır’a göz koymuş olduğunu ve Kölemenleri korumak suretiyle ileride yapmayı tasarladığı bir askeri harekâtta şimdiden kendisine bu bölgede taraftar elde etmek amacını güttüğünü de açığa çıkarmakta idi. Bundan sonra Sadrazam, Kölemenlere diledikleri takdirde kendilerine yeni vazifeler verebileceğini yahut da

224 BOA, HAT, 3482.

225 BOA, HAT, 3450-A.

226 BOA, HAT, 6871. Sinoue, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Son Firavun, s. 46–56. 227 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 19–22.

onlara uygun birer maaş bağlanabileceğini vaat ettiyse de onun bu teşebbüsü Kölemenler üzerinde olumlu bir sonuç vermedi228.

Babıâli İngilizlerin müdahalesinden ötürü Kölemenleri Mısır’dan uzaklaştıramayınca bu defa da İmparatorluğun diğer yerlerinden Mısır’a yapılacak köle ithalini kesin şekilde yasaklamış ve buna teşebbüs edenlerin şiddetle cezalandırılmalarını emretmiştir. Her ne kadar alınan bu emir, gereği gibi tatbik edilemedi ise de Kölemen Beyleri zor durumda kaldılar. Çünkü bilindiği gibi, öteden beri dışarıdan Mısır’a sokulan köleler, beylerin maiyetlerinde yetiştirildikten sonra Kölemen ocağında görev alırlardı. Bu bakımdan köleler bu ocağın bir nevi kaynağını teşkil ederlerdi. Bundan sonra Mısır’da daha fazla yapılabilecek şey kalmadığı için ülkenin idaresini tam yetki ile Vali Hüsrev Mehmet Paşa’ya bırakan Yusuf Ziya Paşa, 8 Ocak 1802 tarihinde ayrılarak Suriye yoluyla başkente doğru yola çıktı. Sadrazamın hareketinden hemen sonra Vali Hüsrev Paşa’ya gönderilen, Şubat 1802 tarihli ibka fermanında her şeyden önce reayanın korunması, Kölemen Beylerinin şer ve fesatlarının imhası ile fakirlerin gözetilmesi emrediliyordu. Mısır’ın bu yeni durumunda Kölemenler Sa’id’de, Hüsrev Paşa ise Sadrazamın emrine bıraktığı kuvvetlerle Orta ve Aşağı Mısır’da hâkim bulunuyordu229.

Hüsrev Paşa böylece 1802 Şubat’ından itibaren Mısır’ın idaresini fiilen ele almış bulunuyordu. Fakat aynı zamanda Paşa, bazı güçlükleri yenmek zorunda idi. Bu güçlüklerin başında halledilememiş Kölemen sorunu gelmekteydi. Said’de bulunan Kölemenler, kendisinin zayıf bir tarafını bulmak ve her zaman olduğu gibi bu yeni valiyi de güç duruma düşürerek onu etkisiz bırakmak istiyorlardı. İngiltere ise yine kölemenler konusunda müdahil olmaktan geri durmuyordu. Hüsrev Paşa ile İngiliz General Stevard arasındaki görüşmelerde İngiltere’nin bölgeyi terk etmeden önce Beylerin istedikleri mahallere gitmelerine ruhsat verilmesi isteniyordu. Ancak Vali Hüsrev Paşa, onların sessiz sedasız bir şekilde gideceklerine inanmıyordu230. İngiltere ise bu durum karşısında Mısır’ı tahliye etmeyeceği yönündeki tehdidini devam ettiriyordu. Hüsrev Paşa’nın amacı Mısır’ı tamamen bunlardan temizlemek, böylece içerdeki bu sorunu ortadan kaldırdığı gibi İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin

228 BOA, HAT, 3882-A.

229 Çetin, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır Valiliği, s. 24. 230 BOA, HAT, 3589.

hâkimiyetine olan müdahalesine son vermekti. Bu nedenle Mısır’dan gitmek isteyen beylere kölemenleri ile birlikte ruhsat verilmesini ve hatta kendilerine yol harçlığı temin edilmesini bu şekilde İngiltere’nin de tepkisi ile karşılaşmama yoluna gitmiştir231.

İngiltere, Mısır’dan çekilme tarihini uzatmasının beyler ile ilgisinin iyice ortaya çıkmış olmasından bir süre sonra rahatsız olmuştur. Bu rahatsızlığın sebebi, Osmanlı Devleti ile olan ittifakının şimdilik bozulmasının uygun olmadığını düşünmekten kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu nedenle İngiliz memurlar ile Osmanlı yöneticileri arasında geçen görüşmelerde artık Mısır’ı boşaltmama sebebi olarak Fransa’dan Mısır’ı korumak bahanesi gösterilmiştir232.

Hüsrev Paşa’nın, valiliği süresince Kölemen Beylerinden ziyade İngiltere’nin bu konudaki politikaları ile mücadele etmek zorunda kaldığı anlaşılıyor. Bununla ilgili dikkat çeken bir başka olay ise İngiliz görevlilerin Mısır halkından, beylerden memnun

Benzer Belgeler