• Sonuç bulunamadı

Mimari Eserlerdeki Sanatsal Figürler

BÖLÜM 2: MİMARİ YAPILAR VE SANAT

2.2. Sanat

2.2.1. Mimari Eserlerdeki Sanatsal Figürler

Arslan Mısır’da, Eski Şark sanatında olduğu gibi Anadolu’da da Hitit, Urartu, Frig, Lidya, Yunan, Roma, Bizans ve Ermeni sanatlarında çeşitli stil ve örneklerle canlandırılan hâkimiyet, kudret sembolü, koruyucu hayvandır (Öney, 1971:1).

Arslan figürü tasvirlerinde en çok kabartma tasvirleri görülür. Arslan kabartmaları dini ve sivil yapılarda aynı ölçüde kullanılırlar. Genellikle taştan yüksek kabartma olarak verilir. Ani’deki arslan kabartması Gönül Öney’in sınıflamasına göre Başları cepheden verilmiş, yürür vaziyetteki arslanlar grubuna girmektedir (Resim 11-12). Bu arslanlarda başlar gövdeye oranla daha büyüktür. Yürür vaziyetteki arslanların içteki ayaklar öne atılmış durumdadır. Dış ön ayak genellikle havadadır. Çok stilize işlenmiş bu tasvirlerde yüz heykel, çörten ve konsollarda görülen tipik Selçuklu örneklerine uyar. İri badem gözlü, yassı büyük burunlu ve şiş sarkık yanaklıdırlar. Kaşlar burun hattı ile birleşir. Kulaklar küçüktür. Yele genellikle yoktur. Gövdede adeleler ve detay belirtilmez. Pençeler iri ve kabadır. Kuyruk sırtın üzerine doğru kıvrılıp uzanır. Malzeme adi taş veya mermerdir (Öney, 1971: 11).

Ani Kalesi’nin kuzey tarafında, Orta Kapı’nın iç kısmında, kapıdan girince solda arslan kabartması yer alır. Yüksek kabartma sağa yürür vaziyettedir. Yüksekliği 100, boyu 2,30 santim olan Arslan kabartmasının ağzından aşağıdaki havuza su akan bir pınarın süsü ve Ani Timsali olarak Manuçehr tarafından yaptırılmıştır (Karamağaralı, 1997: 102; Kırzıoğlu, 1982: 58).

Batıdaki surlar üzerinden gelen su kolundan bir boru (9 cm. çapında) bu arslanın ağzına açılır. Eskiden bu su, kabartmanın altında bulunan bir havuza akarmış. Koşar vaziyetteki arslanın başı kısmen kırıktır, yelesizdir (Öney, 1971: 18, Kırzıoğlu, I, 1953: 362).

Ani’yi ziyaret edenlerin kullandığı esas girişi niteliğindeki Orta Kapı, içteki burçlar arasında, duvarın üst kısmındaki aslan kabartmasından dolayı Arslanlı kapı olarak tanımlanmasına neden olmuştur. Mimari çağı 11. Yüzyıldır (Gündoğdu, 2006a: 54, Anonim, 1999: 169).

Ani’de Surlar içerisinde, şehrin doğu kesiminde yer alan, Arpaçay’a kadar inen sarp kayalıkların eteğinde bulunan, içindeki fresklerden dolayı yörede Şirli Kilise olarak da tanılanan Aziz Krikor Lusavoriç Kilisesi de arslan kabartmaları ve diğer hayvan figürleri ile dikkati çekmektedir. Bütün yapı çevresini, kornişin alt hizasından itibaren saran bu bitkisel ve figürlü kompozisyonların, kilisenin Şirli(Aslanlı) Kilise olarak adlandırılmasında etkili olmuştur (Gündoğdu, 2006b: 256).

Orta Asya’daki Türk-Çin takvim hayvanlarını anımsatan, bazen yan yana, bazen de sırt sırta vermiş aslan, geyik, ayı ve kuş figürlerinin Anadolu’daki birçok Türk-İslam eserinde yankı bulması, toplumların Orta Asya’nın ortak kültürlerinden yararlanmış olmaları ile açıklanabilir.

2.2.1.2. Kartal Kabartması

Avrasya hayvan sanatında çok yaygın olan, Selçuklu örneklerine yaklaşan, kartal mücadele sahneleri Doğu Anadolu Ermeni, Gürcü sanatına da intikal etmiştir. Ani’deki Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi kabartmaları arasında kartal-boynuzlu hayvan mücadelesi kilisedeki bütün kabartmalar gibi tamamen Selçuk hayvan figürleri stilini aksettirir. Selçuk figür sanatına stil ve sembol bakımından etkilerde bulunan Avrasya sanatı bu figürlere de kaynak olmuştur. Doğu Anadolu Ermeni örneklerinin de aynı kaynaklardan etkilenmesi mümkündür (Öney, 1970: 97).

Selçuklularda cami, kale, saray, han gibi yapılarda çok zaman en göze batan yerde bulunan tek veya çift başlı kartalın, kuşun nazarlık, tılsım, koruyucu unsur, kudret,

kuvvet sembolü olarak kullanıldığını ifade edilir. Yapıların içi böylelikle kötülüklerden, fena ruhlardan, kötü düşüncelerden korunmak istenmiş olabilir (Öney, 1972: 166). Kaynağı MÖ 7-6. yüzyıllara kadar inen Orta Asya'nın geniş bölgelerinde karşımıza çıkan Hun üslubundaki hayvan figürleri, ortak üslup özellikleriyle burada da karşılaşırız. Bu üslubun, aynı yüzyıllarda meydana gelen ve uzun yıllar boyunca batıya devam eden göç hareketleriyle bu yöreye geldiği anlaşılmaktadır. Yörede uzun süre egemen olan figürlü anlatımın, Miladi ve sonraki yıllarda daha da batıya taşınarak Avrupa'yı da etkisi altına aldığı ve Avrasya hayvan üslubunun oldukça geniş bir alana yayılmış yansımaları olduğu görülmektedir. 11-12. yüzyıllarda Selçuklularla da batıya taşınan bu üslubun, Anadolu'da, camilerde, medreselerde, türbelerde, kervansaraylarda, köprülerde, kalelerde hatta mezar taşlarında görmek mümkündür. Orta Asya’daki Türk-Çin takvim hayvanlarını anımsatan, bazen yan yana, bazen de sırt sırta vermiş aslan, geyik, ayı ve kuş figürlerinin Anadolu’daki birçok Türk-İslam eserinde yankı bulması, toplumların Orta Asya’nın ortak kültürlerinden yararlanmış olmaları ile açıklanabilir (Gündoğdu, 2006b: 256).

2.2.1.3. Ejder Kabartması

Uzak doğunun, Çin sanatının tipik hayvanı ejderler farklı bir stil ve semboller dünyası ile ilgili olarak Selçuklu sanatına da girmiştir. Selçuklu sanatında ejder figürleri oldukça yaygındır. Bilhassa taş ve alçı kabartmalarında görülür. Ani’de ejder figürleri çift teşkil etmektedir.

Selçuklu ejder kabartmalarının tipik özelliği uzun tutulan gövdelerinin genellikle düğümler meydana getirerek uzanması ve her iki uçta birer başla son bulmasıdır. Selçuklu ejder figürleri sivil ve dini eserlerde yer almaktadır. Bilhassa kale, han, darüşşifa gibi sivil yapılarda hâkim oluşları dikkati çeker (Öney, 1969: 171).

Ani Kalesi’nin kuzey tarafında Orta Kapı’nın solundaki ve Satrançlı Kapı’nın solundaki burçların üzerinde karşılıklı simetrik yerleştirilmiş ejder ve aralarında boğa başı kabartmaları mevcuttur (Resim 50-51). Kabartmalar kale burçlarının üçte iki yüksekliğinde yer almaktadır. Ejder gövdeleri burmalı gövdeleriyle bütün burcu kalın bir halat gibi dolanır. Başlar tam orta yerdedir. Kırmızı burç taşları arasında, ejderlerin başına rastlayan kısımda koyu gri taşlar bu sahayı bilhassa belirtmiş olur. Orta Kapı

solundaki kabartma daha iyi durumdadır. Ağızları açık ve sivri kulakları vardır. Cephede verilen öküz başı ağzında bir halka tutmaktadır. Satrançlı Kapı’nın solundaki ejderlerde aynı tiptedir. Buradaki öküz başının ağzında halka yoktur. Halka eski bir zafer sembolü olarak bilinmektedir (Öney, 1969: 183).

Ejder figürü karanlık ve yer altı düşmanı ve ay sembolü olarak tanımlanır. Ejder figürleri farklı şekillerde tasvir edilmektedir.

Eski Orta Asya inancına göre gök kubbenin idaresi, ahengi bir ejder çiftine bağlıdır. Yıldızların senelik dönüşünü bu çift ayarlar. Gök kubbede yedi gezegenin altında dünya ekseninin en aşağısında düğümlü bulunan bu ejderler dişi ve erkektir. Yine bir dişi ve erkek meleğin çağrısı ile bu dönüşü başlatırlar. İki zıt kutbu ve kuvveti sembolize eden ejder çifti hareketin astronomik ve felsefi olarak iki prensibidir. Bu inanca dayanarak Selçuklu sanatında görülen çift ejderlerin veya gezegen burç sembolleri ile birlikte görülen ejderlerin ahengi, hareketi ve hatta kâinatı temsil etmesi mümkündür. Kalelerde, hanlarda, saraylarda ve darüşşifalardaki ejder çifti yerine göre hareket, ahenk, düzen veya kâinat, gökyüzü sembolü olabilir (Öney, 1969: 189).

Ejder çifti orta çağda zıt prensip, ay ve güneş sembolü olarak kullanılır. Ejderlerin gövdesindeki düğümler güneş ve ay tutulmalarında gezegenlerin muayyen durumlarını sembolize eden astronomik işaretlerdir. Mitolojiye göre ejderlerin ayı ve güneşi yutması ile güneş ve ay tutulması olur. Darüşşifa gibi yapılarda da ejderlerle iyiliğin tasvir edildiği muhakkaktır. Ejderlerin kalelerde, hanlarda, saraylarda da içeri kötülük, düşman, hastalık girmesini önleyici bir tılsım olarak kullanılmış olması mümkündür. Bunun aksine ejder tasviri karanlık, yer altı, cehennem yani kısaca negatif aksi prensip diye özetlersek düşman, kötülük sembolü de olabilmektedir. İyi ile kötü, aydınlık ile karanlık, gündüz ile gece, güneşle ay, yerli ile düşman sembolleri mücadele halindedir ve daima ilk grup ikincisine hâkim durumda gösterilmiştir. Ani Kalesi boğa ejder grubu bunun tipik bir örneğidir. Ağızlarında zafer sembolü halkayı tutan boğa, karanlık, düşman, yer altı sembolü olan ejderlere galiptir (Öney, 1969: 190-191).

Eski kaynaklara göre Ani’de düğümlü gövdeli, başta sivri kulaklı, açık ağızlı, sivri dişli, volut burunlu, çatal dilli, sağa dönük bir ejder kabartmasını görmekteyiz. Bugün bu kabartmanın nerede olduğu bilinmiyor. Ayrıca Ani’deki Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi

güney cephesindeki sivri köşeli nişin tepesinde yer alan ejder çifti, çatal dilleri, volutlara sahip burunları, baş tipi ve düğümlü gövdeleri ile kuvvetle Selçuklu ejderleri etkisi gösterirler (Öney, 1969: 181).

2.2.1.4. Boğa Kabartması

Selçuklu figür sanatında boğa kabartmaları geniş yer tutar. Boğanın Selçuklu mimarisinde tek başına görülmeyip boğa-insan, boğa-arslan, boğa-kartal, boğa-ejder ikilisi veya burç ve takvim hayvanı olarak görülmesi tipik bir özelliktir. Ani’de, boğa-ejder kabartmasına şahitlik etmekteyiz (Resim 50-51).

Ani Kalesi’nin kuzey tarafında Orta Kapı’nın solundaki ve Satrançlı Kapı’nın sağındaki burçların üzerinde karşılıklı simetrik yerleştirilmiş ejder ve aralarında boğa başı kabartmaları mevcuttur. Kabartmalar kale burçlarının üçte iki yüksekliğinde yer almaktadır. Cepheden verilen boğa başlarından ikincisinde ağızda halka görülür.

Bu kabartmalar, Alparslan tarafından fethedilen Ani’ye(1064) Emir olarak geçen Şeddadlı Manuçehr dönemine aittir. Bilindiği gibi Alparslan kaleyi fethettikten sonra surlarda tahribatlar meydana gelmiş, Ani’ye emir olan Manuçehr bu surları onarmıştır. Ani Kalesi boğa-ejder kabartmaları bize Bağdat Tılsım kapısındaki ejderlerle çevrili bağdaş kurarak oturmuş halife kabartmasını hatırlatır ve benzer bir sembolik maksatla kullanılmış olacağını düşündürür.

Boğa başı-ejder tasvirlerinde boğa hâkim durumda oluşu dikkati çeker. Ani’de boğa başlarından birinin ağzında zafer sembolü olan halka görülmektedir. Bu kabartma ile düşmana, kötülüğe (ejder çifti) karşı muzaffer Şeddadlılar’ın tasvir edilmiş olması mümkündür. Ani kabartmalarında önce düşmanla kuşatılmış Şeddadlı sembolü (ağzı halkasız boğa) sonra da galip Şeddadlılar verilmiş olabilir. Aynı figürün Selçuk sanatında çeşitli sembolik kullanışı başka tasvirlerde de sık görülür. Benzer şekilde Orta Asya şaman kavimlerinde kuvvetli insanların ana hayvanı bazen mavi benekli bir boğa kabul edilmektedir. Boğa ziraatçı kavimlerin sembolü olarak da bilinir. Bu eski geleneklerin de Selçuklularda devam etmesi mümkündür (Öney, 1970: 97).