• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: MİMARİ YAPILAR VE SANAT

2.1. Ani’deki Mimari Yapılar

2.1.2. Ani Surları

Surlar, Ani’nin görsel yönden en etkileyici parçasıdır ve harabelere özgün bir nitelik kazandırır (Resim 8-10).

Ani, askeri, siyasi, sosyal ve dini yönleriyle dikkat çektiği kadar, topografik yönden de önemli bir yerleşim alanıdır. Şehrin ilk kurulduğu yer, Arpaçay ile bostanlar deresinin birleştiği güney uçtaki dil biçiminde konumlandırılmış yüksek kısımdı. Burası savunmaya elverişli, askeri bir garnizon olarak Milattan önceki asırlarda kurulmuştu. Ortaçağ sur duvarlarının hemen kuzeyinde yer alan savunma duvarları Erken Demir Çağı yapılarıdır. Bu anıtsal sur duvarları, kentin savunma yönünden açık olan ve bu yüzden en zayıf kısmını oluşturan kuzey kesimini kapatmak amacıyla yapılmıştır. Kentin doğusu, batısı ve güneyi dere sularının açtığı derin vadiler ile korunduğu için, bu kesimlere herhangi bir savunma duvarı yapılmamıştır. Bu eski sur duvarları ortaçağ surlarından 11,512 m. kuzeyinde bulunmaktadır. Ortaçağ’da tahrip edilen bu sur duvar taşlarının büyük bir kısmı ortaçağ’a ait sur duvarlarında kullanılmıştır (Belli, 2007: 77-80).

Bugün esas giriş kapısı olan Aslanlı Kapı’dan girdikten sonra direkt olarak İç Kale’ye uzanan şehrin en eski caddesi üzerinde ve Manuçehr Camii önünde, iki yanı burçlarla takviye edilmiş sur duvarları ile karşılaşılır. İki yanda Arpaçay ve Bostanlar Deresi’ne doğru uzanan bu surların, Kamsarakanlar döneminde MS. 10. Yüzyıla kadar, mevcut şehri koruyan eski kuzey sur duvarları olduğu anlaşılmıştır (Gündoğdu, 2006b: 236). Doğu, batı ve güney uçta, dik uçurumlarla korunan üçgenimsi bir plato üzerine kurulmuş olan Ani şehri, Kral III. Aşot’un 961 yılında burada taç giymesi ve başkenti Kars’tan Ani’ye taşıması ile önem kazanmaya başlamıştır. Ani öyle hızlı gelişmiştir ki, kısa süre içerisinde şehrin nüfusu hızla artmıştır ve daha uzun dış surlara ihtiyaç duyulmuştur. Ani’ye toplanan halkı yerleştirmek için 964 de başlanıp 8-9 yılda biten surları, bugünkü şekliyle şehri genişletmek ihtiyacını duymuşlardır (Solmaz, 2000: 132-133).

Vardan’ın, “Kral III. Aşot’un 964 yılında Ani Şehri’nin küçük surunu yaptı ve her bir kaleyi de kiliseye tahvil ettirdi… Kıral Sımbat II. Cihangir tesmiye edildi. Bu kıral Ani’nin büyük surunu inşa etti ve Katedralin temelini attı.” Şeklindeki İfadelerden Ani

surlarının önemli bir kesiminin bu iki kral zamanında inşa edildiğini öğrenmekteyiz (Vardan, 1937: 164).

Kral III. Aşot’un, 964 yılında yapmaya başladığı, kalenin kuzeyinde kalan ve ovaya bakan yere orta veya iç surlar diye adlandırılan küçük surları, 971-972 yıllarında tamamlandığı belirtilir (Tuğlacı, 1984: 8).

Aşot’un oğlu Kral Sımbat II. Döneminde(977-989) kentin kuzey ve doğusunda büyük veya dış surlar yapılmıştır. Şehrin korunması en zayıf olan kuzey tarafını tahkim etmek amacıyla yapılan bu surlar da şehri tamamen kuşatmaktadır. Kıral Sımbat II. Tarafından şehrin çevresinde yaptırılan surların 2500 metreden fazla boyu, en az 8-10 metre yüksekliği ve 1 metre kalınlığı vardı. Surlar, iki yanlı cilalı kireçle karışmış, yapışkan volkanik kumtaşlarından yapılmıştı (Tuğlacı, 1984: 8).

Jean-Pierre Mahe, III. Aşot ve II. Sımbat döneminde inşa edildiği ifade edilen surların I. Aşot zamanında inşa edildiğini III. Aşot ve II. Sımbat’ın ise bu surları büyütüp ve güçlendirdiklerini belirtir. Mahe bu savını surlardaki 16 ve 20. Kulelerde bulunan yazıtlara dayandırmaktadır. Yazıda “Bu Prensler Prensi Aşot’a aittir” ifadesi yazılıdır (Mahe, 2000b: 433).

İç Kale’nin bulunduğu noktadan başlayarak kuzeye doğru genişleyen şehrin büyümesine paralel olarak, sur duvarlarının da genişletilmiş olduğu dikkati çeker. Süryani müellif Gregory Abû'l-Farac, Alparslan’ın Ani’yi fethi sırasında şehirde 700 bin hane ve bin kilise bulunduğunu bildiriyor (Abü’l Farac, I, 1999: 316).

Bagratlı kıralı II. Sımbat(977-989) tarafından kuzeyden şehri çevirerek derin hendekle ve yüksek burçlarla yaptırılıp 989 da bitirilen muhteşem surlar, kuzeyde Yavşan Düzü tarafını kapatıyordu. Öteki yanları doğu ile güneyde Mığmığ deresi ve Arpaçay, batıda ise Çiçek deresi(Bostanlar deresi) gibi dik ve sarp yanlı derin vadilerle çevrildiğinden şehir, kuşatılması ve fethedilmesi zor bir kale olarak tanımlanmıştır (Kırzıoğlu, I, 1953: 337).

1045 yılından itibaren Ani Bizans hâkimiyetine girmiş ve valiler tarafından idare edilir hale gelmişti. Bizans’ın Ani kumandanı ve Valisi Magistros unvanlı Aron’un, Ani Katedrali’nin batı duvarının dışına kazılan 7 satırlık Ermenice kitabede(1045-1054

yıllarında): Ani Kale’sinin bozulan surlarını ve kulelerini onartarak yükselttiğini ve Kale’ye su getirdiğini belirtir. (Kırzıoğlu, 1982: 41).

Şeddadiler döneminde Emir Manuçehr, Selçuklular’ın Ani’yi fethi esnasında surlarda meydana gelen bozulmaları onartmış, surları takviye etmiş ve bunlara birkaç burç ilave ederek şehri eski halinden farksız bir konuma getirmiştir (Barthold, I, 1993a: 436, Vardan, 1937: 179).

Ani surlarını tamir ederek güçlendiren Emiri Manuçehr “Arslanlı Kapı” da denilen Orta Kapı’yı yeniden yaparken buraya kendi künyesini tanıtan bir kitabe koydurtmuştur (Akçay, 22, 1964: 156).

Emir Manuçehr, ayrıca Arslanlı Kapı’nın doğusunda ki Ejderha Burcu diye bilinen iki ejderhanın kuşak gibi sardığı ve başları arasında bir “Boğa Başı” kabartması bulunan burçla yanlarındaki duvarları yaptırdı. II. Sımbat zamanında yapılan temeller üzerinden aynı şekilde yeni burçlarla eskisinden daha güzel ve gösterişli olarak yapıldı (Kırzıoğlu, I, 1953: 362).

Topografik özelliklerinden yararlanılarak bir kısmı Arpaçay kenarına, bir kısmı da Bostanlar deresi ile yarılmış kayalıklar üzerine yerleştirilmiş olan şehir surlarının uzunluğu 5 km'yi bulmaktadır. Ancak bu surların kuzeyde, düz arazide inşa edilenleri, önlerinde bir su hendeğinden sonra çift hatlı olarak devam ediyor ve doğudan batıya, sonra da kuzeybatıya yönelerek Arpaçay ile Bostanlar deresini birleştiriyordu.

Ani surlarının nispeten zayıf olan kesimlerinin çevresindeki hendekler 10-12 metre derinliğinde ve 500 metre uzunluğunda kazılmıştı. Bunlar tehlike zamanında özel suyolları aracılığıyla, Arpaçay’dan gelen su ile doldurulurdu. Su kale duvarlarının dibine kadar gelirdi (Tuğlacı, 1984: 8).

Birbirine paralel iç ve dış surların aralarında kısa bir mesafe bulunmaktadır. Bunlardan dış surlar daha alçak, iç surlar ise yüksektir. İç surların bazen yuvarlak bazen de dikdörtgen taban alanları üzerinde, silindirik ve kübik şekilde yükseldikleri görülür. İçlerinde iki üç katlı düzenlemelerin bulunduğu yüksek beden duvarlı iç surlar bazalttan, düzenli kesme taşların birbirleri ile tutturulmuş az kabartmalı killi harç malzeme ile sağlam şekilde inşa edilmişlerdir. Siyah, bej, kırmızı renkteki taş malzeme ile surlar

üzerinde silmeler, panolar, satranç biçiminde ya da haç seklinde desenler oluşturulmuştur.

Sur duvarlarının çift hatlı olması nedeniyle içeri geçit veren kapılar, aynı eksende değildir. Bunun geçmişte, savaş sırasında kapı önünde toplanan ve kapıları koçbaşı denilen gereçlerle parçalamaya ve kırmaya çalışanların güç yoğunluğunu dağıtmak için bir tedbir olduğu, aynının Erzurum başta olmak üzere birçok şehri çevreleyen sur kapılarında uygulandığı da bilinmektedir (Gündoğdu, 2006b: 237).

Emir Manuçehr ve Ebu’l Muammeran zamanlarında Onarım ve takviyeler ile güçlendirilen surlar, 1200 yılında Ani’yi Şeddadilerden alan Atabek Babırlı-Zakare döneminde, doğuda Mığmığ Deresi boyundaki sur kısımları yeniden tamir edilerek Ermenice kitabe konmuştur (Kırzıoğlu, I, 1953: 416).