• Sonuç bulunamadı

2. GEREÇ VE YÖNTEM

3.5. Micro CT ve Üç Boyutlu Modelleme Görüntülerine Ait Bulgular

Mimics 13.01 (Leuven, Belgium) programı yardımı ile yapılan hacim ve alan hesaplamaları sonucunda, simantasyon sonrası içersinde hem hacim hem de alan olarak en az hava kabarcığı barındıran materyaller sırasıyla Multilink Automix ve Ketac Cem Plus ‘dır ve diğer materyallerden istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermektedirler (p<.01) . Bu iki simanı Variolink II takip etmektedir (Çizelge 3.5.1.,Grafik 3.5.1.)

Bu üç materyale göre diğer simanlar daha fazla hacim ve alanda hava kabarcığı barındırmaktadırlar ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p >.05) (Çizelge 3.5.1.) .

Grafik 3.5.1. Kullanılan siman materyallerinin içinde kalan hava kabarcıklarının hacim ve alan değerleri

Çizelge 3.5.1. Kullanılan siman materyallerinin içinde kalan hava kabarcıklarının hacim ve alan karşılaştırılması

HACİM (mm3) ALAN (mm2)

Ort St. S 1/4 1/2 3/4 Gruplar arası karşılaştırma Mann-Whitney-U § Ort St. S 1/4 1/2 3/4 Gruplar arası karşılaştırma Mann-Whitney-U § Ketac Cem Plus 0,22 0,21 0,02 0,21 0,34 A 4,32 3,71 0,94 3,34 6,81 A

Ketac Cem 0,68 0,86 0,16 0,32 0,96 B 15,97 16,075 6,06 10,42 20,60 B Rely X U 100 0,70 0,67 0,08 0,53 1,53 B 14,35 10,64 2,70 13,86 23,29 B Multilink Automix 0,11 0,08 0,03 0,09 0,19 A 1,63 1,31 0,50 0,81 2,95 A RelyX ARC 0,88 1,11 0,13 0,44 1,09 B 15,45 10,45 3,44 13,50 24,24 B Variolink II 0,34 0,38 0,05 0,26 0,42 AB 6,47 5,10 1,62 6,12 12,59 AB Durelon 0,42 0,62 0,06 0,07 1,04 B 15,08 19,94 1,81 3,15 33,63 B Panavia EX 0,92 0,90 0,21 0,75 1,52 B 13,80 11,23 6,93 11,30 27,99 B Biscem 1,13 0,82 0,60 0,67 2,17 B 16,98 10,04 7,61 14,31 27,01 B Clearfil Esthetic 0,71 0,81 0,05 0,64 0,83 B 11,93 10,59 1,47 14,75 15,35 B

Super Bond C&B 1,33 0,76 0,80 1,47 1,57 B 26,11 14,19 12,10 25,67 37,80 B

Ketac Cem Plus

Ketac Cem Plus hacimsel ve alansal olarak en az hava kabarcığı içeren iki materyalden birisidir. Hava kabarcıkları restorasyon içinde orta üçlü ve okluzal üçlü bölgesine lokalize olduğu izlenmektedir. Hava kabarcıkları fazla yaygın değildir ve birbirlerinden bağımsızdırlar (Resim 3.5.1.).

Resim 3.5.1. Ketac Cem Plus üç boyutlu model Ketac Cem

Ketac Cem için oluşturulan üç boyutlu modelde hava kabarcıklarının çoğunun okluzal üçlüde yoğunlaştığı ve fazla hacim kapladığı görülmektedir. Ayrıca servikal üçlü bölgesinde de önemli miktarda ve geniş alanda hava kabarcığı dikkati çekmektedir. (Resim 3.5.2.)

Rely X U 100

Rely X U100 içindeki hava kabarcıkları hacim olarak fazla olmalarına karşın lokalizasyon olarak dar bir alanda yerleşmişlerdir ve genelde okluzal üçlü bölgesindedirler (Resim 3.5.3.).

Resim 3.5.3. Rely X U100 üç boyutlu model Multilink Automix

Test edilen materyaller içinde en az hava kabarcığı içeren siman Multilink Automix ‘dir. Sadece restorasyonun okluzal bölgesinde lokalize ve birbirinden bağımsız hava kabarcıkları izlenmektedir (Resim 3.5.4.).

Rely X ARC

Bu materyalde de yaygın ve büyük hacimli hava kabarcıkları görülmektedir. Hava kabarcıklarının okluzal üçlüde olması ve birebirleriyle bağlantılı olmaları dikkat çekmektedir.

Resim 3.5.5. Rely X ARC üç boyutlu model Variolink II

Variolink II’ye ait üç boyutlu modellemede okluzal üçlüde az alan kaplayan ve hacimsel olarak daha küçük birkaç tane hava kabarcığı izlenmektedir (Resim 3.5.6.).

Durelon

Durelon simanda az miktarda birbirinden bağımsız ve simanın her bölgesinde izlenen hava kabarcıkları görülmektedir (Resim 3.5.7.).

Resim 3.5.7. Durelon üç boyutlu model Panavia EX

Panavia EX için elde edilen üç boyutlu modelde çoğunluğu okluzal üçlüde lokalize olmuş oldukça geniş hava kabarcıkları izlenmektedir (Resim 3.5.8.).

BisCem

BisCem e ait görüntülerde hava kabarcıkları çoğunlukla okluzal üçlü ve orta üçlüde izlenen az miktarda da servikal üçlüde tespit edilmiştir (Resim 3.5.9.).

Resim 3.5.9. BisCem üç boyutlu model Clearfil Esthetic

Clearfil Esthetic de özellikle servikal marjinde çizgisel tarzda hava kabarcığı dikkati çekerken okluzal üçlüde yoğunluğu artan hava kabarcıkları izlenmektedir (Resim 3.5.10.)

Super Bond C&B

Super Bond C&B ait görüntülerde siman materyalinde çoğunlukla servikal üçlüde olmak üzere hemen hemen her bölgeye dağılmış geniş alana sahip ve birbirleriyle bağlantılı hava kabarcıkları izlenmektedir (Resim 3.5.11.)

4. TARTIŞMA

Diş hekimliğinde kullanılan simanlar, klinik uygulama yaygınlığı nedeni ile diş hekimliği pratiğinde en önemli materyaller arasında sayılabilir. Dental simanlar; sabit protetik restorasyonların ve ortodontik apareylerin dişlere yapıştırılmasında yapıştırma ajanı olarak, çürüğün uzaklaştırılmasından sonra kavitelerde kaide materyali olarak, süt ve sürekli dişlerde geçici veya daimi restorasyon materyali olarak kullanılmaktadırlar.

Günümüzde protetik diş tedavisinde; tedavi tekniklerindeki yelpazenin genişlemesi, kullanılan tedavi materyallerinin çeşitliliği ve özelliklerinin artışı, hastaların bu tedaviden yüksek beklentileri ve sabit protezlerin kullanım kolaylığı gibi nedenlerden dolayı sabit tedavi yaklaşımlarına doğru bir eğilim görülmektedir. Ayrıca dental implant teknolojisinin gelişimi, klinik uygulamasının her geçen gün yaygınlaşması ve tedavi fiyatlarındaki göreceli iyileşme hareketli protez endikasyonlarını daraltıp, sabit tedavi alternatiflerinin yaygınlaşmasına imkan sağlamaktadır.

Özellikle estetik beklentiler ve üstün mekanik özelliklerinden dolayı seramiklerin kullanımında önemli düzeyde bir artış söz konusudur. Sertliklerinin mineye yakın olması, kırılmaya karşı dirençli olmaları ve doğal diş ile mükemmel uyum göstermeleri, seramik restorasyonların tercih nedenlerinin başında gelir. Günümüzde mevcut olan seramik tipleri ve fabrikasyon tekniklerinden hangi sistemin daha uygun olduğu konusunda araştırmalar devam etmektedir. Son derece estetik olan seramik restorasyonun başarısı, ancak doğru seçilen yapıştırıcı siman ve simantasyon tekniği ile bütünleşecektir.(O’Brein 2002)

Diş hekimliğinde sabit parsiyel restorasyon uygulamalarının artışına paralel olarak yapıştırıcı simanlar için çok farklı sistemler ortaya konulmaktadır. Her geçen gün bu tür materyallerin sayısı, içeriği ve çeşitliliğinde artış görülmektedir.

Sabit protetik tedavi hastanın ağız hazırlığı, ölçü işlemi, laboratuar safhası gibi bir takım hassas, pahalı ve karmaşık safhalardan sonra sonlandırılmaktadır. Bu önemli safhaların en sonuncusu sabit parsiyel restorasyonun seçilen uygun bir siman

materyaliyle dişe yapıştırılmasıdır. Sabit parsiyel protezlerin ve geleneksel kronların başarısızlığında simantasyon hatalarının ikinci en büyük neden olduğu düşünüldüğünde simanların seçiminin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır (Diaz- Arnold ve ark 1999). Buradaki en önemli noktalardan biri simanların mekanik dayanımının yüksek olmasıdır. Bu durum da seçilen materyalin içyapısındaki homojenite, materyalin kuvvete karşı direnci ve bağlanma dayanımıyla doğrusal bir ilişkiye sahiptir. Ülkemizde ve dünyada yapılan sabit parsiyel restorasyon sayısı dikkate alındığında uygun siman seçiminin önemi daha belirgin bir şekilde anlaşılabilir.

Otuz yılı aşkın süredir sabit protetik restorasyonların kullanımının artışına bağlı olarak yapıştırma materyalleri üzerinde yoğun çalışmalar yürütülmektedir. (O’Brein 2002). Diş preparasyonunda rezistans ve retansiyon formları her ne kadar başlıca öneme sahip olsa da; ideal bir yapıştırıcı siman; öncelikle doku ile uyumlu olmalı, içeriğinde diş dokularına zarar verecek toksik madde bulundurmamalı, çürük önleyici özellikleri olmalı, ağız ortamında bozulmaya karşı yeterli dirence sahip olmalı, nemden etkilenmemeli, restorasyon ile diş arasındaki en ince ayrıntılara kadar ulaşabilmeli, düşük viskoziteye sahip olmalı, restorasyon ile diş arasındaki streslere dirençli olmalı, yüksek gerilme makaslama ve çekme dayanımı göstermeli, estetik materyallerle birlikte kullanılacak ise ışık geçirgenliği yeterli olmalı, ısı yalıtkanlığına sahip olmalı, yeterli çalışma ve sertleşme süresi olmalı, uygulaması kolay olmalı, üzerine gelecek malzemenin yapısını bozmamalı, diş sert dokularına bağlanması iyi olmalı, radyo opak görüntü vermeli, uygulandıktan sonra restorasyon altında homojen yapısını korulmalı, raf ömrü uzun olmalı ve ekonomik olmalıdır (Aydın 1999, O’Brein 2002, Roselli ve ark 2003, Işıksal 2007).

Geleneksel simanlar manuel olarak hazırlanan ve karıştırılan ya da kapsül içerisinde önceden hazırlanmış ve mekanik olarak karıştırılan toz ve likitten oluşmaktadır. Fakat son yıllarda 2 pattan oluşan rezin esaslı simanların kullanımı giderek artmaktadır. Geleneksel simanlar, içerikleri arasında oluşan kimyasal reaksiyonla (sıklıkla asit-baz reaksiyonu) yada monomer bileşiklerinin polimerizasyonuna bağlı sertleşirler (O’Brein 2002). Simanlar genellikle likit ve tozun karıştırılması ile oluşan ve asit baz

asit ya da öjenol esaslı olurken, toz çinko oksit ya da alumino-silikat yapıdan oluşmaktadır. Bu simanlarda karıştırma sırasında toz mikrometrik boyutlarda iken, rezin simanlar nanometrik boyutlar gösterirler (O’Brein 2002).

Çok çeşitli kullanımlarından dolayı birden fazla tipte simana ihtiyaç duyulmaktadır. Günümüzde ihtiyaç duyulan tüm özellikleri bir arada sağlayan siman henüz geliştirilememiştir (O’Brein 2002). Klinik olarak en yaygın olarak kullanılan polikarboksilat, cam iyonomer ve resin esaslı simanların bir ya da birkaç kıstas esas alındığında her biri diğerlerine göre üstün özellikler sergileyebilir.

Siman materyallerinin kimyasal birleşimi farklıdır, bu durum materyaller arasında belirgin olarak fiziksel, kimyasal ve biyolojik farklılıkları doğurur (O’Brein 2002). Simanlarla ilgili fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkilerine dair ayrıntılı laboratuar çalışmaları yapılmış olmasına rağmen (Cattani-Lorente ve ark 1999, Attar ve ark 2003, Küçükeşmen ve ark 2005) klinikte uygulanan simantasyon işlemi sonrasında restorasyon ve diş dokusu arasında kalan simanın son durumu hakkında bilgi eksikliği göze çarpmaktadır.

Bu çalışmada, yapıştırıcı simanlarda simantasyon sonrasında oluşan su emilimi, çözünürlük, basma dayanımı ve siman içinde oluşan hava kabarcığının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Test edilecek siman materyalinin seçiminde klinikte güncel olarak kullanılan polikarboksilat, cam iyonomer, rezin esaslı cam iyonomer ve rezin esaslı simanlar gibi içeriği ve polimerizasyon biçimleri farklı olan materyaller tercih edilmiştir.

Su emilimi ve suda çözünürlük; tamamen kontrol altına alınamayan ve dental restoratif materyallerin klinik başarısını olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir. Su emilimi, materyallerde boyutsal değişikliklere yol açan, renklenmelere ve marjinal konturlarda kırılmalara sebep olan bir etkendir. Suda çözünürlük ise, restorasyonların biyolojik yapılarla olan uyumlarını olumsuz yönde etkileyen ve bozulma oranlarını arttıran bir olgudur. Sonuçta bu faktörlerin; yüzey özelliklerinin, kenar bütünlüğünün ve estetik görünümün kaybına ve dolayısıyla restorasyonlardaki başarısızlıkların

artmasına sebep oldukları bilinmektedir (Yap ve Lee 1997, Rosenstiel ve ark 1998, Küçükeşmen ve ark 2005). Bunu takiben hassasiyet ve sekonder çürükler gibi yan etkiler ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden su emilimi ve suda çözünürlük, dental materyallerin seçiminde ve kullanımında klinik açıdan büyük önem taşımaktadır (Yap ve Lee 1997, Keyf ve ark 2006).

Su emilimi ve çözünürlük için araştırıcılar genellikle teflon, plastik ve metal kalıplar kullanarak farklı boyutlarda örnekler ile sonuçlar elde etmeye çalışmışlardır (Yılmaz 1999, Işıksal 2007). Bu durum çalışmalardan elde edilen sonuçların birbirleriyle kıyaslanmasını güçleştirmektedir. Bu nedenle bu test için ISO 4049 (2000) standartları geliştirilmiştir. Yapılacak çalışmaların sonuçlarının kolay irdelenmesi ve karşılaştırma yapılabilmesi için örneklerin 15 mm çapında ve 1 mm kalınlığında diskler halinde hazırlanmasının gerektiği bildirilmektedir ( Dupuis ve ark 1992, Sousa-Neto ve ark 1999, Akıncıoğlu 2005, Keyf ve ark 2006) .

Bu çalışmada, on bir farklı siman materyalinin su emilimi ve çözünürlük testi için ISO 4049 (2000) standartlarında 15 mm çapında ve 1 mm kalınlığında her bir gruptan 13’er adet toplam 143 adet siman örneği 23±1 0C oda sıcaklığında ve %50±5 rölatif nemlilikte hazırlanmıştır.

Basma dayanımı, çekme kuvvetlerinde zayıf ve kırılgan materyallerin kıyaslanması için oldukça etkilidir. Çiğneme kuvvetlerinin çoğu baskı şeklinde olduğu için basma dayanımı özellikle çiğneme işlemi sırasındaki kuvvetin ölçülmesinde önemlidir (Bozoğulları 2007). Basma dayanımı değerlerinin laboratuar koşullarında belirlenebilmesi için materyallerin standart boyutlarda hazırlanmadır. Bu amaçla birçok çalışmada çeşitli standart teflon, plastik ve metal kalıplar kullanılmıştır (Akıncıoğlu 2005, Işıksal 2007, Xu ve Burgess 2003, Cobb ve ark 2000). Bu çalışmada, onbir farklı siman materyalinin basma dayanımı değerlerini belirlemek için standart teflon kalıplar kullanılmıştır.

Basma dayanımı testinde hazırlanan örnek boyunun çok kısa olduğu durumlarda güç dağılımlarının belirlenmesinin zorluğu; örnek boyutunun fazla uzun olduğu durumlarda ise materyalin eğilebilme olasılığından dolayı sağlıklı veri elde edilebilmesi güçtür. Bu nedenle en tatmin edici sonuçlar, silindir örneğin boyu

Yapılan bazı çalışmalarda bu kurala uyulduğu görülmüştür (Torabinejad ve ark 1995, Nomoto ve McCabe 2001, Akıncıoğlu 2005, Işıksal 2007). Güç dağılımlarının karışmasını veya materyalin eğilmesini önlemek amacıyla bu çalışmada on bir farklı simanın basma dayanımı testi için ISO 3107 standartlarında 4 mm çapında, 6 mm yüksekliğinde her gruptan 10’ar adet toplam 110 adet silindirik örnek hazırlanmıştır. Bu çalışmada, hazırlanan siman örnekleri basma dayanımı testinden önce ISO 3107 standartlarında belirtildiği şekilde 37±10C etüvde 24 saat bekletilmiştir (Akıncıoğlu 2005, Çıldır 2006, Owadally ve Ford 1994, Işıksal 2007).

Yapılan çalışmalarda, materyallerin basma dayanımı testinin ölçümleri Instron basma dayanım aletinin farklı modelleri ile 1.00 mm/dak hızda yapılmıştır ve sonuçlar ‘MPa’ olarak kaydedilmiştir (Akıncıoğlu 2005, Çıldır 2006, Owadally ve Ford 1994, Işıksal 2007, Cobb ve ark 2000, Torabinejad ve ark 1995). Bu çalışmada, hazırlanan siman örneklerinin basma dayanımı ölçümü üniversal test cihazı kullanılarak yapılmıştır. Basma kuvveti, ISO 3107 standartlarında belirtildiği gibi, siman örneklerinin uzun ekseni boyunca 1.00±0.05 mm/dak hızla uygulanmıştır. Siman örnekleri kırıldığında basma dayanımı değerleri ‘MPa’ olarak kaydedilmiştir.

Çalışmamızda klinik koşulları taklit etmek amacıyla çürüksüz molar dişler kullanılarak üzerlerine lityum disilikat içeren cam seramik restorasyonlar yapılmıştır. Bununla beraber deney düzeneğini standardize etmek için bütün örnekler standart koşullarda prepare edilerek, hepsi için standart koşullarda seramik restorasyonlar üretilmiştir. Doğal dişlerin en önemli dezavantajı boyutlarında ve mekanik parametrelerinde geniş varyasyonların olmasıdır (Rosentritt ve ark 2000). Ayrıca doğal dişlerde pulpa ile dentin arasındaki mesafe standardize edilememektedir. Çalışmamızda bu tür zorluklarla karşılaşılmış, preparasyon sırasında pulpası açığa çıkan dişler çalışmadan çıkarılarak yerine yeni örnekler hazırlanmıştır.

Pek çok araştırıcı kronların kırılma dayanımını test etmek için metal day’lar kullanmıştır (Webber ve ark 2003, Wood ve ark 2006, Bozoğulları 2007). Metal day’ların üzerinde standart preparasyonun mümkün olması ve materyalin fiziksel özelliklerinin birbirine benzer olması avantajlarıdır (Komine ve ark 2004). Ancak simantasyondan sonra yapılacak olan Micro CT analizinde, metal malzemedeki yoğun ışıma sonucu oluşacak artıfaktlar simanın değerlendirilmesini imkansız hale getirmektedir. Çalışmamızın amaçlarından biride restorasyonlarla diş dokusu

arasında kalan simanın durumunun incelenmesidir. Seramik restorasyonların klinik başarısı, yapıştırıcı simanlar ve simantasyon işlemlerine de bağlıdır (Diaz-Arnold ve ark 1999). Simantasyon sırasında hem diş dokusuna hem de restorasyona bazı işlemler yapılmaktadır. Bu işlemler hava kabarcıklarının yapısı ve yerleşimini etkileyebilir. Bu nedenlerden dolayı, klinik koşulların sağlanması için doğal diş dokularının kullanılması tercih edilmiştir.

Hava kabarcıkları yapıştırma amacıyla kullanılan siman materyalinin mekanik özellikleri üzerinde büyük bir etkiye sahiptir ve korunmasız dentine istenmeyen ağız sıvıları, bakteri ve bakteri toksinlerinin muhtemel geçişi için doğrudan etkilidir. Çalışmamızdaki en önemli hedeflerimizden biri simantasyon sonrası oluşan hava kabarcıklarının miktarını ve konfigürasyonlarını belirlemektir. Bu konu daha önce de farklı araştırma metotlarıyla incelenmiştir.

Siman içindeki hava kabarcığı ya da pörözite miktarının değerlendirilmesinde en eski ve yaygın olarak kullanılan metotlar; ışık mikroskobu, taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve geçirgen elektron mikroskobu (TEM) dur. Işık mikroskobu fazla hassas olmamasına karşın geniş bir alanda inceleme imkânı vermesi dolayısıyla önemli bilgiler verebilir. SEM ve TEM son derece ayrıntılı ve kesin ölçümlerle doğru bilgiler verebilir (De Santis ve ark 2005). Ancak tüm mikroskoplar iki boyutlu görüntüler ve sadece alan bilgisi verebilir, üç boyutlu hacim ve lokalizasyon bilgisi vermeleri mümkün değildir. Ayrıca görüntü alınacak örneklerin hazırlanması için materyal örneklerinden kesitler alınması gerekmektedir. Buradaki temel dezavantaj örneklerden rastgele kesit alınmasıdır, yani örneğin bütününde hava kabarcıklarının hacimsel, alansal ve yerleşim olarak belirlenmesi mümkün değildir. Dahası örneğin bütünü hakkında bilgi edinilmesi için bir örnekten çok sayıda kesit alınıp değerlendirilmelidir, bu da çok zahmetli, pahalı ve zaman alan uzun bir işlemdir. Ayrıca örneğin incelenmesi aşamasında kesit alındığında örnek başka bir test için kullanılamaz hale gelmektedir.

Hava kabarcıkları ve pörözite değerlendirilmesi için en yaygın ikinci metot civalı pörözitemetredir. Civa pörözitemetresi kullanımında prensip, çeşitli sıcaklıklarda uygulanan basınç değişimleri ile katılar içine nüfuz eden civa hacminin belirlenmesidir.

Gözenek boyut dağılımı için pörözitemetre verileri yüksek basınçlarda elde edilir. Bu yüksek basınç, materyalin taneciklerinin kırılmasına ve bazı kapalı gözenek hacimlerinin açılmasına neden olabilmektedir. Ayrıca, simanların sıkışabilir olması tanecikler arası gözenekliliğin değerlendirilmesinde kısıtlayıcı olmaktadır. Civa, materyalin ancak makro gözeneklerine tesir edebilmektedir (Mulitinovic- Nikolic ve ark 2007). Bu yöntemin avantajı testten sonra örneğe zarar verilmemesidir. Bunun yanında yöntemin ana yetersizliği materyal içindeki hava kabarcıkları ya da pöröz yapıların dış ortamla ve birbirleriyle bağlantısının olmadığı durumlarda civanın bu bölgelere erişememesinden dolayı içyapıdaki hava kabarcıklarının analiz edilememesidir. Bir başka deyişle materyalin bünyesinde bulunan ancak dış ortamla bağlantısı olmayan pöröz yapılar tespit edilemez. Dahası bu yöntemle elde edilen veriler bir spektrum şeklinde verilir (Mulitinovic-Nikolic ve ark 2007). Hava kabarcıklarının hangi bölgede yoğunlaştığı ve üç boyutlu olarak hangi bölgeleri işgal ettiğini saptamak mümkün değildir.

Desinova ve ark (2009) yaptıkları çalışmada restorasyon ve diş arasında kalan siman materyalini, hava kabarcıklarının analizinde yeni bir yöntem olarak kullanılan akustik mikroskopla incelemişlerdir. Bu yöntem temelde ultrasonografi yöntemine dayanmaktadır. Bu yöntemde 25-2000 MHz arasında yüksek frekansta akustik dalgaya sahip olan, dar ışın demeti (1-100 µm çapla) özel akustik lens ile odaklanarak hassas ultrason görüntüsü elde edilebilmektedir. Odaklı ultrason prob (akustik lens ) ve tarama işlemi ile diş dokusu ve restoratif materyal ara yüzeyinin uzaysal durumu ve dağılımı hakkında bilgi sahibi olunabilmektedir. Ancak akustik mikroskop diş hekimliği uygulamaları için henüz yeni bir yaklaşımdır ve gelişmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Prepare edilen dişle restorasyon arasındaki siman aralığı yaklaşık 25-100 mikron kadardır. Bu durum örneklerden kesit alınarak yapılacak mikroskop değerlendirmesini çok zor kılmaktadır. Bu noktada kesit alınımı gerektirmeyen ve çok küçük alanlarda bile ayrıntılı bilgi verebilen Micro CT kullanımı çeşitli avantajlar sunmaktadır. Micro CT nin en önemli avantajı farklı yoğunluk olması şartı ile diş sert dokularını, restorasyonları ve bağlayıcı ajanları ayrıntılı bir şekilde göstermesidir. Micro CT ile elde edilen veriler bilgisayarda analiz edilip üç boyutlu

modeller oluşturularak önemli bilgiler elde edilebilir (De Santis ve ark 2005). Diğer önemli avantajı ise örneklere zarar vermeden analiz yapılabilmesidir.

Çalışmada her bir seramik restorasyondan 18 mikronluk (1mm=1000 mikron), toplam 450-500 kesit görüntü elde edilmiştir. Her bir örneğin taranması yaklaşık olarak 80-100 dk kadar sürmüştür. Elde edilen Micro CT görüntüleri BMP formatına dönüştürülerek bilgisayar analizi için hazırlanmıştır. Mimics programı yardımı ile veriler okunarak prepare edilen diş ve restorasyon arasındaki simanın içinde kalan hava kabarcıkları üç boyutlu olarak belirlenmiş, alan ve hacim hesapları yapılmış, aynı zamanda siman içinde hangi bölgelere lokalize oldukları tam olarak belirlenmiştir.

Nomoto ve ark (2004) manuel ve makine ile karıştırma yöntemlerini kullanarak Ketac Cem cam iyonomer simanın içinde oluşan hava kabarcığı miktarını karşılaştırmıştır. Ketac Cem cam iyonomer siman örneklerini farklarını incelenmiştir. Farklı şekillerde karıştırılan cam iyonomer simanlar 6 mm uzunluk ve 4 mm çaplı teflon kalıplara yerleştirilerek örnekler elde edilmiştir. Her bir örnekten Micro CT yöntemi ile 26 mikron kalınlığında yaklaşık 200 kesit alınıp üç boyutlu modeller oluşturularak hava kabarcıklarının sadece sayıları belirlenmiştir. Çalışmada simantasyondan sonra oluşan hava kabarcıkları ile ilgili herhangi bir veri mevcut değildir.

Klinik koşullara paralel olması için çalışmamızda doğal dişler standart boyutlarda prepare edilerek standart seramik restorasyonlar 11 farklı simanla üretici firma önerileri doğrultusunda simante edilmiştir. Her örnekten aynı mikro CT uygulaması ile 18 mikron kalınlığında ortalama 450-500 kesit alınarak değerlendirilme yapılmıştır. Bu çalışma düzeni klinik uygulamaya en iyi şekilde