• Sonuç bulunamadı

Araştırmamız üç aşamada gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada konu ile ilgili kaynak araştırması yapılarak yayınlar ve araştırmalar incelenmiştir. İkinci aşamayı saha çalışması oluşturmaktadır. Daha önceden tespit edilen camiler yerinde görülüp incelenmiş; bu camilerin rölöve ölçüleri alınmış; genel ve ayrıntı fotoğraf çekimleri yapılmış ve notlar alınmıştır. Üçüncü aşamada ise kaynak taraması sırasında elde

edilen bilgiler, saha çalışmasının sonuçlarıyla birlikte derlenerek, belirlenmiş olan ana hat planı doğrultusunda metin yazımı gerçekleştirilmiştir.

Camilerin hepsinin bir yapım kitabesi bulunmaması, tarihsel bir sıralama yapmayı zorlaştırmış ve bu nedenle alfabetik bir düzen tercih edilmiştir. Mihrap, minber gibi birimlerin bölümlerinin düzenlenmesinde Celal Esat Arseven'in “Sanat Ansiklopedisinden” yararlanılmıştır (Arseven, 1966: 1199-1200, 1347, 1412). Çalışma çizim ve fotoğraflarla desteklenmiştir. Yapıların tanıtımı aşamasında kullanılmış olan çizimlerin bir kısmı Konya Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi’nden temin edilmiş olup, çoğunluğu tarafımızdan çizilmiştir.

Tezin metin kısmı dört ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde konunun tanımı yapılmış, konuyla ilgili yayın ve araştırmalara yer verilmiş, tezde kullanılan metot ve düzene değinilmiştir. Giriş bölümünün ardından Konya merkezde bulunan camilerin incelendiği katalog bölümüne geçilmiştir. Katalog bölümünün ardından değerlendirme bölümüne geçilmiş ve sonuç bölümünde ise bu çalışmayla beraber Konya merkezde yer alan camilerin Türk-İslam Sanatı açısından önemine değinilmiştir. Metin kısmının sonunda genel kaynakça, çizim ve fotoğraflar yer almaktadır.

1. 4. Mihrap ve Mihrap Elemanları

Mihrap kıble olarak tanımladığımız Mekke’yi dolayısıyla namaz ibadeti esnasında dönülmesi gereken yönü işaret etmekte olan bir niş olarak İslamiyet’in ilk yıllarından bu yana mimaride yer almaktadır.

Mihrap anlam olarak Arapça’da saray, harem bölümü yahut hükümdar tahtının bulunduğu alan şeklinde karşılıkları bulunan mihrap kelimesi zamanla camilerde imamın namaz kıldırdığı yer için kullanılmaya başlanmıştır (Erzincanlı, 2005: 30- 37). Dini mimarinin en önemli elemanlarından biri olan mihrabın İslam sanatındaki gelişimi oldukça uzun bir döneme yayılmaktadır. İlk etapta Mescid-i Nebevî’nin bir mihrabı olmadığı ve yalnızca Hz. Peygamber’in namaz kıldırdığı yerin belli olduğu bilinir. Ömer b. Abdülazîz, Medine Valiliği görevi esnasında Mescid-i Nebevî’yi imar etmekte iken (707-710) Peygamber’in namaz kıldırmak için

durduğu yere niş şeklinde mihrap ilave ettirmiştir (Erzicanlı, 2005: 32). İslamiyet’in ilk yıllarında diğer mescidlerde ise kıble yönü renkli bir çizgi, kaya parçası yahut alçı levha ile belirtilirdi (Bakırer, 2000: 27).

Kur’an-ı Kerîm’de ise “mihrap” beş âyette geçmektedir1. Âyetlerde mihrabın;

mâbed, mescit, mahfil (maksure) ve kale - yüksek ve ihtişamlı binalar anlamında “özel bir yer”i ifade etmek için kullanıldığı anlaşılır2. Duvar içine yerleştirilen bir niş

şeklinde olup sütunlarla hareketlendirilmiş olan mihrapların ilk örneklerine 8. yüzyıldan itibaren rastlanır ve bu mihraplar ana hatlarıyla günümüze kadar korunmuştur.

Anadolu’da 12.-14. yüzyıllar arasında yapılmış olan mihraplarda; alınlık, köşelik, kavsara, niş ve sütuncelerin, iki yahut daha fazla kuşakla çerçevelenmesinden meydana gelmiş olan düşey dikdörtgen görünümlü mihraplar yer almaktadır (Bozkurt, 2007: 14). Bu tarihlerde yapılmış olan mihraplar yapı ile orantılı boyutları ve taş malzemeden yapılmış olmaları ile dikkat çekmektedir (Erzincanlı, 2005: 33).

Anadolu mihrapları içerisinde Ürgüp Damsa Köy Taşkın Paşa Camii’nin 14. yüzyıl ortalarına tarihlenmekte olan ahşap mihrabının süslemesi devrin minberleriyle benzerlikler göstermektedir. Ceviz ağacının kullanılmasıyla oluşturulan levhaların uygun ölçülerde kesilerek birbirine çakılması suretiyle meydana getirilen süsleme kompozisyonu oyma ve ajur tekniğinde yapılmıştır. 19. yüzyılda Osmanlı sanatına batı sanatı etkilerinin girmesiyle birlikte mihrap süslemelerinde girift süsleme kompozisyonları ve belirgin olarak kullanılmış olan “S-C” formlu yapraklı kıvrım dallar ve abartıyı ön plana çıkaran uygulamalara yer verilmiştir.

Sonuç olarak mihrap, işlevselliğinin yanında simgesel boyutu ile de cami mimarisine eklenmiş olan dini litürjik bir öge olup, cami-mescitlerde ibâdet mekânını yönlendirmekte olan bir yapı elamanı olarak büyük önem taşımaktadır. Bu nişte yer

1 Kur’an, 3/37; 3/39; 19/11; 38/21; 34/13.

2 Âl-i İmrân 3/37, 39 ve Meryem 19/11’de Hz. Zekeriya’nın mihraba girmesi/çıkması ve orada namaz kılmasından söz edilir; Sebe 34/13’te mihrabın çoğulu mehârib olarak “yüksek binalar, kaleler, mâbedler” anlamında kullanılmaktadır; Sâd 38/21’de ise Hz. Dâvud’un bulunduğu yere mihraba/mabede/ibâdethaneye tırmanan iki davacıdan bahsedilmektedir.

almakta olan sütunçeler, kuşaklar, kavsara, köşelik, kitabelik ve taç gibi birimler mihrabı oluşturmaktadır.

Mihrap elemanlarının adlandırılmasında yukarıdan aşağıya doğru yapılan bir tanımlama sırası gözetilerek şu şekilde bir ayrıştırma yapılmıştır:

Taç: Çerçeve üzerinde yer alan ve farklı biçimlerde tepeliklerle süslenerek,

mihrabı üst kısımda sonlandıran bölüm.

Çerçeve: Silme veya kuşaklardan oluşan ve içerisinde alınlık, köşelik,

kavsara, niş ve köşe sütunçelerini kapsayan eleman.

Alınlık: Çerçeve ile köşelik arasında yer alan ve çoğunlukla bir çerçeve

içerisinde yazı kuşağı ile doldurulan bölüm.

Köşelik: Kavsarayı tek yahut iki ayrı parça halinde kuşatan üçgen biçimli

alanlardan meydana gelen bölüm.

Kavsara: Mihrap nişinin üzerini örten eleman. Geç dönem mihraplarında

içbükey ve dışbükey silmelerle hareketlendirilmiş kavsaralar görülmektedir.

Niş: Mihrabın ortasında girinti oluşturan ana elemandır.

Sütunce: Nişin ağız kenarlarına, süsleme maksadıyla yerleştirilen sütun

görünümlü elemanlardır.

Oturtmalık: Mihrap kütlesinin üzerinde yükseltildiği kaide. Her zaman

kullanılan bir eleman değildir (Arseven, 1966: 1199-1200).

1. 5. Minber ve Minber Elemanları

Minber sözlükte kademe kademe yükselmek için üzerine çıkılan yer anlamına gelir. Genellikle camilerde hatibin hutbe okurken daha net bir şekilde görülüp duyulmak için çıktığı basamaklı bu iç donatı elemanını ifade eder(Bozkurt, 2005:103-106).

Aşağı tarafında perde ile örtülü bir kapısı ve üzerinde durulacak bir sahanlığı olan ve bu sahanlığın dört köşesinde bulunan direklere oturtulmuş küçük bir kubbesi bulunur. Taştan inşa edildikleri gibi ahşap malzemeden de yapılmaktadırlar (Arseven, 1966: 1412).

Camilerde Cuma ve bayram günlerinde hatiplerin hutbe vermek için çıktıkları merdivenli yüksekçe kürsüye İslam dünyasında minber ismi verilmiştir.

İslamiyetin ilk yıllarında bir hurma kütüğüne yaslanarak konuşan Hz. Peygamber için hicretin 7 (628) veya 8. yılında ılgın ağacından iki basamak ve bir oturma yerinden ibaret bir minber yapılmıştı. Yaklaşık 1 m. yüksekliğindeki bu minberin oturma bölümünün ön tarafında (muhtemelen) uçları topuzlu olan iki dikme bulunuyordu ve minber sade bir işçiliğe sahipti (Bozkurt, 2005: 103).(Diez, 1979: 335-337). Hz. Muhammed Cuma hutbelerini ve diğer emir ve nasihatlerini ashabına buradan bildirmekteydi. Bu bilgiler ışığında minber ilk etapta bir kürsü şeklindeydi. Cuma hutbeleri esnasında minber olarak kullanılan bu öge diğer zamanlarda yabancı elçilerin kabulünde bir taht olarak kullanılmaktaydı. Bu özelliği sayesinde minber daha sonraki yıllarda saltanat alametlerinden biri olarak kabul edildi (Çam, 1997: 177). Hz. Peygamber’in vefatının ardından Hz. Ebubekir de bu minbere çıktı ve ardından gelen diğer halifelerde bu geleneğe uymuşlardı (Bozkurt, 2005: 103).

Camilerde mihrabın sağına konumlandırılan minberler camilerin en işlemeli bölümlerinden birini oluşturmaktadır. Taş, ahşap, mermer ve tuğla gibi farklı malzemelerden yapılabilen minberlerin günümüze ulaşabilmiş en erken tarihli örneği 248/862 yılında Kuzey Afrika’da Kayravan’da yapılmış olan ahşap minberdir. Abanoz ağacından yapılmış olan bu minber on yedi basamaklı olup giriş kapısı üzerinde taç uygulaması bulunmamaktadır. Birbirinden farklı boyutlarda hazırlanmış olan 200’e yakın işlemeli parçadan oluşan bu örnek günümüzdeki minber anlayışının ilk örneğidir (Apa, 2015: 11). Fatımiler (910-1171) döneminde yapılmış olan minberlerin ise kapı, taç ve köşk bölümleri bulunuyordu. Bu tipe en iyi örnek 1168 yılıyla tarihlenen Nureddin için Kudüs’te yapılmış olan Aksa Camii minberidir (Apa, 2015: 11).

Büyük Selçuklu devrine ait 1073-74 yıllarına tarihlendirilmekte olan Abyaneh Mescidi minberi günümüze kadar ulaşabilmiş olan örneklerden birisidir. Eğri kesim tekniğinin görüldüğü bu eser Anadolu Selçuklu Devri minberlerinin bir kısmına da örnek teşkil eder (Apa, 2015: 11). 543/1148 tarihli olan İran’daki Berz Camii minberi korkuluk bölümlerinde ajur tekniğinin uygulandığı ilk örnek olarak karşımıza çıkar (Bozkurt, 2005: 103). Beylikler ve Osmanlı Devleti döneminde de farklı malzemelerle yapılmaya devam etmiş olan minberler giriş, yan aynalık, aynalık altı, geçit, geçit üstü, köşk yan pano, köşk, külah ve alem bölümlerinden oluşmaktadır.

Giriş: Minberlerin basamak başlangıcında yer alan kemerli açıklık şeklinde

oluşturulan ve minbere giriş sağlayan bölüm. Üzerlerinde bir kitabelik bölümü ile taç bölümü yer almaktadır (Taç bulunmayan örnekler de mevcuttur).

Aynalık Altı: Yan aynalığın hemen altında yer alan bu bölüm genellikle

kemerli açıklıklar şeklinde oluşturulmuştur. Bu kemerli açıklıklar özellikle Osmanlı Dönemi minberlerinde karşımıza çıkmaktadır.

Yan aynalık: Gövdeyi ve minberlerin yan yüzeylerini form özelliği

dolayısıyla üçgen olarak oluşturan bölümlerdir.

Korkuluk: Minberi iki yandan sınırlandırarak merdivenleri çevreleyerek

kuşatan bölümdür.

Köşebent: Minber korkulukları ile giriş söveleri arasında yer alan süs amaçlı

yapılmış olan bölümlerdir.

Geçit: Genellikle kemerli açıklık şeklinde oluşturulan ve minberle birlikte

kesintiye uğramış olan harimde geçişi sağlamakta olan bölümdür. Selçuklu devrinde kapalı panolar şeklinde düzenlenmekte olan geçit bölümleri daha sonraki dönemlerde kemerli açıklıklar şeklinde oluşturulmuştur.

Geçit üstü panosu: Geçit bölümünün hemen üzerinde yer alan bu bölüm

dikdörtgen bir pano şeklinde hazırlanır sade bırakılabildiği gibi döneminin süsleme anlayışına uygun olarak süslenenler de bulunmaktadır.

Köşk altı panosu: Genellikle yüksek olan minberlerde bulunan geçit üstü

panosunun hemen üzerinde yer almakta olan bölümdür

Köşk: Minberin en üst bölümünde taht olarak da adlandırılmakta olan dört

Benzer Belgeler