• Sonuç bulunamadı

Haşim Nahit; memuriyet (Maliye Bakanlığı’ndaki vazifesi), talebelik (Hukuk Fakültesi- Sorbon’daki içtimaî iktisadîyat dersleri) ve yazı çalışmalarını (13 kitap ve 500’den fazla yazısı), birlikte sürdürmüştür. Otuz dört yıl iki ay on beş gün süren memuriyetinin yirmi üç yıl iki ay on iki gününü Maliye Bakanlığı’nda, üç yıl on bir ay yirmi gününü Dışişleri Bakanlığı’nda, yedi yıl

22 T.C Emekli Sandığı Arşivi (ESA), 72077/21-6388 Bu belge, çalışmamızın “Belgeler-Fotoğraflar”

bölümünde Ek-4-B olarak yer almaktadır.

23 BİRİNCİ, Ali, Türk Ocağından Simalar; Erbilli Haşim Nahit'in Hikâyesi, Türk Yurdu, S: 156,

Ağustos 2000, Ankara, s 5-9; Ayrıca Haşim Nahit’in İktisadî Yürüyüş’teki bir makalesinde

Muharririn Biyografisi başlıklı tanıtma yazısında “1327’de Mektebi Hukuktan mezun olan Haşini Nahit…” diye başlayan bir ibare bulunmaktadır. (İmzasız), Yeni bir dünya görüşü karşısında; Muharririn

Biyografisi, İktisadî Yürüyüş, S: 74, 16 İkinci Kanun (Ocak) 1943, s. 6

on üç gününü Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki muhtelif hizmetlerle tamamlamıştır.25 Ancak, çok yönlülüğü ve hareketli hayatı, 50 yıl sürecek

“kalem erbabı” ve “fikir işçiliği” taraflarını sürekli beslemiştir.

Nahit Erbil; hukukçu ve memur kimliğinden ziyade, “kalemini hiçbir güce

hizmet ettirmeyen”26 ve farklı fikirlerini her ortamda kararlılıkla savunan kültür

adamı kimliğiyle öne çıkmıştır. II. Meşrutiyetin ilanıyla girdiği yazı hayatında; ikisi çeviri on üç kitabı, çeşitli gazete ve dergilerde muhtelif türlerde neşredilen beş yüzden fazla çalışmasıyla27 dopdolu bir neşriyata imza

atmıştır. Yarım asırlık matbuat hayatında ilim ve düşünceye bağlı kalan ve rüşvet-i kelâm cinsinden fikir beyanında bulunmayan Erbil; geniş bir yelpaze içinde “dil-edebiyat, felsefe, iktisat, sosyoloji, şiir, tiyatro, teknik…” gibi birçok alanda eserler vermiştir.

Daha lise yıllarında, ruhunu saran “meçhul âlemlere koşmak” iştiyakıyla İstanbul’a gelmiş ve kaleminin ucuyla, şiir ve hayallerinin “altın saray”ını kuracak bir matbuat ortamına kavuşmuştur. Zaten o, çocukluğundan beri, Arapça ve Farsçasının da iyi olmasının teşvikiyle, “Divan Edebiyatı” ve “yerli halk türküleri”nin tesirinde büyümüştür. Nitekim İstanbul’a geldiğinde, yaşadığı çevredeki aydınların “Divan Edebiyatı”na daha fazla kıymet verdiğini görür. Okuduğu Farsça kitaplar ve bazı “Edebiyat-ı Cedide” mahsulleri, onda “güzel yazı” ve “şiirler” yazmak iştiyakını kamçılar.28 İlk zamanlardaki

“düşünce”den ziyade “duygu”ya meylettiği devreyi, bir “muhayyile inkişafı” olarak görür:

“Ben yazı yazmaya şiirle başlamıştım. Bununla beraber sübjektif duygular, en sonunda, beni objektif olan ilmî fikirlere sevk etti ve bunu da evvelden düşünerek yapmamışımdır.” “…muhayyilemin faaliyeti yani edebiyata hevesim, İstanbul Üniversitesinde talebe iken de durmamış. Hukuk

25 T.C Emekli Sandığı Arşivi (ESA), 72077 No'lu Dosya (bk. “Belgeler-Fotoğraflar” bölümünde Ek-4-A / Ek-4-B)

26 Hacim Nahit (Haşim Nahit), Les Symptomes de la Crise Turque et son Remede, (Y.evi Yok), Paris

1930, s. 2

27Yazarımızın kitaplarının ve yazı neşrettiği gazete ve dergilerinin listesini, çalışmamızın “Haşim

Nahit Erbil’in Eserleri” adlı bölümünde bulabilirsiniz.

derslerime çalışmakla beraber bir yandan edebî eserleri, bir yandan da

“tıbbiye” mektebinde okunan biyoloji kitaplarını okumak merakım vardı.” 29

Hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisiyken ilk ciddî kalem tecrübesini, Yeni Gazete’de çıkan bir iki kısa yazıdan sonra, devrinin kalburüstü sayılabilecek bir dergisindeki çalışmasıyla tadar: Mehmet Rauf’un başyazarlığını üstlendiği ve Süleyman Nazif, Faik Âli, Hüseyin Suat, Celal Sahir, Süleyman Nesip, Tahsin Nahit ve Fuat Köprülü gibi yazar ve şairlerin de eserlerinin yer aldığı

Mehasin dergisinin 7 Mart 1325 tarihli yedinci sayısında, “Elcezire

Mektupları” adlı yazısını neşretme heyecanını yaşar. Bu yazıda, güya, Irak’a

dönen Hukuk Fakülteli bir arkadaşının ağzıyla, köy hayatında kadının içtimaî durumu hakkındaki bilgilerini aktarır.30

Bu yazının cesaretiyle ve etkilendiği “Divan Edebiyatı” ile “Edebiyat-ı

Cedide” mahsullerinin tesiriyle, döneminin anlayışına uygun “aruz”lu şiirlerini

peş peşe yayımlatır.31 Yazılarını neşrettiği Servet-i Fünun Dergisi vasıtasıyla,

etrafında geniş bir sanatçı çevresi oluşur: Mahmut Yesari’den Faruk Nafiz’e, Fahri Celâl’den felsefeci Cemil Sena’ya, Reşat Nuri’den Reşit paşazade Akif’e daha sayamadığımız birçok sanatçı dostuyla Kadıköy’deki bir işkembecide oturur, keyifli sohbetler ederler. “İkisi de Iraklı Türk ve ikisi de

Dicle kadar ateşli Haşim’lerden daima âşık dolaşan Ahmet Haşim’e ‘Haşim-i aruzî’, potansiyel âşık adayı Haşim Nahit’e ise ‘Haşim-i hecaî’ adını taktıklarını” söyleyen Halid Fahri; bu sohbetler vesilesiyle, Haşim Nahit’in

şiire ve içtimaiyata olduğu kadar sıhhatine de önem verdiğini kinayeli bir hatırayla nakleder:

29 Haşim Nahit Erbil, Türkiye'de Modern Teknik Nasıl Meydana Gelebilir? Alâeddin Kıral B.evi,

Ankara 1942, s.15

30 Haşim Nahit, “Elcezire Mektupları-1 Kadın Hayatı”, Mehasin N: 7, Mart 1325, s. 516‐520.

Ayrıca Ata Terzibaşı, “Erbil Şairleri” adlı kitabında, “Bu yazının, Haşim Nahit’in neşredilen ilk yazısı olduğu” notunu düşecektir: (bk. age. s:165-183) Ancak yaptığımız araştırmalar sonucu daha eski tarihli yazılara da rastladık.

31 Bu dönemde çeşitli gazete ve dergilerde yayımladığı şiirlerinden birkaçını şöyle sıralayabiliriz:

Haşim Nahit, Karanlıklarda, Servet-i Fünun, N:930, 12 Mart 1325, s.318; Şehik-i Garam (Riyah-ı Leyâli Şairine), Servet-i Fünun, S: 957, 24 Eylül 1325, s. 332; Bahar İçinde Hayal-i Derbeder, Servet-i Fünun, S: 962, 29 Teşrin-i evvel 1325, s. 413; Temâsil-i Şüûn-Arzı Filistin'de-Birinci Sahne: Akşam, Servet-i Fünun, S: 963, 5 Teşrin-i evvel 1325, s. 15-16; Müdavele-yi Zafer yahud Selahaddin ve İskender-1, Resimli İstanbul, N:14 5 Eylül 1325, s. 215-217; Müdavele-yi Zafer yahud Selahaddin ve İskender-2, Resimli İstanbul, N:15 14 Eylül 1325, s. 229-230

“Kendisinde en hafif bir kırıklık hissetse, derhal perhiz etmeği düşünürdü. Düşünürdü, diyorum, çünkü tatbik ettiğini görmüş değilim. Bir akşam Kadıköy iskelesinde son vapurdan kol kola beraber çıkmıştık, Haşim Nahit suratlı idi:

-Gene nen var, dedim.

-Midem bozuk, bu akşam süt içeceğim, cevabını verdi. Yolda sütçüye uğradık. Aksi gibi süt kalmamıştı. Haşim Nahit’in burnu büsbütün uzadı, kaşları çatıldı, koyu esmer yüzünde tebessüm namına değil, sanki hayat namına bir şey kalmadı. Bir lâhza sonra, bir yerde süt yahut yoğurt bulurum, diye benden ayrıldı. Bir saat sonra Haşim Nahit’le tekrar buluştuk, ilk sözüm, süt içip içmediğini sormak oldu. Ne cevap verse beğenirsiniz:

-Hayır, sütten vazgeçtim, yukarıdaki Ermeni lokantasının önünden geçerken camdaki zeytinyağlı dolmaya imrendim, dolma yedim!

Mide bozukluğunun tedavisi için süt ve yoğurdu yalnız düşünmemek lâzım geldiğini, sonra zeytinyağlı dolma bile yenebileceğini o zamana kadar kimseden işitmemiştim.” 32

Hukuk Fakültesi yıllarında hocası Ahmet Şuayb’ın “Üniversite insana ilim

vermez, ancak bunun yolunu gösterir”33 sözünün de tesiriyle; “güzel” diye

yazıp yayımlanması için gizlice postaladığı şiirlerden, “düşünme” kabiliyetini geliştiren ve “tefekkür” âleminin kapılarını zorlayan yazılara doğru bir geçiş yapmaya başlar. Bu dönemde Talebe-i Hukuk Cemiyetinin nâşir-i efkârı olan

Tetebbu dergisinde “darülfünun talebe hayatı, doktora meselesi”34 hakkında

32Aynı yazının devamında da Haşim Nahit’in titizliğiyle ilgili Yarın dergisinin yazı işleri müdürü

Fazıl Ahmet’in bir anısına yer veriliyor:“-Monşeğ, bir Haşim Nahit Bey var. Şiirler yazıyor. Geçen

hafta mecmuaya geldi, tanıştık. Ben tahrir müdürlüğüne gelmeden, yani on beş gün evvel, bir şiir yollamış, hâlâ neşredilmemiş. Onun neşrini rica etti. Tabii şiiri buldurdum ve ilk çıkacak nüshaya gireceğini söyledim. Ama monşeğ arkasından –Resmimi de koyarsınız değil mi dedi. Ona da-Hay hay cevabını verdim. Bunun üzerine - Peki öyleyse buyurun resmimi!” diye elindeki kalın bir paketi çözmeye başladı. Ben bu paketin içinden kartonlu büyük bir resim çıkacak diye bekliyordum ve resmini ufaltarak dergiye koyarız diye düşünüyordum. Meğer çıka çıka ortaya ne çıkacakmış. Şairin fotosu değil, doğrudan doğruya koskoca yepyeni, parıl parıl parlayan klişesi! Haşim Nahit Bey, benim hayretimi yüzümden anlamış olmalı ki, izah etti:-Efendim, dedi, ben resmimin gazete veya mecmuada temiz ve güzel çıkmasına meraklıyım. Onun için klişesini itinayla kendim yaptırdım.” OZANSOY, Halid

Fahri, Edebiyatçılar Geçiyor, sh.33-35 / 98-99 Kanaat K.evi, İstanbul-1939 (126 sayfa)

33 Haşim Nahit Erbil, Türkiye'de Modern Teknik Nasıl Meydana Gelebilir? Alâeddin Kıral B.evi,

Ankara 1942, s.189

34 Haşim Nahit, Türkiye İçin Necat ve İtilâ Yolları, Şems Matbaası, İstanbul 1331, Giriş kısmı-H,

bir dizi makale kaleme alır.35 Aynı konuyu, Yunus Nadi’nin başyazarlığını

yaptığı Yeni Gazete’deki yazılarında da dile getirir.36

Aslında onun İstanbul’a geldiği ve Hukuk Fakültesi’nde öğrencilik yaptığı yıllar, Osmanlı’nın da karışıklıklar içindeki son dönemleridir. Bir taraftan Musul ahalisi ve Irak’ı, meşrutiyetin tezahürü seçimlere katılmaya davet edip kendisi de vekil adayı bile olmayı düşünürken37, öbür taraftan da İngilizlerin

özellikle Musul üzerindeki “kirli oyun”larını başından beri ve kaygıyla takip eder. Bunları önleyebilmek için üniversitedeki arkadaşlarına, gazetelerdeki ilanlar vasıtasıyla da İstanbul halkına durumun vahametini anlatmak için çırpınır. Hatta bu konuyla ilgili, Yeni Gazete’de, “güya deniz taşımacılığı

yapmayı amaçlayan ama asıl niyeti İngiliz misyonerliği olan Lynch şirketi”

aleyhinde bir kampanya başlatır 38. Gazete sütunlarından milletvekillerine mektuplar

göndererek, bu “kirli tezgâhı bozmaya” çalışır. Hatta bununla ilgili yazılarını İkdam’da,39 Yenigün’de,40 Hâkimiyet-i Milliye’de41 ve daha birkaç gazete ve dergide

seri makaleler şeklinde yayımlar.

35 Söz konusu yazıların künyesi şöyledir: Haşim Nahit, Birleşelim, Tetebbu, S: 1, 24 Ocak 1326, s. 4-5;

Talebe Niçin-Nasıl Birleşecek-1, Tetebbu, S: 2, 31 Ocak 1326, s. 20-22; Talebe Niçin-Nasıl Birleşecek-2, Tetebbu, S: 3, 7 Şubat 1326, s. 24-26; “Açık Mektup, Tetebbu, S: 3, 7 Şubat 1326, s. 48

36Söz konusu yazıların künyesi şöyledir: Haşim Nahit, Hukuk Mektebi ve Terkin-i Kayd –Maarif

Nezaretinin Nazar-ı Dikkatine-, Yeni Gazete, No. 14, 20 Ağustos 1324 (1908), s. 2; Şühedâ-yı Tahsil, Yeni Gazete, N:567, 20 Mart 1910, s. 3; Açık Mektup, Yeni Gazete, N:575, 2 Nisan 1910, s. 3; Talebe Hayatı: Pansiyon, Yeni Gazete, N:582, 9 Nisan 1910, s. 3; Talebe Hayatı: Mekteb-i Hukukta Doktora Meselesi, Yeni Gazete, N: 928, 27 Mart 1911, s. 3; Talebe Hayatı: Doktoraya dair Yeni Gazete, N: 940, 8 Nisan 1911,s. 2; Doktora Hakkında, Yeni Gazete, N: 941, 9 Nisan 1911, s. 2-3; "Veda (Darülfünun Gençlerine), Yeni Gazete, N: 1053, 30 Temmuz 1911, s. 1-2.

37 Haşim Nahit, “Hitabelerim-1” Yeni Gazete, N:1248, 15 Şubat 1328 (1912) s.1

38 Söz konusu yazıların künyesi şöyledir: Haşim Nahit, Yeni Gazete idaresine –Dâhiliye Nazırı Vekili Hakkı

Bey’e-, Yeni Gazete, No. 6, 12 Ağustos 1324 (1908), s. 2; Bağdat’ta İlan-ı Hürriyet ve Askerlerin İttihadı, Yeni Gazete, No. 9, 15 Ağustos 1324 (1908), s. 3; Dicle ve Fıratta Seyr-i Sefain, Yeni Gazete, N: 439, 15 Kasım 1909, s. 3-4; Seyrisefain: Lynch Kumpanyasının tâbi olmak istediği şerait-i iktisadîye nafî mi, değil mi? Yeni Gazete, N: 440, 16 Kasım 1909, s. 3; Lynch Kumpanyasının Defteri-i A'malinden bir sahife, Yeni Gazete, N: 441, 17 Kasım 1909, s. 3; Dicle ve Fırat: Seyrisefain (Hatt-ı Irakiyenin İstikbali Irak Mebusan-i Kirâme), Yeni Gazete, N: 444, 18 Kasım 1909, s. 1-2; Irak'a Dair: Bağdat Vali ve Kumandanı Nâzım Paşa Hazretlerine, Yeni Gazete, N: 446, 22 Kasım 1909, s. 2; Dicle ve Fırat Hakkında: İkdam Gazetesine Yeni Gazete, N:447 23 Kasım 1909 s.4; Meclis-i Mebusan-ı Osmaniye'ye, Yeni Gazete, N:449, 25 Kasım 1909, s. 2; Lynch Meselesi Tanin Muharriri Hüseyin Cahit Beye Yeni Gazete, N:450, 26 Kasım 1909, s. 3; Tanin Ser Muharriri Cahit Beye-Mebuslarımız da okusun, Yeni Gazete, N: 452, 28 Kasım 1909, s. 3; Lynch İşi, Yeni Gazete, N: 456, 2 Aralık 1909, s. 3; Siverek Mebusu Nureddin Beye Yeni Gazete, N: 460, 3 Aralık 1909, s. 2; Lynch Meselesi, Yeni Gazete, N:465, 11 Aralık 1909, s. 1; Donanmaya Dair: Osmanlı Zenginlerinde Hiss-i Namus, Yeni Gazete, N:479, 11 Aralık 1909, s. 1; Donanmaya Dair: Açık Mektup-Muhterem Ayan ve Mebusan'a, Yeni Gazete, N:481, 29 Aralık 1909, s. 3.

39 Söz konusu yazıların künyesi şöyledir: Haşim Nahit, Irak Türkleri, İkdam, N: 8882-7Aralık 1921 s.3;

Şimalî Irak Türkleri (Lozan'da Türk Murahhaslarına), İkdam, N: 9235, 2 Aralık 1922, s. 1; Irak'ın Tabii Servetleri, İkdam, N: 9248, 15 Aralık 1922, s. 3; Yeni Konferansta Şark Meselesi, İkdam, N: 9096, 13Temmuz 1922, s. 1; İngiliz Milleti ve İngiliz Hükümeti, İkdam, N: 9210, 7 Kasım 1922. s. 3.

“Türkiye’yi parçalamak isteyen düşmanlar, artık, kılıcın mevkiini kaleme terk ettiği bugünlerde, bu ikinci ve müessir silahı da aleyhimize kullanmaya başladılar.” sözleri ile tespitlerini sıralar. Daha sonra, mütarekenin ilanı ile

yapılacak barış görüşmeleri için iyi hazırlanılması lazım geldiğine ve görüşmelere hâkim olacak teorilerin ancak teknik vasıta ve maddî gerçeklerle tespit edilmek suretiyle geçerli olacağına dikkat çeker. Irak’ta bir Türk varlığını ispat eden delillerin çok olduğunu, gerçek müşkülatın bu delillerin seçiminde olduğunu da belirterek tespitlerine sıralamaya başlar:

“Bu delillerden biri, Türklerin Orta Asya’dan gelip Irak’a yerleşmiş, orada kökleşmiş olduğunu gösteren ‘Tarih’tir. İkincisi de lisanıyla ve edebiyatıyla, anane ve âdetleriyle, sanayi ve medenî eserleriyle, hassaten gözle görülür, elle tutulur müşahhas, canlı Türk varlığıdır.”42

Yaşanan bu ve benzeri olumsuz tablolara Balkan Savaşlarının acı manzaraları da eklenince, Osmanlı için sonun başlangıcı denilebilecek hazan yılları da başlamış olur. Bu karmaşık durum, Haşim Nahit’i; sübjektif düşünen ve kabına sığmayan hırçın çocuktan, yine bu duyguların sevkiyle başlayan ama “kendini bilmek” sırrına ermiş objektif düşünceli mütefekkir aydın olmaya doğru sürüklemektedir.

“Sağlam bir Müslüman”43 itikadıyla namaz kıldığı Iraktaki yıllarının aksine, artık bu

ulvî dinin, Osmanlı’daki birleştirici ve bütünleştirici rolünden uzaklaşarak, koca bir imparatorluğu yıkan önemli sebeplerden biri haline geldiğini gözlemlemektedir. Bu duygu ve düşünceler içinde de, Türk milletinin varlığını yaşatacak araştırma devresinin ürünü olan ilk eserini kaleme alır: Hukuk Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi olarak “Türkiye İçin Necat ve İtilâ Yolları”44 adlı eserinin satırlarını

karalarken;45 bir ara, Çatalca taraflarından gelen top sesleriyle irkilir. Evin

40 Söz konusu yazıların künyesi şöyledir: Haşim Nahit, Irak Türkleri, Yeni Gün, N: 72, 15 Teşrin-i evvel

(Ekim) 1334, s. 1-2; Şimalî Irak Türkleri, Yeni Gün, N:80, 23 Teşrin-i sani (Kasım) 1334, s. 1-2.

41 Söz konusu yazıların künyesi şöyledir: Haşim Nahit, Musul Meselesi Karşısında, Hâkimiyet-i Milliye, 5

Ağustos 1925, N:1492, s.3; Musul Meselesi Haliç Konferansında, Hâkimiyet-i Milliye, 7 Ağustos 1925, N:1494, s.3; Musul Raporunun Tahlili-1(-6), Hâkimiyet-i Milliye, 17 Ağustos 1925, N:1502, s.2 (21 Ağustos 1925. N:1506, s.3); Musul Raporunun Son Tahlili, Hâkimiyet-i Milliye, 26 Ağustos 1925, N:1510, s.2; Musul'da Ra'yi-âm, Hâkimiyet-i Milliye, 13 Eylül 1925. N:1525, s.2

42 Haşim Nahit, Irak Türkleri, Yeni Gün, N: 72, 15 Teşrin-i evvel 1334, s. 1-2,

43 Haşim Nahit Erbil, Türkiye'de Modern Teknik Nasıl Meydana Gelebilir? s.15

44 Haşim Nahit, Türkiye İçin Necat ve İtilâ Yolları, Şems Matbaası, İstanbul, 1331 (8+375 s.)

45 Yazar, bu eserinin telifi sırasında bir hastalık geçirerek, tıp fakültesinde fizyoloji ve dâhiliye uzmanı

balkonundan bir süre bu manzarayı takip ettikten sonra, yüreğinde çarpan sarsılmaz şu imanla yazısına devam eder: Türk varlığı sonsuza dek yaşayacak!46

Edebiyat-ı Cedide tesiriyle yazdığı ancak “benim idealime uygun

değillermiş”47 diyerek bir kenara bıraktığı “kısa öyküler” ve “aruzlu şiirler”

döneminden sonra, dönemin siyasî ve içtimaî çalkantılarının da tesiriyle, yönünü tamamen içinde yaşadığı toplumun sorunlarını duymaya ve duyurmaya çevirir: Bir taraftan memleketinin geçirmekte olduğu kara günlerinin yüreğinde uyandırdığı heyecanları “hece” vezniyle tasvir etmeğe48 çırpınırken, bir

taraftan da gerek makaleleri gerekse başka dillerden yaptığı çevirilerle, Osmanlı’nın iç bünyesine ait problemleri tahlil etmeye ve çözüm yolları üretmeye çalışır. Evvela, Osmanlı’nın iptidai mekteplerindeki tarih dersinin öğretim usulünden bahseden Ernest Lavisse'in “İptidai Mektebinde Tarihin

Tarz-ı Tedrisi” adlı eserini “Haile İçin Kahraman”49 ismiyle tercüme eder.

Erbil’in ifadesiyle, Kanuni dönemindeki kapitülasyonlarla ilk sızmaların görüldüğü ve Avrupa’ya benzeme şekilciliğinin bu sızıntıları büyük yarıklara dönüştürdüğü Osmanlı gemisi; Reşit ve Mithat paşaların tazyikiyle hayata geçirilen Gülhane Hatt-ı Hümayun’la50 tamamen karaya oturmuştur. 1914’te

tüm Dünyayı saran büyük savaş yangını, çok geçmeden, son nefeslerini veren Osmanlı’nın yaralı ve takatsiz vücudunda da hissedilmeye başlanır: Çok uluslu yapıya sahip Osmanlı bünyesi, bu savaşın ateşlediği milliyetçilik cereyanıyla derinden derine çatırdamaktadır.

Nahit Erbil; dönemindeki birçok milliyetperver aydın gibi, Osmanlı’nın kurtuluş ve terakkisinin ancak Türk milliyetçiliğiyle olabileceğini düşünenlerden biridir. Yazar;

Necat ve İtilâ Yolları, s. 354;) Haşim Nahit, 1913-16 yılları arasında göz kapaklarından tekrar

rahatsızlanarak göz doktoru Şakir Ahmet Bey tarafından ameliyat edilmiştir. (bk. Ernest Lavisse,

Hâile İçin Kahraman “Tercüme: Haşim Nahit”) Haşim Nahit, 1915 yılında kaleme aldığı bir

çalışmasında, göz ameliyatı sırasında zihninde yaşadığı sıkıntıları hikâye ederek ve kendisini başka bir hasta yerine koyarak anlatır. (bk. Haşim Nahit, Hayatta Ölüm, Servet-i Fünun, S: 1235, 12 Kanun-i sani

1330, s. 198-203)

46 Haşim Nahit Erbil, Türkiye'de Modern Teknik Nasıl Meydana Gelebilir? s.16

47 Haşim Nahit Erbil, Kara Gün Yazıları, Titaş B.evi, Ankara 1940, s. 59.

48 Bu şiirlerden bazılarının künyesi şöyledir: Haşim Nahit, Mukaddes İhtiras, Ümid, N:10, 23 Eylül

1336, s. 8; İdeal, Ümid, N:13, 3 Teşrin-i sani 1336, s. 5; Gurbetteki Esir, Ümid, N:14, 15 Teşrin-i sani 1336, s. 16; Akşam, Yarın, S: 6, 17 Teşrin-i sani 1337, s.5; Vatan Şarkısı, Yarın, S: 15, 26 Kanun-ı sani 1338, s. 6-8; Ben ve Benliğim, Yarın, S: 14, 19 Kanun-ı sani 1338, s. 7

49 Haşim Nahit, Haile İçin Kahraman, Yazan: Ernest Laves, (çeviri), Matbaa-i Osmaniye, İstanbul, 1332,

(78+1 s.)

“hayatı boyunca Türkçü ve Ocakçı olma”51 kararını verdiği bu dönemde, gerek

makaleleri52 gerekse “şiir, hikâye, manzum tiyatro” gibi edebî türler

vasıtasıyla, başta Irak Türkmenleri olmak üzere, “bütün Dünya Türklüğünün

(Turan) ülküsü etrafında toplanması fikri”nin heyecanlı taraftarlığını yapmıştır.

Bu amaçla, “esaretten kurtulmak isteyen delirmiş bir insanın heyecan ve

infiali”ni yansıtan manzum şekildeki “Deliren Esir” tiyatrosunu kaleme alır:53

Türkmen şairleri arasında ilk kaleme alınmış manzum piyes54 olma özelliğine

sahip 22 sayfalık bu eser; Garp Cephesi kumandanı İsmet Paşa'nın emriyle, zabitlere ve kıtalara dağıtılmış ve 1923'de Kadıköy Tiyatrosu'nda Kızılay menfaatine oynanmıştır.

Erbil; “Şark ile Garb arasındaki Türkiye’nin durumunun ne olması gerektiği” sorusuna cevap aradığı Üç Muamma55 adlı eserinde de, bir yandan

Türkiye’nin Şark ile Garb arasındaki durumunu netleştirmeye çalışırken, bir yandan da “bolşevizm-komünizm-emperyalizm” arasında sıkıştırılmaya çalışılan Türkiye için bu kıskaçtan çıkış yollarını araştırmaktadır.

Mustafa Kemal’in önderliğindeki Kurtuluş Mücadelesini başından beri açıkça destekleyen56 yazar; Mütareke sırasında İstanbul’da toplanan “Millî

Kongre”ye gerek fikirleri gerekse kalemiyle, elinden gelen tüm yardımı

yapar.57 Hatta İstanbul’un kara günlerinde neşredilen Aydınlık mecmuasının

51 Haşim Nahit Erbil, Türkiye'de Modern Teknik Nasıl Meydana Gelebilir? s.16

52 Söz konusu yazıların künyesi şöyledir: Haşim Nahit, Turancılar Arasında, Servet-i Fünun, S: 1206,

3 Temmuz 1330, s. 147-150; Türk Ocağı, İkdam, N: 9264, 31 Aralık 1922, s. 3; Türk Ocağı ve Siyaset, İkdam, N: 9293, 29 Ocak 1923, s. 3; Türk Ocağı Ne Yapmalıdır, İkdam, N: 9297,2 Şubat 1923, s. 3; Türk Ocağının Yapacağı şeyler, İkdam, N: 9304, 9 Şubat 1923, s. 4; Paris’ten Ankara Türk Ocağına, Hâkimiyet-i Milliye, N: 1421, 11 Mayıs 1925, s. 2; Türk’ün Avrupalılaşması ve Türkçülük, Hâkimiyet-i Milliye, N: 1412, 1 Mayıs 1925, s. 2; Türkçülük Mefkûresi Tahakkuk Etmiş mi, Hâkimiyet-i Milliye, N: 1418, 7 Mayıs 1925, s. 2,

53 Haşim Nahit, Deliren Esir (Manzum piyes), İstanbul, 1336, (22 sayfa)

54 TERZIBAŞI, Ata, Erbil Şairleri: Haşim Nahit Erbil, Kerkük Vakfı-İstanbul-2007 s:165-183

55 Haşim Nahit, Üç Muamma: Garp Meselesi-Şark Meselesi-Türk Meselesi, Kader Matbaası, İstanbul, 1337,

(59+1 s.)

56 Bu desteğini Türkiye Cumhuriyetinin tesisinden sonra da her alanda devam ettiren Haşim Nahit’in

bizzat Mustafa Kemal’le ilgili kaleme aldığı yazılarından birkaçı şunlardır: Haşim Nahit, Türk

Ocakları ve Büyük Gazi, Hâkimiyet-i Milliye, N: 1584, 20 Kasım 1925, s. 2; 30 Ağustos, Türk Hava Mecmuası, S: 8, 15 Eylül 1926, s.1-2; Büyük Gazi'nin Nutku, Türk Hava Mecmuası, S: 13, 1 Aralık 1926, s.1

“komünizmin kızıl kan propagandası”na karşı, İkdam’daki yazılarıyla58, Türk

milliyetçiliğini savunma gayreti içine girer.

Ancak, insanın şahsiyetinin üstüne “çelikten kalın perde” çeken eski

“okutma ve terbiye usulleri”yle daha fazla bir şey yapılamayacağının da

farkındadır. Bir süredir Fransızcasını ilerletmek için, bir Fransız’dan aldığı dersler sırasında “Kıraat kitabı” diye seçtiği bir “Felsefe” hülâsasının hemen başlangıcını okuyunca, senelerden beri “zihnine çivi gibi saplanmış düşünme

tarzı” muammasını çözer: Kendi kendine yapmakta olduğu araştırma ve

tahlillerin felsefe başlangıcı olduğunu anlar. Fransızcayı öğrenince, kültürünü bu dil vasıtası ile yapmaya karar verir.59

Bu düşüncelerini geliştirmek için Avrupa’ya gitmek fikrini yakın dostu Ziya

Benzer Belgeler