• Sonuç bulunamadı

AİLE ÇEVRESİ VE ÇOCUKLUK YILLARI

Meşrutiyetin kargaşa dolu yıllarından (1909) Cumhuriyet sonrasına (1960) dek süren zaman diliminde, çalışmaları ve eserleriyle Türk sanat ve kültür hayatına önemli katkılarda bulunan Haşim Nahit;6 Hicri 1297’de (1880) Irak

Vilayetine bağlı Erbil karyesinde dünyaya gelir.7 Babası Hademat-ı

Mülkiye’de müstahdem Mustafa Ebubekir Efendi,8 annesi Erbil eşrafından bir

ailenin kızı olan Hatice Hanım’dır.9

Çocukluğuna dair bilgileri eserlerinin satır aralarına serpiştiren Haşim Nahit; Servet-i Fünun’da “Muhterem Dost Celal Sahir’e” atfen yayımladığı “Bir

Mektup”ta, ailesi ve kendisiyle ilgili ilk bilgileri vermektedir:

“Çok defa yüreği yanmış bir ananın; bütün sevgileri varlığında toplanmış son çocuğu idim. Kocamış ana babaların, çocuklarında, bünyelerin zayıf ve nahif olması ziyanını, onların tekâmül etmiş maneviyatlarını çocuğa nakletmekle telâfi eden veraset kanunundan habersizdim. Kardeşlerim arasında en büyük hissesi bana düşen itinaların, sevgilerin sebeplerinden de habersizdim.

Ufak bir rahatsızlığa uğradığım zaman, annem bir taraftan gözyaşlarını, bir taraftan da kurbanlarının kanını akıtırdı. Mevkiimin bu sezdiğim faikıyet itminanı hodkâmlığıma istiklâl ve hâkimiyet veriyordu. Annemin şefkat hissiyle, babamın terbiye fikrinin karşılaştığı dakikalarda bile, istiklâlim yenilmedi; sevmediğim yemekleri bana, hiç kimse yedirememiştir, çok defa

6 9351 sicil nolu hizmet cetvelinde adı “Mehmed Haşim Nahit” olarak geçmektedir. Bu belge,

çalışmamızın “Belgeler-Fotoğraflar” bölümünde Ek-1 olarak yer almaktadır.

7 28 Haziran 1939’da Ankara Nüfus İdaresi’nce verilen Nüfus Cüzdanı Suretinde, onunla ilgili genel

bilgilere rastlamaktayız. Bu belge, çalışmamızın “Belgeler-Fotoğraflar” bölümünde Ek-2 olarak yer almaktadır.

8 “Başbakanlık Osmanlı Arşivi Sicill-i Ahval Defteri, C 144 s.389.” Bu belge, çalışmamızın

“Belgeler-Fotoğraflar” bölümünde Ek-3 olarak yer almaktadır.

9 Haşim Nahit’in hayatı hakkında genel bilgiler veren kaynak sayısı pek fazla değildir. Bunları tarih

sırasına koyarak şöyle ifade etmek mümkündür: Başbakanlık Osmanlı Arşivi Sicil-i Ahval Defteri, C

144 s 389; T.C Emekli Sandığı Arşivi (ESA), 72077 No'lu Dosya; DAKUKLU, Mehmet Hurşit, Erbil Şairlerinden Haşim Nahit Erbil, Kardaşlık, 14/8-9, Aralık 1974 Ocak 1975, s.32-33; KOCAMAN, Rabia, Haşim Nahit Erbil, Kerkük, S. 2 (Kasım 1977) s.19-20; KERKÜK, İzzettin, Haşim Nahit Erbil Bibliyografyası, Türk Kültürü, S. 401 (Eylül 1996); BIRINCI, Ali, Türk Ocağından Simalar; Erbilli Haşim Nahit'in Hikâyesi, Türk Yurdu, S: 156, Ağustos 2000, Ankara, s 5-9; UYANIK, Necmi, Haşim Nahit Erbil ve Türk Fikir Tarihindeki Yeri, Tablet Yayınları, Konya, Nisan 2009

dişlerimin gıcırtısı ve gayz ve isyanımın iniltileriyle çırpındığım yerlerde uyuyakalmışımdır.” 10

Hırçınlıktan ziyade daha sonraki hayatının mücadeleci yapısını oluşturacak bu “taşkın ruh”, hayatının bu çocukluk devresinde onu, etrafındakilere “galebe çalacak” kavgacı bir çocuk haline getirir. Bu durumun, etrafındakileri de tedirgin edecek bir hal aldığını, yine kendisi izah eder:

“Akşamları ter veya kan içinde eve avdet ettiğim bu devrenin bazı ruhî tecellilerini de işaret etmeliyim. Kitaplarım elimde, mektebe giderken yolum üstüne tesadüf eden bir evceğizin eşiğinde, yalnızca oturduğunu gördüğüm mai gözlü, beyaz bir çocuğu -sevmek ve boğmak hislerinden hangisi olduğu belli olmayan çılgın bir iştiyakla- öper, sıkar, ezer didiklerdim. Sonra ailesi, çocuğu, bu tehlikeli dostluktan korumaya başladılar. Yine böyle altı yedi yaşımda, kara ve büyük gözlü 18-20’lik bir genç kızın siyah, kıvırcık saçlarının örgülerini çekerek boyumun yetişebildiği bir seviyeye kadar, bağırıp haykırarak indirdiğim boynuna sarılır, öper, öperdim.”11

“Altı yedi yaşında bir çocuk için garip olan bu hâdise”, aslında Haşim

Nahit’in çocukluk devresinde yavaş yavaş teşekkül etmeye başlayan zihnî inkişafının da ilk belirtileri sayılabilir. Kan ter içinde eve döndüğü akşamlarda,

“yaprakları ziyaya bir çiçek gibi açılan yıldızların ışığını gözlerinden yüreğine içirerek” hep düşüne düşüne uykuya dalar. Kimsenin dinlemediği veya

anlayamadığı ruhunu, bu “beyaz geceler”le paylaşır.

Çocukluğuna ait hatırladığı en neşeli ve canlı hayat parçalarından biri de, baharın gelişiyle başlayan “oba” hayatıdır. Erbil’deki bu hareketli dönemde çok sevdiği “tabiat”la doyasıya hasret giderişini, sade bir üslupla, zihninden kalemine aktarır:

10 Haşim Nahit, Bir Mektup: Muhterem Celâl Sahir'e, Servet-i Fünun, S: 1247, 16 Nisan 1331 (1915),

s. 390-393 Ayrıca Ata Terzibaşı, Haşim Nahit’in Bağdat’taki öğrencilerinden emekli öğretmen

Abdülkerim Hüseyin Leylanlı ve Kerküklü Türkmen Hıristiyan emekli öğretmen ve yazar Rufail Minas'tan naklen şu bilgiyi de ilave etmektedir:“Halk rivayetlerinden anladığımıza göre Haşim Nahit, zamanında Erbil eşrafından Ataullah Ağagillerin mahsulâtını satan hububat (zahire) tüccarı Vahap adlı şahsın küçük kardeşi olup bunun himayesinde yetişmiştir.” TERZİBAŞI, Ata, Erbil Şairleri:

Haşim Nahit Erbil, Kerkük Vakfı-İstanbul-2007 s:165-183

11 Haşim Nahit, Bir Mektup: Muhterem Celâl Sahir'e, Servet-i Fünun, S: 1247, 16 Nisan 1331 (1915),

“…Köylüler hem çiftçi, hem de koyuncu oldukları için ekin zamanını köyde geçirir ve bahar gelince sürülerini alıp yaylaya çıkarlar. Böyle yirmi, otuz, kırk, daha ziyade çadırların teşkil ettiği obalar, otla suyun mebzul olduğu mıntıkalarda mütemadiyen seyahat ederler. Kasaba halkından zengin, hali vakti yerinde olanlar, baharı ya çiftçilikte yahut bu seyyar obalar içinde geçirirler.

Birkaç sene sıra ile çobanlarımızın obasında geçirdiğim bahar hayatı, çocukluk hatıralarımın en canlı, en şen parçasıdır: Yerler biraz yeşillenince Erbil'in sokakları gözümde daralır, etrafımda hoş gördüğüm her şey manasız, can sıkıcı bir şekil alırdı ve kırlara ait tahassürümü uyanıkken söyler, rüyada sayıklardım. En büyük bir bayram günü neşesiyle gidip kavuştuğum yaylalar, daha başka türlüsünü tasavvur edemediğim birer cennet olurdu. Sabahleyin süt kuzuları ile beraber çadırdan çıkar, ilk güneş huzmelerinin başlarına çiyden bir elmas tanesi taktığım çiçeklerin, çimenlerin üstünde koşardım; sevincimden kuzuların, kırların saçını yolardım.” 12

Yazarın, satır aralarında çocukluğuna ait paylaştığı son ayrıntı da, doğup büyüdüğü köhne evinin bitişiğindeki handa şahit olduğu “ölüm” hadisesidir:

“Kazan ağlar;

Od yanar kazan ağlar. Burada bir garip ölmüş Mezarın kazan ağlar.

Beş, altı yaşlarında idim. Bir akşamüstü komşu kadının yanık sesiyle bu şarkıyı söylediği zaman annemin başını sallaya sallaya nemli gözleriyle bana baktığını hatırlıyorum. Aradan birkaç gün geçmişti, bizim yıkık dökük han kırıntılarının yakınındaki ‘Beyaz Han’ın kapısında bir kalabalık vardı. Aralarına katıldım. Han odasında bir ‘garib’in ölmüş olduğunu söylediler.” 13

12 Haşim Nahit, Bir İhtiyat Zabitinin Hatıralarından-6 Türk Yurdu, yıl:5,C. 9, S: 8 (99), 17 Kanuni evvel

1331 (1915), s. 116-122

Benzer Belgeler